12 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/26

Tüpraş sözleşmesi ve sermayenin sınıfa saldırı kararlılığı!
Düzen siyasetinde “yeni” arayışlar
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden AKP’nin gerici-faşist darbesine
Tasma ya da fişleme
İBB’nin şirket zihniyeti TÜPRAŞ’ın CEO’su veya TÜSİAD ile değişir mi?
2019 toplu sözleşmelerinden MESS sözleşmesine dersler
“Sendikaların bugünkü durumu işçiler arasında güvensizliğe yol açıyor”
Belediye işçisi kendi tarihinden öğrenir ve mücadele geleneklerine sahip çıkarsa kazanır!
Petrol-İş’ten TÜPRAŞ açıklaması, PİB’den tepki
TKİP VI. Kongresi Belgeleri… Yurtdışı çalışması üzerine
Dinsel gericiliğin “fıtratı” emperyalizme hizmettir!
İsviçre’de gençliğin yönelimleri
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur?
Kadın üniversiteleriyle ne amaçlanıyor?
Eğitim Sen’den ‘kadın üniversitesi’ açıklaması: Eşit ve özgür yaşamak istiyoruz!
Güvencesiz bir kamu çalışanının kıdem tazminatı mücadelesi
“Ergenekon” davası sonuçlandı
Masal diyarından işçilere küçük bir not
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın üniversiteleriyle ne amaçlanıyor?

 

Geçtiğimiz hafta G-20 liderler zirvesi için Japonya’ya giden Tayyip Erdoğan’ın, Mukogawa Kadın Üniversitesi’nde yaptığı konuşma üzerinden Türkiye’de de kadın üniversitesi kurulması gündeme geldi. “Tek adam”ın YÖK’e verdiği talimatın ardından kadın üniversiteleri tartışmaları başladı.

Japonya’daki kadın üniversiteleri

Tayyip Erdoğan’ın sözde “kadınların-kız çocuklarının eğitim olanaklarının pozitif temelde arttırılması” gerekçesiyle gündeme getirdiği kadın üniversiteleri, Japon modeline dayanıyor. Peki Japonya’da kadınların durumları nasıl ve aynı zamanda Japonya’da kadın üniversiteleri ne ifade ediyor?

Sanayi ve teknolojik anlamda gelişim düzeyiyle dünyanın 3. büyük ekonomisi olan Japonya’da kadınların durumu bir hayli kötü. Öyle ki, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 yılında açıkladığı Dünya Cinsiyet Uçurumu raporuna göre, Japonya dünya sıralamasında 110. sırada yer alıyor. Kadınların toplumsal yaşama ve eğitime katılımı konusunda bu veri bir fikir veriyor.

Kadınların toplumsal konumunu, Japonya’da kapitalizmin kendine özgü tarihsel gelişim süreçleri içinde ele almak gerekiyor. Uzun yıllar feodal yapının egemenliğinin hüküm sürdüğü Japonya’da kadınların temel sorumluluğu ev ve çocuk bakımı olarak görülüyor, geleneklere göre kadınların sözlerinin hiçbir hükmü bulunmuyordu. Kadınların eğitim olanaklarından bile yoksun olduğu bir tabloda, burjuva anlamda reform adımlarının atıldığı 19. yüzyılın sonlarında kadınların yaşamında esaslı bir değişiklik gündeme gelmezken, batıda kapitalizmin gelişiminden esinlenen kimi burjuva kadınların girişimi ile kadın üniversiteleri gündeme geldi. İlkokuldan itibaren eğitim olanakları kısıtlı olan kadınların, yüksek öğrenime erişebilmeleri olarak yansıtılan kadın üniversiteleri, döneminde ileri bir adım olarak gözükmekle birlikte, kadınların toplumsal hak eşitliğini değil, burjuva kadınların sınırlı düzeyde de olsa eğitim hakkını içeriyordu. Bunun muhtevasını ise, kurucularının ifadesi ile, “her istenileni yapan ve zarif kadınlar” yetiştirmek oluşturuyordu.

20. yüzyılın ilk dönemlerinde, dünya ölçeğindeki toplumsal ve siyasal gelişmelere paralel olarak, kadınların konumlarında kısmi gelişimler olmasına rağmen, kadınların toplumsal yaşama katılması asıl olarak ikinci paylaşım savaşı sonralarına denk gelir. 2. Dünya Savaşı’nda yaşadığı ağır yıkımın ardından, işçi ve emekçilerin kuralsız ve vahşice sömürülmesi üzerinden yükselen Japon kapitalizmi, kadınların toplumsal yaşama katılımını ise, sistemin ihtiyaçları temelinde ele alır. Öyle ki, doğumları geciktireceği ya da doğum oranlarını azaltacağı gerekçesiyle kadınların yüksek öğretime katılımı da engel olarak görülür. Özetle kadınlar, Japon sermayesi için ya bizzat ucuz işgücüdür ya da sermayenin ucuz işgücü ihtiyacını karşılayacak yeni ve genç nesillerin üretimi için kuluçka makinesi olarak görülmektedir.

Kadınların eğitimi de bu bakışa paralel olarak, cinsiyetçi ve kadına biçilen roller temelinde gerçekleşmektedir. Tayyip Erdoğan’ın ve ardından yandaş basının övgüler düzdüğü kadın üniversitelerindeki eğitim ise, kadınlara biçilen rolleri ve kadın emeğinin değerlendirilebileceği alanları içermektedir: Çocuk eğitimi, sağlık ve spor bilimleri, yiyecek bilimleri ve beslenme, hemşirelik vb…

Bu sınırları aşanlar, tüm engellere rağmen farklı alanlarda gelişim sergileyen kadınlar ise, bin bir engelle karşılaşmaktadır. Birtakım verilere göre, binlerce üniversite mezunu kadın, cinsiyet ayrımcılığından kaynaklı işten ayrılmak zorunda kalıyor. Bu yıl Tokyo Tıp Fakültesi’ndeki bir olay, bu yaklaşımın vahametini gösteriyor. Tıp Fakültesi giriş sınavında erkeklerden daha yüksek puan alan kadın adayların puanları düşürülerek, bu puanlar erkek adayların puanlarına ekleniyor. Yönetim ise ibretlik savunmasında, “kadın doktorların çocuk sahibi olduklarında nasıl olsa işi bırakacak olmalarını” gerekçe olarak gösterebiliyor.

Japonya örneği de bu düzende kadın sorunundaki temel gerçeklere ayna tutmaktadır. İşçi hareketinin ve sosyalist hareketin kadın sorunundaki tüm kazanımlarına rağmen, burjuva kapitalist düzen, en temel demokratik hakları bile çözebilmekten yoksundur. Biçimsel temelde de olsa kadın-erkek eşitliği dahi söz konusu değildir. Çağın “mucizesi” olan Japonya’da da demokrasinin kalesi olan İsviçre’de de…

AKP, kadın üniversiteleri ile neyi hedefliyor?

Gelelim Tayyip Erdoğan AKP’sine… AKP şefi Erdoğan, Japonya’da kadınların yüksek öğrenime ulaşmasının bile olanaklı olmadığı bir dönemde, burjuva kadınların toplumsal konumlarını güçlendirmeleri için gündeme gelen ve bugün de sistemin kadınlara biçtiği rolleri pekiştirmeye hizmet eden kadın üniversitelerini neden gündemleştiriyor?

Gelinen aşamada AKP, kapitalist sistemin cinsiyetçi eğitim sisteminin üstüne bir tuğla daha ekleyerek, aynı zamanda dinci-gerici toplum projesine uygun nesiller yetiştirebilmek amacıyla Japon modeli kadın üniversitelerini gündeme getiriyor.

Kadın ve erkeklerin ortak sosyal yaşamları birbirinden kopartılmak isteniyor. Böylelikle, kadınlarla erkekleri birbirlerinden ayrıştırmaya çalışarak, haremlik-selamlık bir toplumun, haremlik-selamlık üniversitelerinin kurulması hedefleniyor.

Bugün her ne kadar üniversiteye giren kadın ve erkek öğrencilerin sayısı birbirine eşit olsa dahi, toplumsal yaşamda kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, daha çocukluktan itibaren eşit koşullarda eğitim olanaklarının bulunmadığı, eğitimin her aşamasında cinsiyetçiliğin olduğu bir düzende yaşıyoruz.

Kadın üniversiteleri, bırakalım kadınlar için pozitif ayrımcılığı, ayrımcılığı derinleştirerek bir dizi mesleki alanın kadınlara kapatılması sonuçlarını doğuracaktır. Kadın öğrencilerin, tam da cinsiyetçi bakışın ürünü olarak, kadınlarla özdeşleştirilen alanlara yönlendirilmelerine ve bu alanlarda yoğunlaşmalarına yol açacaktır.

AKP, Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, kadın üniversitesinin adımlarını atar mı bilinmez. Ancak üniversiteler de dahil, toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliği mücadelesi, sermayenin demir yumruğu AKP’nin politikalarını da parçalayacaktır.