29 Aralık 2006 Sayı: 2006/51 (51)
  Kızıl Bayrak'tan
   TÜSİAD’ın uyarıları ve sermaye iktidarının çözüm arayışları
  2006’da ekonomi cephesi…
  Sefalet ücretlerine son!
  Sermaye sınıfı ve hizmetindeki iktidar asgari ücrette gene bildiğini okudu!
Asgari ücret kampanyası...
Meslek liseleri neden burjuvazi için
“memleket meselesi”?
“Ne olacak bu cumhurbaşkanlığı seçimi?” - Yüksel Akkaya..
 19 Aralık eylemlerinden...
  Açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir dünya için Devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!
  İşçilerin ve devrimci
öncü işçilerin birliği sorunu
  Sendikal bürokrasi ve
devrimci sınıf sendikacılığı
  Gençlikten
  Dünyadan...
  Türkmenistan kurtlar sofrasında!
  Küba’nın verdiği ders! - Mumia Abu-Jamal
  Siyaset ve çelişkiler sahası Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  Volkan Yaraşır’la işçi hareketinin yaşadığı sorunlar ve çözüm önerileri üzerine konuştuk…
  ÖO direnişinin dışarıdaki onurlu sesi, güzel insan Behiç Aşçı’ya mektup...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sefalet ücretlerine son!

İnsanca yaşamaya yeten bir
asgari ücret!

Bir asgari ücret daha patronlar tarafından belirlendi. İşçi sınıfının müdahale etmediği/edemediği her durumda olduğu gibi, patronlar neyi uygun buluyorsa o kadar zam yapılarak belirlenen yeni ücret, 403.03 YTL. Bu, 380.46 YTL olan 2006 ücreti üzerinden hesaplandığında, 22.57 YTL’lik bir artış anlamına geliyor. Bir diğer hesapla, işçinin yövmiyesine 77 kuruşluk bir zam yapılmış oluyor. Bu rakamlar, sınıfın asgari ücrete niçin sadaka ücreti adını koyduğunu da fazlasıyla anlatıyor.

Bu günlük zam, örneğin, işçinin işe gitmek için kullanacağı bir tek otobüs biletini karşılamaktan uzak. Eğer bir simit almaya kalkarsa kuru kuru yemesi gerekecek, çünkü kalan parayla yanına çay alamayacak. Bu 77 kuruşluk sadaka zam, iki ekmek almaya bile yetmiyor.

Ama tabii ki bunlar ne patronları ilgilendiriyor ne de patronların devletini. Sermaye devletinin ücret politikası “mümkün olan en az ücret” temelinde, kapitalistler ve emperyalistler tarafından belirleniyor. Sermaye dünyasının kurdu İMF, tüm para politikalarını olduğu gibi, asgari ücret politikasını da, içerdeki ve dışarıdaki sermayedarlar lehine, onlar adına belirleyip bildiriyor Türk devletine.

İşçi ve emekçilerin gururuna dokunan bu dışarıdan politika belirleme işi, kapitalistleri ve kapitalist devleti zerre kadar rahatsız etmiyor. Neden etsin, belirlenen politika en nihayetinde onların işine gelen bir politikadır. Dışarıya, emperyalist tekellerin kasalarına çok büyük meblağlarda para akıyormuş, ülkenin kaynakları emperyalizm tarafından yağmalanıyormuş, umurlarında bile değil. Çünkü kendi kasalarına akacak para muslukları da bu sayede açılıyor. Bir bakıma güvenceye alınıyor. Ayrıca, büyük paraların aktığı büyük tekeller de onlara yabancı sayılmaz. Aynı düzenin sahipleri, aynı sınıfın fertleri olarak bir güzel paylaşıyorlar işçi ve emekçinin alınteri-göz nurunu.

İşçi sınıfı ve emekçilerin emperyalizm ve icra kurulu İMF’nin politikalarından rahatsızlık duyulması da, aynı nedenlerle çok normal karşılanması gereken bir tutum. Sınıf tepkisinin zemininde, gerçekte sınıf çelişki ve çatışması yatıyor. Sınıfın çoğunluğu, sorunun çözümü konusundaki somut projelerden haberdar olmamakla birlikte, temeline ilişkin belirgin bir bilince sahip olduğunu ortaya koyabiliyor.

İşçi ve emekçi eylemlerinde, para ve ücret politikalarının İMF tarafından belirlenmemesi talebi, oldukça yaygın ve açık biçimde dile getiriliyor. Ne var ki, kimin tarafından belirlenmesini istedikleri aynı açıklıkta ortaya konamadığı, muğlak bırakıldığı sürece, ilk talep ne derece yaygın ve kararlı biçimde yükseltilirse yükseltilsin, sonucu değiştiremiyor. Çünkü talebin anlamlı hale gelmesi, kim ya da kimler tarafından belirlenmesi gerektiğine ilişkin görüşün netleşmesi, ortaya konması ve en önemlisi de uygulanmasına bağlı.

Ücretleri İMF belirlemesin derken, kuşkusuz, kapitalistler ve kapitalist devlet belirlesin demek istemiyorlar. Böyle düşünmüyorlar. Fakat ücreti alacak olanların, yani kendilerinin belirlemesi gerektiğine ilişkin görüş ve talep net biçimde önlerine konmadığı, bu bir mücadele programına dönüştürülmediği oranda, sonuçta ücretleri bu üçlü -İMF, kapitalistler ve kapitalist devlet- belirlemeye devam ediyor.

Bu asgari ücret belirleme sürecinde de sınıfın sadece seyirci olduğu aynı senaryo sahnelenmiş bulunuyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda, sözde sınıfı temsil adına yer alan Türk-İş başta olmak üzere, istisnasız tüm işçi ve emekçi sendikaları, sınıfın bu seyirci konumunu değiştirmeye yetecek bir davranış geliştirmedi/geliştiremediler. Ücretlerin bu şekilde tespit edilmesine itiraz bazında ortaya konan kimi etkinlikler, sınıfı ve kitleleri harekete geçirme özelliği bulunmayan, sınırlı sayıda görevliyle kotarılabilecek faaliyetlerden oldu. Bu kapkaç ekonomisinde giderek ve hızla yayılan kayıtdışı koşullarında, asgari ücretlinin de giderek ve hızla çoğaldığı hesaplandığında, sendikaların, bu tutumla kendi kuyularını da kazdığını söylemek hiç de abartı olmayacak.

Yeni iş yasalarını da dayanak yapan kapitalistler taşeronlaşma, esneklik saldırısı ile sınıfı tümden örgütsüzleştirmenin yolunu arıyorlar. Kuşkusuz bu konuda sadece sendikasızlaştırmaya güç yetirebilirler. Politik örgütlenme ise onlara rağmen ve onların ulaşamayacağı bir kulvarda ilerlemeye devam ediyor. Sendikal cepheden dikkate alınması gereken de, sermaye sınıfının ve devletinin bu sendikasızlaştırma politikalarıdır. Bu politikaları boşa çıkarmanın ve sendikal örgütlülüğü geliştirmenin tek yolu, sınıf mücadelesini yükseltmek olduğu halde, görev başındaki sendikacıların bundan elden geldiğince kaçınmaları, kendi kuyularını kazmak değilse nedir?

Ücretlerin asgari değil azami belirlenmesi de mümkün. Ancak bunun için karşı tarafı, sermaye sınıfını ve devletini zorlayacak güçte bir sınıf mücadelesi gerekiyor. Sınıfın üretimden gelen gücünü harekete geçirmek, bu gücün sadece karşı tarafa tehdit olarak değil, sınıf kitlelerine güç ve güven vermesi için de mutlaka kullanılması gerekiyor.

İnsanca yaşamaya yetecek bir ücretin belirlenebilmesi, tümüyle sınıfın tutumuna bağlı. Sendikal hareketin durumu ortada olduğuna göre, bu tutumun geliştirilmesi de tümüyle sınıf devrimcilerinin müdahaleleriyle mümkün olacaktır.


Eskişehir’de saldırılar protesto edildi

26 Aralık günü Eskişehir’de biraraya gelen devrimci, demokrat güçler, çeşitli kurum ve sendikalar, asgari ücrete, 2007 bütçesine ve özelleştirmelere karşı bir eylem gerçekleştirdiler.

KESK binası önünde toplanan kitle, Eskişehir Bölge Çalışma Müdürlüğü önüne sloganlarla yürüdü. Burada basın açıklamasını DİSK Bölge temsilcisi Bayram Kavak okudu. Açıklamada şunlar söylendi:

“Kapitalizmin ‘küreselleşme, yeni dünya düzeni’ adıyla dünya ölçeğinde yıllardır yürüttüğü politikalar ve bunların yansıması olan yasal düzenlemeler acı meyvelerini ülkemizde de hızla vermeye başladı. Türkiye’de sermayenin temsilcisi hükümetler o kadar pervasızlaştı ki, işçilere-emekçilere, yoksul halka yönelttikleri ekonomik terörü artık örtmeye bile çalışmıyorlar.

Önceki yıllarda uluslararası sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin talepleriyle tahkim yasaları çıkartılarak ülkemizde sermaye için risksiz işçi ve emekçiler için ağırlaştırılmış kölelik koşulları yaratıldı. Bunu hızla sürdürülen özelleştirmeler, işten atmalar, örgütsüzleştirmeler, ücretleri düşürme politikaları izledi...

Geldiğimiz noktada canımızdan, zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz kalmamıştır. Bizler bu ülkede sermayenin değil işçilerinin, emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin taleplerinin karşılanmasını istiyoruz. Çünkü bu ülkenin zenginliklerini yaratan bizleriz. Açlığa, sefalete, işsizliğe, geleceksizliğe terkedilen de bizleriz.

Bizler insanca yaşam talebimizin takipçisi olacağız ve bu doğrultuda haklı mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz.”

DİSK, Halkevleri, BDSP, DGH, DPG, ESP, İHD, EHP, EMEP, ÖDP, SDP, Gençlik Derneği, MBP ve SGD’nin örgütlediği eyleme yaklaşık 120 kişi katıldı.

Eyleme SES, Eğitim-Sen, Kristal-İş, EBTO ve TMMOB destek verdi.

Eylemde “Emekçiler el ele, genel greve!”, “Emekçiler el ele, mücadeleye!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Sefalet ücreti istemiyoruz!”, “Sağlık haktır satılamaz!”, “Eğitim haktır satılamaz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/Eskişehir