İçindekiler:

15 Kasım 2021
Sayı: KB 2021/Özel-40

Sınıfsal müdahale ve sınıf mücadelesi
2022 Bütçesi
Sermayeye hizmet, emekçilere riyakarlık!
Mafyatik iktidara karşı mücadeleye!
Çetecilere tahliye, tutsaklara Nazi kampı!
Yılgınlık yok, direniş var!
MİB: Birliğini kur, inisiyatif al, harekete geç!
Düzenin açmazları ve işçi sınıfının birliği
Birleşik mücadele ve İşçi-Emekçi Mitingi
Cumhuriyetçi hurafe ve işçi sınıfı - H. Fırat
Emperyalist haydutların demokrasi zirvesi
“Kapitalizm gezegeni ve insanlığı öldürüyor!”
Dünyanın ikinci büyük buzulu hızla eriyor
Açlık ve yoksulluğun kaynağı kapitalizm
İEKK: Şiddet üreten sömürü düzenine karşı mücadeleye!
DGB: 25 Kasım’da mücadeleye!
Eğitim hakkı aleni bir şekilde gasp ediliyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dünyanın ikinci büyük buzulu hızla eriyor

 

Dünyanın ikinci büyük buzulu olarak bilinen Grönland’daki buzullar küresel ısınma sebebi ile hızlı bir şekilde eriyor. Bilim insanları, erimenin “geri dönülemez” olduğuna vurgu yapıyorlar. Adadaki buz tabakasını izleyen Polar Portal, Ağustos 2021’de iki gün içinde yaklaşık 17 milyar ton buzun eridiğini açıkladı. Eriyen buz tabakası, 170 bin kilometrekarelik bir alanı 10 santimetre yüksekliğinde su ile kaplayabilecek düzeye ulaştı.

Danimarka’ya bağlı özerk Grönland, yüzölçümü açısından dünyanın en büyük adası olma özelliğine sahip olmakla birlikte, sadece 57.500 civarında küçük bir nüfusa ev sahipliği yapıyor. 2.166.086 km² yüzölçümü olan Grönland, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde yer alıyor ve Kuzey Kutbunun en büyük buzullarını barındırıyor. Adanın sahilleri hariç, her yanı (yüzde 81) 3 km kalınlığa varan buzullarla kaplıdır. Danimarka’ya bağlı özerk bir ada olan Grönland, Kanada Arktik Adaları’nın doğusunda, Arktik ve Atlantik okyanusları arasında yer almaktadır. Kuzeyde Arktik Okyanusu, güneydoğusunda İzlanda ve Danimarka Boğazı, batısında Kanada’nın Ellesmere Adası ve Baffin Körfezi bulunmaktadır.

“Erime mevsimi”

Adada her yıl hazirandan ağustosa kadar olan süre “erime mevsimi” olarak adlandırılıyor. Danimarka Meteoroloji Enstitüsü’nün Temmuz 2021’de açıkladığı verilere göre, kuzey yarımküredeki en büyük buz kütlesi olan Grönland’da bir günde 8,5 milyar tondan fazla buzun eridiği bildirildi. Yapılan açıklamada, haziran ve temmuz aylarında 100 milyar tondan fazla buzun eridiği belirtildi.
Grönland’da buz tabakası, 2019’da daha önceki yıllardan daha fazla eridi. 2019’da 532 milyar ton buz tabakası eridi. Bunun 223 milyar tonu sadece temmuz ayında eridi.

Uzmanlar, Grönland’daki buzul kaybının 2003-2016 arası dönemde yıllık 255 milyar ton civarında iken 2019’da 532 milyar tona yükselmesini, “önü alınamaz” bir gelişme olarak değerlendiriyorlar.

14 bin bilim insanının yayımladığı İklim Acil Durum Raporunda ise, Grönland ve Antarktika’nın buz seviyelerinde rekor düzeyde düşüş görüldüğü ve 15 yıl öncesine göre yaklaşık yüzde 30 daha hızlı eridiği bildirilmişti.

Buzullaşmanın yaklaşık üç milyon yıl öncesine dayandığı varsayılan Grönland, dünyanın geri kalanından daha hızlı bir şekilde ısınıyor ve eriyor. Antarktika’dan sonra dünyanın en büyük ikinci buzul tabakası olan Grönland’da yaz aylarında eriyen buzullar, her yıl deniz suyu seviyelerindeki milimetrelik artışa katkıda bulunuyor. Deniz suyu seviyesinin yüzyılın sonunda yaklaşık 1 metre yükselmesi öngörülüyor. Bilim insanları bu yükselme nedeni ile, önümüzdeki 30 yıl içinde 300 milyon insanın evlerini kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceğini belirtilmektedirler.

Felaketi fırsata çevirmek

Uluslararası tekeller, “kâr daha çok kâr” elde etmek için, doğayı, yaşam alanlarımızı, bir bütün olarak gezegenimizi her geçen gün daha da yaşanmaz hale getiriyorlar. Doğanın dengesi olan buzulların yok olmasına neden oluyorlar. Grönland gibi buzulların eridiği bölgeler, küresel tekeller için yeni “yağma alanları” anlamına geliyor.

Grönland’da eriyen buz tabakalarının altında değerli hammaddelerin bulunduğu varsayılıyor. Buzulların erimesi ile gün yüzüne çıkan bakir topraklar, keşfedilmemiş petrol ve gaz yatakları küresel kapitalist şirketleri cezbetmektedir. Avustralyalı tekeller 2007’de Grönland’dın bazı yerlerinde maden ocakları inşa etmek için çalışmalar yaptılar. Danimarka 40 yıl öncesinde bu yönlü çalışmalara başlamıştı.

Adada nadir mineral içeren 21 farklı madenin olduğu biliniyor. Bu nedenle küresel madencilik şirketleri pay kapmak için birbirleriyle yarışıyor. Sözü geçen madenlere, rüzgar türbinleri, dizüstü bilgisayarlar ve akıllı telefonlar gibi elektronik cihazların üretimi için gereksinim duyulmaktadır. Çinli şirketler Grönland’da bulunan bu nadir madenleri çoktan satın alarak kapatmış bulunuyorlar.

Nadir madenlerin yanı sıra Grönland’da uranyum rezervleri de bulunmaktadır. Danimarka kırk yıl önce yaptığı kazdılarda uranyum bulmuştu. Keşfedilen uranyum miktarının bölgede planlanan nükleer santraller için yeterli olmaması nedeni ile açılan kuyuların kapatıldığı açıklanmıştı. Ancak buzulların hızla eridiği bugünlerde, diğer madenlerin yanı sıra uranyuma olan “heves” de küresel şirketlerin iştahını kabartıyor. İştahı en çok kabaranlardan biri de eski ABD Başkanı Donald Trump’tı. Ondandır ki Trump iki yıl önce tüm adayı satın almak istemişti.

Adada küresel şirketlere karşı direniş

Yaklaşık 58 bin nüfusu olan Grönland halkının yanı sıra dünya çapındaki iklim ve çevre aktivistleri de Grönland’dın yağmalanmasına karşı çıkıyorlar. Çünkü bunun sonuçlarını çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı, “Buzun altındaki hazineleri biliyoruz. Ama aynı zamanda sömürünün ülkemiz ve Dünya için sonuçlarını da biliyoruz” diyerek, karşı çıkıyorlar.

Grönland özerk yönetimi bu nedenle adada petrol ve gaz rezervlerini aramayı durdurdu. Fakat uluslararası tekellerin adayı yağmalama planları durmuş değil.

Ya kapitalizm ya gelecek! Ya barbarlık içinde yok oluş ya sosyalizm!

Fosil yakıt tüketiminin, küresel çevre ve iklim kirliliğinin ne tür yıkıcı sonuçlara yol açabileceğine ilişkin çok sayıda bilimsel rapor yayınlandı. Grönland örneğinde görüldüğü gibi, bilimsel raporların öngörülerinden daha hızlı ilerleyen bir iklim ve doğa krizi ile karşı karşıyayız. Dünyanın dört bir yanında iklim değişikliğinden dolayı felaketlerin arttığını ve şiddetlendiğini görüyoruz, yaşıyoruz. Biyolojik çeşitlilik kaybı, toprağın, suyun, havanın kirlenmesi her geçen gün daha da artıyor.

Doğal yaşam alanları yıkıma uğruyor. Buna karşı mücadelede büyüyor. “Masumane” iklim hareketleri bu süreçte büyüdü, radikalleşti. Sistem sorgulanıyor ve hatta “İklimi değil, sistemi değiştir” çıkışlarıyla hedef tahtasına konuluyor. Bu nedenledir ki sermaye, sisteme yönelen çevre ve iklim hareketlerini “masumane” göstererek, “kapitalizmin yeşil sınırları”na hapsetmek istiyor.