Asgari ücretin artması ile birlikte bütün işkollarında sorunlar başladı. Özellikle sömürü ve örgütsüzlüğün en yoğun yaşandığı tekstil sektöründe. Sefalet ücreti bile işverenlere fazla geliyor, bu artış miktarını nereden ve nasıl kısabilirimin hesabını yapıyorlar. Ve hemen gözlerini mesai ücretlerine diktiler. Kaşıkla verilen zammı kepçeyle geri almanın planları yapılıyor, mesai ücretleri eksik hesaplanıyor. Bu konuda farklı işyerlerinde çalışan işçilerle konuştuk: Sizce belirlenen asgari ücret emeğimizin karşılığı mı? 1. işçi: Belirlenen asgari ücret tam anlamıyla bizim ölmemizi sağlayan bir ücret. Açlık sınırının 400 milyon olduğu bir ülkede asgari ücretin 184 milyon olması korkunç. 2. işçi: Bu ücret tam anlamıyla bir sefalet ücretidir. İnsanı ölmekten beter eder. İnsan bir kere ölür kurtulur, bu ücretle bir insan her gün ölüp ölüp diriliyor. Aldığı ücreti nereye nasıl harcayacağını, ay sonuna kadar ne yapacağını düşünerek deliriyor. Oysa milletvekilleri kendi maaşlarına bir gecede 400 milyon zam yapabiliyorlar. Maaşlarınızı zamanında alabiliyor musunuz? Mesai ücretleriniz tam ödeniyor mu? 1. işçi: Maaşlarımızı şimdiye kadar hep zamanında aldık. Ancak asgari ücret artınca bu kez ilk ay farkları alamadık. Avansla birlikte vereceklerini söylediler. 2. işçi: Zamlı ilk maaşımızı aldığımızda hiç kimsenin beklediği maaş olmadığı görüldü. Onca sabahlamalara, akşam mesailerine rağmen beklediğimiz parayı almadık. Bu da bizleri çileden çıkardı. Zaten köle gibi çalıştırılıyoruz. Hiçbir sosyal güvencemiz yok, buna rağmen bir de mesai saatlerimiz düşürülünce herkes tepki göstermeye başladı. 3. işçi: Maaşlarımız eksik ödenince herkes kendi arasında konuşmaya başladı, topluca müdürle konuşalım dendi. Diğer bölümlerde çalışan arkadaşlar da kendi aralarında toplanıp konuşmuşlar, biz düşüncemizi onlara iletince akşam topluca konuşalım dedik. Akşam iş çıkışında muhasebecinin yanına gittik, hepimiz bir şeyler anlatmaya çalıştık. Ancak hiçbirimizin iş kanunu ve yasal haklarımız hakkında bilgisi olmadığı için muhasebeci insanları kolayca ikna edebildi. Burada en önemlisi birlikte hareket etmektir. Örgütlü tarzda hareket edersek kazanabiliriz. Bireysel kurtuluş çözüm değildir. 2. işçi: Ayın 20sinde almamız gereken maaş farklarımızı vermediler. Bizlerin artık sabrı kalmamıştı. Hepimiz birlikte mesaiye kalmama kararı aldık. İşlerin en yoğun olduğu bir dönem. İlk gün eve gittik, ikinci gün yine mesaiye kalmadık, üçüncü gün patron gelip bizimle konuşmak zorunda kaldı. İşlerin iyi olmadığını, iş yaptıkları fabrikalardan paralarını alamadıklarını, işlerin çok yoğun olduğunu, bu malın gitmesi gerektiğini vb. anlattı. Siz o malı yükleyin, ayarlama yapacağız, paranızı ayın beşinde vereceğiz, diyerek söz verildi. Bizler de işlerin yüklenmesi için mesaiye kaldık. Ufak bir olay bile birlikte hareket edince kazanacağımızı gösterdi. Eğer daha planlı ve örgütlü hareket edersek kazanan bizler oluruz. Bu birlikteliği sürdürmemiz gerekiyor. Eğer ayın beşinde de farkları vermezlerse bu sefer daha kararlı bir duruş sergilemeliyiz. Kendi emeğimize sahip çıkmalıyız. Bu kararlılığı bizlere dayatılan yeni iş yasa tasarısına karşı da göstermeli ve kazanılmış haklarımıza sahip çıkmalıyız. Kurtuluşumuz kendi örgütlülüğümüzdedir! Çiğli Organizeden tekstil işçileri
Seçimler ve fabrika işçileri Çalıştığım fabrikada seçim dönemi boyunca işçilerle yaptığım sohbetlerde hemen hemen tüm işçi arkadaşlar hükümete ve düzen partilerine olan güvensizliklerini belirtiyorlardı. Hepsinin ortak olduğu düşünce, tüm partilerin aynı olduğu ve seçimlerden sonra da hiçbir şeyin değişmeyeceğiydi. Ancak alternatifsizlikten ve kötünün iyisinden yola çıkarak oy verecekleri partinin adresi olarak, sözünü ettikleri, eleştirdikleri düzen partilerden birini gösteriyorlardı. Tüm düzen partilerinin programlarının aynı olduğunu, yaptıkları ve yapacakları tek icraatların biz işçilere saldırıdan ibaret olacağını onlar da ifade ediyorlardı. Ne var ki bir tür alışkanlıktan ve gelenekten dolayı çoğunluğu CHPye oy vereceklerini söylüyordu. Aslında CHP de bilinçli bir tercihin ifadesive alternatif değildi onlar için. Boş oy atmaktansa, oyların AKPye gitmesindense CHPye veririz diyorlardı. Çoğunluğu Esenyurt ve çevresindeki mahallelerde otaran Alevi kökenli işçiler sırf Alevi oldukları için CHPyi tercih etmişlerdi. Trakyanın çeşitli illerinden gelenlerle göçmen işçiler de AKPye ve sağ partilere olan tepkilerinden dolayı sol etiketli CHPye oy verdiklerini söylüyorlardı. Bunlar arasında bazı arkadaşlar, Derviş CHPye geçtikten sonra CHPnin bir İMF partisi olduğunu ve bu nedenle artık desteklemeyeceklerini, hepsine geçersiz oy vereceklerini söylüyorlardı. Biraz daha bilinçli ve duyarlı olarak nitelenecek arkadaşların tercihleri ise DEHAP, TKP ya da İP oldu. Toplam on kişiyi geçmeyen bu arkadaşlarla program düzeyinde yapılan tartışmalarda tercih ettikleri bu partilerin gerçekten bilinçli bir savunucusu olmadıkları ortaya çıkıyordu. Akrabalarından, arkadaş çevrelerinden dolayı bu partilere oy verdikleri anlaşılıyordu. Platformumuz üzerinden partilerin programını tartıştığımızda evet haklısın ama tek başınıza birşey yapamazsınız. Devrimcilerin tek çatı altında solda birleşmesi gerekiyor cevabını veriyorlardı. Yapılan tartışmalar bir kez daha taktik politika konusunda attığımız adımların fabrika çalışması temelinde birleştirildiğinde, beslendiğinde isabetli ve karşılığını bulacak adımlar olduğunu ortaya çıkarıyor. Kampanya dönemi boyunca yürüttüğümüz faaliyetin başarısını da bu adımlar üzerinden değerlendirebilmeliyiz. İşçilerin, düzene ve düzen partilerine olan tepkileri örgütlenebildiği taktirde, saflarımızdan başka akacakları bir kanal bulunmamaktadır. Partili bir işçi/İstanbul |
|||||