05 Nisan 2013
Sayı: KB 2013/14

 Kızıl Bayrak'tan
“İmralı sürecinin” yeni aşaması
Sermaye ve düzeninden bağımsız, bürokratik yozlaşmadan arınmış devrimci bir DİSK için öncü işçiler görev başına!
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için
1 Mayıs’a!
“Geri çekilme” tartışmaları sürüyor
4+4+4 gericiliğine son!
“Sınıfın devrimci tutumunu
ortaya koymayı amaçlıyoruz!”
“Kurultay önemli bir eşiktir!”
MESS dayatmalarına karşı Birleşik Metal-İş’ten yürüyüşler
Türk Metal’den “uyuşmazlık” eylemleri
Bosch işçileri direnişte!
MİB MYK Nisan Ayı Toplantısı

Ulusal sorun ve kuyrukçu sol
H. Fırat

Çin’de ‘yeni dönem’
Geleneksel Paskalya yürüyüşleri
Latin Amerika’da sol dalga
Fas’ta sendikalar
dinci-gerici hükümeti uyardı
Kapitalist kriz kıskacında Kıbrıs
Halep’te çatışmalar
Kürt mahallelerine sıçradı
1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
Genç komünistler
Çayan’ın mezarı başındaydı!
ON’ların mirası
komünistlerin elinde!
Avukatlara yönelik polis terörü sürüyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Halep’te çatışmalar
Kürt mahallelerine sıçradı…

Suriye’deki Kürtlerin yaşadıkları kent, kasaba, mahalle ve köylerin çoğunda kontrolü elinde bulunduran PYD, bazı istisnalar dışında, Baas yönetimine bağlı Suriye Arap Ordusu ile çatışmaktan kaçındı. Baas yönetiminin de, PYD ile çatışmama politikası izlendiği biliniyor. PYD’nin denetimini ele geçirdiği alanlarda kayda değer bir çatışmanın yaşanmaması, yönetimin bu politikasının pratikteki yansıması oldu.

Bu politika, verili koşullarda her iki taraf için de, akla en uygun olanıdır. Zira Baas yönetiminin Kürtlerle, Kürtlerin Baas yönetimiyle çatışmaları her iki tarafın da zararına olacaktır. Buna karşın Halep’teki çatışmaların Kürt mahallelerine sıçraması ve çatışmaların birkaç günden beri devam etmesi, taraflar arasındaki fiili ateşkesin tehlikeye düştüğünü gösteriyor.

Gerçekte PYD’nin tutumu, silahlı çetelerin Türk devletinin desteği ile Serekaniye’ye başlattıkları saldırının ardından imzalanan ateşkes antlaşmasıyla değişmeye başladı. Çetelerle iki hafta savaştıktan sonra, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çapulcularının şefiyle anlaşma imzalayan PYD, Baas yönetimine karşı aldığı tutumda değişiklik yaptı ya da buna zorlandı. Zira PYD-ÖSO tarafından imzalanan antlaşmada, “kentleri birlikte kurtarmak” şeklinde bir madde de yer aldı. Bu ise, (ne kadar uygulandığından bağımsız olarak) iki tarafın Baas yönetimine karşı birlikte savaşma konusunda anlaştıkları anlamına geliyor.

Ateşkes anlaşmasının, İmralı görüşmelerinin ardından gelmesi dikkat çekmişti. Silahlı çeteleri Kürtlerin üzerine salan AKP iktidarının, bu yolla sonuç alamayınca, Suriye Kürtlerinin durumunu pazarlık masasına taşıdığına dair güçlü veriler. Bunu Öcalan ve diğer Kürt liderlerin, son günlerde “misakı milli sınırları” meselesini gündeme getirmelerinden de tahmin etmek mümkündür.

Serekaniye’de imzalanan ateşkesin zamanlaması ve AKP iktidarının da ateşkese destek vermesi, Ankara’daki Amerikancıların bu işteki rolüne işaret ediyor. Zira hem silahlı çeteleri Kürt halkının üzerine salan hem PYD-ÖSO anlaşmasını selamlayan aynı AKP iktidarıdır.

ÖSO ile anlaşmanın yapılmasından kısa süre sonra Halep’teki çatışmaların Kürt mahallelerine sıçraması, PYD’nin ve Kürt halkının ödediği ilk bedeller oldu. Bu ikisini birbirinden ayırt etmek olası görünmüyor. Zira çatışmaların Kürt mahallerle sıçraması, ÖSO’ya bağlı çetelerin söz konusu mahallelere girmesinden sonra başladı. PYD sonraki açıklamalarında bunu reddetse de, ANF’nin çatışmalarla ilgili haberinde de bu durum teyit edildi.

31 Mart tarihli haberde, çatışmaların ÖSO’ya bağlı güçlerin Baas yönetimine destek veren Arap ailelere saldırmasıyla başladığı, bir cami imamının idam edildiği, ordunun ise, ancak bundan sonra çatışmalara katıldığı ifade ediliyor. Silahlı çetelerin, Kürtlerin yaşadıkları Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine girerek rejim yanlısı oldukları gerekçesiyle halka saldırması, PYD göz yummadan olabilecek bir şey değildir.

Nitekim 3 Nisan’da ANF’ye konuşan YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun, birbiriyle çelişen ifadeler kullanması da, ÖSO çetelerinin söz konusu mahalleye, PYD’nin oluruyla girdiğine işaret ediyor. Konuşmasının başında ÖSO’nun Kürt mahallelerine girmediğini iddia eden Hemo, aynı konuşmanın sonunda ise, mahalleyi hem ÖSO’dan hem Baas rejiminin ordusundan temizleyeceklerini söylüyor. Yani Hemo, ÖSO’nun kendi denetimlerindeki mahallelerde olduğunu bizzat ifade ediyor.

Hemo’nun çelişik, hatta gerçeği tersyüz eden ifadeler kullanması, basınç altında olduğunu hissettiriyor. Hemo’nun iddiasına göre, Baas rejiminin ordusu Kürt halkına saldırmış (ne ÖSO’ya ne PYD’ye), ardından çatışma çıkmış ve böylece ÖSO mahalleye girmiştir. Zira ÖSO, Suriye ordusunun saldırdığı alanlara sonradan giriyormuş…

Bu sözlerin hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Zira ordunun silahlı çetelerin bulunmadığı bir yeri bombalamasının bir mantığı olamaz. Biliniyor ki, savaşa sahne olan kent ve yerleşim yerlerinin tümü de, silahlı çetelerin önceden mevzilendiği alanlardır. Yani olaylar Hemo’nun iddia ettiğinin tam tersi şekilde gelişiyor. Önce silahlı çeteler bir yere saldırıyor veya ele geçiriyor, ardından ordu o bölgeyi hedef alıyor. Kürt mahallelerinde bunun tesrinin yaşanması için hiçbir neden yok. Zira Baas yönetimi zaten 25 devletten devşirilen silahlı çetelerle savaşıyor. Hal böyleyken, Kürtlere savaş ilan etmesinin akla uygun bir açıklaması yoktur.

Kimseyle savaşmak istemediklerini ifade eden Hemo, aynı zamanda intikam amacıyla rejimin ordusuna saldırdıklarını söylüyor. Nitekim PYD’nin son açıklamasında da, orduya ait bir tankın imha edildiği ve 11 askerin öldürüldüğü iddia edilmişti. İntikam amacıyla da olsa, eğer bu haber doğru ise, bu, PYD’nin orduya bir çeşit savaş ilanı anlamı da taşıyor. Verili koşullarda Baas yönetiminin PYD ile savaşmak istemediği açık, ancak Halep’te yaşananlar, böyle bir riskin oluşmaya başladığını da gösteriyor.

Halep’teki çatışmaların bedelini Kürt ve Arap halkları ödemiştir. Ezilen bir halkın temsilcisi olarak Hemo’nun, ÖSO çetelerinin, “rejime destek veriyorlar” diye mahalledeki Arapları katletmesini “olağan” karşılaması rahatsız edicidir. Daha da vahim olanı ise, çetelerin mahalleye girip halka saldırmalarına göz yuman PYD’nin, ÖSO ile suç ortaklığı yapma şüphesiyle karşı karşıya kalmış olmasıdır.

ÖSO, emperyalistler, Türk devleti, Katar ve Suudi Arabistan gibi ortaçağ zihniyetini temsil eden rejimlerin güdümünde olan gerici bir güçtür. Baas yönetiminin niteliğinden bağımsız olarak, bu çapulcular ne ahlaki, ne insani ne ilerici bir değer taşıyorlar. Emperyalistlerin güdümünde olan gerici bir gücün ezilen halklardan yana tutum aldığı ise, görülmüş şey değildir. Bu çetelerden Kürt halkına gelse gelse zarar gelir. Nitekim çatışmaların Kürt mahallelerine taşınması da bunu gösteriyor. Hemo’nun ifadesine göre 100 bin Kürt Halep’i terk etmiş durumda. Salt bu olay bile, kendi özgürlüğü için mücadele eden bir halkın, emperyalistlerle gerici devletler güdümündeki hareketlerden uzak durması gerektiğini göstermeye yetiyor.

Bir süre önce Afrin yöresinde gerçekleştirdiğimiz bir toplantıda yaptığımız anlaşma gereği, Kürt bölgelerinde hiçbir silahlı gücü kabul etmiyoruz. Ne devletin güçleri ne de ÖSO bağlı hiçbir silahlı güç ve grup bölgemizde kalmayacak. Plan boşa çıkarıldıktan sonra mahallelerimizi bu güçlerden temizleyeceğiz. Biz bu savaşın bir tarafı değiliz ve hiçbir zaman da olmayacağız. Devlet ve ÖSO güçleri arasındaki iktidar hesaplarının tarafı olmayacağız…”

ANF ile mülakatında yukarıdaki sözleri de sarf eden Sipan Hemo’nun, silahlı çetelerden uzak durma eğilimi içinde olduğu seziliyor. Umalım ki, bu böyle olsun ve özgürlüğü uğruna mücadele eden Kürt halkı, emperyalistler güdümündeki çapulcularla aynı safta buluşmasın…