İçindekiler:

26 Temmuz 2022
Sayı: KB 2022/26

İşçi sınıfı içerisinde direnme eğilimi güçleniyor!
Sömürgeci saldırganlık ve Zaxo katliamı
"Tahıl Koridoru" anlaşması imzalandı
Ekonomik kriz ve sermaye düzeninin açmazları
BİK'in güçlenen sopası
Bu gemi kara bir bulut*
TPI'daki fiili grev üzerine
TPI işçisinden mesajlar...
Termokar işçileri...
DEV TEKSTİL 2022 yılı Genel Meclisi toplandı...
Sinbo'dan Pressan'a deneyim ve dersler
Demir-çelik sektöründe yaşananlar
Siyasal durum ve devrimci sınıf çizgisi
Almanya'da halk ayaklanması korkusu
Sri Lanka'da gerici rejim saldırıya geçti
Joe Biden Ortadoğu ziyaretinde...
13.Petersburg İklim Diyalogu
Dinci gericiliği durdurmak için örgütlü mücadeleye!
Kadın işçilerin emek ve onur mücadelesi
Üniversitelerde dönem baskı ve gericilikle kapatılmak istendi
Kapitalistlere af, öğrencilere katlamalı faiz!
Sermaye iktidarının şovenist histerisi
"Yerli-milli" söylemlerinin sahteliği
Kirli savaşlara karşı sınıf savaşı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Tahıl Koridoru” anlaşması imzalandı

 

Uzun süreden beri devam eden bir tahıl koridoru tartışması vardı. Tartışma, Ukrayna savaşının başlatılmasından sonra birçok ülkede baş gösteren gıda sıkıntısından neşet etmişti. Zira ABD-NATO cephesinin sonu gelmez provokasyonları Putin yönetiminin Ukrayna’ya saldırmasıyla sonuçlanmıştı. Ancak hem Rusya hem Ukrayna’nın tahıl ihracatçısı olması ve bu iki devletin dünya tahıl üretiminde önemli paylara sahip olması gıda maddelerinin tedarikinde sorunlara yol açmış, Afrika ülkelerinde ise açlık tehlikesini büyütmüştür.

Şubat ayında ilan edilen savaşın bitirilmesi yönünde harcanan çabalar, ABD-İngiltere ikilisi tarafından sabote edildi. Rusya’yı yıpratmak adına Ukrayna’yı cehenneme attılar. Savaşın uzaması ise, gıda krizinin ciddi bir hal almasına neden oldu. Savaşı kışkırtan ABD ile suç ortakları hem Rusya’nın tahıl ihraç etmesini sabote ediyorlar hem gıda krizinden Putin yönetimini sorumlu tutuyorlardı. Tartışma bu minval üzerinde devam ederken, “güvenli tahıl koridoru” oluşturma fikri, Putin yönetimi tarafından ortaya atıldı. Hem Rusya hem Ukrayna ile ilişkileri bulunan Türk sermaye devleti, coğrafi konumu bakımında da böyle bir koridorun oluşturulması için uygun bulundu. 

Tahıl Koridoru için daha önce de görüşmeler yapılmış ancak kesin bir anlaşmaya varılamamıştı. Bu defa ise mutabakata varan taraflar imzayı attılar. Anlaşmayı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Ukrayna Altyapı Bakanı Oleksandr Kubrakov ile BM Genel Sekreteri Antonio Guterres imzaladı. Ancak taraflar tek bir belgeye imza atmadı.

Hulusi Akar ve BM şefi hem Rusya hem Ukrayna ile ayrı ayrı anlaşma imzaladılar. Rusya ile Ukrayna temsilcilerinin aynı masaya oturmaktan kaçındıkları da gözlendi. İmzalanan anlaşmaya “Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi” adı verildi. Buna göre tahıl taşıyan gemilerin güvenli geçişi sağlanacak, boş dönen gemilerin silah taşımaması için tarafların temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan ‘müşterek koordinasyon merkezi’ tarafından kontrol edilecek.

***

Anlaşmanın imzalanmasından sonra bir konuşma yapan BM şefi Guterres, şunları söyledi:

“Bugün Karadeniz’de bir umut ışığı var, bir olasılık ışığı var, bir çare ışığı var. Dünyanın buna her zamandan çok ihtiyacı var. Bunun gerçekleşmesine vesile olan herkese çok teşekkür ederim…”

Guterres’ten sonra söz alan AKP şefi ise, anlaşmanın sağlanması için çok çaba sarf ettiklerini iddia etti. AKP şefinin anlaşmaya aracılık etmesi, gıda krizinin çözülmesine katkı yapma kaygısından çok, Türkiye’nin stratejik konumunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha muhataplarına hatırlatmak ve alışık olduğu pazarlıklarda ‘güçlü bir kart’ olarak masaya sürmek içindir.  Zira birbiriyle aynı masaya oturmaktan imtina eden taraflarla ilişkilerini devam ettirerek, “kimse bizden vazgeçemiyor” mesajını ilettiğini var sayıyor.

Taraflar anlaşmaya uyar ve anlaşma kesintiye uğramadan uygulanırsa, gıda krizini kısmen hafifletebilir. Ancak bu anlaşmanın krizin aşılmasına vesile olması mümkün görünmüyor. Zira gıda krizi Ukrayna savaşıyla daha da derinleşmiş olsa da krizi yaratan kapitalizmin üretim ve bölüşüm ilişkileridir. Dolayısıyla Ukrayna tahıllarının piyasalara sürülmesi esas yaraya merhem olmayacaktır.

Kapitalist ilişkiler içinde gıda krizine köklü çözüm bulunması olası görünmüyor. Çünkü sorun, zenginlik ya da yeterli gıda olmamasından değil, kapitalist bölüşüm ilişkilerinin kaçınılmaz sonucu olarak meydana geliyor. Elbette bu sistem içinde de kitlelerin sağlıklı/yeterli gıdaya ulaşmaları meşru bir haktır. Bu hak uğruna mücadele etmek meşru ve kaçınılmazdır. Giderek vahim bir hal alan bu sorunun köklü çözümü için ise, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve kapitalist asalakların artı-değere el koymasının engellenmesi gerekiyor.

 

 

Sağlıkta şiddete X-ray önlemi!

 

Toplumun tüm kesimlerinde şiddetin her türlüsü hızla yaygınlaşıyor ve olağanlaşıyor. Kapitalizmin insanı temel almayan işleyiş yasaları gereği şiddet, sistemi ayakta tutmak için sermayedarların ve temsilcilerinin toplumun çok geniş kesimleri üzerinde kullandığı en yaygın araçlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Dolaysız olarak gerici-faşist rejim, meşruiyetini iyiden iyiye yitirmesiyle de zorbalığa son dönemde daha çok sarılıyor. Onlarca yıllardır uygulanan ekonomi, sağlık, eğitim, kadın politikaları toplumu cinnet haline sürüklüyor. Hızla yoksullaşan, geçinemeyen, sağlık ve eğitim gibi temel haklara ulaşamayan, barınma, beslenme, ulaşım gibi temel insani ihtiyaçlarını karşılayamayan ve gericiliğin manipülasyonu ile sersemletilen milyonların öfkesi doğru kanala akmadığı sürece toplum şiddet sarmalının içinde nefessiz bırakılıyor. Kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar, göçmenler şiddetin temel hedefi haline getiriliyor. Hatta buna hayvanlar ve tüm canlılar da dahil edilebilir.

Gerici rejimin “yönetememe” halinin faturasını emekçilere kesmesinin en yakıcı örneği sağlık alanında yaşanıyor. Pervasızca özelleştirilen ve süregiden “dönüşüm” politikaları ile sağlık alanında yaşanan çöküşün boyutları pandemi döneminde tümüyle açığa çıktı. Bu dönem boyunca yarattığı çöküşün sorumluluğunu almayan gerici rejimin sözcüleri her fırsatta sağlık emekçilerini hedef gösterdi ve gelinen aşamada sağlık emekçileri çok yönlü bir şiddet sarmalının içine atıldı. Düşük ücretlere ve ağır çalışma koşullarına mahkûm edilen sağlık emekçilerinin toplum nezdinde itibarı, saldırgan-gerici söylemlerle zedelendi ve sağlığa erişemeyenlerin hedefi haline getirildi. Sözlü ve fiziki saldırıların yanı sıra sağlık emekçileri görevleri başında da katlediliyor. Şiddete karşı cezasızlık politikaları da katliamları artıran bir rol oynuyor. Sağlık emekçilerinin sıklıkla şiddete maruz kalmalarına rağmen şiddet ve başvurular düzenli rapor edilmeyerek toplumdan gizlenmeye çalışılıyor.

Sağlık emek ve meslek örgütlerin mücadelesiyle bu alandaki şiddetin görünür hale gelmesi Sağlık Bakanı’nı birtakım “önlemler” almaya zorladı. Bakanlığın sağlıkta şiddete karşı önerisi yalnızca 24 hastanede uygulamaya geçecek “yeni güvenlik sistemi” oldu. X-ray’li güvenlik sistemlerinin çözüm olacağını savunan Sağlık Bakanı, 24 hastanede hayata geçirilecek yeni uygulanan ülke geneline yayılacağı “müjde”sini de verdi.

Sağlık emek ve meslek örgütlerinin de tepki gösterdiği uygulama, bakanlığın sağlıkta şiddetinin boyutları ve nedenleri hakkında fikri olmadığını gözler önüne serdi. Hastanelerde çok fazla giriş kapısı olması gibi nedenlerle teknik olarak da uygulanması mümkün olmayan X-ray’li çözümün hastanelere silah, bıçak vb.’nin girmesini engellese bile çok boyutlu şiddet karşısında bir anlamı olmayacaktır. Göstermelik bile olmayan bu “önlem”in kapılarda yığılma yaratması gibi yeni sorunlar doğuracağı şimdiden görülmektedir. 

Sağlıkta şiddetin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da önlenebilmesi önemlidir. Gerici rejimin var olan yasaları bile uygulamaktan aciz yaklaşımı ile sunduğu önerilerin sağlıkta şiddeti azaltmaya faydası olmayacağı açıktır. Dolayısıyla işçi ve emekçiler, sağlık hakkına ulaşabilmek için şiddetin karşısında sağlık emekçilerin yanında olmalı, yeterli işçi sağlığı ve iş güvenliği alınabilmesi için mücadele etmelidir.