11 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/42

 Kızıl Bayrak'tan
Gerici savaş ve saldırganlıkta sınır tanımıyorlar
Amerikan tetikçiliği
“benzeri olmayan” noktada
Kürt sorununa dokunan yanıyor!.
BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ile konuştuk
Karadağ’ın katledilişinin 2. yıldönümü dolayısıyla avukatlarından polis cinayetleri ve dava süreci üzerine.
Cinayet(ler)in faili ve
nedeni - Temel Demirer
Ölümsüzlüğe uğurlanışının 2. yılında Alaattin yoldaş üzerine
Metal İşçileri Birliği MYK Kasım Ayı Toplantısı
Sendikal çalışma, reformizm ve
devrimci politika üzerine
TKİP’nin 13. yılı etkinliğindeki konuşma: Güne yükleniyor, devrime hazırlanıyoruz!
“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği gecesi” gerçekleşti.
13. Yıl etkinliği mesajlarından
AB’nin zayıf halkası Yunanistan’da
kriz derinleşiyor
“İşgal Et” eylemleri sürüyor!
Göçün 50. yılı ve kısa hikayesi
Libya’da yeni emperyalist
işgal dönemi
Direnişçi Hugo Boss işçileriyle konuştuk
Şubeler hazırlıklara başladı
Asgari ücretliye 1 somun ekmek
DİSK/Tekstil’de muhalefeti
sindirme operasyonu
İstanbul’da 6 Kasım protestoları
“YÖK’e karşı alanlardaydılar
Galatasaray önünde 345. hafta
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş:

“Yaşatılanlar maskelenmeye
çalışılan bir darbedir”

- “KCK operasyonu” adı altında, parti yönetici ve üyeleriniz de içerisinde olmak üzere Kürt hareketine yönelik kapsamlı ve kesintisiz bir gözaltı ve tutuklama terörü var. Gözaltı ve tutuklamaların ulaştığı boyut hakkında bilgi verir misiniz?

14 Nisan 2009 tarihinden bugüne kadar partimiz üye, yönetici, seçilmişler, insan hakları savunucuları, STK temsilcileri, gazeteciler ile ilgili zaman zaman artış gösteren, esas itibariyle hiç durmayan KCK adı altında operasyonlar devam ettirilmektedir. Son olarak Parti Meclisi ve Anayasa Komisyonu üyemiz Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Merkez Yürütme Kurulu üyemiz Mustafa Avcı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu 44 kişi İstanbul’da tutuklandı. Gözaltı ve tutuklamalar vahim bir boyutta devam etmektedir. 4 Eylül tarihinde yapılan kongremizden sonra seçilen 21 Parti Meclisi üyemiz ve 4 MYK üyemiz tutuklanmıştır. Yani Parti Meclisi’mizin yaklaşık dörtte birine tekabül eden bir tablo ile karşı karşıyayız. Bugün itibariyle 14 Belediye Başkanımız ve bilindiği üzere milletvekillerimiz Hatip Dicle, Kemal Aktaş, Selma Irmak, Gülser Yıldırım ve Faysal Sarıyıldız’ın seçimden sonra yapılan bütün itirazlara rağmen tutukluluk halleri devam ettirilmektedir. Birçok il ve ilçe yöneticimiz anılan operasyon kapsamında tutuklu bulunduğundan organlarımız adeta çalışamaz duruma getirilmeye çalışılmaktadır.

Tutuklama sayıları ile ilgili yapmış olduğumuz açıklamalara karşın İçişleri Bakanlığı kamuoyunu yanıltmaya yönelik açıklamalar yapmaktadır. Resmi veriler bile İçişleri Bakanlığı verilerini yalanlamaktadır. Komisyonumuzun il, ilçe örgütlerimizden aldığı bilgiler, basından derlediğimiz verilere göre 14 Nisan 2009 tarihinden bugüne kadar 4227 kişi KCK adı altında yapılan operasyonlarda tutuklanmıştır. Gözaltı sayısı ise yaklaşık 8000 rakamına ulaşmak üzeredir. Bunun 1838’i sadece son 7 ayda yapılan tutuklamalardır. Sadece son bir ayda 332 kişi tutuklanmıştır. Bizim tahminlerimize göre tutuklama sayıları belirtilen rakamların üstündedir. Ayrıca sadece tespit ettiğimiz sayıyı verdiğimizi de belirtmek isterim.


- Genelde devlet cephesinden tüm bu süreç hukuksal bakımdan nasıl işletiliyor?

Gözaltı ve tutuklamaların ileri sürülen yasal dayanakları kamuoyuna KCK yapılanması olarak sunulmaktadır. Ancak ne var ki uygulamada hedef KCK değil legal alanda demokratik siyaset yapanlar, öğretmenler, kadınlar, gençlik yapılanması, belediye başkanları, MYK üyeleri, insan hakları savunucuları, akademisyenler, gazeteciler olmaktadır. Yasal olarak faaliyet gösteren, Meclis’te grubu bulunan, 99 belediye başkanlığı kazanan ve yaklaşık 3 milyon oy alan partimiz operasyonların muhatabı olmaktadır. Kürt sorununun çözümünde demokratik siyaset kanalları fiilen kapatılmakta ve işleyemez hale getirilmektedir.

İddialar konusunda çok şey söylemek mümkün. Birkaç örnek vermek gerekirse: Son operasyonda tutuklanan Prof. Dr Büşra Ersanlı partimizin resmi siyaset akademisinde (Yargıtay’a bildirilmiştir) ders vermesi dolayısıyla KCK ile bağlantılandırılmaktadır. Kamuoyu yalan yanlış bilgilerle yönlendirilmektedir. Büşra Ersanlı akademide toplumsal cinsiyet rolleri üzerine ders vermiştir. Yine katıldığı toplantılarda aldığı notlar ve sorular KCK ile ilişki konusunda delil olarak ileri sürülmektedir.

Adana KCK dosyasında MYK üyesinin il başkanı ve yönetimini toplantıya çağırması suç olarak kabul edilmektedir.

Hasankeyf’i kurtarmak için yapılan çalışmalar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri vb. birçok güne ilişkin yapılan açıklamalar KCK iddianamelerinde bolca yer almaktadır.

Uluslararası toplantılarda sunulan tebliğler, parti binasına giriş çıkışlar ve daha binlerce materyal suç delili olarak dosyalarda bulunmaktadır.

Hukuksal süreç açısından başkaca bir nokta ise anadilde savunma yapma isteğinin kabul edilmemesidir. Yaklaşık üç yıla yakın bir süredir tutuklular kendilerini tek kelime savunamadılar. Yargılama savunma olmadan devam ettirilmektedir.

Yine davalarda gizlilik kararı her zaman verilmekte ve aylarca bazen yıllarca süren tutukluluk süreleri ile birlikte avukatlar dosya hakkında bilgi edinememektedir. Basın yayın organlarına servis edilen bilgiler şüpheliler ve avukatlarından gizlenmektedir.

Hukuksal açıdan tam bir ihlaller zinciri yaşanmaktadır. Masumiet karinesi, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve daha birçok temel prensip yok sayılmaktadır.


- Gelinen noktada Kürt sorununda duyarlılık gösteren aydın ve akademisyenleri de kapsayan bu devlet terörünün siyasal hedefleri nelerdir? Devlet ne yapmak istiyor?

Bu sürecin çok iyi analiz edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Muhaliflerin susturulması operasyonu ile karşı karşıyayız. Kürt sorununun legal demokratik zeminde çözülmesini isteyen, savunan herkes operasyonların hedefine oturtulmaktadır. Susturma ve etkisizleştirme süreci yaşatılmak istenmektedir. İleri demokrasi dersi verenler başta düşünce ve ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü fiilen kaldırarak yollarına devam etme isteğindedirler. Bu bir çözümsüzlük politikasıdır. Bütün muhalif kesimleri ürkütme ve geri çekmeye zorlayan bir politika izlenmektedir.


- Bu kapsamlı devlet terörü karşısında işçi sınıfı ve emekçilere mesajınız ne olur?

Bu vahim tablo karşısında Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümünü savunan herkesin yek vücut halinde karşı durması aciliyet arz etmektedir. Yaşatılanlar maskelenmeye çalışılan bir darbedir. Türkiye’de yaşayan herkes ve tabi ki işçi sınıfı ve emekçiler bunun ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedirler. Biz bu zorlu süreçte işbirliği, dayanışma ve ortak mücadelenin elzem olduğuna inanıyoruz.

 

 

 

Cizre ve Silopi’de kitlesel yürüyüşler

Türk devletinin operasyonlarını protesto eden Kürt halkı bayramda sokaktaydı.

Cizre’de binler yürüdü

BDP Cizre İlçe Örgütü öncülüğünde, 10 Ekim tarihinde Xakurke ve Xinere alanlarına yönelik düzenlenen hava saldırısında yaşamlarını yitiren KCK Konsey üyesi Rüstem Cudi (Rüstem Osman), HPG Askeri Konsey üyeleri Guhar Çekirge (Çiçek Kıçi) ile Alişer Koçgiri’nin (Yücel Halis) de aralarında olduğu 7 HPG’li ile Hakkari’nin Çukurca ilçesi Kazan Vadisi’nde 36 gerillanın yaşamını yitirdiği operasyonları protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenlendi.

BDP Cizre İlçe binası önünde toplanan binlerce kişi Guhar Çekirge’nin ailesinin yaşadığı Cudi Mahallesi’ne yürüdü.

Çekirge’nin ailesinin evi önünde mevlit için kurulan çadırın önünde gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından çadıra gerillaların fotoğrafları asıldı.

Konuşmaların ardından HPG’liler için mevlit verildi.

Silopi’de polis terörü

BDP Silopi İlçe Örgütü 36 gerillanın katledilmesini protesto etmek için AKP ilçe binasına temsili tabut bırakmak istedi. Nuh Mahallesi’nde toplanan binlerce kişi, temsili tabutla yürüyüşe geçti. Kitlenin önü Cudi Mahallesi’nde polis barikatıyla kesildi ve yürüyüşe izin verilmedi. Bunun üzerine oturma eylemi yapıldı.

Polisle yapılan görüşmenin sonuç vermemesi üzerine kitle yeniden yürüyüşe geçerken, polis de gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Çatışmada yoğun gaz bombası kullanıldı.