28 Haziran 2019
Sayı: KB 2019/24

Dinci-faşist iktidar kaybetti!
Düzenin krizi ve örgütlü mücadele
Toplumlar dinci-gericiliğin ‘deli gömleği’ni parçalıyor!
Sermaye cephesi “reform” saldırılarına odaklanmayı bekliyor
Kıdem tazminatının gaspı hazırlıklarında sona gelindi
Sermeye için ucuz işgücü, sınıfımızın parçası olan göçmen işçiler
Sorularla kıdem tazminatının fona devri tartışmaları
Yaklaşan MESS Grup TİS’lerine tarihsel bir pencereden bakmak
İstanbul seçimleri ve sonrası
“Kitle hareketleri devrimci önderlik birikimini mayalıyor”
Büyük iklim grevinin ardından FFF hareketi
Emperyalist enerji savaşları ve Doğu Akdeniz
ITUC raporundan yansıyanlar
İran’a karşı tırmanan emperyalist-siyonist saldırganlık
Kore Savaşı, NATO’ya üyelik ve emperyalizme kölelik
İşyerlerinde şiddete ve tacize karşı mücadeleye!
Marx ‘işçi anketi’ hazırlarsa...
2 Temmuz Sivas Katliamı: Türküler yanmaz!
İlk fabrika işgali: Derby
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Toplumlar dinci-gericiliğin ‘deli gömleği’ni parçalıyor!

 

Mısır’ın eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda geçirdiği kalp krizi sonucu ölmesi, farklı tartışmalara sebep oldu. Bazı çevreler açıklanan ölüm nedenini inandırıcı bulmazken, en büyük gürültü-patırtıyı AKP şefiyle müritleri kopardı. Türkiye’de dinci-faşist dikta rejimi kuranlar, Mısır’da insan haklarının, demokrasinin, özgürlüklerin çiğnenmesinden çok müessir olduklarını beyan ettiler. Bu konuda sessiz kalan “uluslararası toplum”u da topa tuttular.

AKP şefinin konuya dair açıklamaları ancak mizah konusu olabildi. Zira kendisine biat etmeyenlere karşı devletin, medyanın, sermayenin şiddetini arsızca kullanan bir rejimin başının, Mısır’da yaşanan hak ihlallerine dair vaazlar vermesini kimse ciddiye almıyor. Nitekim sosyal medyada iki satır paylaştı diye binlerce kişiyi hapse tıkayan, kendisine biat etmeyenlere “terörist” muamelesi yapan bir rejimin Mısır’da demokrasi istemesi de ancak alay konusu olabilirdi.

Alay konusu olan riyakar açıklamalar bir yana bırakılırsa, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın İhvancılar’ın (Müslüman Kardeşler) Mısır’da yaşadıkları hezimete tuttuğu yasın Mursi’nin ölümüyle derinleştiğine kuşku yok. İhvancılar’ın Mısır’daki akıbeti, AKP’nin miadının dolmasının kaçınılmaz olduğunu göstermişti. Çünkü “Ilımlı İslam” modelinin Ortadoğu’da “geçer akçe” olabilmesi, İhvancılar’ın Mısır’daki akıbetiyle dolaysız bağlantılıydı. 30 milyon Mısırlının Mursi yönetimine karşı sokaklara çıkması, bu protestonun dolaysız sonucu olarak yapılan askeri darbe bir yılda İhvancı rejimin sonunu getirdi.

İhvancılar’ın Türkiye versiyonu AKP’nin Mursi’yi yönlendirdiğine, on milyonlarca Mısırlının tepkisine rağmen istifa etmemesi için baskı yaptığına dair ciddi iddialar var. Nitekim Mursi istifa etmemiş, “Tahrir Meydanı’na karşı Rabia Meydanı” politikası izleyerek taraftarlarını sokaklara çağırmış, bu ise trajik sonunu getiren süreci hızlandırmıştır. Bundan dolayı Mursi’nin “AKP şehidi” ilan edilmesi şaşırtıcı değil. Zaten ordunun yönetimi ele geçirmesinden sonra İhvan’ın şefleri İstanbul’da toplanmıştı. İstanbul halen İhvancılar’ın üs kurduğu en büyük merkezdir.

***

İhvan şefleri-finansörleri Katar ve hamileri saray rejimi korosu, Mursi’nin “seçilmiş ilk sivil cumhurbaşkanı” olduğu propagandası yapıyor, Abdulfettah el Sisi diktatörlüğüne karşı olduklarını vaaz ediyorlar. Oysa pek çok kez yolları IŞİD’le kesişen bu koalisyonun “demokratlık” pozları takınması, kaba riyakarlıktan başka bir şey değil. Bir emir tarafından yönetilen Katar bir yana, Mursi’nin bir yıllık yönetiminin de dinci-faşist tek adam rejimi kuran AKP’nin de demokratlıkla uzaktan yakından alakalarının olmadığını icraatları göstermiştir.

İhvancılar bulundukları ülkelerde burjuvazinin bir kanadını temsil ederler. Tüm politikaları-icraatları işçi sınıfıyla emekçilere düşmandır. Neo liberalizme tapan siyasal İslamcılar iktidara yerleşip kalıcı bir dinci-faşist rejim kurmak için kolları sıvıyorlar. Mısır’da on milyonları isyan ettiren tam da buydu. AKP rejiminin icraatları da Mursi’ye esin kaynağı olmuştu. Mursi’nin dramı, AKP’nin yıllara yaydığı icraatları, halkı isyan etmiş bir ülkede kısa sürede hayata geçirme hevesine kapılmasında belirginleşmişti.

Diktatörleri kovan Mısır halkının talepleri ve beklentileri İhvancıları zerre kadar ilgilendirmedi. Tıpkı AKP-saray rejiminin uyguladığı vahşi neo-liberal politikayla işçi sınıfı ve emekçileri işsizliğe-yoksulluğa-sefalete mahkum ederken yaptığı gibi… Her iki rejim de muhalif basını düşman sayıyor, gazetecileri hapse atıyor, işçilerin grev hakkını ellerinden alıyor, korku yayan bir rejim kurarak emekçileri kölelik düzenine biat ettirmek istiyordu.

***

Kısa sürede hedeflerine ulaşmak için icraatlara hızlı başlayan Mursi ve müritleri, kendi sonlarını hızlandırdılar. Uzun süre iktidarda kalmaya muvaffak olan AKP rejimi ise hem burjuvazinin kasalarını tıka basa doldurması için çırpındı hem de kendi yandaşlarına büyük mali imtiyazlar tanıdı. Saray rejiminin başı ile yakın çevresi de yağmadan aldıkları paylar sayesinde kapitalist sınıfın organik birer parçası olarak semirdiler.

Katılım oranının %40’larda kaldığı bir seçimle cumhurbaşkanı olan Mursi ile müritleri, seçimleri iktidarı ele geçirmenin aracı olarak gördüler. Emperyalistlerin onayını aldılar, ordu ile ittifak kurdular. Bunu iktidarın güvencesi saydıkları için on milyonlarca Mısırlı emekçinin isyanını kulak ardı ettiler. Mursi’nin savunma bakanı olan el Sisi’yle özel bir sohbette “500 yıl iktidarda kalmak için geldik” dediği iddia edilmişti. İcraatları bu iddiayı destekler nitelikteydi. Grev yasakları, muhalif basına baskılar-tutuklamalar, kadınları hedef alan aşağılayıcı yasal düzenlemeler vb… Tüm bunlar Mısır halkını hiçe sayan bir zihniyetin icraatlarıydı.

AKP-saray rejiminin İstanbul seçimlerindeki hezimetiyle sarsılan saltanatının kurulma süreci de İhvancı zihniyetin niteliğine ışık tutar niteliktedir. Oy desteği yüksek olduğu sürece “milli irade” söylemini dillerinden düşürmeyen bu iktidarın şefleri, 7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğrayınca “milli irade”ye paçavra muamelesi yapmaya başladılar. Devlet kurumlarını, sermayeyi, medyayı ele geçiren iktidar ne yasa ne kural ne kaide tanıdı. Zorbalıkla kendini tüm topluma dayatmaya çalıştı ancak sökmedi. Yerel seçimlerde yaşadığı hezimetin, tekrarlanan İstanbul seçimlerinde yeni bir ivme kazanması, bu zulüm saltanatı için de sonun başlangıcı sayılır.

***

İhvancılığın belli bir kitle desteğine dayandığı Mısır ve Türkiye’de dinci-faşist iktidarlara karşı gelişen toplumsal muhalefet, bu Ortaçağ artığı ideolojinin toplumları uzun süre egemenlik altına alamayacağını kanıtlamıştır. Toplumlar, dinci-gericiliğin giydirmek istediği ‘deli gömleği’ni parçalıyor.

IŞİD-el Kaide bir yana, İhvancıların Mısır’la Türkiye’deki icraatları ortadayken, siyasal İslamcıların demokrasiden söz etmeleri ancak kaba riyakarlık olabilir. Daha genel planda ise siyasal İslamcı akımlar, halen sosyal-siyasal hakların-özgürlüklerin kazanılması önündeki en uğursuz engellerden birini oluşturuyorlar.