10 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/43

Burjuva siyaset sahnesini yeniden düzenleme ihtiyacı
Dengeler değişirken Kürt sorunundaki açmaz derinleşiyor
Böyle olur sömürü ve soygun düzeninin bütçesi!
Kapitalizm: Emekçiye cehennem, sermayeye cennet!
Duy da inanma!
Direnişlerin güçlenebilmesi için sınıf dayanışmas
“Akkim’e mutlaka sendika girecek!”
Metal TİS’lerinde 4. görüşmeler gerçekleştirildi
TOMİS’ten “örgütlenme ve mücadele” eğitimi

İstanbul’da direniş sürüyor

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100. yılında!
Kapitalizme mahkum değiliz!
İzmir’de Ekim Devrimi eyleminde polis saldırısı: 20’yi aşkın gözaltı
RJ’nin 3. genel kurulu gerçekleştirildi
Suriyeli mülteciler ve toplumsal vicdan
Sömürüye karşı mücadeleye!
Peru’da “güzellik” yarışması kadına yönelik şiddeti konu aldı!
Mesleki eğitimde dönüşüm sürüyor
YÖK, 36. yılında protesto edildi
Devlet tacizi aile şiddetine döndü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizme mahkum değiliz!

 

Mevcut düzenin efendileri, insanın insan tarafından sömürüldüğü, ücretli köleliğe mahkum edildiği; krizlerin, işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin, savaşların, yıkımların ve kıyımların kaynağı olan kapitalizme mahkum olduğumuzu vaaz ediyorlar.

Evet, onlar bu düzenin böyle sürüp gitmesini istiyorlar. Çünkü bu düzende üretim araçları onların elindedir. Bütün fabrikalar, işletmeler, bankalar, gemi filoları, geniş araziler onların özel mülküdür. Devlet onlar için çalışıyor, medya onların borazanı, camide imam, kilisede papaz onlar için vaaz veriyor. Tüm zenginlikleri milyonlar üretiyor, onlar yağmalıyorlar. Bu yetmiyor, daha çok yağmalamak için savaşlar çıkartıyorlar.

Bu düzen sömürücü ve yağmacı kapitalistler ile onlara hizmet edenler için bir “yeryüzü cenneti” olabilir. Oysa milyonlarca işçi, emekçi ve yoksul köylü için, tüm ezilenler, sömürülenler, ayrımcılığa, baskıya ve zorbalığa maruz kalanlar için felaketlerden başka bir şey üretmeyen bir düzendir.

Onlar bir avuç azınlık, bizler ise ezici bir çoğunluğuz. Bizler üretiyoruz, onlar el koyuyor, yağmalıyor. Oysa onların çürümüş ve kokuşmuş düzenlerine mahkum olmadığımız gibi, bu düzenin sayısız kepazeliklerine katlanmak zorunda da değiliz. 100 yıl önce işçi sınıfı önderliğinde Rusya’da gerçekleştirilen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, bu düzene mahkum olmadığımızı, sömürüden, baskıdan, ayrımcılıktan arınmış bir dünya kurabileceğimizi, bu dünyada üretilen toplumsal servetin toplumun sağlığı, güvenliği ve refahı için harcanabileceğini ispatlamıştır.

Kapitalizm, Ekim Devrimi’ni zorunlu kılan sorunları çözemediği gibi, daha da ağırlaştırdı. Bu düzeni yıkıp yeni bir dünya kurmak, insan soyunun bu gezegende varlığını sürdürebilmesinin tek güvencesidir artık. Zira sömürü ve yağmada sınır tanımayan kapitalistler, gezegenin yaşamsal önem taşıyan kaynaklarını da parça parça kemiriyorlar. Buna son vermenin yolu yeni Ekim Devrimlerinden geçiyor!

***

Örgütlü işçi sınıfının eşsiz eseri

Sömürücü sınıfların iktidarını yıkıp mülklerine el koymak işçi ve emekçiler için yaşamsal bir ihtiyaçtır ama kolay değildir. Çünkü onların sağlam bir sınıf bilinçleri var. Burjuvazi hem yönetmek konusunda son derece deneyimli ve örgütlü bir sınıf, hem de siyasi iktidar onların elinde. Küçük bir azınlık olmalarına rağmen ezici bir çoğunluğa hükmedebilmeleri, bilinçli ve örgütlü olmalarındandır.

Bilincini geliştiremeyen, örgütlü gücünü eylemlerle ortaya koyamayan bir işçi sınıfını yönetmek kapitalistler için kolaydır. Elbette bu işte yalnız değiller. Sermaye iktidarı grevleri yasaklayarak, hak arayan işçilerin üzerine polisi, jandarmayı saldırtarak onların hizmetine koşar. Medya “suskunluk fesadı” ile mücadele eden işçilerin sesinin topluma ulaştırılmasını engeller. İşçi sınıfının içine sızmış sermayenin “Truva atları” olan sendika ağaları ise, bildikleri bütün hileleri kullanarak, türlü ayak oyunları sergileyerek kapitalistlerin emrine amade olurlar. Kimi zaman ise, televizyonlar ekranlarını “din adamı” kılıklı birtakım meczuplara açıp, hak aramanın günah olduğu vaazları bile verdirirler.

Mücadeleye atılan işçi sınıfının karşısına dikilen bu emek düşmanı koalisyonu dize getirmenin tek yolu var: O da işçi sınıfının bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve devrimci partisiyle etle-tırnak misali birleşip mücadele etmesidir. Nitekim Rusya işçi sınıfının Ekim Devrimi’ni zafere taşıyabilmesini mümkün kılan, Bolşevik Parti önderliğinde mücadelede bu bütünlüğü sağlayabilmiş olmasıdır.

***

Yeni bir çağın kapılarını açan büyük devrim

Tarihte pek çok devrim gerçekleşti elbette. Ancak o devrimler ne üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ortadan kaldırmayı, ne insanın insan tarafından sömürüsüne son vermeyi hedefliyordu. O devrimlerin de büyük tarihsel önemi olmakla birlikte, sömürü ve eşitsizliği ortadan kaldıramamış, sadece biçim yönünden değiştirmiştir. İktidar ise, bir sömürücü sınıftan başka sömürücü sınıfa geçmiştir. Üretimi gerçekleştiren emekçi sınıflar ise sömürü, baskı ve eşitsizliğe maruz kalmaya devam etmişlerdir.

Bu devrimlerin en ileri örnekleri 1648’de İngiltere’de, 1789’da Fransa’da gerçekleştirildi. Her iki ülkede feodal beyler alaşağı edilmiş, çalkantılı bir dönemin ardından burjuvazi iktidarı ele geçirmiştir. Feodal beylere karşı devrimci duruş sergileyen burjuvazi, işçi sınıfı ve emekçilere karşı acımasız bir sömürücü sınıftan başka bir şey olmamıştır. Üretim araçlarını ele geçirmiş, iktidara yerleşmiş, baskı ve sömürü çarkının başına oturmuştur.

Her şeye rağmen sıranın işçi sınıfına gelmesi için bu devrimlerin gerçekleşmesi, kapitalizmin gelişip egemen olması gerekiyordu. Zira o devrimler gerçekleşmeden Ekim Devrimi’nin zafere ulaşacağı koşullar da olgunlaşmazdı. O büyük devrimler ile onların devamı olan 1848 devrimlerinin ardından Paris işçi sınıfı 1871’de iktidarı ele geçirmiş, ancak kurduğu Komün yönetiminin ömrü 72 günle sınırlı kalmıştır.

Ekim Devrimi, önceki tüm devrimleri her açıdan aşmıştır. Çünkü bu devrimin öncü gücü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının tarihsel rolü ise eşsizdir. Bu sınıf kendini kurtarırken, insanlığın kurtuluşuna giden yolu da açar. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet düzenini yıkarak insanın insanı sömürmesinin koşullarını ortadan kaldırmak, sömürücü azınlığın toplum üzerinde kurduğu saltanatı yerle bir etmek, toplumsal mülkiyeti egemen kılmak... Ekim Devrimi daha ilk adımda bunları yaptı. Bunları yapmadan işçi sınıfının iktidarını kurması ve esaret zincirlerini kırması mümkün olamazdı.

Bu büyük sıçrama ile Ekim Devrimi yeni bir çağın kapılarını açmıştır. Bu çağda sömürü ve köleliğin hiçbir türüne yer olmayacaktır. Çünkü her türlü sömürü ve eşitsizliğin kaynağını kurutmayı esas almaktadır. Ekim Devrimi ile üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet düzeniyle birlikte baskı, sömürü ve eşitsizliğin zemini ortadan kaldırılmıştır.

***

Tüm iktidar Sovyetlere!

Rusya işçi sınıfı kendi devrimini gerçekleştirmeden önce iki devrime öncülük etti. İlki, 1905 yılında gerçekleşen ancak yenilgiyle sonuçlanan devrim girişimiydi. İkincisi ise, 1917’de patlak veren ve bir hafta içinde Çarlık rejimini yıkan Şubat Devrimi.

İkinci devrim zafere ulaşmış, Ortaçağ kalıntısı despot rejimi yıkmıştır. Bu devrimde önemli bir rol oynayan işçi ve asker vekilleri Sovyetleri, yönetim alanında işçi sınıfına geniş bir alan açmıştır. Elbette ezici çoğunluğu köylü olan askerler için de... Yine de bu henüz bir işçi iktidarı değildi. Zira kurulan “Geçici Hükümet”in başında liberal burjuvazi vardı. Devrim Rusya’da ikili bir iktidar durumu yaratmıştı. İşçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu için çetin mücadele devam etmek zorundaydı.

Zengin bir mücadele sürecinden geçen işçi sınıfının gerçeği tüm çıplaklığıyla görmesi ve kendi partisi etrafında kenetlenmesi için altı ay gibi kısa bir süre yetti. Bu kısa sürede görüldü ki, ne burjuvazi ne onunla koalisyon hükümeti kuran küçük burjuvazi işçi sınıfı ve emekçilerin taleplerini karşılayabilirdi. Onlar kendi iktidarlarını sağlamlaştırma, Bolşevikler ile onunla et-tırnak misali kenetlenmiş işçi sınıfının önünü kesme çabasındaydılar.

İşçi sınıfı iktidara el koymaya hazır olduğunu hissettirdiğinde “Tüm İktidar Sovyetlere!” şiarını yükselten Bolşevikler, Ekim ayında iktidarı ele geçirdiler. Elbette işçi ve asker Sovyetlerinin tam desteği ile bunu başardılar. Sovyet iktidarı ilk andan itibaren farkını gösterdi. Artık gerçekleştirilmeyen vaatler, boş vaazlar dönemi kapanmıştı. Bu iktidar attığı her adımla, her icraatıyla işçi sınıfının damgasını taşıyordu. Çünkü artık üretenler yönetmeye de başlıyordu.

***

Halklara barış!

Ekim Devrimi zafere ulaştığında hem Rusya’da hem dünyada halkların birinci talebi barıştı. Dünyayı aralarında paylaşmak için savaşı başlatan emperyalist haydutlar, Avrupa başta olmak üzere insanlığı ağır bir yıkımla yüz yüze bırakmış, on milyonlarca insanı ya öldürmüş ya sakat bırakmış, ülkeleri enkaza çevirmiş, emekçileri yoksulluk ve açlığın pençesine atmıştı. Barış üzerine nutuk atanlar çoktu ama savaş devam ediyordu.

Ekim Devrimi’nin ardından Sovyet iktidarının ilk icraatlarından biri barış ilan etmek oldu. Barış, işçi sınıfı ve yoksul köylülerin en temel taleplerinden biri idi. İşgallere ve ilhaklara karşı net bir tutum sergileyen Sovyet iktidarı, ilk andan itibaren hem emekçilerden yana olduğunu kanıtladı hem emperyalist savaşa karşı kararlı bir tutum sergiledi.

***

Fabrikalar işçilerin denetiminde!

Kapitalistlerin fabrika ve işletmelerine el koyan Sovyet iktidarı, bütün önemli işletmeleri toplumsal mülkiyet haline getirdi. İşçilerin ürettiği artı-değere patronların el koyma dönemi kapandı. Artık bir tarafta üretenlerin diğer tarafta çalıp yağmalayanların olduğu dönem kapanmıştı. Sovyet iktidarında kolektif üretim toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak için yapılıyordu.

Patronların hükmü son bulmuştu. Fabrikalarda denetim İşçi Sovyetleri eliyle sağlanıyordu. İşçi sınıfı artık hem üreten hem yöneten konumundaydı. İş günü 7 saate çekildi. Artık fabrika ve işletmeler emekçilerin ortak mülkiyetindeydi. Bu sistemde sömürücü asalaklara yer kalmamıştı.

***

Yoksul köylülere toprak

Rusya’da “toprak köleliği” 19. yüzyılın ikinci yarısında “yasal” olarak kaldırılmış, ancak pratikte devam ediyordu. Topraksız veya az topraklı köylüler halen “kulaklar”ın (toprak ağaları) egemenliği altında baskı, yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Köylülüğün emekçi katmanları için hayati önem taşıyan taleplerden biri barışsa, diğeri de topraktı.

Toprak sahiplerinin ve kilisenin topraklarına karşılıksız el koyan işçi iktidarı, yoksul köylülüğün toprak talebini zaman geçirmeden karşıladı. Toprakların bir kısmı emekçilerin kolektif üretim yaptığı Kolhozlara dönüştürüldü.

Böylece Ortaçağ’dan kalma toprak köleliği sistemi bir daha geri gelmemek üzere yıkılırken, yoksul köylüler bu sistemin baskı ve zorbalığından kurtarıldılar.

***

“Halklar hapishanesi” yerine “halkların kardeşliği”!

Ekim Devrimi’nden önce Rusya’nın bir diğer adı “halklar hapishanesi” idi. Zira onlarca halkın yaşadığı bu ülkede ulusal baskı alabildiğine yaygındı. Halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkından yoksundu. Bolşevikler önderliğindeki Sovyet iktidarı ise, Rus olmayan bütün uluslara ve milliyetlere kendi kaderlerini belirleme hakkı verdi, kendi öz cumhuriyetlerini ya da otonom bölgelerini tanıdı.

Halkların gelişimi her imkanla teşvik edildi. Çarlık rejimi altında köle muamelesine maruz kalan halklar, Sovyet iktidarında hızlı bir gelişim sürecine girmiş, eğitim seviyesi yükselmiş, dilleri gelişmiş, kültürleri zenginleşmiş, edebiyatları ise hızlı bir gelişme ivmesi kazanmıştır.

Tüm bunlar, Ekim Devrimi’nin halkların hapishanesini yıkması sayesinde mümkün olmuş, Sovyet iktidarı döneminde halkların eşitlik ve kardeşliğe dayalı gönüllü birliği sağlanabilmiştir. Kokuşmuş kapitalist sistem ise, 21. yüzyılda bile etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları kışkırtarak halkları birbirine kırdırmaktadır.

***

Kadınlar esaret zincirlerini kırıyor!

Ekim Devrimi gerçekleştiğinde, en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile kadınlar seçme ve seçilme hakkından yoksundular. Emekçi sınıflara mensup kadınlar hem kırda hem kentte sosyal yaşamın kıyısına itilmiş durumdaydı. “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik” şiarını yükselten burjuvazi, kadınları bunun dışında bırakıyordu.

Ekim Devrimi, kadınların özgürleşmesinin yolunu açarak da yeni bir çağı başlattı. Bu sıçramalı gelişimi, o dönem Avrupa ve Amerika’ya göre çok geri olan Rusya’da gerçekleştirdi. Kadının çifte sömürüsü, ikinci cins muamelesi görmesinin temeli, özel mülkiyete dayalı sömürü ilişkileridir. Dolayısıyla kadının kurtuluşuna giden yolun açılması için, öncelikle özel mülkiyet ve sömürünün ortadan kaldırılması gerekiyordu. İlk elden bunları gerçekleştiren Sovyet iktidarı, yaşamın her alanında kadının çok yönlü köleliğine son verecek çok temelli önlemler aldı. Toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliği için ideolojik boyutu da olan kararlı bir mücadele yürüttü.

Binlerce yılın katılaşmış önyargılarına dayanan cinsiyetçi ayrım elbette bir çırpıda ortadan kaldırılamazdı. Bununla birlikte, emekçi kadınların Sovyet iktidarı koşullarında ulaşabildikleri kazanımlar hâlâ da aşılamamıştır. Ortaçağ kalıntısı ilişkilerin yaygın olduğu bir ülkede emekçi kadınlar Bolşevik kadınların ön açıcı desteği ile mücadele etmiş ve kısa sayılabilecek bir sürede eğitimde, üretimde, sosyal ve siyasal yaşamda belirgin bir rol oynamaya başlamışlardır.

***

Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım alanlarında...

Sovyet iktidarı eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi temel yaşamsal alanlarda, emekçilerin ihtiyaçlarını merkeze alan bir politika izledi. Eğitim ve sağlık hizmetleri tüm Sovyet yurttaşlarına eşit ve parasız sunuluyordu. Konut sorunu ise kapitalizmde olduğu gibi rant esasına göre değil, yaşanabilir kentler ve toplumun ihtiyacı gözetilerek çözülmüştür. Sovyet iktidarında ev kirası bir işçinin maaşının %5’inden fazla olamazdı. Ulaşım ise, toplu taşımacılık esasına göre ve sembolik bir ücret karşılığında sağlanıyordu. Su, elektrik, ısınma gibi temel ihtiyaçlar için de bu böyleydi.

Nispeten geri bir ülkede, savaş ve iç savaş yıkımının ardından bu alanlarda sağlanan büyük gelişim, rant ve kâr esasına göre değil de toplumun ihtiyaçlarını esas alan sosyalist bir politika izlendiğinde, en zor sorunların üstesinden gelinebileceğini göstermiş, düşünülenden daha hızlı ve daha nitelikli bir çözüme kavuşturulabilmiştir. Sovyet deneyimi bu alanlarda da halen aşılabilmiş değil.

***

Dünya işçilerinin kurtuluşu için enternasyonalizm!

Ekim Devrimi’nin ardından, sömürücü sınıfların artıkları ve onların hizmetindeki tetikçiler, emperyalistlerin desteğini alarak Sovyet iktidarını yıkmak için dört koldan saldırdılar. Ancak Bolşevik Parti önderliğinde bu saldırılara karşı kahramanca direnen işçi sınıfı ve emekçiler, sömürücü asalaklar ile yağmacı emperyalistleri hezimete uğrattılar. Sosyalist inşa süreci, ancak iç savaşın kazanılmasından sonra ciddi anlamda ivme kazanabildi.

Bu büyük zorluklara rağmen, Sovyet iktidarının halklara sağladığı kazanımlar burada değindiklerimizin çok ötesine geçmiştir. Yeni bir çağı başlatan Rusya işçi sınıfı, kendini dar ulusal sınırlar içine hapsetmemiş, dünya işçileriyle de dayanışma içinde olmuştur. Bir yanda iktidarını sağlamlaştırmak için çaba sarf ederken, diğer ülkelerdeki işçilerin mücadelesini de yakından izlemiş ve fiilen desteklemiştir.

Sovyet iktidarının lideri Lenin’in katkılarıyla dünyadaki işçi sınıfı partilerini birleştirmek için III. Enternasyonal kurulmuştur. İşçi sınıfının kurtuluşu için ilk yapılması gereken, kendi ülkesindeki sömürücü sınıfların iktidarını yıkmaktır. Ancak gerçek kurtuluş için bu kadarı yeterli değildir. Kurtuluşun güvenceye alınabilmesi için başka ülkelerde de işçi sınıfının iktidarı alması gerekiyor. Bu da bütün dünya işçileri ve onları temsil eden partiler arasında enternasyonal dayanışmanın örülmesini zorunlu kılıyor. Bu bağlamda III. Enternasyonal’in kurulması, dünya işçilerinin mücadelesini güçlendiren önemli bir kazanım olmuştur.

***

Aradan 100 yıl geçmesine rağmen Ekim Devrimi hâlâ sömürü ve köleliğe karşı mücadelenin en görkemli olayı olmaya devam ediyor. Çünkü bu devrim henüz aşılmamıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun, sömürünün esaretini ve ücretli kölelik zincirlerini kırmak için mücadele eden işçilere yol göstermektedir.


 
§