01 EKİM 2005 Sayı: 2005/39 (39)

  Kızıl Bayrak'tan
  Kapitalizm kendi sonunu hazırlıyor
  3 Ekim'de AB müzakereleri başlıyor... Aldatıcı manevralar ve gerçekler
  İşçi ve emekçilerin payına mücadeleyi yükseltmek düşüyor
  Tekrar tekrar kanıtlanan gerçek; Özelleştirme yağma demektir!
  TEKEL'de özelleştirme süreci yeniden hızlanıyor
Ermeni konferansı ve devletin korkuları
Manisa'da 70 bin köylü hükümeti protesto etti
  İstanbul'da Ulucanlar anmaları
  12 Eylül'den Ulucanlar'a:İşçi sınıfına kesintisiz sald./ Y. Akkaya
  İzmir'de ON'ları Habip Gül'ün mezarı başında andık
  Ulucanlar anma ve etkinlikleri
  Ulucanlar İsviçre ve Almanya'da da anıldı
  Sendikal örgütlenmenin önündeki en temel engel sendika bürokratlarıdır
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/2 (Orta sayfa)
  İsrail ordusu Gazze'yi bombalamaya devam ediyor
  Savaş karşıtları 24 Eylül'de sokaklardaydı

  Bush'un yeni danışmanı Ankara'da; İşbirlikçilere yeni roller dayatılıyor

  "Barış için koşu"nun parkuru devrim ve sosyalizm mücadelesidir
  Yoldaşların kaleminden Habip ve Ümit
  Mamak İKE Kadın Komisyonu; İşyerinde, evde, sokakta kölelik zincirlerini parçalayalım!
  Sendikasızlaştırma saldırısı MİTAŞ işçisinin direnişine çarptı
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikaplar /M. Can Yüce
  Ümraniyeli devrimcilerden ortak açıklama; 1 Mayıs Mah. Kuruluş Festivali ve netleşen saflar
  Sınıf çalışmasına gençlik güçlerinin katılımı sorunu
  Bültenlerden/Genç İşçi
  Bültenlerden/Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni
  Basından/Türkiye Suriye'yi satacak mı?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sefalete, sömürüye, köleliğe boyun eğme!

İşçi Kurultayı'na güç ver!

Biz işçilerin sorunları her zaman aynıdır. Ülkeler, iller, bölgeler, sektörler değişir fakat bizim sorunlarımız hiç değişmez. Bitmek bilmez fazla mesailer, sağlıksız iş koşulları, iş kazaları, bir de buna eklenen sefalet ücretleri. Aldığımız ücretler öylesine düşüktür ki, geçinebilmek için onlar bırakmasa da biz fazla mesailere kalmak isteriz. Hatta çoğu zaman fazla mesailere kalmak için birbirimizle yarışırız.

Biraz daha yaşlı olanlarımız şunu çok iyi bilirler. Girdiklerinde bir bölüm olan fabrikaya, yeni bölümler eklendi. Büyüdükçe büyüdü. Bizim emeğimizle, alınterimizle dev tesisler kurdular. Patronlarımız kârlarına kâr, mallarına mal kattılar. Peki bizim neyimiz var? Bunca sene çalıştık, kanımızdan kan, canımızdan can kattık. Dönüp baktığımızda ne görüyoruz? Neye sahip olmuşuz? Bırakalım sahip olmayı nasıl yaşıyoruz? Ay başını nasıl çıkarırımın, çocuklarımı nasıl okuturumun, taksitlerimi nasıl öderimin hesabını yapıp bunaldıkça, bunalıyoruz. Daha fazla çalışmalıyım, daha fazla kazanmalıyım derken, daha fazla kendimizden vermişiz. İşte tablo bu. Artık bu tablonun değişmesi gerekiyor. Değişmeli, başka yolu yok.

Ne yapacağız? Yanıt basit, biraraya geleceğiz! İşyerlerimizde güvendiğimiz arkadaşlarımızdan başlayarak bir işyeri komitesi oluşturacağız. Sorunlarımızı çözebilmek için bu komite aracılığıyla diğer arkadaşlarımıza ulaşacağız. Eğer işyerimizde sendika yoksa sendika getireceğiz. Eğer sendika varsa da bunları kendi öz örgütlülüklerimiz haline getireceğiz.

Metal, tekstil, matbaa ve tüm sektörlerde çalışan işçiler olarak; insanca çalışma ve yaşam koşulları için sömürüyü bir parça sınırlamak için çıktığımız yolda yalnız değiliz. Diğer bölgelerdeki işçi kardeşlerimiz de, sorunlara sahip çıkmak ve çözüm bulabilmek amacıyla mücadele bayrağını yükseltiyorlar. Sorunlarımıza sahip çıkmak, bunun mücadelesini vermek, deneyimleri ve mücadeleyi ortaklaştırabilmek için bir süredir çalışmaları süren İşçi Kurultayı'ndan sözediyoruz. Mücadelenin yol ve yöntemlerinin tartışıldığı, sağlanacak açıklıkla mücadeleyi yükseltecek bir işçi platformundan sözediyoruz. Öyleyse tüm işçiler bu platformda yerlerini almalı, kendi deneyimlerini de platforma taşıyarak kurultayı güçlendirmelidir. Bugünden kendi bölgelerinde kurultayın hazırlık toplantılarını yapmalı, bir kurultay hazırlık komitesi oluşturarak, hem tek tek işyerlerindeki mücadelelerini buradan alacağı güçle örmeli, hem de işyerlerindeki sorunları buraya taşıyarak kurultayın çalışmalarını güçlendirilmelidir.

İşyeri komitelerinden gelen temsilcilerden oluşan bölge platform komiteleri ise, hem alanlarından sınıf dayanışmasını ve birliğini örmenin, hem de kurultay hazırlık çalışmalarını yönetmenin imkanlarını yaratacaktır. Küçükçekmece, Yenibosna, Güneşli, Topkapı bölgelerindeki sektör çalışmalarını derinleştirerek, alanlarında sınıf dayanışması ve birliğini örmenin imkanına dönüştürmek hedefiyle hareket etmelidir.

Kurultay çalışmaları ve kurultayın kendisi bir dizi farklı alan ve bölgede mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verecek platform, komite, dernek vb. ilk yapı taşlarını yerli yerine koymanın aracı olarak ele alınmalıdır. Kurultay çalışmaları çağrı bildirisinden imza kampanyasına, panel, özel sayılar, bülten, dayanışma etkinliklerine kadar en geniş işçi kitlesine maledildiği ve onların eliyle yürütüldüğü ölçüde ileriye doğru gerçek bir adım olacaktır.

Arkadaşlar,

Ne kurultayı kafamızda mükemmelleştirip mutlaklaştırarak ona taşıyamacağı misyonlar yüklemeli, ne de onu mücadelede bir silah olarak küçümseme hatasına düşmeliyiz. Kurultay herşeyi başaracak diye düşünürsek bu bizi boş hayallere ve moral bozukluklarına taşır. Ama ona hakkıyla yüklenip öncü işçilerin mücadele birliğini güçlendirip ileri sıçratacak bir platform olarak ele alırsak, küçümsenmeyecek mesafelerin hızla alınabileceğini de görürüz.

Öyleyse, haydi örgütlenmeye, haydi Kurultay'a!

(Genç İşçi Bülteni'nin Eylül ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

-----------------------------------------------------------------------------------------

Patronlar Temmuz zamlarını iç etti…

Kurultay'da birleşelim, patronların karşısına tek yumruk çıkalım!

Bu yıl istinasız hemen hemen her işyerinde 6. ay zamları yapılmamıştır. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki işyerinde yapılan zam oranları ise yüzde beş oranını dahi bulmamaktadır. Hatta kimi işyerlerinde zam beklenirken, ücretlerin düşürülmesi sözkonusu olmuştur. Evet, zam beklerken ücretlerimiz düşürülmüştür! Peki ne oldu da bu yıl 6. ay zamları yapılmadı? Üstelik tüm patronlar kendi aralarında anlaşmışçasına sanki Temmuz ayı zam ayı değilmiş gibi davranmış, hiçbir açıklamada bulunmamışlardır.

Tekstil sektöründe patronlar yıllardır “Çin tehdidi” vb. gerekçelerle kâr edemiyoruz diye ağlıyorlardı. Bu bahaneyle üzerimizdeki sömürü her gün biraz daha katmerleştirildi. Şimdi ise Çin'e uygulanan kota sayesinde yüzleri gülüyor ve gazetelerde ne kadar kâr ettiklerinden dem vuruyorlar. Ama sıra 6. ay zamlarına gelince “zam mam” yok diyorlar. Aynı durum metal ve petro-kimya sektörü için de geçerli. “İhracatta şu kadar ilerleme sağladık” falan diyorlar, tatil nedir bilmeden üretim yaptırılıyor, ama zamlara ilişkin hiçbir açıklamada bulunulmuyor. Bugün küçük atölye sahibi durumundaki patronların bile bu dönem nasıl kâr ettiğini görmek istiyorsanız altlarına çektikleri son model arabalara, aldıkları lüks villalara bakmanız yeterlidir.

Ocak ayından beri benzine onbeş kez zam yapıldı! Tabii bu da otomatik olarak temel tüketim mallarının fiyatından tutun da ulaşıma kadar birçok alana yansıdı. Bu yüzden de birçoğumuz “haklı” olarak zam beklentisine sahipti. Sonuç ise ortada; açlık ve sefalete devam! Peki şimdi bu sonuca bakarak şaşırmalı mı, patronların tekmiline birden okkalı bir küfür savurup geçmeli mi, yoksa buna da şükür mü demeliyiz?

Sorunlarımızın çözümünde bunların hiçbiri yardımcı olamaz. Üzerine biraz olsun düşünürsek, ortada şaşılacak bir durumun olmadığını da görürüz. Zira bu sonuç bizler için daha İMF temsilcisi Anne Kruger'in asgari ücretle ilgili yaptığı açıklamayla kesinleşmişti. Hatırlarsak Kruger, asgari ücreti yüksek bularak düşürülmesi gerektiğini söylemiş, tüm patronlar da ayakta alkışlamışlardı onu. Sonra da hepsi birden Türkiye'de işçilik ücretlerinin yüksek olduğunu, düşürülmesi gerektiğini açıklamışlardı. İşte şimdi de hepsi birbirlerine verdiği sözü tutmakta, işçilik ücretlerini düşürmek için 6. ay zammını vermemektedirler. Buradan bizler için çıkarılacak en önemli sonuç ise, patronların birbirlerini tanımasa da, hatta kendi aralarında rekabet etse de, sınıfsal çıkarları doğrultusunda ortak davrandıkları ve örgütlü olduklarıdır.

Bu basit bir gerçektir, ancak sorunlarımızı nasıl çözeceğiz sorusunun cevabına da ışık tutmaktadır. Patronlar karşımızda örgütlü bir güç olarak duruyorlarsa, biz işçiler de onların karşısına örgütlü bir güç olarak çıktığımız sürece beklenti ve taleplerimizi elde edebiliriz. Aynı sömürüye maruz kalan işçiler olduğumuz için, sınıfsal çıkarlarımız sözkonusu olduğunda ortak hareket etmek zorundayız. Kendimize güvenmeye, arkadaşımıza güvenmeye mecburuz! Kafamıza kazımamız gereken düşünce, hiçbir bireysel çabanın kurtuluş olamayacağıdır. Zira artık “biz eşek oldukça semer vuranlar çok olmuyor” bir de üstüne semer vurulan bu eşeklerden sucuk yapılmaya başlanıyor!

O halde, semer vurulan eşekler değil de, alınteri ve namusuyla geçinen işçiler olduğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz. Patronlara köle olmadığımızı anlatabilmenin tek yolu da onların karşısına örgütlü olarak çıkabilmekten geçer. Bu örgütlülüğü nasıl sağlayabiliriz, nereden başlayabiliriz sorusu en basitinden kurultay çalışmasına katılmakla yanıtlanabilir. Kurultay çalışması, patronların karşısına hakkını arayan, mücadele eden örgütlü bir işçi sınıfı olarak dikilme mücadelesidir. Asgari ücretin insanca yaşamaya yeter düzeyde belirlenmesinin, 6. ay zamlarının beklentilerimizi karşılayacak düzeyde ve toplu pazarlık yoluyla belirlenmesinin mücadelesidir. Kısacası kurultay çalışması patronuna karşı verdiğin mücadelede yalnız olmadığını ve güvenebileceğin bir sınıfın olduğunu bilmektir.

Önümüzdeki Ocak zammında da aynı sonuçla karşılaşmamak için kurultay çalışmalarına katıl! Gelecek güzel günlerin mücadelesine omuz ver!

(Genç İşçi Bülteni'nin Eylül ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)