İçindekiler:

20 Aralık 2021
Sayı: KB 2021/Özel-45

Saptanan asgari ücret kavga çağrısıdır!
Asgari ücret defteri burada kapanmadı...
“Sefalet ücretini kabul etmeyelim!”
Asgari ücret ve DİSK
Kapitalistler “istikrar” istiyor
KESK’ten mitingler: “Geçinemiyoruz”
Sağlık hakkı için mücadeleye!
MESS dayatmaları kabul edilemez!
MİB: Şimdi harekete geçme zamanı!
Kürt hareketinde bir dönüm noktası - Baki Duman
Veysel Akgül yoldaş çalıştığı yerde anıldı!
Alman sermayesinin “yeşil yüzü”
AB Zirvesi: Rusya’ya “güçlü uyarı”
Çin-Amerika çatışması ve olimpiyatlar
“Asrın lideri” Körfez şeyhlerinin eteklerinde
Hapishanelerde saldırılar artıyor
19 Aralık Katliamı ve Direnişi 21. yılında...
DLB: Oy deposu değiliz
Gericilik yuvalarına karşı mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dinsel gericiliğe ve gericilik
yuvalarına karşı mücadeleye!

 

AKP-MHP iktidarı, toplumu biat eden, sorgulamayan, “kaderine” razı bir hale getirmek amacıyla yoğun bir mesai harcamakta, bunun için ölçüsüz bir din ve inanç istismarına başvurmaktadır. Dinci-faşist iktidarın bu amaç çerçevesinde kullandığı araçlar arasında, gericilik yuvaları olan tarikat ve cemaatler özel bir yer tutmaktadırlar. Henüz küçük yaşlarda gerici tarikat ve cemaatlerin eğitim kurumlarına veya yurtlarına mahkum edilen çocukların zihinleri, buralarda aldıkları “eğitimle” biteviye zehirlenmektedir. “Kindar ve dindar” bir nesil yetiştirmenin birer aracı olarak kullanılan bu gericilik yuvaları, aynı zamanda tacizin, istismarın ve yakın zamanda Antalya’daki bir tarikat yurdunda gerçekleşen türden vahşetlerin de sık sık yaşandığı yerler olagelmiştir.

Geçtiğimiz hafta, Antalya’da bulunan Alim Derneği’ne ait tarikat yurdunda kalan, Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi, 18 yaşındaki Mehmet Sami Tuğrul, yurt çalışanı İhsan Güney tarafından vahşice katledildi. Yaşanan katliamın hemen ardından, dinci-faşist iktidarın ilk icraatı, her zamanki gibi, katliama yönelik yayın yasağı getirmek oldu.

Dinsel gericilik yuvaları önceki yıllarda da benzer haberlerle gündeme gelmişlerdi. Örneğin 29 Kasım 2016 tarihinde, Adana Aladağ’da, ortaokulda okuyan kız öğrencilerin kaldığı Süleymancılar Cemaati’ne ait yurtta, ihmaller zinciri sonucu çıkan yangında 11’i öğrenci olmak üzere 12 kişi yaşamını yitirmiş, 22 öğrenci de yaralanmıştı. Yine aynı yıl içinde, Karaman’da bulunan Ensar Vakfı’na bağlı evlerde kalan 9 ila 10 yaşlarındaki 45 çocuk bir öğretmenin tecavüzüne uğramıştı. Yaşanan bu rezaletin üstüne tüy dikme işini ise dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu üstlenmişti. Ramazanoğlu, Ensar Vakfı’na yöneltilen cinsel istismar iddialarına ilişkin olarak, “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz.” şeklinde demeç vererek, vakıf ve tarikatlarda derinleşen çürümüşlüğü meşrulaştırmaya soyunmuştu.

Dinci-gerici vakıf ve tarikatlara bağlı kurumlarda son dönemde böylesi olayların yaşanması tesadüf değildir. Özellikle AKP’nin işbaşında olduğu yıllar boyunca dinci-gerici vakıf ve tarikatlar ile iş birliğinde her tür ölçü bir yana bırakıldı. Eğitim alanında birçok protokol imzalanarak, dinsel gericiliğin eğitim müfredatında yer alması ve kalıcılaşması sağlanmaya çalışıldı. Her yeni dönem müfredatının, o dönemin Millî Eğitim Bakanına yakın olan dinci-gerici bir kurum ile anlaşmalar doğrultusunda hazırlandığı gerçeği, birçok kez basına yansıdı. Eğitim alanında özellikle son dönemde böylesi protokollerde artış yaşandığı, ilerici eğitim kurumlarının yaptığı araştırmalarla da tespit edilmiştir.

Öte yandan eğitimin her kaleminin ticarileştirilmesinden dolayı birçok ekonomik sorun ile karşı karşıya kalan yüz binlerce öğrenci, daha ucuz fiyatlardaki cemaat ve tarikat yurtlarında kalmaya mecbur bırakılmaktadır. Özellikle pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik krizin faturası işçi ve emekçilere kesilirken, işçi ve emekçilerin çocukları da dinsel gericilik kollarına itilmektedir. Her türlü çürümüşlüğün kol gezdiği gericilik yuvalarında son dönemde böylesi olaylarda artış yaşanmasının gerisinde aynı zamanda bu gerçek bulunmaktadır.

Her ne kadar iktidar ve yandaşları tarafından “münferit olaylar” olarak lanse edilseler de Aladağ, Karaman, Antalya vd. yerlerde yaşanan bu rezaletler, toplumda tırmandırılan dinsel gericiliğin yarattığı çürümüşlüğün birer yansımasıdır.

Yüz binlerce emekçi çocuğunun adeta gericilik yuvalarına mecbur bırakıldığı bir sistemde yaşamaktayız. Her türlü pisliğin yaşandığı bu gericilik yuvalarının yok edilmesi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin elindedir. Günümüzde dinsel gericiliğin kaynağı olan kapitalist sistemi ve gericilik yuvası haline gelen kurumları ortadan kaldırmanın yolu, başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin yükselteceği örgütlü mücadeleden geçmektedir. Toplumun büyük bir kesiminin “din” kisvesiyle uyuşturulmadığı, çocukların ve gençlerin gericilik yuvalarında adeta ölüme terk edilmedikleri, istismara uğramadıkları yeni bir sistem ancak bu mücadele sayesinde kurulabilir.

 

 

 

 

 

Meslek liseleri sömürü “cenneti”!

 

AKP-MHP iktidarı, eğitimi sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye devam ediyor. 20. Milli Eğitim Şurası’nın ardından “Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında uluslararası sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeni programlar açılması” kararı hayata geçirilecek. Buna göre, programa başvuran öğrenciler 4 gün staj 1 gün okula gidecekler. Açıklanan kararın tam metni şöyle:

“Mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında kayıtlı öğrencilerden; doğrudan, yıl sonu başarı puanıyla veya sorumlu olarak sınıf geçemeyenlerle devamsızlık nedeniyle başarısız sayılanlardan öğrenim hakkını tamamlayanlar ile öğrenim süresi içinde ikinci defa sınıf tekrarı durumuna düşen veya halihazırda devamsız olan öğrencilerden mesleki eğitim merkezi programına kayıt yaptırmak isteyenlerin kayıt işlemlerinin yapılabilmesi için Genel Müdürlüğümüzce yapılan değerlendirme sonucunda, 2021-2022 eğitim-öğretim yılından itibaren; Ek-1’de yer alan mesleki ve teknik ortaöğretim okullarının bünyesinde okul/program türü açılması uygun bulunmaktadır.”

Bu programa dahil olan öğrencilerin sigorta primleri ve staj ücretlerinin tamamı doğrudan devlet tarafından ödenecek. Halihazırda 240 meslek lisesi bu programa dahil edilecek. Bu kararın nasıl bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktığını metindeki “uluslararası sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeni programlar açılması” ibaresi açıkça ortaya koyuyor. Bu kararın toplum yararına olmadığı kesindir. Keza meslek liselilerin istek ve ihtiyaçlarıyla ilgisi olmadığı da gün gibi ortadadır. Bu uygulama aracılığıyla aslında çocuk işçiliğin yasal bir kılıfı olan MEM (Mesleki Eğitim Merkezi) modelinin tüm örgün mesleki eğitime entegre edilmesi hedeflenmektedir.

Alınan karar meslek liselerinde yaşanan sömürünün daha katmerli bir hale geleceğinin göstergesidir. Ayrıca bu uygulama sonucunda ucuz ve nitelikli işgücü için patronların cebinden beş kuruş dahi çıkmamış olacak.

Meslek liseleri devrim meselesidir!

Meslek liseleri gelinen noktada fabrikaları kıskandıracak noktaya getirilmiştir. Öyle ki meslek liselerinin atölyelerinde tıpkı tüm üretim alanlarında olduğu gibi pandemi sürecinde dahi üretim devam ettirilmiştir. Her sene MEB tarafından “En çok gelir elde eden meslek lisesi” başlığı altında büyük bir coşku ile açıklanan ve burjuva medyaya dahi yansıyan rakamlar, öğrencilerin henüz sıraların başındayken maruz kaldıkları sömürünün geldiği boyutu gözler önüne sermektedir. Örneğin 2020 yılının en çok gelir elde eden lisesi olan Nahit Menteşe Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (İstanbul-Küçükçekmece, ürettiği maske üretim makinesini 23 okula satarak ve okul içerisinde üretim gerçekleştirerek, 9 milyon 468 bin 680 TL kâr elde etmiştir. MEB’in sayfasında yer alan bir haberde ise aynen şu cümleler yer almaktadır: “Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Meslek Liselerinde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına rağmen üretimden elde edilen gelir, son 2 yılda yüzde 100’ün üzerinde artarak 503 milyon 197 bin 847 Türk lirasına ulaştı.”

Stajyer öğrenciler normal bir işçiden çok daha kötü koşullarda ve daha az ücretle çalıştırılmakta, en kötü şartlardan başlatılarak adeta geleceğin modern kölelik koşullarına alıştırılmaktadırlar. 3 gün staj 2 gün okul denkleminde dahi kültür derslerinden eksik kalan meslek liselilerin, yeni program sonucunda bu kısıtlı haktan dahi tamamen mahrum kalacağı da bir başka gerçektir. Tüm bu veriler ve yeni uygulamalar göstermektedir ki Millî Eğitim Bakanı’nın açıkladığı “eğitim-üretim-istihdam” denklemindeki “eğitim” yalnızca lafta kalmaktadır.

Teorinin ve tarihsel deneyimlerin tanıtladığı üzere insanın insan tarafından sömürülmediği yeni bir dünyanın inşasında devrimin öncüsü işçi sınıfıdır. Geleceğin işçilerinin yetiştirildiği meslek liseleri de bu mücadelede en önemli halkalardan biridir. Meslek liseleri bu bağlamda sermayedarlar için sömürü düzenlerinin bekası için “memleket meselesi” haline geliyorsa, bizler için de devrim meselesidir! Yapılması gereken, henüz sıralarının başındayken sömürü çarklarının içine çekilen gençliği, henüz sıralarının başındayken sınıfın bir parçası haline getirmektir.

M. Nevra