6 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/38

Sömürü ve yağma düzenine karşı mücadeleye!
Kaçak sarayın temizlik masrafı bile yıllık 2 milyon TL
10 Ekim Ankara Katliamı
Yüksek “direniş şüphesi” ile hukuksuzluğa devam...
Tutuklu gazeteci sayısı 176
TTE saldırısına karşı dışarıda mücadele örgütlenmeli
Üçlü “şer ittifakı”na karşı mücadele kaçınılmazdır
Kod-A işçileri köleliğe karşı direniyor
MİB: Vergi soygununa ve soygun düzenine son!
Avcılar Belediyesi eylemlerine dair
Büyük devrimin aynasında parti davası
Katalonya bağımsızlık referandumu üzerine
BİR-KAR’dan Frankfurt’ta işçi toplantısı
Yeni dönemde üniversiteler bizimdir!
Dev-Genç devrimci tarihimizin toprağıdır
Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler
Kadına yönelik şiddet ve düzen yargısının rolü
Ernesto Che Guevara
“Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler

 

Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden 39 yıl geçti. 39 yıl önce, 8 Ekim 1978 tarihinde 7 TİP’li öğrenci kaldıkları evde faşistler tarafından hunharca katledildiler. Katliamda üniversite öğrencisi olan Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence yaşamlarını yitirdiler.

Katliamın başrolünde devletin her türlü kirli işi için besleyip büyüttüğü azılı katillerden Abdullah Çatlı vardı. O gün Bahçelievler’deki evde bulunan 5 TİP’li öğrencinin kapı zili çalar. Faşistler kapının açılmasının ardından evde bulunan 5 kişinin ellerini arkadan bağlayarak yere yatırırlar. Katillerden Haluk Kırcı dışarı çıkar ve arabada bekleyen Abdullah Çatlı’ya ne yapmaları gerektiğini sorar. Azılı katil Çatlı ise ona eter ve pamuk verir. Öğrencilerin ilk önce bayıltılmasını söyler. Bu esnada kapı bir kez daha çalar. Bu kez zile basanlar, arkadaşlarını ziyaret için gelen Faruk Ersan ve Salih Gevenci’dir. Faşistler onların da ellerini bağlarlar. Ve dışarı çıkartarak arabaya bindirirler. Eskişehir Yolu’na getirirler. Burada bu 2 öğrencinin kafalarına üçer kurşun sıkarak katleden gözü dönmüş faşistler tekrar eve dönerler. Diğer 5 öğrenci vardır sırada. Faşist katillerden Haluk Kırcı ilk önce Osman Nuri Uzunlar’ı boğarak katleder. Ancak bu şekilde zaman alacağını düşünerek diğer 4 öğrenciyi de kurşunlarla katleder. Hepsinin öldüğünden emin olduktan sonra katliam çetesi evden ayrılır. Ancak öldü zannedilen Serdar Alten hâlâ yaşıyordur. Hemen hastaneye kaldırılır. Burada 7 gün boyunca verdiği mücadelenin ardından hastanede yaşama gözlerini yumar.

Bu katliam bu topraklarda ne ilkti ne de son. Bu coğrafyanın toprakları her daim devlet için tehlike unsuru olarak görülenlerin kanlarıyla sulanmıştır. Devletin mayasında var olan bu zihniyet işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Kürtlere, Ermenilere, Alevilere yönelik sayısız katliamın altına imzasını atmıştır. Bu katliamlar, sayısız faili meçhul cinayetler kimi zaman devletin resmi tetikçileri tarafından kimi zaman da Bahçelievler Katliamı’nda, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da olduğu gibi devletin bizzat besleyip büyüttüğü çeteler eliyle gerçekleştirilmiştir. Bahçelievler Katliamı’nın da başrolünde yer alan Abdullah Çatlı sayısız cinayet işlemiş olmasına rağmen her daim devlet tarafından korunup kollanmıştır. Hatırlanacağı üzere “bürokrasi-polis-çete” arasındaki kirli ilişkiler Susurluk kazasıyla birlikte ortaya saçılmıştı. Faşist çeteci Abdullah Çatlı, dönemin DYP milletvekili ve bir polis şefi aynı araç içerisindeydi.

Bu eli kanlı faşistlerin devlet tarafından korunup kollanması, sırtlarının sıvazlanması göstermelik yapılan yargılama sürecinde de kendini gösterdi. Katliamın faili Abdullah Çatlı ne büyük bir ironi ki hiçbir zaman yakalan(a)madı. Katliamın baş aktörlerinden Haluk Kırcı yedi kere idama mahkum edildi. 1996’da yakalandığı gün emniyetten kaçtı. 1999’da yeniden yakalandı. 18 Mart 2004 tarihinde tahliye edildi. Ekim 2004’te Ukrayna’da yakalandı. 27 Mayıs 2010’da tekrar tahliye edildi. 8 Şubat 2011 tarihinde tekrar tutuklandı ve 4 Şubat 2015 tarihinde tahliye oldu.  Katliamda yer alan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı 2012 yılında çıkarılan 3. Yargı Paketi kapsamında tahliye edildiler. Ercüment Gedikli ise 1991 yılında çıkarılan afla salıverildi.

Bahçelievler davasında olduğu gibi gerçekleşen katliamlarda ve cinayetlerde düzenin kurumlarından adalet beklemek faydasızdır. Bugüne kadar devlet tarafından sayısız katliam gerçekleştirilmiş ancak göstermelik yargılamalarla, zaman aşımlarıyla bir oyalama sürecinin ötesine geçilmemiştir. Tıpkı Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Hrant Dink cinayetlerinin devam eden davalarında olduğu gibi… Bu katliamların ve cinayetlerin hesabını düzenin sahte adalet kurumlarında değil, sokaklarda gelecek güzel günler için kurulan özgürlük barikatlarında soracağız.

 

 

 

 

Bakandan “açık uçlu” açıklama

 

AKP iktidarı eğitim sistemini yapboza dönüştürdü. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, sürekli değişen eğitim ve sınav sistemine ilişkin 1 Ekim günü konuştu. Eğitim sisteminde değil sınav sisteminde bir değişiklik yaptıklarını belirten Yılmaz, aylardır sorulan sorulara şöyle yanıt vermeye çalıştı: “Eğitim sistemi değişmiyor. Ölçme değerlendirme sisteminin sınav bölümünün nasıl daha az stressiz hale getirebiliriz. Soruları merkezden hazırlanmış bir sınav yapalım ki herkes aynı sınava girsin not şişirme oldu ithamından da kurtulalım...”

AKP iktidarı, değişen sınav sistemindeki açmazlarla birlikte kurum ve kişilerin değerlendirmesine kalan bir sistem oluşturmaya çalışıyor. Konuşmanın devamında ölçme ve değerlendirmeye dönük vurgu yapan bakan şunları söyledi:

11 bin 57 okulumuz var. Çalışma yaptık, bir tanesi her lisenin kendi sınavını yapması. İsteyen okullar başka okulların sınav sonuçlarını kullanabilecek. Bu olabilir. Fakat bunun da sakıncaları var. Sınavların çakışmayacağı bir takvim bulabilmek hemen hemen imkansız. Çok fazla soru hazırlanacağı için hatalı soru ihtimali fazla. Bir de her okul kendi sınavını yaptı, diyelim ki Van’da sınavı kazandı. Göç ettiğinde yeni okulu onu alacak mı, liseler arasında değerlendirme farklılığı olabilirdi...

Ölçme değerlendirme olmayan bir eğitim sistemi olmaz. Seviyeyi ölçmeden nasıl bileceksiniz. Bir soru bankası oluşturalım, soruları oradan siz seçin diyoruz. Yazılı olacak, klasik olacak, açık uçlu olacak. Çocuklar kendini ifade edebilmeli. Nitelikli okullar var. Sorular bakanlıkça merkezi olarak hazırlanacak. Sınavlar okullarda yapılacak. Sınavlar okullardaki yazılıların yerine geçecek. Ortaokul mezuniyet ortalamasına göre yerleştirilebilir. Bir alternatif daha var. Bizim yaptığımız sınav sonucuna göre bir kısım öğrenciyi evine yakın okula gönderebiliriz. Yüzde 5 öğrenciye denk gelen liseler merkezi bir sınavla da yapılabilir. Merkezi sınavla yaparsak 1 milyon 200 bin kişi yerine 120 bin kişi girecek. En başarılı 5-10’luk dilimde yer alan öğrencilerin girebileceği bir sistem de olabilir. Hiçbirinde test yok. Test kesinlikle öğrencinin ne öğrendiğini ölçmez. Üç alternatif üzerinde çalışıldı. Bakanlar Kurulu’na sunacağız. Duyurabilirsin dendiğinde kamuoyuna duyuracağız.

Üniversite sınavında Cumartesi başlasın Pazar öğle bitsin istiyoruz. Tek sınav bu yıl uygulanacak ve 18 çeşit puandan 4 türe düşecek. Bu puanlara göre öğrenciler yerleşecek. Bu sınavda da Türkçe ve matematik ağırlıklı olacak.”

 
§