11 Ekim'03
Sayı: 2003 (03)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan jandarmalığını kabul etmeyeceğiz!
  Irak'ta işgal taşeronluğu, içerde işçi ve emekçilere yönelik saldırılar
  Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı Irak halkının direnişini destekleyelim!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Tezkere geçti... Sıra işgale ortak olmaya geldi!
  İşbirlikçi takımı hesap verecek!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Türk-İş ağası S. Kılıç ihanetlerine devam ediyor...
  Fanset işçileriyle ve sendikacılarla konuştuk...
  Sınıftan haberler...
  Savaşa karşı mücadelenin yeni dönemi
  45 milyonla sürdürülen eğitim...
  Ekim Gençliği'nin çalışmalarından...
  Özgürlük için kalemiyle savaşan Filistinli bir aydın: Edward W. Said
  İzmir Eğitim-Sen şubeleri toplantısı...
  Petrol-İş Genel Kurulu yapıldı...
  İsrail savaş uçakları Suriye'yi bombaladı...
  Bir tezkere ve sonrası...
  Bültenlerden...
  Ölen işçi bir babanın ardından...
  İmparatorun gemisine yakıt olmayalım
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Bir tezkere ve sonrası...

Serhat Ararat

ABD, işgal rejimini oturtmakta zorlanıyor. Her gün askeri kayıplar veriyor. Karşısındaki direniş gün geçtikçe büyüyor ve derinleşiyor. Bu, ABD’nin planlarını alt üst ediyor.

İşgal rejimini oturtmakta zorlanan ABD, bu durumu aşmak için belli arayışlar içine girdi. Bunlardan biri, BM ve onun üzerinden diğer devletleri kimi kırıntılar karşılığında yedeğine almak ve üzerindeki yükü belli ölçülerde hafifletmek! Diğeri ise, kendisine yakın, çizgisini onaylayan devletlerden askeri destek istemektir.

Birinci beklentisinden henüz istediği sonucu alamayan ABD, Türkiye gibi ülkelerden istediği askeri desteği alma konusunda daha somut sonuçlar almak üzeredir.

Öteden beri TC ile ABD arasında süren pazarlıklar henüz tam sonuçlanmasa da belli bir noktaya geldi. Bunun üzerine TC, “Irak’a asker gönderme ve bir yıl süre ile orada konumlandırma” konusunda kendi meclisinden gerekli “izni” almış bulunuyor. ABD ile yapılacak askeri müzakereler ve pazarlıkların sonuçlanmasından sonra, belirlenecek çerçevede ve plan doğrultusunda Türk askerinin belli bir gücü Irak’a ve Güney Kürdistan’a gönderilip konumlandıracak. Bu, neredeyse kesinleşmiş gibidir.

Ancak Türk askerinin Irak veya Güney Kürdistan’da konumlandırılması kendisiyle birlikte çok ciddi sorunlar ve krizler getirmeye aday görünüyor. Bu olasılığı biraz açmakta yarar var. Bunun için öncelikle TC’nin hesaplarına, stratejik ve taktik beklentilerine bakmamız gerekir.

TC’nin stratejik hesabının odağında Kürdistan sorunu, bu bağlamda Irak’ın yeniden şekillendirilmesi sorunu var. TC, Irak’ın, bununla birlikte Güney’in kendi stratejik çıkarları aleyhinde biçimlenmesini istemiyor. Federe bir Güney Kürdistan ve Federal bir Irak TC için istenmeyen, stratejik çıkarlarıyla çelişen bir gelişme olur. TC, savaş ve işgal hareketi sürecinde Irak’ın yeniden şekillendirilmesi konusunda ve karar süreçlerinde yer alma fırsatını kaçırmıştı. Böylece sürecin dışında kalmıştı. Bu durum kendisini son derece rahatsız etmişti. Yanı başında önemli gelişmeler oluyordu, ama kendisi buna müdahale edemiyor, dahası etkileme şansına sahip olamıyordu.

Ne var ki, ABD işgalinin Irak’ta sarpa sarması TC için yeni bir fırsat anlamına geliyordu. Aslında Güney’deki kontra ve istikrarsızlık yaratma faaliyetleri, bir bakıma bu anılan fırsatı yaratmaya dönüktü. ABD’nin kendisine ihtiyacı vardı artık. Askeri açıdan yardımcı olabilir ve böylece savaş sürecinde kaçırdığı karar süreçlerinde etkin yer alma, gelişmeleri daha fazla etkileme şansını yeniden yakalayabilirdi.

ABD ile müzakerelere başladı, sıkı bir pazarlığa tutuştu. Genel amacı daha fazla söz ve etki sahibi olmaktı. Bunun için istediği düzeyde ve miktarda askeri gücü göndermek ve bunları Kürdistan’a ve bu olamıyorsa Kürdistan’ı ve oradaki gelişmeleri daha yakından etkileyebilecek ve kontrol altına alabilecek bir bölgeye konumlandırmak istiyordu.

Bu genel yaklaşım bağlamında TC, ABD ile KADEK konusunda kendisinin belirlediği bir eylem planında anlaşmaya ulaşmak istiyordu. Bu nokta üzerinde yoğunlaşan pazarlıklar, yapılan açıklamalara göre, belli bir anlaşmayla sonuçlanmış bulunuyor. ABD’nin yakın gelecekte TC ile birlikte KADEK’e karşı askeri bir harekete girişmeyeceği biliniyor. Irak’ta işgal rejiminin oturmasına bağlı olarak KADEK’in Güney’deki varlığının tasfiyesi de gündeme gelecektir. Görünen o ki TC için önemli olan KADEK ile ilgili ihtiyaç duyduğu siyasal ve askeri güvenceleri almasıdır. Bunu da başarmış görünüyor.

TC, büyük bir askeri güç ile Güney Kürdistan’da konumlanmak istiyor. Ancak bunu başarmaması durumunda Güney’den Bağdat’a uzanan bir hatta kendi denetiminde bir geçiş yolu projesi üzerinde durmaktadır. Bu proje ile Güney’deki gelişmeleri daha rahat etkileyebileceğini ve kontrol edebileceğini hesaplıyor.

Kısacası TC’nin Irak veya Güney’e asker gönderme istemi, Irak’taki işgal hareketine güç ve destek verme niteliğindedir ve Kürdistan bağlamında bunun özgün boyutları da vardır. Her açıdan bu bir işgal hareketidir, var olan askeri işgali güçlendirme istemine oturmaktadır. ABD’nin talebi üzerine gelişecek bir harekettir.

TC’nin hesapları çok açıktır, hiçbir tereddütte yer bırakmayacak kadar... ABD’nin de hesapları var; işgali güçlendirmek, kendi askeri güçleri ile yerel direnişçiler arasında bir tampon güç oluşturmak, işte bu, anılan bu hesabın özünü oluşturmaktadır.

Ancak bu konuda ABD ve TC’nin hesapları önünde ciddi handikaplar var. Herşeyden önce Güney güçleri TC askerinin Güney’de veya Irak’ta konumlanmasına karşıdırlar. Çünkü onlar, TC’nin hesabının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Araplar da TC’nin gelişebilecek askeri işgaline karşıdırlar. Şu anda ABD’ye karşı savaşan güçlerin de TC askerini çiçeklerle karşılamayacakları açıktır. Bu durum işgal kuvvetlerinin işlerini zorlaştıracak etkenleri anlatmaktadır.

Öte yandan ABD’nin BM’yi işgal hareketinin yedeğine alma çabası da sonuç vermekten uzak görünüyor. Bu da TC’nin işlerini daha da zora sokacak bir etken olarak düşünülebilir.

Bütün bunlara rağmen ABD tüm Ortadoğu’yu tek başına yönetme, bunun için İsrail’i bir mızrak ucu gibi kullanma planını da adım adım uyguluyor. İsrail’in Suriye topraklarını bombalaması, Arafat’ı sürgün kararı, Filistin halkına karşı yürüttüğü sistematik yoketme hareketleri bu planın belli başlı adımları niteliğinde görünüyor.

Güney, Irak ve Ortadoğu daha fazla karışmaya aday görünüyor...

Dolayısıyla yeni gelişmelere hazırlıklı olmak mevcut karmaşa ve çelişkiler ortamında daha bir zorunlu olmaktadır!..