22 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/27

Faşist baskı ve zorbalığa karşı tek yol devrim
Darbe girişimi ve emperyalistlerle ilişkiler
AKP “darbe girişimi” gerekçesiyle darbe koşulları yaratmaya çalışıyor
Gericiliğin karanlığını işçi ve emekçiler dağıtacak!
Ne dinci-gerici AKP iktidarı ne de darbe
Kendi davası için dövüşmeyen…
Türkiye’de darbeler
15 Temmuz “darbe girişimi”
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Katliamın birinci yılında Suruç anmaları
Düzen cephesi ve rejim krizi - H.Fırat
15 Temmuz darbesi ve Türkiye sol hareketi
Tarih, başarılı bir darbe olana kadar çok geçmeyeceğini gösteriyor
Fransa’da Nice katliamı ve kirli hesaplar
ABD’den Suriye’yi parçalama planı
Evvel Temmuz Festivali üzerine
Memleketimden manzaralar...
Yaşamları, direnişleri ve ölümleriyle geleceği şekillendirenlere...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Evvel Temmuz Festivali üzerine

 

Evvel Temmuz (Rumi Takvim’e göreTemmuz ayının ilk günü anlamına gelir) festivali, Antakya ve yöresinde Roma İmparatorluğu zamanındaki (yaklaşık 4 bin yıl önce) halkın hasat dönemi bittikten sonra bir sonraki hasat döneminin bereketli geçmesi için bereket tanrısı Tammuz’a kurban bahşedilmesi, hem dinlenmek için hem de bir nevi eğlenmek amacı ile kendi arasında toplanıp günlerce süren gelenekselleşmiş şenliklerdir. Oyunların, türkülerin ve yemeklerin olduğu bu gelenek, Antakya civarında sonradan yerleşen halklar tarafından da benimsenip devam ettirilmiştir. Özellikle de Arap-Alevi halkı ve Antakya’nın bir çok yerinde yaşayan halklar, çoğunluğu bir tarım toplumu olduğu için bu gelenekten etkilenerek, hasat zamanı bitiminden sonra, Temmuz ayının 14, 15’i gibi (Hicri Takvim’de 1 Temmuz) Samandağ’daki sahilde toplanırlar, geleneksel bir yemek olan ‘hrisi’ yaparlar, ortak sofralar kurarlar, halaylar çekerler. O sene hasatta kendilerinin ürettikleri manileri, mavval (arap ezgileri) şarkıları söylerler, günlerce kolektif bir biçimde kutlarlar. Esasen festival halk tarafından kültürel, geleneksel olarak kutlanırken, yöre halkının özellikle 70’lerdeki devrimci yükselişle beraber hızla politikleşip devrimci harekete yakınlaşması, bu geleneğe de zamanla politik bir biçim vermiş, 90’lı yılların sonlarına doğru da devletin yasaklamalarına rağmen bölgedeki ilerici devrimci güçlerin mücadelesi ve girişimi ile festival daha düzenli bir şekilde örgütlenmiştir.

99’dan beri düzenli olarak yapılan Evvel Temmuz Festivali’nin, bu yıl 17.’si gerçekleştirildi. Her yıl kitlesel bir şekilde gerçekleştirilen festivale (geçmişte on binlerce insan katılıyordu), bu yıl 600-700 kişi katıldı. Elbette bunun nedeninin dönemin siyasi atmosferiyle dolaysız bir bağı vardır. Seçimler sonrası sermaye devletinin azgınca saldırılarını arttırması, her yeni güne insanların bombalarla uyanmasının yarattığı korku, kumsalda gerçekleşen festivalin güvenliğinin alınamayacağı düşüncesi, özellikle festivalden 1 hafta önce Reyhanlı’da iki IŞİD’linin bomba hazırlarken bombaların patlaması ve yerel medyanın bunu festival için hazırlık olarak yorumlaması insanlarda doğalında tedirginlik yarattı. Mücadelelerle kazanılmış bu festival, bu yıl bir dizi reformist hareketin de içinde bulunduğu tertip komitesinin devletten ‘izin almasıyla’ gerçekleştirildi. Şüphesiz bombalarla yaratılan korkunun yanında reformistlerin iradesizliği festivalin sönük geçmesinde bir etkendir. Polis barikatlarının çepeçevre sardığı alanda, zayıf bir kitleyle gerçekleştirilen bu yıl ki festival sönük geçti. Saat 20.00’de başlayan konsere sadece 20-30 kişinin gelmesi, ilerleyen saatte ancak belli bir kitleye ulaşabilmesi yaratılan korkunun boyutunu gösteriyor.

Evvel Temmuz Festivali denilince herkesin aklına kültür gelir, birlik olmak gelir, 5 gün de olsa insanların dillerini yaşattıkları, halaylar çektikleri şenlikler gelir. Her ne kadar bomba korkusu yaşansa da, birçok insan bu yıl da birlik olabildiler. Suriye halkıyla tek yürek olduklarını, Kürdistan’da katledilen halkın yanında olduklarını her defasında dile getirdiler. Lazkiye’den Cizre’ye, Gazze’den Suruç’a, Ankara’ya seslerini çıkarıp katliamlar karşısında isyanlarını alkışlarla, zılgıtlarla dile getirdiler.

Devletin Arap-Alevi halkı üzerinde uyguladığı asimilasyon politikaları ve Antakya’yı cihatçı çetelerin üssü ve operasyon odası haline dönüştürmesi, özellikle hemen sınırda Lazkiye köylerinde yine sermaye devletinin desteğiyle gerçekleştirilen Alevi katliamları festivale katılan halkın öfkesini büyüttü.

Düzen, uyguladığı baskıcı politikalar ve krizlerin faturasını işçi ve emekçilere ödeterek kendisine yönelik öfkeyi büyütüyor. Gelecek yıl, devlet festivali yasaklayabilir de. Böyle olduğu takdirde gelecek sene yeni mücadelelere gebe bir dönem olacaktır.

Bu yanıyla Arap-Alevi emekçiler, tıpkı tarihlerinde egemenler tarafından gerçekleştirilen katliamlara direnerek kültürlerini, dillerini Lazkiye Dağları’ndan Antakya’ya uzanan bu coğrafyada korudukları gibi; Haziran Direnişi’nde Armutlu sokaklarını şehitler vermesine rağmen direnişin kalesine çevirdikleri gibi, yeni dönemde de gelebilecek her saldırıya karşı bu direnişçi kimliklerini kuşanarak gerekli cevabı verecektir.

Antakya’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Türkiye’de Akademik Yazının Durumu’ ya da esnaf mantığı ile işletilen üniversiteler

 

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi araştırmacısı Dr. Ziya Toprak’ın ‘Türkiye’de Akademik Yazının Durumu’ başlıklı araştırmasına göre 2007-2016 yılları arasında Türkiye’de bulunan 174 üniversitede şimdiye kadar hiç yüksek lisans ve doktora tezi yazılmadı. Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) verilerine göre hazırlanan çalışmada 12 üniversitenin yüksek lisans tezi sayısının 1 ile 10 arasında, 51 üniversitenin tez sayısının ise 100’den az olduğu ifade ediliyor.

Yine az da olsa yüksek lisans tezine sahip üniversitelerin 44’ünde ise hiç doktora tezi yazılmamış. 38 üniversitenin doktora tezi sayısı ise 1 ile 10 arasında değişiyor.

Araştırmada yeni açılan üniversitelerdeki yüksek lisans tez sayısının düşüklüğüne dikkat çekilirken, enstitülerin geç açılması veya öğrencilerini geç kabul etmesi de vurgulandı.

Araştırmada en fazla yüksek lisans tezinin 20 bin sayısı ile Gazi Üniversitesi ve en fazla doktora tezinin 7 bin 661 ile Ankara Üniversitesi’nde olduğu aktarılıyor. Bu üniversiteleri de Marmara, ODTÜ, İTÜ ve İÜ gibi üniversiteler takip ediyor.

Araştırmada tez yazılmamasının en büyük nedeni olarak akademisyen yokluğundan kaynaklı bölüm açılamaması gösteriliyor.

Aynı araştırmada buna rağmen yazılan tezlerin yüzde 34’ünde ağır intihal, yani aşırma olduğunun tespit edildiğine de dikkat çekiliyor.

Yapılan bu araştırmanın da bir kez daha gösterdiği gibi Türkiye’nin eğitim politikalarına öğrencilere araştırma, inceleme, soruşturma yeteneği kazandırmak değil, eğitim kurumlarından kar elde etme bakışı yön veriyor.

 
§