İçindekiler:

15 Ocak 2021
Sayı: KB 2021/Özel-03

Dinci-faşist rejim tahkim ediliyor!
Kongre baskını ve AKP yüzsüzlüğü
2021’e devreden doğalgaz savaşları
Sermayedarların mutluluğu!
Saray eşrafı saldırganlaşıyor!
Algı operasyonlarında son perde
Sefalet dayatanlar milyar dolarları cebe indiriyor
MESS Safe işçilere takılan köle prangasıdır!
Asgari ücret, yalanlar ve gerçekler
En az 2427 işçi yaşamını yitirdi
“Cumhuriyet’in kazanımları” çizgisi / 2 - H. Fırat
Veysel yoldaşı sonsuzluğa uğurlarken…
Aşı karşıtları ve burjuva düzen
Teröristlerin “terör listeleri”
İsviçre’den Karabağ savaşına akan milyarlar
İklim değişikliği ve kapitalizm
“Bu karanlığı ancak biz yırtabiliriz!”
Çocuklarımızı köle haline getirmeye çalışıyorlar…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Atanmış rektöre tepki büyüyor...

Saray eşrafı saldırganlaşıyor!

 

Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyım Rektör Melih Bulu’ya yönelik tepkiler büyüyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin başlattıkları eylemler İstanbul’da kitlesel eylemlere dönüştü. Üniversiteler kapalı olmasına rağmen pek çok şehirde üniversite önlerinde Boğaziçi ile dayanışma eylemleri yapıldı.

Üniversite öğrencilerinin atanmış rektöre karşı gösterdikleri tepki toplumsal muhalefetin geneline yayıldı, tüm toplumun temel gündemlerinden birisi haline geldi. Açığa çıkan tepki atanmış rektöre duyulan tepkiyi de aşarak tek adam rejimine karşı öfkeye dönüştü. Eylemlerin yaygınlaşması ve toplumun geniş kesimlerince desteklenmesi karşısında ise AKP-MHP iktidarı ve yandaşları karalama kampanyası başlattı.

Yandaş medyanın has kalemşörlerinden Hilal Kaplan sosyal medya hesabından “Bir Boğaziçi mezunu olarak, kerameti kendinden menkul bir kibirle size karşı çıkacaklar olacağını biliyorum ve aldırmadan yolunuza devam etmenizi bekliyorum. Boğaziçi sadece elitistlerin değil, milletindir. Allah muvaffak etsin.” paylaşımında bulundu. Yandaş medya aracılığıyla Boğaziçi öğrencileri halktan kopuk “elitistler” ilan edildi. Bir yandan Bulu “Metallica dinliyorum”, “Gençliğimde CHP’liydim” gibi söylemlerle “elitist” Boğaziçililere “ben de sizdenim” imajı çizmeye çalıştı. Diğer yandan da intihalci, tepeden atama rektör Boğaziçi Üniversitesi’ni halkla daha bütünlüklü hale getirecek rektör olarak gösterilmeye çalışıldı. Bulu’nun tamamen yasalara uygun bir şekilde rektör olduğu palavrası yandaş medya aracılığıyla desteklenmeye çalışıldı.

AKP-MHP iktidarının her türlü hak arama eylemi karşısında devreye soktuğu “terör” söylemi de vakit kaybetmeden kullanıldı. Eyleme katılan öğrenciler “Bunlar terör örgütü üyesi” denilip, fotoğrafları gösterilerek yandaş medya aracılığıyla karalandı. Şafak operasyonlarıyla kapılar, duvarlar kırılarak öğrenciler gözaltına alındı. Böylece kamuoyu tarafından oluşan destek engellenmeye çalışıldı.

Bu koroya bizzat Erdoğan da katıldı. “Ben öğrencilerle neden görüşeyim. Öğrenciler bu işin içinde değil. Bu işin içinde olanlar terörist. İstanbul İl Başkanı orada, o zaten bir DHKP-C militanıdır.” açıklamasında bulundu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise daha yüksek perdeden bir çıkış yaparak eylemlere destek veren Canan Kaftancıoğlu’yla ilgili “Canan Kaftancıoğlu, terör örgütlerinin soytarısıdır” paylaşımında bulundu. İktidar ortağı Bahçeli ise “Kanuna uygun bir atamaya terör yöntemleriyle karşı çıkmak, bu vesileyle Boğaziçi Üniversite’sinden bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmaya niyetlenmek başı ezilmesi gereken bir komplodur” açıklaması yaptı. Bahçeli yaptığı açıklama ile iktidarın Gezi korkusunu bir kez daha gözler önüne serdi.

AKP-MHP iktidarının atanmış rektöre karşı açığa çıkan öfke karşısında “elitistler”, “teröristler” söylemlerine sarılmaları şaşırtıcı değildir. Zira, tek adam rejimini sağlamlaştırmak için attıkları adımlara karşı açığa çıkan her tepkide benzer tutumlar sergilemektedirler.

Kendileri ve Melih Bulu gibi yandaşları yolsuzluk, hırsızlık, rant ve talanla şatafat içerisinde yaşarken, kurdukları harami saltanatını koruyabilmelerinin başka bir yolu da gözükmemektedir. Ancak bugün atanmış rektöre karşı açığa çıkan ve aslında AKP-MHP iktidarına yönelen tepki tek adam rejiminin pervasızlıklarına o kadar da kolay bir şekilde devam edemeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. 

 

 

 

 

 

Talancıların saldırıları, korkularının göstergesidir

 

Geçtiğimiz aralık ayında, Eskişehir’deki Eti Maden Lityum Karbonat Üretim Tesisleri’nin açılış törenine canlı bağlantıyla katılan sermayenin demir yumruğu Erdoğan, yaptığı konuşmada “Doğa, çevre ve yeşil gibi insanlığın ortak kavramlarının, arkası karanlık birçok marjinalin operasyon aparatı haline getirilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye’nin ve 83 milyonun faydasına olan enerji projelerimizin çevreci maskesi takmış Vandallarca engellenmesine müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştı. Devamında ise “Türkiye’nin, yer altı kaynaklarından uzun yıllar boyunca yeterince istifade edememesinin sebebi bu yönde attığı adımların sabote edilmesidir” ve “Nükleer enerjiden hidroelektrik santrallerine, maden arama ve işletme faaliyetlerinden diğer yatırımlarımıza kadar, ülkemizin potansiyelini harekete geçirecek hemen her çaba, organize bir saldırıya uğramaktadır” iddialarını öne sürerek, doğanın rant uğruna talan edilmesine karşı çıkanları hedef göstermişti.

Sermaye devletinin ve onun demir yumruğu olan Erdoğan’ın bu saldırganlığı boşuna değildir. Zira HES ve JES projeleri başta olmak üzere, Maden Ocakları ve TOKİ projeleri sermaye için büyük bir rant kapısıdır.

Doğanın talan edilmesi anlamına gelen bu projeler sermayenin kârlarına kâr katarken, buna karşı direnen emekçiler başta olmak üzere, onlarla dayanışma içinde olan ilerici güçlerin hedef gösterilmesi, gerçekte yaşadıkları korkunun bir göstergesidir.

Tam da bu nedenle bir yandan “Türkiye’nin yer altı kaynaklarından uzun yıllar boyunca yeterince istifade edememesinin sebebi bu yönde attığı adımların sabote edilmesidir” diyen Erdoğan, diğer yandan kır emekçilerinin toprakların talan edilmesine, canlıların yok olmasına ve suların kirlenmesine karşı büyüyen direnişlerine saldırıyor.

AKP iktidarı, hayata geçirdiği saldırılara karşı oluşan eylemlere hakkında, “terör örgütleri ile bağlantılı, dış güçlerin, Vandalların eylemi vb.” ifadelerini kullanarak toplumu maniple etmeyi, oluşan mücadeleyi baltalamayı hedefliyor.

Ancak toprağa, suya, hayvana, doğaya sahip çıkan köylüler yeri geldiğinde kepçelerin, TOMA’ların önünde bedenleriyle barikat oluyor, yeri geldiğinde gözaltına alınıyor ancak kararlı mücadelelerinden bir adım dahi geri atmıyor.

Doğanın talan edilmesine karşı gelişen mücadeleler anlamlı bir yerde dururken, bu direnişlerin kazanımla sonuçlanabilmesi; toplumsal dayanışmanın büyütülmesiyle mümkün olacaktır.

P. Sevra