İçindekiler:

5 Haziran 2022
Sayı: KB 2022/20

Mücadeleyi büyütelim!
NATO üzerinden kirli pazarlıklar
Çürüyen rejim
Basına saldırı yasası
Avrupa'nın çöpü zehir saçıyor!
Sınıf "yeni hareketlikilere" gebe
İşçi-emekçi direnişlerinden
"Dik durmamız çok önemli"
Neşe Plastik grevi üzerine...
Asen Metal işçileri anlatıyor...
Kapitalizm, savaş ve parti programı / 2
IG Metall TİS'i sabote ediyor
Kolombiya seçimleri...
Servet sefalet kutuplaşması derinleşiyor
İngiltere'den göçmen düşmanı adım
Dünya işçi ve emekçi eylemleri
Lutte Ouvrière Festivali sona erdi
"Birlikte olursak kazanırız"
İTÜ'de "Beril ve Ömer için isyandayız"
Milyonlar borç yatağında!
"Haziran'da ölmek zor"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kalem işçilerimiz Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif için…

“Haziran’da ölmek zor”

 

“...

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Yaralı bir şahin olmuş yüreğim

Uy anam, anam

Haziran’da ölmek zor!

...”

“Haziran’da ölmek zor”du... Ayrılmak zordu bu hayattan, kaldırmadan sınırları ve sınıfları, dünyayı eşit ve özgür kılmadan... Haziran’da yitirdiğimiz şair ve yazarlarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif, kalemleri ile bu toplumu anlattılar. İşçilerin, yoksul köylülerin, ezilen halkların sesi-soluğu oldular. Öylesine yalın ve içten anlattılar her birini, çünkü toplumun her bir parçasıyla bütünleşmişlerdi. Heybelerinde özgür bir dünyanın düşüyle, özgür kıldılar kalemlerini. Ne baskı ne sürgün ne de zindan susturabildi Nazım’ı, Orhan’ı ve Ahmed’i... “Sömürü ve zulüm son bulsun” diyenler nasıl ki bugün “vatan haini” ilan ediliyorsa kavgamızın onurlu, namuslu kalem işçileri olarak onlar da yaşadıkları dönemde paylarını düşeni fazlasıyla aldılar. Nazım onların “vatan haini” yaftalamalarına şu mısraları ile yanıt verdi:

“...

Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,

Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,

Vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,

Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,

Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,

Amerikan donanması, topuysa,

Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,

Ben vatan hainiyim.

...”

14’ünden beri şairlik ettiğini söyleyen Nazım, Halep’te paşa torunluğunu da yaşamıştır, günlerce aç da dolaşmıştır. Şiirleriyle dünya şairi olan Nazım, ülkesinden uzakta sürgünde yaşamıştır. Biz kendisini daha çok şiirleri ile tanısak da onlarca tiyatro oyunu ve öykü de yazmıştır. Komünistliğini göğsünü gere gere her daim dile getiren Nazım, 3 Haziran 1963’te ülkesinden uzakta gözlerini dünyaya kapamıştır. Nazım Hikmet’in Orhan Kemal ile zindanda yolları kesişmiştir. Orhan Kemal, şiirle girdiği kalem işçiliğine Nazım Hikmet’in yönlendirmesiyle öykülerle, romanlarla devam etmiştir. Ve anlatır hayatı, gerçeği, işçiyi, emekçiyi... Ve ayrılırken zindandan Nazım ustasına bir şiir armağan bırakmıştır:

“Sen

‘Promete’nin çığlıklarını

Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam’

Sen benim mavi gözlü arkadaşım

Kabil değil unutmam seni.

...”

Orhan Kemal, Adana’da dünyaya gelmiştir ve gerçek ismi Mehmet Öğütçü’dür. Toplumcu gerçekçi bir yazar olarak edebiyat dünyasında Orhan Kemal adıyla ölümsüz eserler bırakmıştır. 2 Haziran 1970’te hayata gözlerini yuman Orhan Kemal’in, “Grev” öyküsündeki işçi söyle dile getirir isyanını; “Sen? Bana ekmek veriyorsun ha? Sen kimsin de bana ekmek vereceksin? Çalışıyorum ben, alnımın teriyle kazanıyorum onu... Bana ekmek veriyormuş. Ben çalışmayım da sen bana ekmek ver. Ulan siz değil ekmek, günahınızı bile vermezsiniz bedavadan!”

Orhan Kemal, hayata veda ettiğinde naaşını omuzlayan, o hikayelerini anlattıkları işçilerdir, Orhan’ın ardından sel olup yürümüşlerdir. Orhan Kemal ile zindanda yan yana gelen Nazım, Ahmed Arif ile de zindan şiirlerinin dizelerinde buluşmuştur. Demir kapılı, kör pencereli zindanından uğruna ölümlere gidip geldiği zulasındaki mahzun resme “Haberin var mı?” diye seslenirken, Nazım da Bursa Cezaevi’nde karşısına astığı Tanya’nın resmi ile konuşur:

“...

Seni astılar memleketini sevdiğin için

Ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim

Ama ben yaşıyorum

Ama sen öldün

Sen çoktan dünyada yoksun

Zaten ne kadar az kaldın

On sekiz senecik...

Doyamadın güneşin sıcaklığına bile...

Tanya; 

Sen asılan partizan ben hapiste şair

Sen kızım, sen yoldaşım

Resmin üstüne eğiliyor başım

...” 

2 Haziran 1991’de aramızdan ayrılan Ahmed Arif, bu toprakların acısı kadar sevdasını da sevdaları da kelimeleri bir inci kolye dizer gibi dizerek anlatmıştır. Her bir şiiri, kıraç toprakların, törelerin ortasında dağlarına bahar gelmiş memleketine umudu büyütme çabasıdır. Ve kör pencereli zindan karanlığı, görüşmeciden gelen yeşil soğan ile dağılır. “Öyle yıkma kendini” diyen Ahmed Arif, fırsatçının, fesatçının, celladın, hayının üstüne yürümemizi, yüzüne tükürmemizi istemiştir. Adiloş Bebe’ye ve aslında hepimize demiştir ki: “...

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü…

...”

Ahmet Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet mücadelenin, iyinin, doğrunun, güzelin şairleri, yazarları oldular. Onları okuyacak, onları tanıyacak, onları anlatacağız. Şimdi bize kalan miraslarıyla omuzlayacağız kavgayı ve “güzel günler göreceğiz, güneşli günler...”.

Gebze İşçilerin Birliği Derneği Müzik ve Tiyatro Atölyeleri

 

 

 

DLB: “Haziran’da ölmek zor!”

 

Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal’in kavgadaki son günleri, Haziran…

Aramızdan beden olarak ayrılan ama hala şiirleri, fikirleri hepimizin kulağında çınlayan üç güzel insan. Her yazdığı şiir ile mahkûm edilen, açtığı her derginin yasaklandığı, kapatıldığı Nazım Hikmet… En güzel sevda şiirlerini onun dizelerinden okuduğumuz, sürgünlerle geçen ömründe kavgasından ve sevdasından vazgeçmeyen Ahmed Arif… Yoksul halkların proleter yazarı Orhan Kemal… Bize ölümsüz eserler bıraktılar. Hepimizin dilindeki o güzel şiirler, romanlar kolay yazılmadı bu topraklarda…

Nazım Hikmet; işçi sınıfına sevdalı, emperyalizme karşı direnişçi, mazlum halkların kanını ellerinde taşıyan faşist rejimler karşısında sınır tanımayan bir komünistti. 12 yıl demir parmaklıkların ardında şiir yazmaktan, devrim ve sosyalizm mücadelesini vermekten yılmadı. Devrim ve sosyalizmin yılmaz ve kararlı militanı. Nazım için “Önemli olan esir düşmek değil, teslim olmamaktı”.

Ahmed Arif; ilk kavgası bir Arap’ı Arapça konuşuyor diye döven bir polise karşıydı. Sonra büyüdü Ahmed, genç bir üniversiteli oldu. Devrim için kavga etti bu sefer. Sömürüye, zulme, faşizme, açlığa karşı…  Anadolu’nun asi şairi Ahmed Arif, sevdasını da kavgasını da yazdığı, bugüne kadar dilden dile dolaşan o güzel “Hasretinden Prangalar Eskittim” eseri ile bugüne ışık oldu.

Orhan Kemal; hayat koşulları 15 yaşında işçi yapmıştı onu. Sınıfını bilen ve sınıfın edebiyatçısı bir yazardı. “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet okumak ve yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” suçuyla yargılanıp 5 yıl hapse mahkûm etmişti. Yattığı Bursa Hapishanesi’nde Nazım’la tanıştı ve üç buçuk yılını Nazım’la geçirdi. İşte artık proleter yazar Orhan vardı sömürünün karşısında. Topraksız tarım işçisinin sesi oldu en güzel romanlarıyla.

Onlar kavganın en güzel, en iyi, en yiğit, en cesur yazar ve şairleridirler. Karanlıkta bize aydınlık yarınların umudunu taşıyan o güzel dizeleri yazanlardır. Bugün yaşadığımız bu derin umutsuzluk, bize sunulan geleceksizliğe karşı onlardan aldığımız devrimci mirasla haziranı karşılıyoruz. Haziran Direnişi’nde Nazım’ın en güzel dizeleriyle sarıldık kavgaya… fabrika direnişlerinde Orhan Kemal olduk sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesi için kaldırdık yumruklarımızı… Ahmed Arif gibi hükümdarlara, saldırganlara, haydutlara karşı en ön safta aldık yerimizi…

Onların bize bıraktığı devrim ve sosyalizm mücadelesini sürdürmek bizim en büyük görevimizdir. Mutlak gelecek olan sosyalizmin görkemli bayrağı alanlarda, sokaklarda, okul sıralarında, fabrikalarda dalgalanmaya devam edecektir.

Devrimci anıları önünde saygıyla eğiliyoruz…

Devrimci Liseliler Birliği (DLB)