2 Kasım 2007 Sayı: 2007/42(42)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler sınır ötesi operasyon için Washington’dan icazet istiyor…
  Şovenistlerin sahte anti-emperyalizmi!
Savaş naraları eşliğinde “Cumhuriyet Bayramı”!
Faşist saldırılara ve tırmandırılan şovenizme karşı tepkiler...
Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en
güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!
Kürtleri kırma ve katliam provaları... - M. Can Yüce
  Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Şovenizm cereyanının gölgesinde BMİS Genel Kurulları...
  “Yeni” feodalite, “yeni” toplum, “yeni” hayat -
Yüksel Akkaya
  Cemaatçi/ “Hayırsever” kapitalizm kökleşiyor - Volkan Yaraşır
  Şovenizmin yalanlarına ortak olma!
  Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…
  Özgürlük ve eşitlik için,
emekçi kadınlar “bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Fado, Fiesta... Vatan, Millet, Sakarya!..
  Gelecek, özgürlük ve halkların kardeşliği için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!

Yeni Ekimler ihtiyacının bugün dünden daha fazla olduğunu söylerken, bir inancı, dolayısıyla “boş bir söz kalıbını” yinelemiş olmadığımız, her gün her saat ortaya çıkmaya devam ediyor. İster emperyalizm demeye devam edin, isterseniz “yeni dünya düzeni” deyin, sonuç değişmiyor. Kapitalist sistem güçlerini birleştirdikçe gericiliğini artırıyor. Öte yandan, emperyalist odaklar arası güç ve paylaşım rekabeti şiddetleniyor. Bunların herbiri birer savaş kundakçısı olarak işlev görmeye devam ediyor.

Gericileşen emperyalizm, vahşi kapitalizm koşullarına da daha üst düzeyde dönmeye çalışıyor. Pek çok ülkede halen geçerli 8 saat yasasına rağmen, çalışma saatleri doğal sınırların üstüne çoktan çıkarılmış durumda. Aynı şekilde, ücretler de alabildiğine düşürülmüş bulunuyor.

Marks’ın neredeyse 200 yıl önceden görebildiği gibi, piyasa kuralları eskiden “kutsal” sayılan hiçbir mesleğin kutsallığını bırakmamıştır. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm “toplumsal hizmetler” özel sektörün kâr hırsına terkedilmiş, işçi ve emekçi kitleler için ulaşılması imkansız lüks tüketim malları kategorisine indirilmiştir.

Barış sosyalizmle gelecek!

Ekim Devrimi’nin öngünlerinde Lenin, işbaşındaki hükümetin kitlelerin en temel üç talebini, ekmek, barış ve toprak taleplerini yerine getirmediğini ve getiremeyeceğini belirterek, bu taleplerin karşılanabilmesinin tek koşulu olarak Sovyetleri iktidara çağırır. Üstelik Lenin’in sözünü ettiği hükümet, “koskoca” çarlığı alaşağı eden Şubat Devrimi’nin hükümetidir.

Bugünse, ülkemizde ve dünyada, kapitalist-emperyalist sistemin en gerici ve en saldırgan devletleri ve hükümetleri işbaşında bulunuyor. Bu devletler açısından sözkonusu olan işçi ve emekçi kitlelerin temel taleplerini yerine getirememek değil, tam tersine, kapitalist sınıf adına bu kitlelerin tüm haklarını gaspederek talepleri daha da çoğaltmak, büyütmektir. Lenin’in 90 yıl öncesinin Rusyası için sıraladığı taleplerde bugün farklılaşmalar olabilir. Ancak işin özünde değişiklik yoktur. İşçi ve emekçilerin en acil istemleri sermaye sistemi ve devleti tarafından yerine getirilmemektedir, getirilmeyecektir.

Bu taleplerin başında barış geliyor ki (son günlerde devlet eliyle kışkırtılan şoven histeri rüzgarı bu talebi gölgelemiş olsa da bu böyledir), bu talep sermaye devleti tarafından sağlanamaz. Öncelikle, Kürt halkına karşı kirli savaşı ısrarla sürdüren devlettir. Daha da önemlisi, Kürt halkıyla barışın temel koşulu ulusal haklarının koşulsuz tanınmasıdır, ki bu da Kürt halkının inkarını temel felsefe haline getirmiş sermaye devleti açısından düşünülmesi bile imkansız bir konudur. Oysa, Kürt ulusal sorunu bu temelde çözülmeden, ülkede barışı sağlamak da mümkün değildir. Teslim alarak, ezerek, baş eğdirerek sağlanan “barış” dönemlerinin nasıl sürdüğünü ise cumhuriyetin 84 yıllık tarihinde görmek mümkündür.

Bu sistem ve bu devlet altında çözümü imkansız olan sadece Kürt halkının özgürlük talebi değildir. Milyonlarca işçi ve emekçi giderek derinleşen bir sefalet altında, yarı-aç çalışmaya mahkum edilmiştir. Milyonlarcası işsizlik ve açlığın pençesinde kıvranmaktadır. Eğitim, sağlık gibi temel toplumsal hizmetler bir hak olmaktan çıkarılmış, ulaşılması giderek imkansızlaşan pahalı ürünler haline getirilmiştir. İşçi ve emekçilerin çocukları eğitimsizliğe, parası yetişmeyen herkes hastalandığında ölmeye mahkum hale getirilmiştir.

Sosyalizmde eğitim ve sağlık ücretsizdir, kalitelidir!

Bugün işçi ve emekçi kitlelerin temel taleplerinden biri haline gelmiş bulunan “parasız eğitim, parasız sağlık” artık sadece sosyalizm tarafından örgütlenebilir. Kapitalist dünyanın en “medeni” toplumlarında, bu hizmetler, kapitalizmin kâr mantığı sonucunda artık pazar malıdır. Kaldı ki, sosyalizmin zorladığı bir taktik adım olan “sosyal devlet” sürecinde dahi, sadece “parasız” kısmı uygulanabilmiştir. Oysa sosyalist Sovyetler’de söz konusu olan sadece ücretsiz değil, kaliteli hizmet üretimidir. Eğitimde, yeni insanı yetiştirme gibi bir hedefi önüne koyan bir sistemin, eğitimsiz tek insan bırakmama çabası çok doğal ve zorunludur. Sosyalist Sovyetler, sadece kendi halkının eğitim ihtiyacına yanıt vermekle de kalmamış, pek çok ülkeden pek çok genç Sovyet okullarında gördüğü eğitimle ülkesine dönüp temel hizmetlerde görev almış, pek çok Sovyet eğitimci veya teknik bilimci, başka ülkelere giderek eğitim vermiştir. Bunların sadece sosyalizme yönelmiş halk cumhuriyetleri olduğu da düşünülmemelidir. Örneğin genç Türkiye Cumhuriyeti de bu yönlü eğitim hizmeti alanlardan biridir. Bugün hurdaya çıkarılmaya çalışılan çelik fabrikalarının sadece kuruluşu değil, işletilmesi için gerekli insan gücünün eğitimi de Sovyetler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Sosyalizmde kitleler sadece eğitime ve bilgiye değil, sağlıklı bir yaşama da teşvik edilir. Sağlık hizmeti öncelikle “önleyici” tabir edilen türden verilir. Ancak her türlü hastalığın tedavisi ve hastanın en iyi bakımı da sağlık sisteminin temelini oluşturur. Daha da önemlisi, bugün emperyalist dünyanın sadece ilaç firmalarının laboratuarlarına hapsetmiş bulunduğu tıp bilimi, sosyalist devlette, en fazla ödenek ayrılan ve gelişimi teşvik edilen bir bilim dalı, bir toplum hizmeti olarak görülür.

İşsizlik ancak sosyalizmde ortadan kaldırılabilir!

Bugün işçi ve emekçi kitlelerin sefaletinde başrolü oynayan işsizlik canavarını yenecek tek güç sosyalizmdir. Kapitalist sistem işsizler ordusunun ücretleri ve sınıf mücadelesini dizginleyici rolünü keşfedeli, bu orduyu dağıtmak şöyle dursun, belirli bir seviyede tutmayı adeta program haline getirmiştir. Sosyalist Sovyetler’in 90 yıl öncesinin koşullarında çözdüğü bu sorunu, bugünün teknolojisiyle çözme yönünde önemli adımlar atmak, hafifletmek mümkündür. Türkiye’de, çok fazla çaba ve para harcamak bile gerekmeden, sadece çalışma saatlerinin düşürülmesi ve vardiyalı sisteme geçilmesiyle, var olan işsizler ordusunun istihdamı mümkündür. Üstelik bu yöntem, sadece işsizlik sorununu ilk elden çözmekle kalmaz, aşırı çalışmadan kaynaklanan sağlık sorunlarının çözümü, işçinin dinlenmek, eğlenmek ve eğitim için zaman kazanması anlamına gelir ki, bu da toplumsal gelişme ve ilerleme için olmazsa olmaz koşullardan biridir. Ama bu kapitalizmin doğasına aykırıdır. Kapitalizm işsizlik üretmeden varolamaz.

Kadının kurtuluşu sosyalizmde!

Sosyalist rejimin ilk elden gerçekleştirdiği hukuki dönüşümlerin başında kadına ikinci sınıf muamelesini ortadan kaldırmak gelir. Sınıflı toplumlar tarihinde ilk kez kadınla erkeğin eşitliği yasalarla belirlenir ve korunur. Ancak sosyalizmin yasal düzenleme ile yetinemeyeceği açıktır. Nitekim, binyılların alışkanlıklarını adım adım aşmak ve ortadan kaldırmak için temel alt yapının oluşturulmasına girişilir. Bütün bir sınıflı toplumlar süresince kadını ikinci sınıf derekesine indirmek, eve kapatmak ve köleleştirmek için oluşturulmuş tüm kurumsal ve düşünsel yapılar alt üst edilecektir. Kadının üretim ve yönetim süreçlerine katılarak özgürleşmesinin önündeki tüm engeller kaldırılacak, üzerine yıkılmış tüm “hizmetler” toplumsallaştırılacak, eğitiminin önü açılacaktır.

Ancak kadın sorununu toplumsal temeliyle ortadan kaldırabilmek için kadının eğitimi ve gelişmesi yeterli değildir. Ataerkinin izlerini erkek zihninden de silmek gerekir. Dolayısıyla ve anlaşılacağı gibi, kadın sorunu sosyalist devlette köklü yatırımlar ve uzun eğitim süreçleri gerektiren bir sorun olarak varlığını, bir süre daha ve fakat farklı biçimde sürdürmeye devam edecektir. Ancak artık sorun, sistemin çözmek için çaba harcadığı, bir eski sistem kalıntısıdır.

Aslında Ekim Devrimi’nin işçi sınıfı ve emekçi kitlelere getirdiği kazanımları sıralayıp dökmeye de fazla gerek yok. Ekim, işçi sınıfını iktidara taşımıştır. İktidar gücü ise neyi istiyorsa ve neye ihtiyacı bulunuyorsa hepsini yapabilme imkanı demektir. Sadece bugünün sorunlarını, kapitalist sistemin yarattığı sorunları çözmek değil, bugün aklımıza bile gelmeyecek yeni şeyler istemek ve yapmak için de imkandır iktidar gücü.

Ancak verili koşullar, öncelikle kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı sorunların acilen çözülmesi için yeni Ekimler’i zorlamaktadır. Sadece dünya proletaryasının ve emekçi halklarının değil, aslında tüm insanlığın en acil ihtiyacıdır sosyalizm. Çünkü emperyalist haydutluğun koşulladığı küresel felaketler tüm insanlığı tehdit eder hale gelmiştir. Sosyalizm, sadece proletaryayı sefaletten, emekçi halkları esaretten kurtarmayacak, üstünde yaşadığımız dünyayı da erken bir yok oluştan kurtaracaktır.