İçindekiler:

23 Kasım 2024
Sayı: KB 2024/19

Asgari ücret görüşmeleri yaklaşırken
Kayyım saldırısı ve siyasal özgürlükler mücadelesi
Erbaş'ın "timsah gözyaşları"
"Haydarpaşa Garı'ndan vazgeçmeyeceğiz"
Doğa düşmanı kapitalizme karşı mücadeleye!
Belediye TİS'leri ve gösterdikleri.
Madenlerin özelleştirmesi kölelik getirdi
İşçiler dört bir yanda direnişte
Ankara ve İzmir'de işçi buluşmaları
25 Kasım'da alanlara!
Sistem savaş ve saldırganlık üretiyor...
Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu-2
F. Engels 204 yaşında!
Almanya'da coşkulu parti etkinliği
Savaşa ve faşizme karşı devrim ve sosyalizm için!
26. yıl etkinliğine parti örgütlerinin mesajları.
ABD ve NATO'nun savaş politikaları
G20 zirvesi Brezilya'da toplandı
Almanya'da hükümet krizi
Ekim Devrimi, eğitim ve toplumsal yaşam
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Diyanet şefi Ali Erbaş’ın “timsah gözyaşları”

E. Bahri

 

Saray rejiminin ve onun güdümündeki dinci gericilerin Gazze’deki soykırım karşısında sergilediği riyakarlığın tarihte örneğine az rastlanır. AKP şefi Tayyip Erdoğan şahsında simgeleşen riyakarlık, dinci-gericiliğin tüm kişi ve kurumlarına sirayet etti. Bu kervana katılan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) şefi Ali Erbaş, Saray rejiminin “kutsal aparatı” olduğunu birkez daha kanıtladı. 

Kendisi ve müritleri lüks/şatafat içinde yaşarken, “fanilere” tasarrufun ve kanaatkarlığın kutsallığını vaaz eden Erbaş, Saray rejimi ihtiyaç duyduğunda siyasi vaazlar da veriyor. Üstten gelen talimatlara göre konuşan Erbaş, “ilahi güçlere” değil, “dünyevi zalim muktedirlere” hizmet ediyor. Zira ona bol akçeli maaş lütfeden de lüks içinde sefahat sürmesine imkanı sağlayan da Saray rejiminin tepesinde oturan o zalim muktedirlerdir. 

***

14 Aydan beri Gazze’de, iki aydan beri Lübnan’da ABD-İsrail ortak barbarlığı tarafından yapılan soykırımı “büyük reisi” ile birlikte izleyen Erbaş, sonunda Müslümanları Filistin için dua etmeye çağırdı. Soykırıma devam eden emperyalist/Siyonist savaş makinesini durdurmak için dua edilmesini isteyen Diyanet şefi şu ifadeleri kullandı: 

“…76 yıl oldu, 1948’den bu yana 76 yıldır orada zulüm devam ediyor. Bu zulmün bitmesi için dua edelim ve oradaki Siyonistlerin, zalimlerin artık zulmünün son bulması için, ‘Yarabbi zalimleri zalimlere musallat et’ şeklindeki dualarımızın kabul olması için inşallah 88 yıl beklemeyelim…”

Sivas’ta hafızlık eğitimlerini tamamlayanlar için düzenlenen törende konuşan Erbaş, tüm dünya müslümanlarına ve vicdan sahibi insanlara seslenirken şunları da söyledi: 

“2 milyar Müslüman ne yapıyor bugün. Gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde 30 bini aşkın bebekler ölürken biz ellerimizle ne yapıyoruz. Bunu sorgulamamız lazım. Sadece dua etmekle, ciğerimiz yanıyor demekle bu zulüm ortadan kalkmaz. Ey Müslümanlar, ey dünyanın vicdanlı insanları, bir araya gelin, toplanın Kur-an aşkına, peygamber efendimizin hadisi şerifinin doğrultusunda, elimizden ne geliyorsa onu yapalım ve bu zulmü durduralım, yoksa bu zulüm hepimizi boğar…” 

Görünen o ki Erbaş, riyakarlıkta büyük şefi Erdoğan’la yarışıyor. Ankara’da soykırımcı rejimin bayrağını dalgalandıran, petrol ve çelik dahil Siyonist savaş aygıtının kullandığı malzemelerin İsrail’e taşınmasına alan açan, “soykırımcılara sevkiyatı durdurun” diye protesto eylemi yapanların üzerine polis süren Erdoğan, “Gazze’de soykırımı durdurun!” diye dünyaya çağrı yapmakta beis görmüyor. Müslümanlara çağrı yapan Erbaş da şefinden çok şey öğrenmiş görünüyor. 

Ali Erbaş zerre kadar samimi olsaydı, AKP şefi Erdoğan’a hitaben, “soykırımcılara hizmet etmek, onlara malzeme tedarik etmek, Kürecik radar üssünden istihbarat sağlamak, İncirlik’ten İsrail’e silah taşınmasına izin vermek, Filistinli çocukların üzerine bomba yağdıran savaş uçaklarına yakıt taşımak haramdır” diye bir “fetva” verirdi. Oysa o, üzerine düşeni yapmadan, pişkin pişkin 2 milyar Müslümana “Filistin’i kurtarın” diye çağrı yapıyor. 

Bu türden boş vaazların bir işe yaramayacağını elbette Erbaş da gayet iyi biliyor. Saray rejiminin soykırımcı Siyonistlerle işbirliğine halel getirecek laflar etmekten kaçınması, kendisinin de bu tiksinti verici işbirliğinin devamından yana olduğuna işaret ediyor. Zira Erbaş ve onun gibiler, İsrail’le ticaretten büyük kazançlar sağlayanlar tarafından beslenmektedir. Böyleleri ise, mazlumlar için ancak “timsah gözyaşları” dökebilirler.

 

 

İşçi sınıfına sömürü, yandaş şirketlere peşkeş

 

Devlet bütçesinin nereye harcanacağı görüşülürken, her zaman büyük harcamalar yapan Diyanet’in elektrik enerjisi ihalesinin Cengiz Holding’e verildiği duyuruldu. Cengiz Elektrik ile Diyanet arasında imzalanan sözleşmeye göre, şirket Diyanet’e 25,2 Milyon TL’lik enerji satacak. Bu ihale ile kamu kaynaklarının yandaş şirketlere nasıl peşkeş çekildiği birkez daha gün yüzüne çıkarken, Saray rejiminin işçi-emekçilerden aldığı vergileri nerelere harcadığı, yandaş şirketlere nasıl ihale sunduğu da görüldü.

Bu sözleşmenin birçok anlamı var: Sık sık verilen vaazlarda yoksulların “şükretmesi gerektiğini” anlatan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) şefi Ali Erbaş’ın lüks konutunun giderlerinin Diyanet bütçesinden karşılandığı ortaya çıkmıştı. Yeni dönemde ise okullarda Diyanet’e sınıf tahsis edilmiş, zorunlu din dersinin yanında eğitimde çürüme had safhaya çıkarılmıştı. Kısacası Saray rejiminin kullanışlı aparatı Diyanet’in her alana yayılması, ekonomik krizin yarattığı tepkiyi sindirmeyi ve gençliği gerici ideoloji ile zehirlemeyi hedefliyor.

Sermaye sınıfını her icraatıyla kayıran AKP-MHP rejimi, vergilerin çoğunu emekçilerden topluyor. Yapılan ihalelerle birlikte kamusal giderler için ayrılan bütçe ise yandaş şirketlere pay ediliyor. Saray rejiminin bu konuda birçok olanak tanıdığı Cengiz Holding, halen pastadan büyük dilimi alan şirketlerin başında geliyor. Nitekim elektrik enerjisi ihalesi Diyanet ile sınırlı değil. Bakanlıklarla yapılan enerji ihalelerinde de Cengiz Elektrik’e servet transfer ediliyor. Örneğin Sağlık Bakanlığı 250 milyon 40 bin TL, İçişleri Bakanlığı 190 milyon 737 bin TL, Gençlik ve Spor Bakanlığı 114 milyon 218 bin TL’lik enerjiyi bu aynı şirketten satın aldı.

Cengiz Holding’in yanısıra diğer yandaş kapitalistler de kendilerine altın tepside sunulan kamu ihaleleri aracılığıyla servetlerine servet kattılar/katıyorlar. Saray rejimi, bu şirketlere verdiği ihalelerle milyarlarca liralık harcamalar yaparken, işçi ve emekçilere düşen ise her geçen gün daha fazla derinleşen sefalet oluyor. Kurulan ihale çarkıyla birlikte yandaş şirketlerin nasıl palazlandırıldığı, iktidardan aldıkları güç ve olanaklarla her yeri nasıl cehenneme çevirdikleri de gözler üzerine seriliyor.

Diyanet’in bütçesinden yapılan büyük harcamalar, emekçilerden toplanan vergilerin sermaye gruplarına nasıl peşkeş çekildiği hakkında fikir veriyor. Elektrik enerjisi alımı ihalelerinin dağıtımı, AKP-MHP iktidarının büyük şirketlere servet transferinin aracı haline getirilmiş durumda. Bu durum, ekonomik ve siyasal krizin toplum üzerindeki etkisini daha fazla büyütecek, yoksul daha fazla yoksullaşırken, sermaye grupları servetlerine servet katacaklar.

İşçi sınıfı bu asalak sermayeye ve onları kayıran dinci-faşist rejime karşı mücadele etmeli, inançlarının istismar edilip sömürüye alan açılmasına izin vermemelidir. Aksi takdirde ideolojik zehirleme aracı Diyanet ve iktidara yakınlığı ve doğayı talan etmesiyle bilinen Cengiz Holding’in adları yağma, israf ve sömürüyle sık sık anılmaya devam edecektir.

S. Sancar