8 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/41

Saray rejimi Trump’ın önünde diz çöküyor
IŞİD’i yaratanların “teröre karşı savaş” demagojileri
Vergiler üzerinden yasal soygun
Burjuva medyada kuyunun dibi
Metal İşçileri Birliği mücadeleye çağırıyor!
İkramiye ve sosyal hakların maaşlardan ayrılması talebi üzerine
MİB MYK Kasım ayı toplantısı sonuçları
Birleşik Metal-İş Gebze Şube Genel Kurulu üzerine
Sermaye sınıfı daha ağır kölelik koşullarına niyetli
Devrimci taktiğin sorunları / 1 - H. Fırat
Emperyalist işgal ve Suriye’nin geleceği
Halk isyanları çıkışın yolunu da açacaktır
Lübnan’da devrim şiarları yankılanıyor
Basel’de Ekim Devrimi ve TKİP’nin yıldönümü etkinliği
Üniversitelerde neler oluyor?
Kadına yönelik şiddetin bir örneği: “Yeminli bakirelik”
Yılmadık, yılmayacağız!
Vallahi sevabına
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadına yönelik şiddetin bir örneği: “Yeminli bakirelik”

Z. Kaya

 

Dün olduğu gibi bugün de kadına yönelik şiddet çeşitli biçimler altında devam ediyor. Şiddet denilince ilk akla gelen biçim fiziksel şiddet ya da başka bir ifade ile “dayak” vb. olsa da özellikle kadınlar şiddetin bundan ibaret olmadığını biliyorlar. Fiziksel şiddettin insan üzerinde bıraktığı yıkıcı etki ile başa baş giden psikolojik şiddet kadınların hayatlarını karartmayı sürdürüyor.

Nasıl ki fiziksel şiddet “dayak”la anılıyorsa psikolojik şiddet de “hakaret” ile birlikte anılıyor. Ancak her iki şiddet türü de çok çeşitli biçimlerde uygulanabiliyor. Ortak noktaları ise sanıldığının aksine “psikopat erkek” değil, şiddetin kaynağı olan çürümüş sistemin kadına biçtiği roller ve ayaklarına taktığı prangalardır.

Psikolojik şiddetin çeşitliliğini anlatan en iyi örneklerden biri, Arnavutluk’ta yerel adlandırması “burnesha” olan “yeminli bakire”liktir. Yeminli bakireliğe sıra dışı bir gelenek olarak yaklaşan çoğu araştırma, kadınların yaşadığı ağır acıyı dramatik bir sunum eşliğinde pazarlamaktadır. Fakat Arnavut kadınlarının sosyalist rejim ile kurtuldukları bu çağdışı uygulama ne yalnızca nostaljik bir anekdot ne de saygı duyulacak bir “değişim”dir.

Yeminli bakirelik: erkek kılığında kadınlar

Yeminli bakirelik, 15. yüzyıldan bu yana Arnavut kadınlarının karşı karşıya kaldığı bir uygulamadır. Sosyalist rejim tarafından sona erdirilen bu uygulama Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından tekrar hortlamış ve bugün Arnavutluk’un kuzey kırsalında örnekleri hala görülen bir kangren haline gelmiştir. “Burnesha”, erkek evladın olmadığı hanelerde babayı kız evlat sahibi olma “utancından” kurtarmanın aracı, aile reisi olarak görülen “erkeğin” öldüğü durumlarda ise evdeki kızlardan birinin yaşama tutunmak için seçmek zorunda olduğu bir yoldur.

Bu uygulamada kız çocukları, henüz gelişmekte olan göğüsleri bezlerle sıkı sıkı sarılarak, saçları kesilerek ve “erkek kıyafetleri” giydirilerek yöreden 12 erkeğin karşısına çıkarılırlar. Bu “heyet”in karşısına çıkarılan kız çocuklarına, bundan böyle yaşamlarına bir erkek olarak devam edeceklerine ve bakireliklerini koruyacaklarına dair bedeli ölüm olan bir yemin ettirilir.

Bu andan itibaren erkek kılığına girmiş kadınlar, toplumda “saygın” bir yer kazanan “yeminli bakire” olarak anılırlar. Bu kadınlar erkekler gibi sigara ve içki içebilmekte, oy kullanabilmekte, para kazanmak için çalışabilmekte, silah taşıyabilmekte ve aileyi temsil etmekte serbesttirler. Bunun yanı sıra ev işi yapmak, çocuklara bakmak zorunda da değildirler. Artık bir “erkek” olarak “kadın işlerinden” muaftırlar. Kısacası kadınların mahrum oldukları tüm sosyal, siyasal ve ekonomik haklara “kavuşabildikleri” gibi, kadını eve hapseden toplumsal yüklerden de “kurtulmaktadırlar.”

Bu gerici uygulamada kadınlık, bir yandan gerici toplumsal normlara uygun olarak erkeğin “egosu”na kurban edilirken, diğer yandan kadın ile erkeğin eşit birer insan olmaları gerektiği olgusu dışlanarak aşağılanır. Öyle ki, yeminli bakireler, sadece kılık kıyafet olarak değil, mantalite açısından da toplumsal normların dayattığı “erkek” figürüne bağlı kalınarak büyütülür. Sonuçta kendi hanelerindeki diğer kadınları ezmekten geri durmayan, “erkekleşmiş” ya da daha doğru bir tabirle ataerkil düzenin erkek yargısını özümsemiş ve buna göre davranan kadınlar ortaya çıkar.

Leka Dukagin Kanunlarında* “hak” olarak kadınlara “bağışlanan” 15. yüzyıldan kalma bu uygulamanın ortaya koyduğu ataerkil düşünce sisteminin, kadınların cinsel yaşamını yok saydığı da dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Kadınların yalnızca neslin devamını sağlayan üreme işlevi gayesiyle cinsel bir hayat yaşadıkları/yaşamaları gerektiği düşünüldüğünden, erkek kılığına giren kadının bakire kalması doğal karşılanır. Çünkü “erkek” olmayı “seçtikten” sonra bir kadının çocuk doğurmasına ve bundan dolayı da cinselliğe ihtiyacı olmadığı düşünülür.

Kadınların kuluçka makinesi olarak görülmesinin ve sosyal, siyasal, ekonomik haklardan yararlanmanın salt erkeklere ait bir edim olduğunun dolaysız anlatımı olan bu uygulama hiç şüphesiz kadınlar açısından birçok psikolojik travmayı da beraberinde getirmiştir. Bu, zorla erkek kılığına sokulan kız çocukları kadar kendi iradesiyle bu yolu seçtiğine inanılan kadınlar için de böyledir. Çünkü, kimi kaynakların dediğinin aksine bu bilinçli bir tercih değil, varlığı bir erkeğe bağlı kılınan, örneğin “X’in karısı” diye anılan, yani bir isimleri dahi olmayan, zapturapt altında yaşamaları istenen kadınların kendileri için bir nevi bireysel kaçış yolu bulmalarının ürünüdür. Her iki türlüsünde de kadın köleleşmiş, aşağılanmış ve istemediği bir yaşama hapsedilmiştir.

Sosyalist rejim ile özgürleşme

Arnavut kadınlarının yazgısı sosyalist rejim döneminde elbette değişti. Enver Hoca liderliğinde Arnavutluk Emek Partisi bu çağdışı uygulamayı yasakladığı gibi, o dönemde kadın haklarında büyük ilerlemeler kaydedildi.

Okuma-yazma bilmeyen kadın kitleleri arasında eğitim seferberliği ile okuma-yazma oranının %98’e çıktığını, okulların kapılarının kız çocuklarına açıldığını biliyoruz. Bu gerçekleri yalnızca Emek Partisi’nin kaynaklarına dayalı bilgiler sunuyor değil. Anti-sosyalist propaganda yapan çoğu kaynak da kadın haklarında yaşanan ilerlemenin hakkını teslim etme zorunluluğu duyuyor. Bu kaynaklardan birinden üniversite öğrencilerinin yarısının kadınlar olduğunu, çocuk evliliklerinin yasaklandığını öğrendiğimiz gibi, kadınların siyasal yaşama aktif olarak katıldıklarını paylaşılan istatistiki verilerden anlıyoruz. (Örneğin partinin aktif üyelerinin %33’ü kadın. Bunların %40’ı ise konseylerde görev alıyor.) Ayrıca kadınlar bu dönemde “erkek mesleği” olarak görülen pek çok meslekte boy göstermeye de başlamışlardır.

AEP’in kadınlara yönelik bu politikasındaki katılığı, en açık şekilde Enver Hoca dile getirmektedir: “Parti ve tüm ülke kendi ayakları üzerinde yükselmeli, çağdışı kanunları yakmalı ve partinin kadınlar ve genç kızları koruyan aziz yasalarını çiğnemeye cesaret eden herkesi ezmelidir.”

Bu bakış açısıyla Kadın Birliği, 26 yaşından itibaren kadınların üye olabildiği bir dernek olarak faaliyet göstermiştir. Bölge toplantıları ya da konferanslarında seçilen delegelerin temsil ettiği her 5 yılda bir toplanan merkezi kadın konferansı üzerinden işleyişini sürdüren birliğin tüm çalışması, bölge parti komitesi ve parti MK’sı tarafından belirleniyordu. “Kadınların aile içinde güçlü olması, anne ve çocuk sağlığına özen gösterilmesi, eğitim, teknik ve kültürel alandaki her türlü gelişmeler, aile içindeki görev paylaşımı, kadının politik bakımdan bilinçlenip gelişmesi, daha etkin bir duruma gelmesi vb.” Birlik’in önüne koyduğu hedeflerdi.

Antifaşist mücadeleye omuz vererek Arnavut Emek Partisi saflarında sosyalizm ideali ile savaşan kadınlar, kendi özgürlüklerinin mimarı oldular. Bugün gelinen yerde, Arnavutluk’ta kadın haklarının sosyalist rejim dönemine göre daha gerilerde olduğu kabul ediliyor. Ve “yeminli bakirelik” gibi çağdışı uygulamaları tarihin çöplüğüne gönderen sosyalizm hala güncelliğini koruyor.

* 15.yüzyıldan itibaren 12 kitap ve 1262 maddeden oluşan Leka Dukagin Kanunu. Kanunda hak ve sorumluluklar erkek cinsine aittir. 31. maddesine göre, kadın kocasını seçemez, seçileni kabul etmelidir. Evlendikten sonra kocasının egemenliğine tabi olmak zorundadır. Nişanlısını terk edemez, karara karşı çıkamaz. Miras hakkı yoktur. Çocukları üzerinde bir hakkı yoktur. Erkek işlerinde” çalışamaz, silah taşıyamaz. Bu kanunda kadına verilen tek “hak”, yeminli bakireliktir. Asırlar boyunca sözlü olarak kalan bu kanun Arnavut toplumunda dini öğretilerden daha üstün bir konum elde etmiştir.

Kaynaklar:

- Arnavutluk’tan gezi izlenimleri (III), Özgürlük Dünyası, Kasım 1989.

- “Sworn virgins” as enhancers of Albenian patriarchal society in contrast to emerging roles for Albenian women, Antonia Young-Larenda Twigg, Etnoloska Tribina 32, Vol:39, 2009.

 

 

 

 

Ekim ayı kadın cinayetleri: 36 kadın öldürüldü

 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Ekim ayı kadın cinayetleri raporunu açıkladı. 36 kadının Ekim ayında öldürüldüğü açıklanan raporda, kadına ve çocuğa yönelik cinsel şiddet ve istismarın devam ettiği vurgulandı.

Raporda, kaç kadının hangi nedenlerle öldürüldüğü şu ifadelerle yer aldı: “Bu ay işlenen kadın cinayetlerinin 8’i şüpheli ölüm olarak kaydedilirken, 17 kadının neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 5’i ekonomik bahaneyle, 6’sı boşanmak istemesi, barışma isteğini reddetmesi, telefona cevap vermemesi gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü.”

Ayrıca kadın cinayetlerinin 14’ünde failin belirlenemediği ifade edilen raporda, 8 kadının evli oldukları erkek, 6 kadının birlikte olduğu erkek tarafından katledildiği dile getirildi. Bunun yanı sıra, 4 kadının, tanıdığı veya akrabası, 2 kadının babası, 1 kadının eskiden birlikte olduğu erkek ve 1 kadının da kardeşi tarafından öldürüldüğü belirtildi.

36 kadının 22’sinin evinde öldürüldüğü belirtilen raporda, öldürülen 29 kadının çalışma durumunun tespit edilemediği ifade edilerek “Ulaşılabilen veriye göre kadınların 5’i bir işyerinde çalışıyor, 2’si çalışmıyor” denildi.

Kadınların yaşam kalitesinin düşük olduğunun altı çizilen raporda, “2019 Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi araştırmasına göre kadınlar için yaşam kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken, 167 ülkeden gelen verilerin baz alındığı araştırmada Türkiye 114. sırada yer aldı” bilgileri aktarıldı.

Raporda Türkiye dışındaki ülkelerde kadın cinayetlerine örnek olarak Fransa’da bu yıl 120 kadının öldürüldüğü belirtilerek, Fransa’daki kadın örgütlerinin cinayetlere tepkisi aktarıldı.

Yargı reformuyla çocuk istismarcılarının korunmaya çalışılmasına raporda şu ifadelerle karşı duruldu:

“Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin ikinci yargı paketinde ‘Çocuk faille evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesi’ hükmüne yer verileceği iddia ediliyor. 18 yaşının altındaki herkes çocuktur. Bu düzenleme çocukları her türlü şiddetten korumak yerine istismar edenleri korumaktır ve meclise bu düzenlemeyi getirmek isteyenler suçludur. Kadınların mücadelesiyle geri çekilen çocuk istismarına af düzenlemesi yeniden gündeme getirilemez. Meclisin önünü dolduran kadınlar olarak yine var gücümüzle karşısında duracağız.”

Çocuk istismarının Ekim ayında da devam ettiği belirtilen raporda, yaşanan istismarlar hatırlatıldı. Ekim ayında görülmeye devam eden, kadına ve çocuğa yönelik cinsel istismar, şiddet ve cinayet davaları da raporda yer buldu.

 

 

 

 

İstanbul’da kadın cinayeti

 

Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin bir yenisi 4 Kasım sabahı İstanbul’da yaşandı.

Avcılar’da Ambarlı Mahallesi Balaban Caddesi’ndeki binanın giriş katında oturan Seda Kurt adlı kadın, dini nikahlı olduğu Ercan A. tarafından sabah saatlerinde bıçaklandı.

Biri 2 yaşında iki çocuğunun gözleri önünde bıçaklanan Seda Kurt, hastaneye kaldırılmasına rağmen kurtarılamadı.

Daha önce Kurt’a şiddet uyguladığı, bir süre ayrı yaşadığı öğrenilen katil Ercan A.’nın cinayetin ardından bıçağı çaprazdaki binanın girişine atarak kaçtığı belirtildi.