9 Haziran'01
Sayı: 12


  Kızıl Bayrak'tan
  Onbir yıllık mücadelenin kritik safhası
  Kazanmak için 4 Mart'lardan daha da ileriye!
  KESK eylemlerinden
  Direniş bayrağı Aymasan işçisinin elinde
  Sınıf hareketinden
  Ölüm Orucu Direnişi'ne karşı devletin yeni taktiği
  Ölüm Orucu Direnişi 233. gününde sürüyor!
  Gençlik hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/7
  Tarımda yıkım ve sonuçları
  15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi
  Hatice Yürekli anısına Ekim Gençliği Kampı
   Uluslararası hareket
  İşçi-emekçi kadını devrimci mücadeleye kazanmanın sorunları
  "Sana söz can yoldaşım zafer bizim olacak"
  Geleceğimize sahip çıkalım!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Enerji-Yapı Yol Sen:

Geleceğimize Sahip Çıkalım!


Bir kez daha haykırıyoruz: Toplu sözleşme ve grev hakkımız engellenemez!

Kamu çalışanları bir dayatma ile karşı karşıya geldiler. Dernek mi? Sendika mı? Özgür ve demokratik işleyen, harcadığımız işgücünün değerini savunan, ülkede ve dünyada barış, demokrasi, eşitlik ve dayanışmayı savunan bir örgüt mü?

Yoksa devletin ve sermayenin çizdiği sınırlar içinde kalan, işlemeyen, bürokratik, sömürü çarkının dişleri arasında öğütülmüş, örneklerini işyerlerinde de çokça gördüğümüz ve her zaman eleştirdiğimiz düzen savunucusu yardım sandığı-dernek mi?

Bizler KESK ve Enerji-Yapı Yol Sen kararlıyız. Son 10 yıldır çok açık ve net bir şekilde görüşlerimizden hiç taviz vermedik. Vermeyi bile düşünmedik. 24 Aralıkları, 17-18 Haziranları, 4 Martları, 1 Aralıklar’ı bunlar için yarattık, bunlar için yaşattık.

Son 20 gündür yaşadıklarımızı unutmayalım.

IMF ve DB patentli Derviş kanunlarını hızla parlamentodan geçiren hükümetten güç alanlar “Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası”nı yangından mal kaçırırcasına Komisyonlardan geçirmişler ve ustaca bir manevra ile Danışma Kurulu toplantısından sonra TBMM’nin gündeminin 12. sırasına yerleştirmişlerdir. KESK ve sendikalarımız yasa tasarısı komisyonda görüşülmeye başlamadan harekete geçmiş, çeşitli etkinliklerle yasanın içeriğini teşhir ederek tasarının kamu çalışanları tarafından kabul edilemeyeceğini haykırmıştır.

21-25 Mayıs arasında İstanbul’dan yola çıkan KESK yöneticileri yüzlerce kilometre yol alarak Ankara’ya yönelmiş, çalışanları harekete geçirmeyi başarmış, 26 Mayıs Ankara mitingi ile de tasarıyı reddettiğini herkese duyurmuştur. Yürüyüşümüz her ilde ve ilçede güvenlik güçlerinin olağan dışı şiddet uygulamaları ile durdurulmaya çalışılmış, ancak yıllardır yaşadığımız KESK kararlılığı ile barikatlar aşılarak Kızılay’a ulaşılmıştır. Ankara Valisi günlerce önceden yayınladığı bildiri ile Kızılay’ı ve Ankara’yı kamu emekçilerine yasaklamış, ayrıca gelenleri zorla durduracağını açıklamıştır. Ancak hiçbir tehdit emekçileri durduramadı. Polis ve jandarmanın barikatları, kalkanları, gaz bombaları ve jopları aşa aşa Ankara’ya ulaştık.

26 Mayıs gününü hiç unutmayacağız. O gün tüm Ankara ve Ankara’ya ulaşan yollar açık cezaevine dönüştürüldü. Kızılay’da, Hipodrom’da yüzlerce emekçi gözaltına alındı, yollarda, barikatlarda emekçiler yerlere yattı, direndi, geri dönmedi. Saat 12’de Zafer Meydanı’nda toplanan binlerce kamu emekçisi Kızılay’a aktı. Artık onları durdurmanın mümkün olmadığını görenler barikatları kaldırarak kortejlerin yolunu açtılar. Onbinler Kızılay’ı doldurdu. Gözaltına alınan serbest bıraktırıldı. Tam da sloganlarımızla söylediğimiz gibi oldu. “Ferman valininse, Kızılay bizimdir!” Kamu çalışanları tüm coşkuları, inançları ile birlikte, dişleri ile, tırnakları ile kazandıkları sendikalarını savunmak için yüksek sesle bağırdılar, haykırdılar. Yasa TBMM gündemine geldiğinde Kızılay’da buluşmak üzere söz verdiler, eylemlerini kararlılıla tamamladılar. Tarih bir kez daha gösterdi. “Direnen emekçiler yenilmez.”

Bu yasa tasarısı üzerinde çok şey söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Şimdi şunu daha açık bir şekilde herkes görüyor. T. Kamu-Sen bu yasayı meclisten geçirmek için özel bir çaba sarfediyor. Geçmişte Emek Platformu içinde hazırlanan tüm bildirilerin altına “toplu sözleşme ve grev hakkı olan sendika istiyoruz” diye imza atanlar şimdi bu imzalarını inkar etmekle, dernek statüsünde bir örgüte razı olarak aslında niyetlerinin sendikacılık değil kendi siyasal görüşlerine hizmet etmek olduğunu bir kez daha kanıtlıyorlar. Böylece hükümetin yanında saf tutanlar aslında bu duruşları ile IMF ve DB destekli kriz sonrası ekonomik yapılanma programlarına desteklerini ve onaylarını ifade etmiş oluyorlar.

Gerçekler bir kez daha ortada. T. Kamu-Sen suçüstü yakalanmıştır. Milyonlarca memur, işçi, emekli, köylü, esnaf, işsiz alanlarda iken, sürdürülen ekonomik programı lanetlerken, onlar hükümete payanda olma görevlerini yerine getirerek, toplu sözleşmeli-grevli sendika isteyen ve mücadelesini veren KESK ve sendikalarına saldırıyorlar, iftira atıyorlar. Aslında onlar sahip oldukları hakların bilincinde bile olmadıklarını bildirilerinde itiraf etmişlerdir. Bunun için onlara yanıt vermeyi bile gereksiz görüyoruz. Ancak onları işyerlerinde herkesin katılacağı toplantılarda yanıtlayacağız, teşhir edeceğiz. Ama şunu söylemeden geçmeyelim. “Haklar mücadele ederek alınır, yasalar ise var olan hakları sınırlayan hükümlerdir.”

Şimdi bu yasa tasarısının altında yatan gerçekleri bir kez daha (anlamak istemeyenler için) hatırlatıyoruz. Bu tasarıda toplu sözleşme ve grev hakkı yoktur. Tasarı sendikaları devlet kurumları gibi bürokratik, hiyerarşik, hantal yapılar olarak kurgulamaktadır. Örgütlenme hakkını ortadan kaldıran, 40 yıl önce kabul edilmiş ILO sözleşmelerinden bile geri kalan bu tasarıyı kabul edenler çalışanlara ihanet etmektedir. Bunun için KESK ve Enerji-Yapı Yol Sen olarak alanlara çıkıyoruz ve yüksek sesle bağırıyoruz.

* Özgür, demokratik ve katılımcı, kamu emekçilerinin sorunlarına sahip çıkan
* Devletten ve sermayeden bağımsız sendikalar yarattık.
* Yasakçı, anti-demokratik yasa ve sendikalar istemiyoruz.
(...)

(KESK tarafından ertelenen 5 Haziran işbırakma eylemine çağrı bildirisidir...)



“Heryer Bergama hepimiz Bergamalıyız!” etkinliği


TMMOB tarafından “Heryer Bergama hepimiz Bergamalıyız!” adı altında Bergama köylüleriyle dayanışma gecesi düzenlendi. Bergama köylülerinin de katıldığı etkinlikte Fuat Saka, Nejat Yavaşoğulları, Koma Amed, Suavi, Moğollar yer aldılar. Etkinlik boyunca Bergama köylülerinin yıllardır süren mücadeleleri anlatıldı, Bergama’lıların eylemliliklerinden oluşturulan dialar gösterildi.

TMMOB temsilcileri ve Bergamalı köylüler tarafından mücadeleyi anlatan konuşmalar yapıldı. Oktay Konyar’ın son konuşması kitle üzerinde çok büyük etki yarattı. Direneceklerini, belki de dayak yiyeceklerini, ama mutlaka kazanacaklarını söyledi. Bergamalıların köylerine uğurlanmasıyla etkinlik sona erdi.

Sanatçı Suavi konuşmasında, F Tipi hapishanelerine değindi. Konuşması sık sık sloganlarla kesilen Suavi, yaşamın kirletilmesine ve F Tiplerine karşı mücadele çağrısı yaptı.
Etkinlik boyunca şu sloganlar atıldı: “Heryer Bergama hepimiz Bergamalıyız!”, “Direne direne kazacağız!”, “Halkız, haklıyız,kazanacağız!”, “Siyanürcü şirket Türkiye’yi terket!”, “Emekle inatla umutla direneceğiz!”, “Bergama köylüsü yalnız değildir!”, “Altın değil, yaşama hakkı!”, “Kahrolsun İMF kahrolsun emperyalizm!”, “İMF’ciler, tahkimciler, 6. Filoyu unutmayın!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!”, “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”




Yargıtaydan Gazi katliamına onay!..


1995’te Gazi mahallesinde halkın üzerine ateş açarak katliam yapan polislerin davasında Yargıtay, yargılanan 20 polisten sadece ikisinin ceza aldığı kararı bile sanıkların lehine esastan bozdu.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi bozma gerekçesini; TCY’nin 49/1. maddesi uyarınca “yetkili bir merciden verilen bir emir doğrultusunda, kanunun tanıdığı bir yetkiyi kullanan kişilerin ceza alamayacağı” hükmüne dayandırdı. Daire bu gerekçeyle, ceza verilen iki polis için hapis cezası içeren hükmü sanıklar lehine esastan bozdu.

Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 18 polis hakkında delil yetersizliği nedeniyle verdiği beraat kararını da onayan Yargıtay, tanıklar için de, “Olaydan sonra kendiliğinden gelen ve görgü tanıkları olduğunu söyleyen kişiler” tanımlamasını yaparak, tanık ifadelerinin doğru olmadığı imasında bulundu. Böylece düzen yargısının faşist baskı ve katliam aygıtının bir uzantısı olduğu bir kez daha açığa çıktı.




Anadilde eğitim özgürleşmelidir


Anadil, bir kimliği biçimleyen en önemli unsurdur. İnsanlar, anadilleri ile düşünür ve üretirler. Rüyalarını dahi ana dilleriyle görürler.

Anadil’in yasaklanması ya da kişilerin ana dilleri ile özgürce düşünüp, konuşmalarının engellenmesi ise, demokratik toplumlarda anlaşılmaz bir yaptırımdır.

Üzerinde yaşadığımız topraklar ne yazık ki bir kültürler mezarlığı durumundadır. Birçok dil artık konuşacak insan kalmadığından unutulmuş durumdadır. Örneğin topraklarımızda kendisini Çerkez Kültürü ile tanımlayan bir çok insan bulunmasına rağmen, Çerkezce unutulmuş bir dil durumundadır.

Anadil olarak en çok baskı yaşayan ise Kürt dilidir.

Bugün milyonlarca Kürt çocuğu ana dilleriyle eğitim alma hakkından yoksundur. Ve bu çocuklar, dünyayı ana dilleri olan Kürtçe ile öğrenme ve tanıma hakkına sahip değildir.

Kürtçe’yi yasaklayan 2932 sayılı yasanın kaldırılmasına rağmen, bugün kürtçe hala Anayasal engellerle karşı karşıyadır. (...)

Dil ve kimlik birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Batı Trakya’da yaşayan Türkler’in dil ve kimliklerine getirilen yasaklara karşı mücadele edip, kendi topraklarında yaşayan farklı etnik kimlikler üzerinde baskı kuran anlayış değişmelidir.

Bu nedenle bizler insan hakları savunucuları olarak; Bir kez daha Kürtçe üzerindeki baskıların kaldırılmasını ve her ana dilde eğitim hakkının sağlanmasını talep ediyoruz.

Demokratik düzenler farklı kimlikleri yok etmek yerine onları geliştirmeye çalışırlar.

Anadilde Eğitim, Ana Dilde İletişim Özgürleşmelidir!

İHD İstanbul Şubesi
Barış Komisyonu
06.06.2001