Enerji-Yapı Yol Sen:
Geleceğimize Sahip Çıkalım!
Kamu çalışanları bir dayatma ile karşı karşıya geldiler. Dernek mi?
Sendika mı? Özgür ve demokratik işleyen, harcadığımız işgücünün değerini
savunan, ülkede ve dünyada barış, demokrasi, eşitlik ve dayanışmayı
savunan bir örgüt mü? Yoksa devletin ve sermayenin çizdiği sınırlar içinde kalan, işlemeyen,
bürokratik, sömürü çarkının dişleri arasında öğütülmüş, örneklerini
işyerlerinde de çokça gördüğümüz ve her zaman eleştirdiğimiz düzen savunucusu
yardım sandığı-dernek mi? Bizler KESK ve Enerji-Yapı Yol Sen kararlıyız. Son 10 yıldır çok açık
ve net bir şekilde görüşlerimizden hiç taviz vermedik. Vermeyi bile
düşünmedik. 24 Aralıkları, 17-18 Haziranları, 4 Martları, 1 Aralıkları
bunlar için yarattık, bunlar için yaşattık. Son 20 gündür yaşadıklarımızı unutmayalım. IMF ve DB patentli Derviş kanunlarını hızla parlamentodan geçiren hükümetten
güç alanlar Kamu Çalışanları Sendikaları Yasasını yangından
mal kaçırırcasına Komisyonlardan geçirmişler ve ustaca bir manevra ile
Danışma Kurulu toplantısından sonra TBMMnin gündeminin 12. sırasına
yerleştirmişlerdir. KESK ve sendikalarımız yasa tasarısı komisyonda
görüşülmeye başlamadan harekete geçmiş, çeşitli etkinliklerle yasanın
içeriğini teşhir ederek tasarının kamu çalışanları tarafından kabul
edilemeyeceğini haykırmıştır. 21-25 Mayıs arasında İstanbuldan yola çıkan KESK yöneticileri
yüzlerce kilometre yol alarak Ankaraya yönelmiş, çalışanları harekete
geçirmeyi başarmış, 26 Mayıs Ankara mitingi ile de tasarıyı reddettiğini
herkese duyurmuştur. Yürüyüşümüz her ilde ve ilçede güvenlik güçlerinin
olağan dışı şiddet uygulamaları ile durdurulmaya çalışılmış, ancak yıllardır
yaşadığımız KESK kararlılığı ile barikatlar aşılarak Kızılaya
ulaşılmıştır. Ankara Valisi günlerce önceden yayınladığı bildiri ile
Kızılayı ve Ankarayı kamu emekçilerine yasaklamış, ayrıca
gelenleri zorla durduracağını açıklamıştır. Ancak hiçbir tehdit emekçileri
durduramadı. Polis ve jandarmanın barikatları, kalkanları, gaz bombaları
ve jopları aşa aşa Ankaraya ulaştık. 26 Mayıs gününü hiç unutmayacağız. O gün tüm Ankara ve Ankaraya
ulaşan yollar açık cezaevine dönüştürüldü. Kızılayda, Hipodromda
yüzlerce emekçi gözaltına alındı, yollarda, barikatlarda emekçiler yerlere
yattı, direndi, geri dönmedi. Saat 12de Zafer Meydanında
toplanan binlerce kamu emekçisi Kızılaya aktı. Artık onları durdurmanın
mümkün olmadığını görenler barikatları kaldırarak kortejlerin yolunu
açtılar. Onbinler Kızılayı doldurdu. Gözaltına alınan serbest
bıraktırıldı. Tam da sloganlarımızla söylediğimiz gibi oldu. Ferman
valininse, Kızılay bizimdir! Kamu çalışanları tüm coşkuları, inançları
ile birlikte, dişleri ile, tırnakları ile kazandıkları sendikalarını
savunmak için yüksek sesle bağırdılar, haykırdılar. Yasa TBMM gündemine
geldiğinde Kızılayda buluşmak üzere söz verdiler, eylemlerini
kararlılıla tamamladılar. Tarih bir kez daha gösterdi. Direnen
emekçiler yenilmez. Bu yasa tasarısı üzerinde çok şey söyledik, söylemeye devam ediyoruz.
Şimdi şunu daha açık bir şekilde herkes görüyor. T. Kamu-Sen bu yasayı
meclisten geçirmek için özel bir çaba sarfediyor. Geçmişte Emek Platformu
içinde hazırlanan tüm bildirilerin altına toplu sözleşme ve grev
hakkı olan sendika istiyoruz diye imza atanlar şimdi bu imzalarını
inkar etmekle, dernek statüsünde bir örgüte razı olarak aslında niyetlerinin
sendikacılık değil kendi siyasal görüşlerine hizmet etmek olduğunu bir
kez daha kanıtlıyorlar. Böylece hükümetin yanında saf tutanlar aslında
bu duruşları ile IMF ve DB destekli kriz sonrası ekonomik yapılanma
programlarına desteklerini ve onaylarını ifade etmiş oluyorlar. Gerçekler bir kez daha ortada. T. Kamu-Sen suçüstü yakalanmıştır. Milyonlarca
memur, işçi, emekli, köylü, esnaf, işsiz alanlarda iken, sürdürülen
ekonomik programı lanetlerken, onlar hükümete payanda olma görevlerini
yerine getirerek, toplu sözleşmeli-grevli sendika isteyen ve mücadelesini
veren KESK ve sendikalarına saldırıyorlar, iftira atıyorlar. Aslında
onlar sahip oldukları hakların bilincinde bile olmadıklarını bildirilerinde
itiraf etmişlerdir. Bunun için onlara yanıt vermeyi bile gereksiz görüyoruz.
Ancak onları işyerlerinde herkesin katılacağı toplantılarda yanıtlayacağız,
teşhir edeceğiz. Ama şunu söylemeden geçmeyelim. Haklar mücadele
ederek alınır, yasalar ise var olan hakları sınırlayan hükümlerdir. Şimdi bu yasa tasarısının altında yatan gerçekleri bir kez daha (anlamak
istemeyenler için) hatırlatıyoruz. Bu tasarıda toplu sözleşme
ve grev hakkı yoktur. Tasarı sendikaları devlet kurumları gibi
bürokratik, hiyerarşik, hantal yapılar olarak kurgulamaktadır. Örgütlenme
hakkını ortadan kaldıran, 40 yıl önce kabul edilmiş ILO sözleşmelerinden
bile geri kalan bu tasarıyı kabul edenler çalışanlara ihanet etmektedir.
Bunun için KESK ve Enerji-Yapı Yol Sen olarak alanlara çıkıyoruz ve
yüksek sesle bağırıyoruz. * Özgür, demokratik ve katılımcı, kamu emekçilerinin sorunlarına
sahip çıkan (KESK tarafından ertelenen 5 Haziran işbırakma eylemine çağrı bildirisidir...)
Heryer Bergama hepimiz Bergamalıyız!
etkinliği
TMMOB temsilcileri ve Bergamalı köylüler tarafından mücadeleyi anlatan
konuşmalar yapıldı. Oktay Konyarın son konuşması kitle üzerinde
çok büyük etki yarattı. Direneceklerini, belki de dayak yiyeceklerini,
ama mutlaka kazanacaklarını söyledi. Bergamalıların köylerine uğurlanmasıyla
etkinlik sona erdi. Sanatçı Suavi konuşmasında, F Tipi hapishanelerine değindi. Konuşması
sık sık sloganlarla kesilen Suavi, yaşamın kirletilmesine ve F Tiplerine
karşı mücadele çağrısı yaptı.
Yargıtaydan Gazi katliamına onay!..
Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinin, 18 polis hakkında delil yetersizliği
nedeniyle verdiği beraat kararını da onayan Yargıtay, tanıklar için
de, Olaydan sonra kendiliğinden gelen ve görgü tanıkları olduğunu
söyleyen kişiler tanımlamasını yaparak, tanık ifadelerinin doğru
olmadığı imasında bulundu. Böylece düzen yargısının faşist baskı ve
katliam aygıtının bir uzantısı olduğu bir kez daha açığa çıktı.
Anadilde eğitim özgürleşmelidir
Anadilin yasaklanması ya da kişilerin ana dilleri ile özgürce
düşünüp, konuşmalarının engellenmesi ise, demokratik toplumlarda anlaşılmaz
bir yaptırımdır. Üzerinde yaşadığımız topraklar ne yazık ki bir kültürler mezarlığı
durumundadır. Birçok dil artık konuşacak insan kalmadığından unutulmuş
durumdadır. Örneğin topraklarımızda kendisini Çerkez Kültürü ile tanımlayan
bir çok insan bulunmasına rağmen, Çerkezce unutulmuş bir dil durumundadır. Anadil olarak en çok baskı yaşayan ise Kürt dilidir. Bugün milyonlarca Kürt çocuğu ana dilleriyle eğitim alma hakkından
yoksundur. Ve bu çocuklar, dünyayı ana dilleri olan Kürtçe ile öğrenme
ve tanıma hakkına sahip değildir. Kürtçeyi yasaklayan 2932 sayılı yasanın kaldırılmasına rağmen,
bugün kürtçe hala Anayasal engellerle karşı karşıyadır. (...) Dil ve kimlik birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Batı Trakyada
yaşayan Türklerin dil ve kimliklerine getirilen yasaklara karşı
mücadele edip, kendi topraklarında yaşayan farklı etnik kimlikler üzerinde
baskı kuran anlayış değişmelidir. Bu nedenle bizler insan hakları savunucuları olarak; Bir kez daha Kürtçe
üzerindeki baskıların kaldırılmasını ve her ana dilde eğitim hakkının
sağlanmasını talep ediyoruz. Demokratik düzenler farklı kimlikleri yok etmek yerine onları geliştirmeye
çalışırlar. Anadilde Eğitim, Ana Dilde İletişim Özgürleşmelidir! İHD İstanbul Şubesi |
|||||