14 Aralık 2012
Sayı: SİKB 2012/16 (49)

 Kızıl Bayrak'tan
Türkiye emperyalizmin savaş üssü haline getirilirken
Suriye’ye yönelik emperyalist saldırı hazırlıkları sürüyor
NATO’nun kanlı Yugoslavya
operasyonu
BDP’li milletvekillerinin dokunmazlıkları kaldırılıyor, KCK operasyonları genişletiliyor
Nebiha Aracı katledilmek istendi, sahip çıkanlar işkence gördü!
Onlar insanın, emeğin
ve umudun düşmanıdır!
Maraş’ın katili sermaye devleti!
Devrimci Kadın Kurultayı 10 Şubat’ta toplanıyor!
Devrimci Kadın Kurultayı deklarasyonu
Devrimci Kadın Kurultayı’na doğru
Ellerimizdeki kelepçeler dinci-gerici iktidarca takılsa da,
ayağımızdaki prangalar
kapitalizme aittir!
Devlet gözetiminde kadın cinayeti
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - 2
Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan'a 6 yıl hapis istemiyle dava açıldı
Suriye, Kürt sorunu
ve tutumumuz
Küresel Eylem Günü’nde DHL işçileri alanlardaydı!
HEY Tekstil’de direniş kazanacak!
Ölüm orucu gazisi Haydar Baran ile
19 Aralık katliamı ve
direnişini konuştuk
Destansı direnişin sırrı devrime kilitlenmektir - M. Kurşun
Doha Zirvesi’nde değişen birşey yok
İzmir’de nükleer atık skandalı
Yeni YÖK Yasası’nı
sokakta parçalamak için
Zaman’ın ve sermayenin ortak aklı:
“Yeni YÖK Yasası’nı istiyoruz!”
Çanakkale YÖK Karşıtı Platform
kuruldu!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devlet gözetiminde kadın cinayeti

 

Van’da sınıf öğretmeni olarak görev yapan 27 yaşındaki Gülşah Aktürk’ün katledilmesi devlet gözetiminde yaşanan bir cinayet olarak kadın cinayetleri istatistiklerinde yerini aldı.

Bu cinayetin ardından söylenecekler elbette çok. Ama öncelikle belirtelim ki, Gülşah’ın ölümü AKP’nin kadına yönelik şiddete karşı yürüttüğünü iddia ettiği projelerinin göstermelik olduğunu teyit etmiştir. Kanunların hiçbir caydırıcılığı olmadığı gibi, devlet kadınların maruz kaldıkları şiddet karşısında yine kadınları sorumlu görmektedir.

AKP’nin bir yandan kendi milletvekili üzerinden şov yaparken, diğer yanda birkaç gün sonra bir kadının, katilinin eline bırakıldığını görüyoruz. Boşanmak istediği eşinden şiddet görmesi nedeniyle kendisine koruma verilen ve jet hızıyla boşandırılan AKP Milletvekili Fatma Salman’a gösterilen ilgi, neden Gülşah öğretmen için gösterilmedi? Bir emekçi olan Gülşah öğretmenin hayatı milletvekilinden daha mı değersiz? Peki Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin’in “Milletvekili olsun olmasın biz şiddet gören tüm kadınlara aynı şekilde yaklaşıyoruz. Şiddet gördüğü mahkeme tarafından kesinleşirse koruma veriliyor” açıklamalarının bir hükmü var mı? Yanıt Gülşah öğretmenin cansız bedeninde…

Yüzlercesinin bir tekrarı

Defalarca polise, savcılığa şikayette bulunmasına, koruma talep etmesine rağmen katledilen kadınların sayısı hergeçen gün artıyor. Gazeteler, kadın cinayetlerine ya da öldüresiye dövülen ama şans eseri hayatta kalan kadınlara dair haberlerle basılıyor. Bu haberlerde onlara bunu yapan babalarının, kardeşlerinin, eşlerinin, sevgililerinin, akrabalarının serbest olduğu önemsiz bir not olarak yer alıyor.

Gülşah öğretmen de eski sevgilisinin tehditleri nedeniyle çaresizlikten devletin kapısına dayanmış. Yaşama hakkını korumakla yükümlü bildiği devletten basit önlemler almasını beklemiş. Devletin ilgili kurumlarına yaptığı tüm başvurular karşılıksız kalmış. Öyleyse bağıra bağıra geliyorum diyen bu cinayetin faili sadece eski sevgili Hakan Başar mıdır? Ona o kurşunu sıkma fırsatını tanıyan devlet kurumları ve sorumlu düzeydeki kişiler de suça ortak değiller midir?

Yargı sadece şiddete maruz kalanları mı yargılar?

Gülşah 1 Ekim 2012 günü Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na gidip, ölümle tehdit edildiğini ve can güvenliğinin olmadığını belirterek, koruma talebinde bulundu. Savcılık tarafından Aktürk Aile Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme 6 ay süreyle Başar’ın Aktürk’e yaklaşmasını yasakladı. 

Fakat bu kadarı tehditlerin ve tacizlerin son bulması için yeterli olmadı. Gülşah Aktürk’ün ifadesi üzerine Başar hakkında Van 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Aktürk, Başar’ın tutuklanmasını istedi.

Öncelikle verilen yaklaşmama kararını denetleyecek mekanizmaların bir karşılığı var mı sorusunu sormak gerek. Olmadığını “koruma” altında ölen onlarca kadınla öğrenmiş olduk. Bunun yanında sürekli tehdit alan bir kadının beyanı da tutuklu yargılanma için yeterli olmamıştır. Demek ki tutuklama için Gülşah’ın ölmesi gerekiyormuş!

Yargının kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz gibi davalarda verdiği skandal kararlar şiddetin bu boyutlara varmasında ciddi bir etken. Bu kanunların bir caydırıcılığı olmadığı gibi “iyi hal” ve “tahrik indirimi” gibi kararlarla katillere, tecavüzcülere ödül gibi cezalar verilerek şiddet cesaretlendirilirken, İstanbul Sarıyer’de tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsünü ısırması nedeniyle 2.5 yılla yargılanması başka söze yer bırakmıyor.

“Sorumluları koruyan devlet” gerçeği orta yerde dururken de, “elektronik kelepce”, “imdat butonu” gibi önlemlerin bir yararı olacağı düşünülemez.

Ölüm hak”mış

Gülşah’ın mahkemeye verdiği dilekçede yazdıkları ise devletin Gülşah’ın ölümündeki sorumluluğu hakkında bir suç duyurusu niteliğinde:

Ölümle tehdit ve hırsızlık gibi olaylara muhatap kaldığımdan ve bunların bir güvenlik sorunu olmasından ötürü, annem, babam ve ben bu durumu ildeki güvenliği sağlamakla mükellef en büyük mülki amir olan Van Valisi ile görüşmek istedik. Kendisinden görüşme talep ettik, Vali bizimle bizzat görüşmeyip bizi milli eğitimden sorumlu valiye yönlendirdi. Milli eğitimden sorumlu Vali Zafer Coşkun, bizi görüşmeye aldı. Durumu anlattık hayatımın tehlikede olduğunu söyledik o da bana, en kötü ihtimal öleceğimi, ölümün hak olduğunu kaçış olmadığını, hiç olmadı istifa edebileceğimi yanımda biber gazı ile gezmem gerektiği gibi hiç de duyarlı olmayan, bizi daha da demoralize eden tavsiyelerde bulundu. Hatta ‘böyle abuk sabuk insanlarla arkadaş olan kızlarımızda hata’ diyerek kısmen beni suçladı ve bizi gönderdi.”

Gülşah öğretmen dilekçesinde görev yerinin değişmesini istediğini, öldürülürse Van Valisi, Yardımcısı ve Van Milli Eğitim Müdürlüğü’nün sorumlu olduğunu da dile getirmiş.

Bir kadının birlikte olmak istemediği bir erkek tarafından öldürülmesini hak gören valilik, maruz kaldıkları şiddetten dolayı kadınları suçlama yoluna giderek şiddeti meşrulaştırmaktadır sadece. O zaman eşleri tarafından öldürülen kadınlara da, “bu erkeklerle evlenmeseydiniz, kabahat sizde” mi denilecek? Oysa Vali Yardımcısı’nın yapması gereken Gülşah öğretmenin tayinini yapmaktı. Böyle basit bir önlemle bu cinayeti önleyebilirdi. Ama o nasihatler vererek Gülşah’ı başından savdı.

Aynı mantık Sakarya’da da tezahür etmiş, onlarca kişinin tecavüzüne uğrayan lise öğrencisine Facebook’ta yazdıkları için parmak sallanmış, tecavüz meşrulaştırılmıştı. Hem de Fatma Şahin tarafından!

Sonradan Van Valiliği’nin yaptığı “Gereken yapılmıştı, bazı basın organlarının Valiliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nü zan altında bırakan açıklamaları doğru değildir” açıklaması ise tam bir arsızlık. Gülşah öğretmenin ölümü kimin sorumlu olduğunu dosdoğru anlatıyor.

Ama bu ölümler de devlet için yeterli değil. Van Kadın Derneği (VAKAD) gönüllüsü Zozan Özgökçe’nin, Van’da Gülşah Öğretmen gibi devletten talep ettikleri halde koruma altına alınmayan 3 öğretmenin daha olduğunu açıklaması, devletin bildiği yoldan şaşmadığını gösteriyor. Bu sorunun devlet katında tüm cafcaflı laflara karşın önemsizleştirildiği anlamına geliyor. 3 öğretmen için yetkililere 2 ay önce başvurduklarını ancak hâlâ bir sonuç alamadıklarını belirten Özgökçe, özellikle iki kadının durumunun kritik olduğunu, sürekli tehditler aldıklarını belirtiyor.

Sorumlulur cezalandırılsın

Gülşah öğretmen, göz göre göre katledildi. Kurşunu sıkan eski sevgilisi olsa da, gerçekte onun arkasında tüm ideolojisi, siyaseti ve kültürüyle tüm bir düzen vardı. Suçlu, öldürüleceğine dair dilekçe veren ve koruma talep eden öğretmene acilen koruma vermeyen Van Valisi, vali yardımcısı, durumu bilen ama kayıtsız kalan Milli Eğitim Müdürlüğü’dür. Suçlu devlettir.

 

 

 

 

AKP döneminin ilk yedi yılında kadın cinayetleri yüzde 1400 artmış. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıkladığı verilere göre 2002’de 66 olan kadın cinayeti sayısı, 2009’un ilk yedi ayında 953’e yükselmiş.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin daha güncel bir araştırmasında ise 2005-2011 yılları arasında 4190 kadının öldürüldüğü ve 3074 kadının tecavüze uğradığı, 2011 yılının ilk 8 ayında ise 143 kadın öldürülürken 76 kadının cana kastedilen saldırılarda yaralandığı, bunun dışında 2011’in ilk 8 ayında 82 tecavüz vakasının mahkemelere intikal ettiği dile getiriliyor.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” kadınların yüzde 42’sinin fiziksel ve cinsel şiddete uğradığını, bu şiddet olaylarının yüzde 49.9’unun yoksul kesim kadınlar üzerinde yoğunlaştığını gösteriyor.