İçindekiler:

9 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-35

Gerici-faşist rejimi bekleyen zor günler
Kürt sorununda burjuva liberal çözüm
İdlib’de çatışmalı süreç yeniden başladı
Erdoğan-Putin görüşmesi
Dinsel gericiliğe yeni olanaklar
Kapitalizmin yarattığı konut krizi
BDSP: Miting direnişçi işçilerin kürsüsü olacak
Toplum sağlığı için aşı olmak...
Dr. Hikmet Kıvılcımlı üzerine / 1 - Garbis Altınoğlu
ABD-Çin ticaret anlaşmazlığı
Afganistan hezimeti sonrası iç kavgalar
Slovenya’daki AB zirvesinden...
Fransa ile Cezayir arasında gerginlik
Barınma sorunu üzerine
Liseli gençlik iktidarın korkularını büyütüyor
Liselerde eğitim ve salgın ile ilgili görüşler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dinsel gericiliğe eğitim alanında yeni kurumsallaşma olanakları

 

AKP-MHP iktidarının son birkaç yıldır gündeminde olan “Diyanet Akademisi”nin kurulmasına ilişkin kanun teklifine son şekli verilirken, “teklif”in yeni yasama yılında TBMM’ye sunulması bekleniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlileriyle ilgili bu düzenlemeyle imam, vaiz ve kuran kursu öğreticilerine “yüksek eğitim” verilmesi amacıyla Diyanet Akademisi kurulması öngörülmektedir. Dinci-faşist rejim, bu düzenlemeyi, “Model din görevlisi ihtiyacını karşılayacak nitelikli din görevlilerinin yetiştirilmesi” gerekçesine dayandırıyor. Diyanet Akademisi konusundaki kanun teklifine göre, Diyanet’e bağlı din görevlisi olarak atanmak için Diyanet Akademisi mezunu olmak gerekecek.

Öte yandan iktidarın hazırlıklarına paralel olarak Diyanet de “dini yüksek ihtisas merkezleri” için bütçesinden yüksek meblağda harcama yapmaktadır. Din görevlilerine mesleki eğitim verilecek akademiler için oluşturulan “dini yüksek ihtisas merkezleri” için son üç yılda 93,1 milyon TL harcama yapıldı. 2021 Yılı Yatırım Programı’na göre, İstanbul Dini Yüksek İhtisas Merkezi’nin yalnızca bakım ve onarımına 8 milyon TL, Elazığ’da 19 bin metrekarelik alanda inşa edilen Harput Eğitim Merkezi inşaatına 22,6 milyon TL harcama öngörüldü. Harput Eğitim Merkezi projesinin toplam maliyetinin ise 69,2 milyon TL olduğu belirtildi.

Dinsel gericiliğe yeni bir kurumsallaşma alanı

Din istismarcısı AKP-MHP iktidarı, toplumsal her alanda dinsel gericiliği yaygınlaştırmak için “hummalı bir çalışma” içindedir. Öyle ki, her sene bütçenin aslan payını Diyanet İşleri Bakanlığı’na ayırmakta, dini kurumların neredeyse her yerde açılması için uğraşmaktadır. Dinsel gericiliğin yaygınlaştırıldığı alanlardan birini de eğitim alanı oluşturmaktadır. 4 yaşından itibaren küçük çocuklara gerek anaokullarında gerekse mahalle aralarındaki “sıbyan mekteplerinde” dini dersler, Kur’an-ı Kerim okumaları vb. başlıkları altında dinci gerici ideolojiler empoze edilmektedir. Keza yeni eğitim-öğretim yılında liselilere din dersi zorunlu tutulurken, ortaöğretim sınıflarında da öğrencilere sorulmadan dini içerikli birkaç ders zorunlu hale getirildi. Bir yandan bilimsel içerikli derslerin sayısı azaltılıp, niteliği düşürülürken (biyoloji dersinden evrim konusunun çıkarılması vb.), diğer yandan dini içerikli derslerin sayısı arttırılmaktadır.

İktidar temsilcilerinin her fırsatta dile getirdikleri “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme hedefi doğrultusunda çalışmalar devam etmektedir. Son olarak hazırlanan “Diyanet Akademisi’nin Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi”yle bu çalışmalara bir yenisi daha eklenmektedir. Söz konusu düzenleme ile iktidar, dinsel gericiliğe eğitim alanında yeni bir kurumsallaşma alanı açmayı hedeflemektedir.

Sistemi sorgulamayan, azla yetinerek “şükür” kelimesini dilinden düşürmeyen, biat eden bir toplum yaratma hedefi, elbette dinci-gerici AKP-MHP rejimi döneminde ortaya çıkmadı. İnsanın insan tarafından sömürülmeye başlandığı ve özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte oluşan ezen ve ezilen sınıfların olduğu her toplumsal sistemde din, iktidardaki ezen sınıf tarafından toplumu yozlaştırma ve biat ettirme aracı olarak kullanıldı. Türkiye’de de dinsel gericilik daha cumhuriyetin ilk kuruluşunda bu çerçevede bir araç olarak ele alında. Fakat dinsel gericiliğin bugünkü denli yaygınlaşmasının önü esas olarak 12 Eylül askeri faşist darbesi ile açıldı. Faşist darbe ile toplumsal muhalefete yönelik gerçekleştirilen azgın saldırı sonrası çaresizliğe itilen işçi ve emekçiler, egemenlerin sistemli çabalarının da etkisiyle yeniden dine yönelmeye başladılar. Dinsel gericiliğin toplumun tüm gözeneklerine yayılması ve kalıcılaşması için sistemli bir şekilde çalışan sermaye devleti, bu çabasında büyük bir başarı elde etti.

Ne var ki bu tür başarıların ömrü sınıf çelişkilerinin alabildiğine keskin olduğu bir ülkede uzun olmaz. Emeğin sömürüsü üzerine kurulu olan düzeni işçi ve emekçilere din sömürüsü ile “kanıksatmaya” çalışan dinci-gerici rejim, başta ekonomik olmak üzere yarattığı tüm krizlerin faturasını işçi ve emekçilere keserek, sonunu hazırlamaya devam etmektedir. Gelinen yerde yaşamlarıyla sınanmaya başlanan işçi, emekçi ve gençler insanca bir yaşam için yükseltecekleri mücadeleler ile bu sonu er ya da geç getireceklerdir.

 

 

 

 

 

Eğitim sistemi ek yerleştirmede de sınıfta kaldı

 

Üniversitelerin eğitime açılmasının ardından ÖSYM ilk ek yerleştirme tercih sonuçlarını açıkladı. Ek yerleştirme sonuçları eğitim sistemindeki çöküşün yeni bir göstergesi oldu. Tıp, dış hekimliği, hukuk gibi bölümlerin dahi kontenjanları boş kaldı. Toplam kontenjanın sadece yüzde 6,2’si, ön lisans bölümlerinin ise yüzde 25’i doldu. Lisansta 134 bin 728 olan ek tercih kontenjanının yalnızca 8 bin 374’ü doldu. Bunun 941’i ise açık öğretim programları. Ön lisansta 129 bin 889 olan kontenjana 32 bin 222 öğrenci yerleşti. Toplamda 264 bin 627 kontenjanın yalnızca 40 bin 596’sı dolu.

Boş kalan kontenjanların büyük bir kısmını vakıf üniversiteleri, daha doğru bir tabirle özel üniversiteler oluşturuyor. Pandemi döneminde eğitim uzaktan işlemesine rağmen fahiş zamlar uygulamaları ile gündeme giren özel üniversitelerin boş kalması, aynı zamanda ekonomik krizin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

AKP iktidarının bütün teşviklerine ve özendirmelerine ilahiyat fakülteleri de en az tercih edilen bölümler durumunda. 1.686 kontenjanı olan ilahiyat fakültelerini tercih eden öğrenci sayısı sadece 310 oldu. Kontenjanın sadece yüzde 1,8’i doldu.

Neredeyse her senenin ortak bir tablosu haline gelen boş kalan kontenjanlar “geleneği” ek yerleştirme sonuçlarının ardından da bozulmadı. Ek yerleştirmede ortaya çıkan bir diğer sonuç ise “her ile bir üniversite” projesinin çöküşünün daha yalın bir şekilde görülmesidir. Toplumun ihtiyaçlarından ziyade AKP iktidarının üniversitelere yönelik müdahaleleri ve sermayedarların ihtiyaçları sonucu pıtrak gibi çoğalan ve plansızca açılan üniversiteler/bölümler eğitim sistemindeki çürümenin adeta aynası haline gelmiştir. İş bulabilmek için birden fazla diplomaya sahip olabilmenin bile bir karşılığının olmadığı bu çarpık düzende, elbette ki öğrencilerin tercihi “taşra” ya da “apartman” üniversiteleri olarak adlandırılan niteliksiz kurumlar olmamaktadır. Ancak tıp ve diş hekimliği gibi iş bulabilmenin garanti olarak görüldüğü alanların dahi boş kalması, bölümlerin niteliksiz hale getirilmesinin, mesleklerin itibarsızlaştırılmasının ve sağlık alanında çalışma koşullarının kölelik koşullarına dönüştürülmesinin bir sonucudur.

Tıpkı yükseköğrenime geçiş sınavının yansıyan ilk verilerinin ve ilk yerleştirme sonuçlarının gösterdiği gibi, ek yerleştirme tablosu da tüm topluma şu gerçeği anlatıyor:

Sorun, yerleşemeyen, barajı geçemeyen ya da tercih yapma hakkını kullanmayan on binlerce öğrenci değildir. Sorun, eğitim sistemini kendi gerici politikaları ekseninde dönüştürme gayretinde olan, zaten niteliksiz ve güdük olan eğitimi gün geçtikçe daha da niteliksiz hale getiren sermaye iktidarıdır. Bu düzenin tüm alanlarında yaşanan çürümeden eğitim sistemi de üzerine düşen payı fazlasıyla almıştır, almaktadır.

M. Nevra