Yılda bir defa yapılan ve süreklilik kazanan gençlik kampımızın
yedincisini düzenliyoruz. Bu, 2001 yılına sığdırılan ikinci kampımız
oluyor. Gelinen aşamada bir yıla iki kamp sığdırmak gençlik çalışmamız
ve gençlik güçlerimiz açısında nitel bir düzeyin ifadesidir. Bu
niteliği daha da geliştirecek ve gençlik çalışmamızı güçlendireceğiz.
Bir başka dünya mümkün! şiarıyla 7. Ekim Gençliği
kampında birlikte olmanın sevincini ve coşkusunu yaşıyoruz.
Genç arkadaşlar!
Emperyalist küreselleşmenin sosyal yıkım saldırıları dünya genelinde
işçi sınıfı, emekçi kitleler ve ezilen halklar için yaşamı cehenneme
çeviren sonuçlar üretiyor. Bu sonuçlara karşı her tarafta işçi
sınıfı ve emekçi eylemleri gelişiyor. Kapitalizme karşı mücadelenin
giderek güç kazanacağı bir süreç başlıyor. İşçi sınıfı, toplumu
ezilen ve sömürülen katmanları, yaşadıkları deneyimin ardından
bir kez daha çareyi kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmekte
görüyorlar. Sosyalizm yeniden umut haline geliyor. Bu gelişmeler
karşısında burjuvazinin ortaya koyduğu saldırganlık, burjuva demokrasisinin
gerici özelliğini gösteriyor.
13-15 Ekim günlerinde yapacağımız gençlik kampında seminerler
ve toplantılarla bu güncel konular işlenecektir. Devrimci ve demokrat
gençliği kampımıza katılmaya çağırıyoruz.
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizmdir!
Değiş-tokuşla başlar Ulusta hayat. Yorgun, yarı uykulu,
birkaç günlük sakallarıyla Ankarayı çevreleyen gecekondulardan
Ulusa inenler Ostime taşınır, bıkkın ve isteksiz.
Şehrin diğer ucundan, Batıkentten görece daha derli toplu
olanlar aynı saatlerde Ulusa, Kızılaya -devlet dairelerine-
taşınırlar aynı isteksizlik ve bıkkınlıkla.
Simitçilerin sesleri doldurur sokakları, ilerleyen saatlerde
işportacılar ve ucuz yemek kokuları sarar her tarafı. Çoktan unutulduğunu
düşündüğümüz -Yeşilçam filmlerinden kalma- zar oyunu ya da eksik
kupon tamamlayan büfeler beklenmedik bir yerde çıkar karşımıza.
Kadınlar... Kentle-köy arasına sıkışmış, aşağılanmış/aşağılanan,
gözlerde hor görülmenin, yok sayılmanın verdiği bir acıyla/yakarışla
dolanıyor küçük dükkanların arasında. Genç kadınların gıptayla
süzmesi seni ve yabancı oluşun... Çoktan unutulduğunu düşündüğümüz
(öğrencilerin öyle sandığı) giysilere, takılara imrenişleri...
Çeyizcilerle kendi dillerinde yaptıkları konuşmalar: İğne
oyası mı, fisko var mı?
Genç erkeklerde, hele bir de işsizlikle boğuşuluyorsa, kendini
varkılma savaşı, telaşı içindeki çaresizlik, yönünü şaşıran saldırganlık...
Yüzlerinde kendilerine ait olmayan aşağılayıcı ve küçümseyici
bir tebessümle seni yok sayma.
Günlerden cuma, Hacı Bayram tıklım tıklım... Yaşlılar, gençler,
kadınlar, erkekler herkes avluda, dua ediliyor. Türbeye girmek
için bekleşiliyor, en çok da kadınlar... Dilek kapısının önünde
uzunca bir kuyruk; evlenmek isteyenler, evlenip mutsuz olanlar,
hastalığa şifa arayanlar, kocasına yapılan muskayı bozmak isteyenler,
üniversiteye hazırlananlar... Mutsuzlar, boyun eğmişler, iradelerini
başkalarına teslim edenler, umudu yokedilenler, kurtuluş yolu
olmadığını düşünenler, öyle sananlar... Hepsi bekleşiyor, tam
bir teslimiyet içinde.
Burada bile aynılaşmak mümkün değil. İyi giyimli baylar ve bayanlar
diğerlerinden biraz uzakça bir köşede, yüzlerinde mağrur ifadeleriyle
bekliyor. Belki bugüne kadar ne istediği, ne hissettiği sorulmamış-merak
edilmemiş-önemsenmemiş, varlığından haberdar olmadıkları bir kadın
(yaşlıca ve fakir) binbir özürle, kurban evladım...
diyerek yardım istiyor görevliden.
Küçük bedenler sarıyor etrafı. Her yeni geleni çevreliyorlar.
Açlık, yoksulluk yalvarmayı öğretmiş şimdiden çocuklara. Gururları
ve belki de direngenlikleri şimdiden teslim alınmış çocuklar.
İyi giyimli hanımların-beylerin peşisıra koşturuyorlar usanmadan,
akşama dek...
Ulusta dolanmak nerede olduğumuzu; konuşacak, anlatacak-anlayacak,
değiştirecek ne çok şey olduğunu, sahip olduğumuz olanakları görmek
gibi biraz. Ulusta dolanmak, o insanlarla konuşmak, üniversite
kampüslerinde bıkmadan usanmadan yürüttüğümüz post-marksizm, post-modernizm,
post-yapısalcılık vb. tartışmaların nereye oturduğunu -hiçbir
yere oturmadığını- görmek gibi biraz... Ve biraz da hayatın dışında
olanın ölü olduğunu söylemek gibi...