23 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/29

 Kızıl Bayrak'tan
Sermayenin saldırganlığına karşı sınıfın mücadele dinamizmini örgütleyelim!
“Özel ordu” kirli savaş ordusudur!
Kürt halkına yönelik baskı ve
terör azgınlaşarak sürüyor!.
Emekçi kadınlar sahte ‘demokratik açılım’lara aldanmamalıdır!
TÜİK rakamları sigortasız işçi çalıştırmanın yaygınlığını belgeledi
Patronlar istiyor, sermaye devleti uyguluyor..
İTO YK Üyesi Süheyla Ağkoç ile konuştu
Tersane işçileri iş cinayetlerini
protesto etti
“Sermayenin kölelik dayatmalarına karşı fiili-meşru mücadele!”
ÇEL-MER işten atma saldırısına karşı yeniden direniş.
İşçi ve emekçi hareketinden..
Referandum süreci ve devrimci müdahale
Burjuva muhalefetin
kuyruğuna takılanlar...
12 Eylül’ün hesabını
işçi ve emekçiler soracaktır!
MİB, metal işçilerini
mücadeleye çağrıyor!
Mücadele bayrağı UPS işçilerinin elinde
UPS direnişi kazanıma kilitlendi!
Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde buluşalım...
Panama’da emekçiler Amerikancı rejime geri adım attırdı!
Dünya Kupası bitti
Güney Afrika hala aç!
Çıkmaz döngüsü- M.Can Yüce.
Sermaye devletinin cezaevi politikası Abdullah Akçay’ı katletti
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devletinin cezaevi politikası Abdullah Akçay’ı katletti!

Kan kanseri çocuk tutuklu Abdullah Akçay, sermaye devletinin cezaevi politikalarının yeni bir kurbanı oldu. Akçay, kaldığı hastanede 21Temmuz günü yaşamını yitirirken sermaye devletinin has kurumlarından biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK), Akçay'ın son günlerini dışarıda, ailesi ve sevdikleriyle birlikte geçirmesine engel oldu.

Abdullah Akçay, gasp ve hırsızlık suçu iddiasıyla tutuklanarak daha 14 yaşındayken Maltepe Cezaevi'ne konuldu. Burada kan kanserine yakalanan Abdullah, tedavisinin yapılması için 24 Ağustos 2009 tarihinde Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tutuklu hastaların kaldığı bölüme yatırıldı. Akut Lenfoblastik Lösemi teşhisi konunlan Abdullah, kemoterapi tedavisine başladı. Fakat Abdullah'ın hastalığının ağırlaşması üzerine, ATK'dan, “Akçay'ın ağır hasta, hayati tehlike altında ve cezaevinde kalamayacak bir durumda olduğu yönlü rapor istendi.

Yine Nur Birgen...

ATK ise Şubat 2010’da yapılan başvuruya aylar sonra, 21 Mayıs 2010’da yanıt verdi. Ancak 'işkenceyi gizleme' ve ‘çelişkili rapor’la teşhir olan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu Başkanı Nur Birgen'in de imzasıyla düzenlenen raporda lösemi için halen 5 kür kemoterapinin uygulandığı, doku grubu uygun kardeş donürü mevcut olan hasta Abdullah Akçay’ın tedavi sürecinde hastane şartlarında infazının uygun olduğu, hapis cezasının infazının mahkûm hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmediği ifade edildi. Yaniilerici ve devrimci tutsakların katilleri, skandal raporların sahipleri kendilerinden bekleneni yaptı.

Bunun üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD), ATK'nın "cezaevinde kalabilir" raporuna itiraz etti. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin son olarak hazırladığı "Akçay'ın tedaviye yanıt vermediği, hayati tehlike altında bulunduğu, tedavisinin tutukluluk koşullarında yapılamayacağı" şeklindeki raporu ile birlikte ATK'ya başvuruda bulundu. Bu seferde raporun ATK'da kaybolduğu bildirildi. İHD'nin çabalarıyla rapor bulundu ve dosya Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Adalet Bakanlığı'na gönderildi.

ATK'nın verdiği ikinci rapor ise Abdullah Akçay'ın tahliye edilmesinin gerekliliğini ortaya koydu. Cezaevi infaz savcısı da 3'er aylık periyotla Akçay'ın cezasını erteleme kararı verdi.

Fakat hekimlerin “huzur ve vedalaşma hakkı” istediği Akçay, hastanede yaşamını yitirdi. Rapor Akçay'ın tahliyesine yetişmedi.

Sermaye devletinin cellatları bir cinayet daha işledi

Akçay'a yetişmeyen rapor insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına, yaşam hakkının hiçe sayılmasına bir örnektir.

Sermaye devletinin eli kanlı cellatları cezaevlerinde sürdürdükleri tecrit politikaları ile siyasi tutsakların yanısıra hükümlüleri de ölüme sürüklüyor. Psikolojik baskıyı bir yöntem olarak kullanan tedavi hakkını da hasta tutsakların elinden alırken sessiz imha politikaları birçok hasta tutsak gibi, Güler Zere gibi, Akçay'ı da ölümün kucağına itti.

ATK can almaya devam ediyor

ATK, Münevver Karabulut cinayetine ve Hüseyin Üzmez’in taciz olayına ilişkin verdiği skandal raporlarla gündeme oturmuştu. Cezaevinde damak kanserine yakalanan ve hayatını kaybeden devrimci tutsak Güler Zere hakkında verilen 5 raporda tedavisinin cezaevi koşullarında sürdürülemeyeceği belirtilmesine rağmen “Zere'nin tahliyesine gerek yoktur” raporu düzenleyen ATK, devrimci tutsaklara yönelik bilinçli bir politika olarak sürdürdüğü oyalama taktiğinin bir benzerini de Akçay için ortaya koydu. Geciktirilen raporlar Akçay'ın huzur ve vedalaşma hakkının da hiçe sayıldığını gösterdi.

Güler Zere, ilerici ve devrimci güçlerin kararlı mücadelesi sonucu özgürlüğüne kavuşabilmişti. Bürokratik engellemelere ve türlü oyalamalara rağmen Zere, hastalığının ilerleyen bir evresinde dışarı çıkabilmişti. Ne yazık ki Akçay için ortaya konan mücadele yeterli olmadı.

Güler Zere’yi, Abdullah Akçay'ı ve daha pek çok hasta tutsağı katleden sermaye düzeninin ta kendisidir ve tutsakları ölüme terk eden sermaye düzeninden er ya da geç hesap sorulacaktır!



Adana’da hasta tutsaklar için
eylemler sürüyor

Adana’da hasta tutsakların serbest bırakılması ve tecridin kaldırılması talebiyle her cumartesi gerçekleştirilen eylemlerden biri de 17 Temmuz Cumartesi günü İnönü Parkı’nda yapıldı.

“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın! Tecride son!” pankartının taşındığı basın açıklamasında Türkiye’de cezaevlerinde yıllardır uygulanan hak ihlallerine, 12 Eylül faşist yönetiminin tutsaklara yönelik kuralsız, sessiz imha ve teslim alma politikasına değinilerek, bunların bugüne kadar gelen tüm iktidarların ortak paydası durumuna geldiği belirtildi.

İşkence ve kötü muamelenin her geçen gün arttığının ifade edildiği açıklamada çeşitli raporlardan yansıyan kadarıyla 397 kişinin kötü muamele ve işkence gördüğü ve 554 kişinin sağlık hakkı ihlaliyle karşılaştığı belirtildi. Yine 105 kişinin sevk esnasında kötü muameleye uğradığı dile getirilerek bunun yanında disiplin soruşturması vb. uygulamalarla toplam 2640 ihlal konusunda başvuru yapıldığı belirtildi.

Açıklamanın devamında 325 hasta tutsaktan 55’inin durumun ciddiyetini koruduğu ve bunların her an ölümle yüzyüze yaşadıkları ifade edilerek tahliye edilmeleri istendi.

Eylemde, hasta tutsaklardan Kemal Özelmalı’nın bir yakını söz alarak bu hasta tutsağın Wernike-Korsakoff hastası olduğunu, ne yaptığını, nasıl yaşadığını bilmediğini ifade ederek serbest bırakılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / Adana