31 Ağustos 2007 Sayı: 2007/34(34)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı saldırıları meşru-militan
mücadeleyle karşılamalıdır!
  Gül Cumhurbaşkanı oldu, düzenin krizi sürüyor...
Hak ve özgürlükler sınıf
mücadelesiyle kazanılabilir!
Grev hakkı sermaye medyasının
hedef tahtasında!
Liberal sol için bir pusula ya da islami
demokratik faşizmin işçi sınıfı ile imtihanı / II
Yüksel Akkaya
Toplu görüşme oyununda sona gelindi...
  Siyonizm destekçilerinin ikiyüzlülüğü!
  Sermayenin saldırılarına karşı taban inisiyatifini geliştirelim...
  Seçimler ve yeni dönem/3
Dinsel gericiliğin güçlenmesinde dış etkenler
  Anayasa değişikliğinin perde arkası
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu’yla iş cinayetleri üzerine konuştuk…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Texim işçileri mücadeleyi yükseltiyor!
  Tarım işçilerinin sömürü ve baskıya karşı
örgütlenmekten başka yolu yok!
  4. Mamak Kültür-Sanat Festivali başarıyla gerçekleşti!
  Gerçek barış, sosyalizm uğruna
savaşılarak kazanılır!
  Kürdistan’da AKP’nin oyları
neden yükselişte?
M. Can Yüce
  İdeolojik ve ekonomik zorun konsantrasyonu: Özelleştirmeler
Volkan Yaraşır
  Dünyadan...
  Bir-Kar Gençliği temsilcisi ile konuştuk...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

THY’de işçilerin mücadele kararlılığı belirleyici oldu!

İşçilerin mücadele kararlılığı nedeniyle bir anda burjuva siyasetinin kirli havasını yarıp gündeme oturan THY’deki TİS süreci anlaşmayla sona erdi. Anlaşma sonucunda işçiler cephesinden hedeflere bütünüyle varılamasa da sosyal ve ekonomik haklarda anlamlı kazanımlar elde edildi. Kuşkusuz THY işçilerinin süreci tek başına ekonomik ve sosyal haklarda elde edilen kazanımlarla sınırlı değildir. THY TİS’lerinde asıl belirleyici olan sermaye cephesinin “greve evet” diyen THY çalışanlarına ve grev hakkına yönelik çok yönlü saldırıları karşısında gösterilen kararlı tutum olmuştur.

Zaten burjuva cephenin THY sürecine yönelik en büyük tepkisi de bundan dolayıdır. “Grev çağdışı bir mücadele yöntemidir, artık hiçbir sendika bu yolla hak alabileceğini düşünmüyor”, “çağ diyalog ve uzlaşı çağıdır”, “bu tarz uzlaşma ve işbirliğini baz alan çağdaş sendikacılık tarafından aşılan ilkel bir sendikacılık örneğidir” vb. söylemlerin kendisi THY çalışanlarının kararlı tutumuna yöneliktir. THY yönetimi, burjuva medya ve Türk-İş’in ağaları elbirliği ederek işçilerin direnişini kırmak için harekete geçmişlerdir. Hükümet olası bir grevi yasaklamaya yönelik tehditler savururken, THY yönetimi işçileri bölüp parçalamak için türlü oyunlar oynamış, burjuva medya daha çok sınıf mücadelesi fikrine karşı ideolojik-politik bir saldırının zemini olarak kullanılmış, Türk-İş ağaları ise THY işçisine destek olmak bir yana direniş kararlılığını baltalayacak tarzda davranmıştır.

Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’ın sözleşmenin imzalanması ardından yaptığı değerlendirme son derece dikkat çekicidir. Salih Kılıç, “Her iki taraf arasındaki bu uzlaşma, ülkemizde toplumsal uzlaşmanın, sosyal diyaloğun önemini de ortaya koymuştur” derken aslında, ne denli bilinçli bir burjuva uşağı olduğunu göstermektedir. Başkanlık dönemi boyunca işçi sınıfının dağınıklığından güç alarak masa başlarında burjuvazi ile kol kola büyük ihanetlere imza atan ve bu arada Türk-İş Başkanı sıfatı ile yakın zamanda onbinlerce işçiyi ilgilendiren kamu TİS’lerini satışla sonuçlandıran Salih Kılıç gibi hainler THY sürecinde bir kez daha devreye girdi.

Bundan sekiz-on yıl önce benzer bir durum karşısında Türk-İş Başkanı, mücadeleden yana bir dil kullanmaya özen gösterirdi. Elbette bunu güçlü taban basıncından dolayı yapardı. Zira o dönemlerde her şeye rağmen işçi sınıfı bugünküne nazaran çok daha örgütlü, mücadele deneyimi yüksek ve daha canlıydı. Sınıf hareketinin etkisiyle bugün Hava-İş’in başında bulunan Atilla Ayçin’in de aralarında bulunduğu ara kademe sendikacılar da sınıfın duyarlılıklarına yakın durmaktaydılar. Tüm bunlarla birlikte, ‘90’lı yılların ortalarında işçilerin korkusundan ağaçlara tırmanan Türk-İş Başkanı gerçeği hafızalardaki tazeliğini korumaktaydı. İşte bu koşullarda Türk-İş yönetimi işçilerin tepkisinden kaçınmak için türlü manevralara başvurma ihtiyacı duyardı. Öyle ki, arada bir meydanlara çıkar, esip gürlerlerdi. Bugün Türk-İş’in koltuğunda oturanlar ve onların başında bulunan Salih Kılıç gibileri ise uzun süredir bu tür manevralara da ihtiyaç duymuyorlar. Tersine hükümet ve sermayeyle içli-dışlı bir görüntü vermek için can atıyorlar. Dahası, mücadeleyi seçen bir sendika şubesi ya da işçi bölüğü olduğunda cepheden karşı duruyorlar. En fazlasından mücadeleye sınır çeken ve arabulucu kisvesi altında direnişi masa başında bitiren bir pratik göstermektedirler.

Herşeye rağmen sınıf hareketinin verili durumunda görece iyi bir anlaşma yapılmıştır. Ancak aynı dönemde uyuşmazlıkla sonuçlanan ve grev kararı alınan sektörlerdeki işçilerle mücadelenin ortaklaştırılması konusunda eksik kalınmış, sınıf dayanışması yeterince güçlü örülememiştir. Bu süreç sınıf hareketinin üzerindeki ölü toprağını silkelemenin imkanlarını barındırırken, devrimci güçlerin, ilerici sendikacıların, öncü işçilerin bu imkanı kullanamamaları önemli bir eksikliktir.

Güçlü bir sınıf ve kitle hareketinin tabandan yükselmediği, sınıf dayanışması ayağının eksik kaldığı, devrimci ve ilerici güçlerin güçlü bir müdahalede bulunamadığı böylesi bir süreçte imzlanan THY TİS’lerinin başarısı da ancak bu kadar olabilecektir. Açıktır ki, bu eksikliklerin en temel nedeni işçi sınıfının örgütlü bir taban inisiyatifinden yoksun olmasıdır. Ne yazık ki, sendikalarda örgütlü işçi bölükleri büyük ölçüde sendikal bir örgütlülük bilincinden yoksun oldukları gibi, gerçekte örgütsüzlerdir. Diğer taraftan, işçi sınıfının genç kuşaklarında uzun süredir sendikal örgütlenme yönünde belirgin bir eğilim ve arayış sözkonusudur. Ancak, bugün sendikal örgütlenme bünyesindeki işçi bölüklerinin büyük bölümü de büyük umutlar ve mücadele heyecanıyla yola çıkmış, fakat sendikalaştıktan sonra yüzyüze kaldıkları ihanet karşısında bu olumlu meziyetlerini tüketmişlerdir. Hava-İş örneği bu durumdaki sınıf bölükleri için umutların canlanması için önemli bir işlev görecektir. Fakat bu yönde alınacak mesafe, uzun soluklu ve kararlı bir sendikal mücadele anlayışı ve pratiğini varedebilmek ölçüsünde olanaklıdır.

Bu noktada devrimci sınıf güçlerinin önünde iki önemli görev bulunmaktadır: Birincisi, fiili-meşru ve militan sınıf mücadelesi bayrağını güçlü bir biçimde dalgalandırmak ve bunu politik-pratik ve örgütsel bir düzeyde gerçekleştirmektir. İkincisi ise, işçi sınıfının genç kuşaklarının mücadele yönünde ortaya koydukları enerjinin heba olmasına engel olmak üzere, uygun kanallar açmak ve birleşik bir mücadele zeminine taşıyabilmektir.


Sermayenin grev kabusu devam ediyor!

Geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen grev kararları ile birlikte sermaye sınıfının yaşadığı kabus devam ediyor. Denizcilik sektöründe, Tez-Koop İş Sendikası’nın grev kararı aldığı 6 işyerinden ikisinde ve grev süreçlerini toplumun gündemine taşıyan THY’de anlaşma sağlanmasına rağmen halen onbinlerce işçi greve hazırlanıyor.

Her ne kadar grev kararı hayata geçmemiş olsa da THY’de yaşanan süreç hem işçi sınıfına kısmi bir moral vermiş, hem de sermaye sınıfını ciddi bir tedirginlik içine sokmuş durumda.

“Verecek tek bir kuruşumuz yok!” diyen THY yönetimine karşı gösterilen kararlı tutum ve bunun diğer sektörlerdeki işçilere örnek olması üzerine, THY işçileri istediklerini tam olarak alamasalar da, hem sosyal hem de özlük haklarında anlamlı kazanımlar elde ettiler. Böylece grev silahının henüz kullanılmadığı koşullarda bile ne kadar önemli bir işlev taşıdığını bir kez daha kanıtlamış oldular.

Sermaye sınıfı her ne kadar bir yenilgi yaşamış olsa da, THY’de yaşanan uzlaşma nedeniyle ciddi bir rahatlama yaşadı. İlk günden itibaren buradaki grev hazırlığına en azgın bir şekilde saldıran TİM Başkanı Oğuz Satıcı bile yaşadığı bu rahatlamayı “Uzlaşmadan, sadece 12 bin THY çalışanı değil, 70 milyonluk Türkiye memnun olmuştur” diyerek ifade etmiş oldu. Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir ise “THY anlaşması bu yeni dönemde yeni bir başlangıç ve diğer sektörlere örnek olsun” derken, aslında bir rahatlamadan öteye “aman diğer sektörlerdeki işçiler greve gitmeden anlaşma sağlansın” demeye getiriyordu.

Ancak herşeye rağmen THY süreci grev hazırlığında olan sınıf kardeşlerine ciddi bir moral vermiş oldu. Sonuçta bugüne kadar en kritik evreleri yaşayan THY’deki grev süreci geride kalmış olsa da Türk Telekom’da ve tekstil sektöründe grev hazırlıkları devam ediyor. Yine savunma işkolunda Harb-İş grev yasağı nedeniyle greve çıkamasa da sermaye tarafının dayattığı sözleşmeyi kabul etmedi ve konuyu Yüksek Hakem Kurulu’na taşıdı.

Grev tartışmaları önümüzdeki günlerde özellikle Türk Telekom’da ve tekstil sektöründe gündeme gelmeye devam edecek. Türk Telekom’da resmi arabulucu süreci sona ererken, sendikanın 15 Eylül tarihine kadar grev kararını alması bekleniyor. Telekom çalışanları gerçekleştirdikleri çeşitli eylemlerle şimdiden greve hazır oldukları mesajını veriyorlar.

Tekstil sektöründe ise şimdilik daha durgun bir süreç yaşanıyor. Sendika bürokrasisi eliyle gerçekleşen ihanetlerin bir benzerinin yaşanması ihtimali yüksek olsa da, tekstil işçilerinde de kazanılmış hakların korunması noktasında bir kararlılık olduğu görülüyor. Tekstil sektöründeki grev sürecinde yaşanan en çarpıcı değişiklik ise sermaye cephesinin üslubunda gözleniyor. Geçtiğimiz haftalarda TÜTSİS Başkanı Halit Narin “Nasıl olsa dediğimize gelecekler!” diyerek saldırgan bir tavır sergilerken, bu hafta içerisinde bir açıklama yapan Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ahmet Nakkaş gündemde olan grev ve lokavt kararlarına ilişkin uzlaşma çağrısında bulundu. Nakkaş ayrıca alışılmışın tersine, ortaya çıkan uzlaşmazlığın sorumluluğunu kamu yüklerini gerekçe göstererek devlete atmış oldu.

Önümüzdeki günlerde özellikle Türk Telekom’da yaşanacak gelişmeler sermayenin grev kabusunu gerçeğe dönüştürmede önemli bir rol oynayacaktır. THY’de başlayan ve ardından bir dizi sektörde işçi sınıfı payına ortaya çıkan haklarını koruma ve geliştirme kararlılığı sermayenin bu kabusunun diri kalmasına yol açacaktır.