Faşist rejim hücre tipi cezaevlerini devrimci tutsakları teslim almanın en etkili aracı olarak düşünüyor, bunun hazırlıklarını yapıyordu. 94 yılında birçok cezaevinde baskı ve şiddet yoğunlaşmış, kazanılmış haklar geri alınmaya başlanmıştı. Tutsakların buna cevabı açlık grevleri olmuştu.93 Aralık ayı boyunca devam eden, 94 yılına sarkan açlık grevleri, isteklerin kabul edilmesiyle Ocak ayında bitirilmişti. Ama devlet birçok cezaevinde vahşice saldırmaya devam etmiş, yaşanan saldırı sonucu iki tutsak hayatını kaybetmişti. Bu gelişmeler üzerine birçok cezaevinde aralıklı açlık grevleri yeniden başlatıldı. Yıllarca uyguladığı baskı, işkence ve psikolojik saldırı politikalarından sonuç alamayan, devrimci tutsaklara boyun eğdiremeyen devlet, katliamlarla devrimci iradeyi yoketmeyi planlıyordu. 21 Eylül 95te Buca Cezaevinde jandarma, gardiyan, polis ve özel kuvvetlerin birlikte gerçekleştirdiği katliamda Uğur Sarıaslan, Turan Kılıç, Yusuf Bağ isimli devrimci tutsaklar katledilirken, onlarca devrimci tutsak ağır bir biçimde yaralanmıştı. Aynı yıl 13 Aralıkta İstanbul Ümraniye Cezaevinde gerçekleştirilen benzer katliam saldırısı, devrimci tutsakların barikat direnişiyle geri püskürtülmüştü. Direnişten sonra Ümraniye Cezaevindeki hak gaspları artarak devam etmiş ve 4 Ocak 96 bir katliam gerçekleştirilmişti. Saldırı sonucu Rıza Baybuş, Abdülmecit Seçkin, Orhan Özen ve Gültekin Beyhan katledilmişlerdi. Devlet yetkilileri katliamları sürdüreceklerini ifade eden demeçler vermeye devam ediyordu. İşçi ve emekçilerin öncüleri devrimcileri teslim alarak tüm toplumu teslim almayı planlıyorlardı. Her geçen gün cezaevlerine yönelik saldırılar yoğunlaşıyordu. Tutsaklar ise bu saldırılara karşı aralıklı olarak açlık grevi silahını kullanıyorlardı. Fakat saldırılar sürüyor, yaralı tutsaklar tedavi edilmiyor, hak gaspları giderek artıyordu. Bunun üzerine devrimci tutsaklar sürdürdükleri açlık grevini 20 Mayıs 96da Süresiz Açlık Grevine çevirdiler. İçeride kararlılıkla süren direniş dışarda da yankı buldu. Süresiz Açlık Grevi belli bir süre sonra Ölüm Orucuna dönüştürüldü. Ve 60lı günlerde direnişçilerin birer birer şehit düşmesiyle dışarıda gerçekleştirilen kitlesel eylemlilikler devleti köşeye sıkıştırdı. 69. gününde direniş taleplerin kabul edilmesiyle zaferle sonuçlandı. 12 şehit verdiğimiz zindan direnişi, devrimci iradenin teslim alınamayacağını bir kez daha dosta düşmana gösterdi. 96 Büyük Zindan Direnişinin ve şehitlerimizin bu çürümüş düzene indirdiği darbeyi daha da büyüteceğiz. 82lerden 84lere, 96lardan 2000lere... Devrimci tutsaklar her seferinde daha yükseklere taşıdılar direniş ve kavga bayrağını. Bizler, lekesiz teslim aldığımız bu bayrağı zindanlardan fabrikalara, yoksul emekçi semtlerine taşıyacağız. O büyük gün geldiğinde, kızıl bayrağımızı çürümüş ve kokuşmuş sermaye düzeninin burçlarına dikerek, kapitalizmin saltanatına son vereceğiz! Ve işte o zaman tam anlamıyla biz kazanacağız! E. Berdan |
|||||