6 Eylül 2019
Sayı: KB 2019/32

Krizin yıkıcı etkisine karşı eylemsel bir mücadele hattı
12 Eylül düzeni sürüyor
12 Eylül karanlığında semiren gericilik
Sermayedarların sömürü cenneti Türkiye!
Petrol-İş 28. Genel Kurulu üzerine
Tekstilde “Grev kapıda” mı?
Esenyurt’taki anket çalışmamızdan yansıyanlar
Ağustos Ayı İşçi Hakları İhlalleri Raporu
EYT hareketi sürüyor
Ankara İşçi Meclisi piknikte buluştu
Sovyetler Birliği ile bütün insanlık arasındaki çıkar birliği - Mao Zedung
İşgalci-saldırgan politikanın bumerangı
Hegemonya mücadelesi olarak “ticaret savaşları”
Amazonlar, ekolojik yıkım ve kapitalizm
İsviçre’de kadına yönelik şiddet ve cinayetler
Ağustos ayı kadın cinayetleri: En az 49 kadın katledildi
Yoksulluğun çözümü: Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmek!
Sanatı ve yaşamıyla yiğit bir devrimci: Yılmaz Güney
İllerde 1 Eylül eylemleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşgalci-saldırgan politikanın bumerangı

 

Dünyanın dört bir yanından devşirilip Türkiye üzerinden Suriye’ye taşınan cihatçı ölüm taburlarının son kalesi İdlib’in düşüş süreci başladı. Rusya’nın hava desteğiyle saldırıya geçen Suriye ordusu, kısa sürede stratejik önemi olan bazı kasabaları cihatçı çetelerden temizledi. Sonun geldiğini anlayan çetelerle onlara destek veren aileleri İdlib’e yakın Cilvegözü-Bab el Heva Sınır Kapısı’na yığıldı. Kolluk kuvvetleri şiddet kullanarak sınır geçişini engelleyince, çetelerle “siviller” Türkiye karşıtı sloganlar atarak, 2011’den beri kendilerine destek veren AKP-saray rejimini ihanetle suçladılar. Bu olaylar, 8 yıllık AKP-cihatçı ittifakının çatlama noktasına geldiğine işaret ediyor.

Sarayda uykular kaçtı

İdlib’deki gelişmeler, Suriye topraklarını işgal etmeyi marifet sanan dikta rejimin sarayında alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Zira son günlerde yaşanan gelişmeler cihatçı çeteleri kullanarak İdlib’i işgal etme hayallerini yerle bir etti. AKP şefi T. Erdoğan’la müritleri kaçınılmaz gerçekle yüz yüze kaldılar. Yayılmacı hırsları kursaklarında kaldığı gibi hem cihatçılar hem aileleri Türkiye’ye geçmek istiyor. Zaten Suriye’den çıkış için başka yolları kalmadı. Çözüm arayışı telaşına düşen AKP şefi, soluğu Moskova’da aldı. Ancak özünde değişen bir şey olmadı.

2011’den beri cihatçı canavarı besleyen AKP-saray rejimi, büyüttüğü canavarı kontrol altına almaktan acizdir. İşgalci-yayılmacılık hırsı Suriye yönetimini yıkma aymazlığıyla birleşince, dış politikada fiyaskolar birbirini izledi. AKP-
MHP koalisyonunun izlediği bu uğursuz politika Suriye’nin yakılıp yıkılmasında, milyonlarca insanın trajedi yaşamasında önemli bir rol oynadı.

Suriye halkları şahsında insanlığa karşı ağır suçlar işleyen saray rejimi, çatışmaların sona ermesini engellemek için halen elinden geleni ardına koymuyor. Fırat’ın doğusunda ABD’nin kanlı elleri, batısında T. Erdoğan AKP’sinin kirli hesapları... Ancak tüm çırpınmalara rağmen saraydakileri diken üstünde bırakan gelişmelerin önü alınamıyor.

Sivilleri kalkan yapma pervasızlığı

Ankara’daki dikta rejimin şeflerinin vaazlarına bakılırsa, tek dertleri İdlib’deki sivilleri korumaktır. Yayılmacı hırsları için Suriye’yi savaş cehennemine atanlar halen utanmadan sivillerin hayatından endişe duyduklarını, İdlib’i cihatçılardan kurtarmanın “insani felaket” yaratacağını iddia ediyorlar. Bu aynı güçler yüz binlerce Suriyelinin ölümüne, milyonların yerini-yurdunu terk etmesine neden olan politikaların icraatçılarıdır aynı zamanda. Suriye’de çatışmalar başlamadan mülteci kampları kuran T. Erdoğan AKP’si, o zaman da siviller için ağıt yakıyordu. Sekiz yıldır riyakar ağıtlar yakıp duruyorlar. Ama aynı zamanda savaşın bitmesini engelleyerek sivil halkın ateş çemberinden çıkmasına da engel oluyorlar.

Bu tiksinti verici vaazlar şimdi de İdlib için yenileniyor. Güya İdlib’de “insani trajedi” olsun istemiyorlar. Tek dertleri ise, cihatçı çetelerin korunmasıdır. Kafa kesen-karın deşen cihatçılara arsızca destek verenlerin bu “insani” duyarlılığına elbette itibar eden kimse kalmadı.

İflas etmiş politikada ısrar

AKP-saray rejiminin Suriye politikası döne döne hezimete uğradı. Ama işgal ve yayılmacılık histerisi ile Kürt halkına düşmanlıkları bu uğursuz politikada ısrarlı olmalarını kaçınılmaz kıldı. Oysa bu politika Suriye halklarına tarifsiz acılar yaşattı-yaşatıyor. Ancak sorun bundan ibaret değil. Çünkü bu uğursuz politikalar Türkiye işçi sınıfıyla emekçilerine de ağır bir faturaya dönüştü. Cihatçı terör veba gibi yayılırken peş peşe yapılan zamlar, sosyal yıkım politikalarının pervasızca uygulanması, ırkçılığın körüklenmesi, işsizliğin çığ gibi büyümesi, yoksulluğun-sefaletin yaygınlaşması vb… Tüm bu musibetler saray rejiminin izlediği politikalarla doğrudan bağlantılıdır.

Zamanında saray rejiminin Suriye’ye düşmanca saldırmasına seyirci kalan işçiler-emekçiler ise şimdi bu sessizliğin bedelini ödüyorlar. Son dönemde ırkçılığın derinleştirilmesi, “Suriyeli düşmanlığı” virüsünün yayılması ise, yine dönüp-dolaşıp emekçileri vuracaktır. Sermayenin demir yumruğu AKP-saray rejimi, fiyaskoyla sonuçlanan yayılmacı hırslarının bedelini de emekçilerin sırtına yıkıyor. Ekonomik-sosyal-siyasal sorunlar arttıkça da rejim emekçilere yüklenmeye devam edecek. Yani işgalci-yayılmacı politika sadece güncel planda değil, gelecek açısından da birçok sorun yaratmaya aday. Zira bu politika bir bumerang gibi dönerek rejimi vurmaya başladı. Rejim ise, bedeli emekçilere ödetmek için her yola başvuracak tıynettedir.

Yayılmacı politikalar reddedilmeli

Genelde Ortadoğu özelde Suriye politikasının döne döne iflası, AKP-saray rejiminin saygınlığını yerle bir etti. Buna rağmen ciddi bir toplumsal muhalefetle karşı karşıya kalmadığı için, iktidar ayakta durabiliyor. Çünkü halen faturayı emekçilerin sırtına yıkabilmek mümkün oluyor. Bu gidişatı tersine çevirmek için, öncelikle esas bedeli ödeyen işçi sınıfının ve emekçilerin buna dur demeleri gerekiyor.

Zulmün kamçısıyla ayakta duran tek adama dayalı dikta rejimini dize getirmek zor görünse de işçi sınıfının örgütlü gücü karşısında duramaz. Bunun için hem her türlü faturayı rejimle temsil ettiği sermaye sınıfına ödetme kararlılığı gösterilmeli hem yayılmacı-işgalci politikalara karşı net bir tutum alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, dış politikada saldırganlığa-işgalciliğe-yayılmacılığa karşı duramayan bir sınıf, düzenin dayattığı-dayatacağı ağır faturaları da ödemeye mahkum olacaktır.