23 Kasım 2007 Sayı: SYKB 2007/01(45)

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist–şovenist cendereyi parçalamak için!
  DTP’ye kapatma davası...
İnkar ve imha politikasına zorunlu
Amerikan tadilatı!
2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlanıyoruz...
Telekom greviyle sınıf dayanışması büyüyor!
İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kızıl Bayrak’a yeniden toplatma ve yayın yasağı!
  Sermayenin “Mesleki Eğitim Planları”nın
geçmişi, bugünü ve yarını
  20. Yılında Komünist Hareket...
  Emperyalist/siyonist güçlerin yeni bir seremonisi: “Annapolis Konferansı”
  Savaş kundakçıları gerici Pakistan rejimini
dizayn ediyor!.
  Dünyadan...
  İran ve yaptırımlar
Abu Şehmuz Demir
  Mirabeller’den Haticeler’e özgürlük
mücadelesi sürüyor!
  Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinden...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası sürüyor…
  Kürdistan cephesinde durum... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyadan...

Belçika’da Johnson&Johnson’da grev... 

Pazartesi günü Johnson&Johnson firmasına ait Janssen Pharmaceutica’nın üç işyerinde çalışan 4.700 kişi iş bırakma eylemine gitti. Grev tüm araştırma bölümlerini felce uğrattı. Grev işten atılmalara karşı gerçekleşti. İşveren sadece Belçika’da 600 işyerini yokedeceğini açıklamıştı.


Finlandiya’da hemşirelerin başarısı 

Finlandiya’da hemşireler için yeni bir toplu sözleşme imzalandı. Bu sözleşme hemşirelerin ücretlerinde önümüzdeki 4 yıl için yüzde 22-28 oranında artış öngörüyor.

Finlandiya’da 29 Ekim’de hemşire ve hastabakıcılar daha fazla ücret artışı için eylem yapmış ve sendikaları Tehys’de bir forma imza atarak taleplerinin kabul edilmemesi durumunda 32.500 hemşire ve hasta bakıcıdan 13.000’i 19 Kasım günü hep birlikte istifa edeceklerini açıklamıştı.

18 Kasım günü hastanelerde olağanüstü bir hal yaşandı, hastalar helikopterlerle İsveç’e gönderildi, yeni doğan bebeklerin bakımı için Stockholm’de hastaneler ayarlandı.

19 Kasım’da son dakikada TEHY sendikası ile pazarlık komisyonu arasında anlaşma sağlandı.


Rusya’da Ford işçileri grevde 

Rusya’da St Petersburg’daki Vsevolozhsk Ford işletmelerinde 2 hafta önce gerçekleşen 24 saatlik uyarı grevinden sonra mahkemenin koyduğu grev arasının sona ermesinden sonra yeniden greve gidildi. Greve gece vardiyasındaki 500 işçi işi bırakarak başladı. “Taleplerimiz kabul edilene dek işimizin başına dönmeyeceğiz” diyerek greve giden işçiler asgari ücretlerinin 19.000 Rubel’den 28.000 Rubel’e (527 Eura’dan 776 Euro’ya) yükseltilmesini istiyorlar...

Sendikanın verdiği bilgiye göre 2.200 işçiden 1.500 kişi iş bıraktı. İşyeri idaresi grevci işçilerin işyeri sahasına girmesini engellemeye çalıştı.

Daha fazla bilgi için: www.ford-profsoyuz.ru

Dayanışma mesajlarınız için: profkom@ford-profsoyuz.ru


Slovenya’da 70.000 işçi yürüdü

Slovenya’nın başkenti Ljubljana’da Cumartesi günü 70.000 kişi daha fazla ücret ve sosyal adalet için yürüyüş yaptı. Bu eylem Slovenya’da son 15 yılda gerçekleşen en büyük işçi protestosuydu. Öğrenciler ve emekliler de bu protestoya katıldı.


Rus demiryolu işçileri de greve gidiyor

Almanya ve Fransa’dan sonra şimdi de Rusya’da demiryolu çalışanları 28 Kasım günü greve gidiyor. Demiryolu çalışanları ücret artışı ve çalışma koşullarında iyileştirme talep ediyorlar. 2 bin üyesi bulunan Demiryolu Çalışanları Sendikası (RPLBG) özellikle Moskova, St. Petersbourg, Vorkouta ve Toula gibi kentlerde yük ve yolcu trenlerinin trafiğini kapatacaklarını vurguluyor.


Fransa’da grev dalgası!

Fransa’da Sarkozy’nin, emeklilik hakkını ve sosyal güvenlik ile ilişkili hakları gasp etmeyi hedefleyen yıkım politikalarına karşı başlatılan ulaşım grevi sürüyor. Sendikalar milyonlarca kamu çalışanını da bir günlük greve gitmeye çağırdı. Ulaşım alanında yaşanan grev Fransa’da günlük yaşamı ciddi boyutlarda etkiledi.

Geçen hafta greve başlayan 7 sendikanın 6’sı grevi sürdürüyor. Sendikalar geçen hafta Çarşamba günü devlete ait demiryolu şirketiyle görüşme masasına oturmayı kabul etmişti. Ancak hükümet görüşmeye başlamak için grevin bitirilmesini şart koşuyor.

Fransa’da demiryolu işçileri ve öğrenciler tarafından bir haftayı aşkın bir süredir ülke geneline yayılmaya çalışılan hareketlilik, birçok toplumsal kesim üzerinde karşılık üretti ve sonuçlarını doğurmaya başladı. Ulaşım grevinin etkileri açıkça görülürken, üniversiteler cephesinden de hareketlilik her geçen gün genişliyor. Fransa’da hemen her üniversitede işgal, boykot yahut yürüyüş biçiminde farklı eylemler örgütleniyor.

19 Kasım günü Fransa’da gazete ve dergi çalışanları da bir gecelik iş bırakma eylemi yaptılar. Yani 20 Kasım günü birçok Fransız gazetesinin basılmadığı söyleniyor.

Şu an ulaşım grevine destek vermek ve kendi taleplerini öne sürmek amacıyla eğitimcilerin, havayolları görevlilerinin ve devlet memurlarının grev kararı alması bekleniyor. Üniversite ve liseliler bu grevlere de aktif destek vereceklerini, henüz grev kararları açıklanmadan duyurdular.


Ukrayna’da maden kazası

Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk bölgesinde meydana gelen kazada 72 madencinin öldüğü kesinleşti. 28 madenci ise kayıp! Donetsk bölgesinde bulunan Zasyadko madeninde 18 Kasım günü metan gazının sıkışmasından dolayı yerin bir kilometre altında patlama meydana gelmişti. Kaza sonucunda oluşan enkaz hala metan gazının etkisiyle yanıyor!

Madenciler dünyanın hemen her yerinde en ciddi risk ile karşı karşıya çalışan işçi grubu. Buna rağmen, kayıt dışı çalışmanın en çok yaşandığı, işgüvenliğinin gözetilmediği bir sektör. Ukrayna’daki madenler ise dünyanın en tehlikeli madenleri. Buradaki madencilere “çıkardıkları kömür miktarına göre” ödeme yapılıyor. Yani sömürünün ve zulmün kol gezdiği bu derin dehlizlerde, işçi sınıfı performans dayatması ile karşı karşıya kalıyor! Hem de, akciğerlerini çürüten o nemli ve derin deliğin içine girip, çalışmasına rağmen...


Şilili kadınlardan şiddet protestosu!

Kadınlara yönelik şiddete karşı tepkiler yükseliyor. Şili’de 50 kitle örgütü tarafından oluşturulan “Aile İçi ve Cinsel Şiddete Karşı Örgütler Konfederasyonu”, kadına yönelik şiddeti protesto etmek amacıyla eylemler düzenliyor. Kadınlara yönelik şiddetin ciddi boyutta yaşandığı ülkelerden biri Şili... Basına yansıyan rakamlara göre sadece Ekim ayında eşleri tarafından öldürülen kadın sayısı 52. Konfederasyon, şiddet sonucu öldürülen bu kadınlara dikkat çekmek amacıyla ayakkabılı protesto eylemi gerçekleştirdi. Vina del Mar Meydanı’na, öldürülen her bir kadını temsil eden ayakkabılar konularak ayakkabıların önüne mağdurların isimleri yazıldı. 

“Aile İçi ve Cinsel Şiddete Karşı Örgütler Konfederasyonu” önümüzdeki günlerde 12 şehirde eylemler gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda kongreye sunulan “kadın hakları yasa tasarısının” çıkmasını istiyor. Tasarı, “kadının öldürülmesi” suçunun sıradan “cinayet” suçundan ayrı tutulmasını ve aile içi şiddet kurbanları için dokuz yeni sığınma evi açılmasını içeriyor.


Peru’da madencilerin grevi!

Peru’da altın, demir, gümüş, çinko, teneke ve bakır madenlerinde çalışan işçilerin grevleri sonuç verdi. Yaklaşık 150 bin maden işçisinin sürdürdüğü grevin 7. gününde, madenciler, çalışma sürelerinin 12 saatten 8 saate indirilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve daha iyi bir ücret gibi hakları kazandılar. Ekonomisinin belkemiğini madenler oluşturan Peru açısından maden işçilerinin geniş katılımlı grevi tam bir kabusa dönüştü. Kapitalist patronlar ısrarla direnen işçi sınıfının taleplerini karşılamak zorunda kaldılar.


Ebu Gureyb’in ardından...

Ebu Gureyb Cezaevi’nde ağır işkencelere maruz kalan Ali Şalal el Kaissi, söz konusu cezaevinde yaşadıklarını katıldığı “Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Fuarı”nda anlattı. Feshane’de düzenlenen fuarın katılımcılarından olan Kaissi, kendisine Amerikalılar’ın ve ABD ile işbirliği içerisinde olan Iraklılar’ın birarada işkence yaptığını belirtti. Tutuklandığının 2. ayında işkencelerin başladığını belirten Kaissi, taciz, tecavüz, kaba dayak, elektrik verilmesi gibi akla gelebilecek bütün işkence yöntemlerinin uygulandığını ve işkencecilerin neredeyse bütün işkence anlarını fotoğrafladıklarını anlattı.


İsrailli askerlerden itiraf!

İsrail’in Channel 8 televizyonu İkinci İntifada sırasında yaşananları anlatan bir belgesel yayınladı. 6 İsrailli kadın şahit oldukları vahşeti anlattılar. Tamar Yarum’un “To See If I am Smiling” isimli belgeselinde konuşan İsrailli kadın askerler, vicdan azabı çektiklerini söyledi.

Asıl mesleğinin doktorluk olduğunu söyleyen Meytal Sandler “Hayat kurtarmak için orduya girdim. Oysa tek yaptığım İsrailli askerlerin işkence izlerini Filistinliler’in cesetlerinden silmeye çalışmaktı. Bir gün işkence yapılan bir odaya girdim. Orta yaşlı Filistinli kafasına sopayla vurula vurula öldürülmüştü. Çok kan kaybetmişti. Kıvrana kıvrana ölmüştü...” dedi. Yine Sandler gibi askerlik yapan ve sınır karakolunda görevli olan Carmela Menashe ise birliğinde 13 yaşındaki bir Filistinli çocuğun üzerinde nasıl sigara söndürdüklerini anlattı. Libi Abramov ise, ölen bir arkadaşının intikamını “masum” bir Filistinli’yi yakalayıp, öldüresiye döverek aldıklarını anlattı. Bu ve benzeri onlarca itiraf karşısında İsrail ordusu ise yalnızca “tek tük olayların yaşanmış olduğu ve bunların hepsinin soruşturulduğu” açıklamasını yapıyor.


Havaalanında polis terörü

Kanada’da havaalanı polisi, Polonyalı bir göçmeni elektro şok uygulayan “lazer” silahıyla vurarak öldürdü. Havaalanında yaklaşık 10 saat boyunca annesini bekleyen Polonyalı göçmen Robert Dziekanski zaman ilerledikçe sinirlenmeye başladı. Yanına gelen güvenlik görevlilerini ise anlayamadı, çünkü İngilizce bilmiyordu. Sinir krizi geçirerek etrafa zarar vermeye başlayan Dziekanski’ye bu kez polis müdahale etti. Ancak polisin müdahalesi doğrudan Dziekanski’ye lazer silahı ile nişan almak oldu ve 40 yaşındaki göçmen yerde kasılarak, kıvranarak can verdi!

Dziekanski’nin başına gelenler kapitalist dünyanın çivisinin çıktığının resmidir!


Önce tecavüz, sonra kırbaç cezası!

Suudi Arabistan’da 6 erkeğin tecavüz ettiği 19 yaşındaki genç kadın, yetkililer tarafından suçlu bulunarak kırbaç cezasına çarptırıldı. Arap ülkelerinde kadın sorununun boyutlarını gözler önüne seren bu çarpıcı olayın gelişimi ibret verici. Genç kadın tecavüze uğradıktan sonra şikayetçi oluyor ve dava açılıyor. Zanlılar 1 ila 5 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılırken, genç kadın da “olay anında bir erkekle aynı arabada bulunduğu” gerekçesiyle 90 kırbaç cezasına çarptırılıyor. Bunun üzerine kadının avukatı yüksek mahkemeye başvurarak, davanın yeniden görülmesini, talep ediyor. Ancak davayı inceleyen yüksek mahkeme cezayı “bozarak” 200 kırbaca çıkartıyor. İtirazda bulunan avukatın ise avukatlık lisansı iptal ediliyor.


Irak savaşını eleştirenlere vize engeli

ABD, Irak savaşına karşı çıkan Güney Afrikalı bir bilim insanına ‘’terörist faaliyetler içinde bulunduğu’’ gerekçesiyle vize vermedi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Johannesburg Üniversitesi Rektör Yardımcısı Adem Habib’in geçen ayki vize başvurusunu, ‘’terörist faaliyetleri’’ gerekçe göstererek reddetti. 1993-95 yıllarında ABD’de doktora çalışmaları için bulunan Habib, geçen yıl Ekim ayına dek ABD’ye sorunsuz girip çıkmış, ancak o tarihte güvenlik görevlilerince sorgulanmıştı.


İsrail gitti, misket bombaları kaldı…

Siyonist terör, geçtiğimiz yıl Hizbullah’ı bahane ederek Lübnan’a saldırmış, binlerce sivilin ölümüne sebep olmuştu. Saldırılar sırasında başta Beyrut olmak üzere onlarca kent günlerce bombalanarak adeta harabeye çevrilmişti. Fakat savaşın gerçek tablosu İsrail saldırılarına son verdikten sonra ortaya çıktı. İsrail ordusunun saldırılar sırasında kullandığı misket bombaları patlamaya hazır biçimde şehrin dört bir yanına yayıldı ve saldırı sona ermesine rağmen patlayan bombalar can almaya devam etti. Canlı renklere sahip bombaların kurbanları da genelde çocuklar oldu.

Misket bombası dehşeti 20 kasım’da gece saatlerinde, ülkenin güneyinde gerçekleşen dolu fırtınasıyla yeniden gündeme geldi. Ceviz büyüklüğünde yağan dolu, misket bombalarını tetikleyerek birbiri ardına patlamasına sebep oldu ve Lübnan birkez daha geceyi patlama sesleri eşliğinde geçirdi. Henüz ölü ya da yaralı olup olmadığı bilinmiyor.

 

Savaş atığı “gaziler”de travma ve intihar furyası!

İşgal orduları asker öğütme makinesi

İşgalci ordular, savaşta kullandıkları askerlerin “işe yaramaz” duruma düşenlerine “ucube” muamelesi yapar. Zira sakat kalan veya ruhsal yönden enkaza dönen bu askerler “gazi” unvanıyla taltif edilse de, kirli savaşların kötü anılarını canlı tutan “kalıntılar” gibi ortalıkta durur. Bu ise egemenlerin huzurunu kaçırır.

ABD gibi dünyanın dört bir yanında işgalci güç konuşlandıran emperyalist bir ülke sözkonusu olduğunda, “gaziler” ihmal edilmeyecek bir yekûn oluştururlar. Zira emperyalist savaşlar ezilen halkların kitlesel kırımına yol açmakla kalmaz, işgalci orduların saflarında da yıkım yaratır.

İşgalci orduların saflarında sakat kalan, intihar eden, ruhsal sağlığı bozulan askerlerin ayıklanıp bir kenara atılması kuraldandır. Çünkü “gaziler” savaş makinesinin aradığı özelliklerini yitirmişler, yani “bir ölüm makinesi gibi iş yapma” yetenekleri ortadan kalkmıştır. Buna karşın egemenler bazen “gaziler”i hatırlarlar. Bu hatırlamalar, genellikle ırkçı-şoven propaganda için etkili malzemeye ihtiyaç duyulduğunda olur. “Gazi dernekleri”nin faaliyetleri veya “gaziler günü” etkinlikleri, geleceğin “gazileri”ni hazırlamak açısından işlevseldir.

Irkçı-şoven zehir kusan propagandalar kimi zaman etkili olsa da, gerçeklerin üstünü ancak belli sınırlarda örtebilir. Örneğin geçenlerde ABD’de “Gaziler Günü” etkinlikleri yapılmıştı. Savaş çetesinin başı Bush, “gazi” askerlerle “vatanseverlik” simgesi hatıra fotoğrafları çektirse de, Afganistan, Irak işgallerinin “atık” durumuna düşürdüğü eski askerlerin içine itildiği vahim tablonun üstünü kapatmaya yetmedi bu.

ABD medyasında yer alan haberlerde, “gaziler”in kimisinin sokakta yaşadığı, birçoğunun yaşadığı travmayı atlatamadığı, mali ve psikolojik sorunların intiharları arttırdığı vurgulandı. Konunun uzmanları, “gaziler” arasında Vietnam’ın ardından bu kez bir “Irak Sendromu”nun baş göstermeye başladığını dile getirdi.

ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) psikiyatri servisi tarafından hazırlanan bir raporda ise, Irak’tan dönen askerlerde aşırı alkol kullanımı, depresyon, travma sonrası stres gibi psikolojik sorunlar saptandığı belirtildi.

Irak’tan dönen askerlere yapılan iki muayene arasındaki istatistiklerin incelenmesi sonucu görevde olan askerlerin yüzde 20.3’ü ile yedek askerlerin yüzde 42.4’ünün Irak’taki deneyimlerine bağlı psikolojik sorunlar yaşadığına işaret edilen raporda, askerlerin aile içi ilişkilerinde sorunlar yaşadığı ve aile içi sorunların da ilk ve ikinci muayene arasındaki dönemde 4’e katlandığının ortaya çıktığı da kaydedildi.

ABD’de daha önce yapılan bir başka araştırma da, ülke için büyük bir sorun olan evsiz insanların dörtte birini “eski muharip” ve “gaziler”in oluşturduğunu ortaya koydu.

İşgale katılan askerlerde intihar salgını

İşgal bölgelerinden gelen yeni katılımlarla sayıları artan “gaziler”in, kendilerini tüketen emperyalist savaşa karşı aktif bir mücadeleye katılmaması, kitlesel intiharları tetikliyor. CBS televizyonunun yaptığı bir araştırmaya göre, cepheden travmayla dönüp intihar eden asker sayısı savaşta ölenleri geride bırakmış bulunuyor.

Araştırma da, 2005’te en az 6 bin 256 askerin, yani günde 17 askerin intihar ettiği saptanıyor. Oysa resmi rakamlara göre cephede ölen sayısı 3 bin 863.

Ülkede 1995’ten beri yaşanan intihar vakalarıyla ilgili rakamları ortaya çıkarması açısından ilk olan araştırmaya göre, intihar eden gazilerin çoğu travmayla cepheden dönmüş. Amerikalılar arasında intihar oranı 100 bin kişide 8.9. Gazilerde ise bu ortalama 18.7. Bu oran 20-24 yaş arasındaki gazilerde 31.9’a çıkıyor.

ABD’de 1.6 milyonu Irak ve Afganistan’da savaşmış 25 milyon gazi var. Emperyalist işgallerin bir toplumu nasıl çürüttüğünü göstermesi açısından, 25 milyon oldukça çarpıcı bir rakamdır.

İşgalci ordudan kitlesel firarlar

Ezilen halkları kitlesel kıyımlara maruz bırakıp, kullandığı askerleri tüketip kenara atan ABD savaş makinesinin saflarında kayda değer çözülmeler de yaşanıyor. Amerikan savaş aygıtının resmi açıklamaları da bu durumu kabul ediyor. Resmi bir araştırma da bile, askerlerin firar oranının 1980’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştığı, oranın 2003’teki Irak işgalinden bu yana ise yüzde 80 arttığı bildirildi.

Söz konusu araştırmanın sonuçlarına göre, firar edenlerin oranında son dört yılda düzenli artış görüldü ve geçen yıldan bu yana firarlar yüzde 42 arttı. 2007 yılında her bin askerden 9’unun, bir önceki yıl ise ortalama her bin askerden 7’sinin firar ettiği, geçen yıl toplam 3 bin 301 askerin firar ettiği, bu yıl ise rakamın 4 bin 698’e yükseldiği belirtildi.

Bu vahim tablodan da anlaşılacağı üzere emperyalist işgaller, başka bir ifadeyle yeni-sömürgecilik hem ezilen halklara ağır bir faturaya mal olmakta, hem de saldırganlık ve savaş politikasına itiraz etmeyen emperyalist ülke toplumlarını kemirip çürütmektedir.

Emperyalist ülke halkları, “başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz!” bilinciyle davranabildiklerinde, hem ezilen halkların kıyımına suç ortaklığı yapmayacak, hem de kendilerini içten içe kemirip çürüten işgale ortak olmayacaklardır.