28 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/09

Suriye’de düğümler çözülürken…
AKP-Saray rejimi toplumu yıkıma sürüklüyor
İdlib bataklığına doğru...
Dinci-gerici cenahta çatlaklar derinleşiyor
HDP 4. Kongresi toplandı
Bu düzenin hukuku hükümsüzdür
İntihar değil seri cinayet; fail kapitalist düzen
TİS süreci ve metal işçilerinin durumu
Geçmişten geleceğe… / 2 - DİSK’te iktidar savaşları
Teslim Demir: Devrime adanmış yarım asır!
Kurtuluşa sevdalı bir yürek: İmran Aydın
Almanya’nın katliam formülü
Avrupa’daki faşist çetelerin üssü İsviçre
Almanya’da işçi kıyımı planı ve sendikal bürokrasi
AB bütçe zirvesinde Fransa-Almanya çekişmesi
Türkiye’de 8 Martlar…
Kadınlar ve gericilik
ODTÜ’de yaşanan saldırıların ardından
1996 İstanbul Üniversitesi işgali yol gösteriyor!
Örgütlü mücadele yaşamsaldır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Türkiye’de 8 Martlar…

Özgürlük ve eşitlik özlemi sürüyor!

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kadınların talepleri ve özlemleri ile alanlara çıktıkları bir gündür. 8 Mart Türkiye’de burjuva devletinin baskı ve yasaklarının yoğunlaştığı dönemlerde yaşanan engellemelere rağmen 99 yıldır çeşitli eylem ve etkinliklere konu olmaktadır.

***

Türkiye’de 8 Mart’ın ilk olarak kutlanmasının onuru ise komünist harekete aittir. Komünist Enternasyonal’in 3. Kadınlar Konferansı’nda alınan karar gereği Türkiye’de de 1921 yılında TKP 8 Mart’ı kutlama kararı alır. İki komünist kadının, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimi ile Ankara’da bir bağ evinde gerçekleştirilen toplantı ile Türkiye’de ilk 8 Mart kutlanır.

Savaşın ağır yıkımı ile kadınların toplumsal sorunlarının öne çıktığı, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin lanetlendiği 8 Mart anması ile birlikte TKP tarafından bir kadın birimi oluşturulur. Önden hazırlanan bir tüzük onaylanır ve kadınlar adına hazırlanan Meclis’e gönderilen bir bildiri ile Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi protesto edilir. Genç cumhuriyetin baskı ve yasakları, uzun bir dönem 8 Mart’ın kutlanmasını engelleyen bir rol oynar.

70’li yıllara gelindiğinde işçi ve emekçi kitlelerde yaşanan sosyal uyanışın etkisiyle 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü yeniden sol hareketin gündeminde yer almaya başlar. Bu yıllarda sol güçler tarafından kadınların örgütlenmesi hedefiyle İlerici Kadınlar Derneği, Demokratik Kadınlar Birliği, Emekçi Kadınlar Birliği, Devrimci Kadın Dernekleri vb. kurulur. Bu oluşumların içinde en yaygın ve etkili olanı İlerici Kadınlar Derneği’nin girişimi ile on yılların ardından 1975 yılında İstanbul Dostlar Tiyatrosu’nda 500’e yakın emekçi kadının katılımı ile 8 Mart Emekçi Kadınlar günü kutlanır. Kadın mücadelesini, işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olarak ele alan İKD’nin düzenlediği etkinlikte, 8 Mart’ın anlam ve önemine dair konuşmalar gerçekleştirilir. Aynı zamanda Ankara’da da bir kutlama olur.

Aynı süreçte DİSK’e bağlı Maden İş ve tekstil sendikalarının örgütlü olduğu fabrikalarda da kadın işçilerin katılımıyla 8 Mart kutlamaları yapılır. 

Dünya ölçeğinde yükselen toplumsal hareketlerin basıncı ile Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılı, dünya kadın yılı olarak kabul edilirken, 1977 yılında ise 8 Mart’ın her yıl “dünya kadınlar günü” olarak kutlanması kararlaştırılır. 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özünün içini boşaltmaya dönük hamleler dönemin sosyal ve toplumsal hareketliliği içinde karşılığını bulmaz. Kadınlar, parçası oldukları siyasal hareketlerle birlikte, kadın emekçileri ilgilendiren sorunların yansıra, emperyalizmin saldırgan politikalarına ve yükselen faşizme karşı da tutumlarını ortaya koyarlar. 

***

12 Eylül askeri darbesi, toplumsal hareketin üzerinden silindir gibi geçer. Sol hareketin yediği ağır yıkımların sonucu olarak, darbenin sonrasındaki yıllarda 8 Mart kutlamaları da gerçekleşemez. 

Sol hareketin yıkımı üzerinden kendini var eden, bu yıkım ile birlikte “önlerinin açıldığını” ifade eden feminist çevreler 84’ten itibaren kadın sorunu ile ilgili adımlar atmaya başlarlar. Aslen orta sınıf mensubu olan o dönemin feministleri, bilinç yükseltme grupları, dayağa karşı eylemler, kadınlara dönük ayrımcılığı içeren yasalara karşı çalışmalar yürütür, kampanyalar gerçekleştirirler. 84 yılından itibaren ise 8 Mart’ı ilk olarak kapalı mekanlarda kutlamaya başlarlar. Feministlerin çağrısıyla ilk “yasal” 8 Mart kutlaması ise 1989 yılında İstanbul’da gerçekleşir. 

8 Mart’ın alanlarda kutlanabilmesi ise sınıf ve kitle hareketindeki yeni bir çıkıştan bağımsız değildir. Bahar eylemlerinin de içinde olduğu kitle hareketlerinin yarattığı atmosfer, 8 Mart’ın alanlarda kutlanabilmesinin önünü de açmıştır. Aynı zamanda 90’lı yılların ortalarına kadar 8 Mart’lar, devrimci demokrat hareketler tarafından devrimci özüne uygun biçimde kutlanır. 

***

2000’li yılların başından itibaren ise süreç farklılaşır. Sol harekette tasfiyeciliğin derinleşmesi ve Kürt hareketinin düzene entegre olmaya dönük politikaları, kadın sorununa bakışa ve 8 Martlar’ın örgütlenmesine de yansır. Kürt hareketi merkezli olarak ortaya konulan reformist çizgi, feministlerin argümanlarıyla birleşerek 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özünden kopartılır. “Emekçi” karakterinin boşa düşürülmeye çalışılmasının yanı sıra, “erkeksiz” 8 Mart kutlamaları dayatması yapılır. Bir dönem, sınıf devrimcilerinin ve devrim ısrarını koruyan bir grup devrimci demokrat yapının özel çabaları sonucu, 8 Martlar Devrimci 8 Mart Platformu tarafından tarihsel ve sınıfsal özüne uygun olarak kutlanır. Bir süre sonra liberal-reformist ideolojik cereyanın etkisiyle devrimci 8 Mart iradesinin zayıflaması sonucu, bu eylemler de sonlanır. Her şeye rağmen kadın sorunu şahsında, devrim-düzen ayrışmasına konu olan 8 Mart eylemleri tarihsel önemini ve haklılığını halen korumaya devam etmektedir.

Bugün, içinden geçtiğimiz süreçte gerek devrimci hareketin gün geçtikçe yaşadığı zayıflama, gerekse de sınıf hareketinin mevcut geriliği, 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özüne uygun olarak kutlanmasını sınırlayan bir rol oynamaktadır. AKP iktidarının kadınlara dönük saldırgan politikalarına tepki olarak her renkten ve kesimden kadınların içinde yer aldığı ve kendini 8 Martlarda da kitlesel bir şekilde alanlarda ifade eden demokratik kadın hareketi ise ayrıca önem taşımaktadır. 

Sınıf hareketinin seyriyle bağlı olarak, 8 Martlar er ya da geç sınıfsal ve tarihsel özüne uygun olarak kitlesel ve devrimci gösterilerle kutlanacaktır. Zira, çürüyen ve tükenen burjuva düzen her geçen gün sınıf ve kitle hareketinin devrimci dinamiklerini güçlendiren sorunları döne döne üretmektedir. 

 

 

 

 

 

“8 Mart’ta alanlarda olmalıyız”

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü geçmişi emekle ve mücadeleyle dolu bir gündür. New York’ta bir tekstil fabrikasında insanca bir yaşam için kadın işçiler greve çıkmışlardı. Ardından yaşanan polis saldırısıyla fabrikaya kitlenmişlerdi. Çıkan yangında çoğu kadın, 129 işçi katledildi. 1910 yılına gelindiğinde ise bir sosyalist kadın konferansında Clara Zetkin isimli komünist önderin önerisiyle bu gün dünya emekçi kadınlar günü olarak kabul edilmişti.

 Geçmiş yüzyıllardan bu yana dünya genelinde kadınlar tacize, tecavüze ve mobbinge maruz bırakılıyor. Yüzlerce kadın iş yerinde, sokakta, okulda, evde hiçbir önlem alınmadığı için katlediliyor. Ceren Damar, Şeyma Yıldız, Helin Palandöken ve niceleri… Sömürü düzeninin gerici dayatmalarının sonucu katledilen kadınlar ilk değildi son da olmadılar. Günümüzde de kadınlar evde işte sokakta, okulda tacize, tecavüze uğrayıp, katledilirken düzen yargısı katilleri tecavüzcüleri iyi hal indirimleri ile koruyup kollamaya, aklamaya devam ediyor. Tüm bu sorunlara karşı bizim bir araya gelerek mücadele etmemiz gerekiyor. 8 Mart’ta ise sesimizi daha çok çıkarmak için, alanlarda olmalıyız.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden bir öğrenci