29 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/37

İşçilerin birliği halkların kardeşliği!
Milliyetçilikte yarışıyorlar
Bağımsızlık referandumu ve Türk sermaye devleti
BDSP, İstanbul ve Ankara’da Ulucanlar şehitlerini andı
TİS görüşmeleri yaklaşırken unutulmaması gerekenler
Memur Sen yandaşlıkta sınırları zorluyor
“Başka bir sendikal hareket mümkün!”
Fabrika çalışmalarımızın önemine ve rolüne dair...
Ekim Devrimi üzerine - V. İ. Lenin
Almanya seçim sonuçları ve yakıcı sorunları
Kürdistan bağımsızlık referandumu ve ötesi
Yurtdışında 100. yıl etkinliğine çağrı…
Filistin’i anti-emperyalist/anti-siyonist direniş özgürleştirir!
“Turnuvayı birliğimizi ve mücadelemizi güçlendirmek için bir adım olarak görüyoruz”
Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
“Öz savunma”yı ihtiyaç kılan düzen yıkılmadıkça kadın cinayetleri devam edecektir
Değiştirmek için kapitalist dünyayı kavrama kılavuzu Kapital 150 yaşında
Hanedeki olasılık hikayesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürdistan bağımsızlık referandumu ve ötesi

A. Engin Yılmaz

 

Son haftalarda Ortadoğu’daki siyasal gelişmelerin odağında Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu belirleyici bir yer tuttu. Bölgesel ve uluslararası hemen tüm güçler adeta referanduma kilitlenerek tutum ve konum belirlemek zorunda kaldılar. Zira Kürt sorunu, yakıcı bir siyasal sorun olarak Ortadoğu’da öne çıkıp çözüm gündemine girmiş ve bağımsızlık referandumu kararıyla da yeni bir siyasal çıkış yapmış bulunuyordu.

Haziran ayında alınan bağımsızlık referandumu kararının ardından büyük tartışmalar ve gerilimler başladı. Gerilim, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) kendi içinde ve bölge ülkeleri başta olmak üzere uluslararası alanda da gün gün şiddetlenerek sürdü. Öteki Kürt partileri bir yana, başta sömürgeci bölge devletleri olmak üzere bölgedeki işbirlikçiler ve emperyalist güç odakları tarafından da “IŞİD’le mücadeleyi zayıflatacağı, bölgede kaosa yol açacağı ve Irak’ın toprak bütünlüğünden yana oldukları” gerekçesiyle IKBY üzerinde ekonomik, siyasi, diplomatik ve askeri baskı ve kuşatmayı kapsayan tehtidler çok yönlü ağırlaşarak 24 Eylül akşam saatlerine kadar devam etti.

Barzani ve KDP’si tüm bu baskı, şantaj, kuşatma ve tehditlerin karşısına “Tüm bedelleri ödemeye hazırız. Ya kölelik ya da bağımsızlık” kararlılığıyla dikildi ve 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu için sandık başına gitti. Bağımsızlık referandumundan tartışmasız bir başarıyla çıkılacağı biliniyordu ve nihayet öyle de oldu. Yüzde 72 katılımın olduğu referandumdan yüzde 92,73 ‘Evet’ oyu çıktı.

Referandumun Türkiye’nin, Irak’ın ve İran’ın ulusal güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit oluşturduğunu belirten sömürgeci güçler ise tehditler savurup savaş çığırtkanlığı yapmayı sürdürüyorlar.

İlk tepkiler, tehditler ve gerçekler

Daha düne kadar Barzani ve IKBY ile büyük “dostluklar” kuran, kurduğu ekonomik ve ticari ilişkilerle büyük vurgunlar vuran ve Ankara’da Kürdistan bayrağı dalgalandıran Türk sermaye devleti, kamuoyu önünde en büyük kudurganlığı ve saldırganlığı sergiliyor. AKP şefleri 18 Eylül'den beri süren tatbikatın, Irak ile ortak devam edeceğini söylüyorlar. Erdoğan, “Kuzey Irak bakalım petrolü nereye akıtacak? Vana bizde” açıklamasında bulunarak, “aç kalacaklar” diyor. Giriş ve çıkışların kapatılacağını da açıklayan Erdoğan, bölgede “terör devleti” kurulmasına izin verilmeyeceğini belirterek, “Bir gece ansızın gelebiliriz” diye açık işgal-savaş tehdidi savurmayı da ihmal etmiyor. Tüm bunlarla aynı zamanda içeride kudurgan bir şovenizmi ve ırkçılığı kışkırtıyor.

Öte yandan İran, sınırında bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını Tahran’a yöneltilmiş bir silah olarak görüyor ve Güney Kürdistan sınırında tatbikat başlatmış, hava alanını kapatmış bulunuyor. Irak rejimi, referandumu İsrail’in ayrılık projesi olarak görüp, Irak halkının birliğine karşı açılmış bir savaş olarak tanımlıyor. Kerkük petrollerinin merkezi yönetime teslim edilmesinin yanı sıra “Kerkük ve tartışmalı diğer bölgelerde hükümetin askeri güç bulundurması gerektiği kararı aldığını” belirtiyor ve bölgesel yönetimin denetimindeki tüm sınır kapılarının kapatılmasını da istiyor. Suriye’den ise “Biz sadece birleşik bir Irak’ı tanıyoruz. Irak’ın bölünmesine yol açacak herhangi bir süreci reddediyoruz” açıklaması geldi. Bu açıklamadan bir gün sonra, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in, IŞİD’in yenilgiye uğratılmasından sonra Suriyeli Kürtlerle özerkliğin konuşulabileceği açıklamasında bulunduğunu da hatırlatmış olalım.

Bağımsız bir Kürdistan’ın kendi parçalarında etkiler ve yankılar yaratacağı ve zamanla da kendi topraklarındaki Kürt parçalarını kaybedecekleri tarihsel korkusuyla savaş çığırtkanlığı yapıp tehditler savuran bu sömürgeci güçlerin, dediklerini yapıp yapamayacakları, yapmaları durumunda ise nelerle karşılaşacakları çok geçmeden görülecektir. Şimdilik, dile getirilen tehditleri gerçekleştirmenin sanıldığı kadar kolay olmadığını söylemekle yetinelim. Özellikle de sömürgeci Türk devletinin askeri müdahalede bulunma ve de ekonomik anlaşmaları iptal etme gibi tehditlerinin gerçek bir karşılığı olmadığının birçok işareti ve sebebi vardır.

Kürt sorununda yeni aşama

Bağımsızlık referandumunun, bağımsız devletin ilan edileceği anlamına gelmediği, zaten bağımsızlığın da hemen ilan edilmeyeceği, müzakerelerin iki yılı bulacağı IKBY tarafından döne döne belirtiliyor. Buna rağmen bağımsızlık referandumunun, özellikle ve öncelikle Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürtler ve onların politik temsilcileri üzerinde etki ve sonuçları olacak ve Kürt sorununu bölgede yeni bir aşamaya taşıyacaktır. Bunun bölgedeki dengeler ve güç ilişkileri üzerinde de sonuçları olacaktır.

Bağımsız Kürdistan referandumu’nun gerçekleşmesi va sandıktan çıkan sonuç, Barzani ve IKBY için tartışmasız bir siyasal ve moral zafer olmuştur. Referandum adımı, Barzani ve partisi için birçok amaç içeren iddialı bir girişim olmakla birlikte riskler de taşıyan siyasal bir hamleydi. Barzani tüm riskleri de göze alarak, kendisinin, elinde tuttuğu iktidarının ve partisinin etkisini ve konumunu güçlendirmeyi ve elbette ki aynı zamanda Kürt mülk sahibi sınıfın bir temsilcisi olarak ulusal davasının bugüne kadarki tüm siyasal kazanımlarını bağımsız devlet ile taçlandırmayı da hedeflemiştir.

İçteki ekonomik ve sosyal sorunların yarattığı tüm olumsuz koşullara, muhalefet partilerinin karşı duruşuna, bölgedeki sömürgeci gericiliğin baskı, şantaj ve tehditlerine, emperyalist odakların “desteklemiyoruz, iptal edilsin” vb. tutumlarına rağmen referandumun gerçekleşmesinde kararlılık gösterilmiş ve sonuçta büyük bir başarıyla çıkılmıştır. Böylece, bağımsızlık referandumunda umulan yarar çok büyük ölçüde elde edilmiştir. Sonuç, Barzani ve partisine karşı haklı eleştiriler üzerinden de olsa referandum karşısında ‘Hayır’ tutumu takınan ama son gün ‘Evet’ demek zorunda kalan öteki partilere de moral darbe olmuş, Barzani ve partisi için ise çok yönlü büyük bir imkana dönüşmüştür. İçte ve dışta konumu güçlenmekle kalmamış, daha geniş anlamda ise bölgedeki Kürt eksenli gelişmeye yeni bir ivme kazandırmıştır. Dolayısıyla “bölgede kaos yaratır, IŞİD’le mücadeleyi zayıflatır, Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız” gerekçeleriyle referanduma karşı olduklarını söyleseler de başta ABD olmak üzere batılı emperyalist güç odakları bu yeni durumu yeni bir düzeyde değerlendirecek, bu duruma uygun düşen ilişkilere girişeceklerdir.

Öte yandan Barzani ve IKBY, konumunu koruyabilmek ve hedeflerine yürüyebilmek için emperyalist güç odaklarına ve onların desteğine her zamankinden daha çok muhtaçtır. Zira referandum, bağımsız devletin ilan edilmesinin ilk ve önemli bir adımı idi. Bugüne kadarki varlığını ve kazandığı mevzileri büyük ölçüde ABD emperyalizminin destek ve himayesine borçlu olan IKBY, bağımsızlığın ilan edilmesinde de onların tartışmasız destek ve icazetine mecburdur. Bu durum Güneyli Kürtlerin büyük sorunu ve açmazıdır ve onlara ne türden akıbet hazırlayacağı da meçhuldur.

Bugün Ortadoğu’da emperyalistler kendi kirli emperyalist çıkarları doğrultusunda, halkları etnik, dinsel, mezhepsel ve ulusal olarak birbirine düşman edip kanlı boğazlaşmalara sürmüş durumdadırlar. Yanı sıra bölgede çatışan, çelişen ve çakışan bir dizi gerici senaryo uygulamaya konulmuş, emperyalist nüfuz mücadeleleri sertleşmiş bulunuyor. Bu açıdan bölge belirsizliklerle dolu çok yönlü istikrarsızlık içindedir. Böylesi bir durumda Kürtlerin geleceği de birçok faktör tarafından belirlenecektir. Dolayısıyla Kürtlerin emperyalizmin aleti olmayı kabul etmeyerek kendi öz güçlerine dayanmaları ve bölge halklarıyla kader birliği içinde olmaları özel bir önem taşımaktadır.

Ulusal eşitlik ve özgürlük mü?

Bugünkü uluslararası ilişkiler ve bölgedeki gelişmelerin yanı sıra Irak’ın önemli ölçüde güçsüz düşmüş olması gerçeğinden ve Kürt sorununun çözümünü dayatmasından hareketle bağımsız burjuva bir Kürt devletinin adımları atılmakta ve bu, muhtemelen giderek mümkün hale gelmektedir. Burjuva bir devlet oluşumu da olsa Kürtlerin ayrı bir devlet kurma hakları vardır ve bunu elde etmeleri önemlidir. “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (UKKTH) siyasal bağımsızlık demektir” ve bu, baskı ve sömürgeci boyunduruk altında tutulan her mazlum halk için tartışmasızdır. Barzani’nin hayalindeki türden bağımsız bir Kürdistan devleti, UKKTH’nın geri biçimi de olsa Kürtlerin tarihsel bir hakkı olduğu gibi onlar için tarihsel bir ilerlemedir de.

Bununla birlikte, Kürt mülk sahibi sınıflarla, bölgedeki kimi güçlerle ve emperyalist devletlerle işbirliği içinde gerçek bir ulusal kurtuluşun olamayacağı konusunda herhangi bir tartışma yoktur. Çünkü çağımızda her türlü baskı ve sömürünün olduğu gibi ulusal baskı ve sömürünün, ulusal köleliğin temelinde emperyalizmin egemenliği vardır. Dolayısıyla emperyalizmin iktisadi ve siyasi egemenliğinde ve bu egemenliğin içteki toplumsal dayanağını oluşturan yarı-feodal ilişkilerden, aşiretsel yapıdan ve geleneksel ilişkilerden kurtulmadan gerçek ulusal kurtuluş ve özgürlük mümkün olmayacaktır. Sadece 20. yüzyılın bütün bir deneyimi değil, yanı sıra bizzat Güneyli Kürtlerin kendi süreçleri de buna tanıklık etmektedir. Güney Kürdistan’da on yıllara yayılan bir ulusal kurtuluş iddiasıyla sürdürülen bir mücadele ve gelinen yerde kazanılan yarı devletsel bir oluşum var. Fakat yarı-feodal ilişkiler, aşiretsel yapılar ve tüm öteki geleneksel gerici toplumsal ilişkiler olduğu gibi korunmakta, bunlar emperyalist egemenliğin yerli dayanakları olmakta ve Barzaniler de bunun politik temsilcileri konumunda bulunmaktadır.

Elbette ki Kürt ulusal sorununun tek bir çözüm biçimi olmadığını biliyoruz ve onların kazandığı ve kazanacağı her hakkı da meşru buluyoruz. Fakat, Kürt işçi ve emekçilerinin ulusal özlemleriyle sınıfsal özlem ve taleplerini kapsayan bir mücadele çizgisi ve bunun ifadesi olacak bir ulusal ve sınıfsal kurtuluşun, Kürtlere gerçek bağımsızlık, eşitlik ve özgürlük kazandıracağını iddia ediyoruz. Bu da dışta emperyalizmin köleci egemenliğinden, içte de bu egemenliğin toplumsal dayanağını oluşturan güçlerden kurtulmak demektir. Bu, Kürt sorununun devrimci çözümüdür. İşçi sınıfının temel tarihsel çıkarları üzerinden bakıldığı ve devrimci kimlik korunduğu sürece soruna başka türlü bakmak ve başka çözümleri savunmak olanaklı değildir.


 
§