11 Ekim'03
Sayı: 2003 (03)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan jandarmalığını kabul etmeyeceğiz!
  Irak'ta işgal taşeronluğu, içerde işçi ve emekçilere yönelik saldırılar
  Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı Irak halkının direnişini destekleyelim!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Tezkere geçti... Sıra işgale ortak olmaya geldi!
  İşbirlikçi takımı hesap verecek!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Türk-İş ağası S. Kılıç ihanetlerine devam ediyor...
  Fanset işçileriyle ve sendikacılarla konuştuk...
  Sınıftan haberler...
  Savaşa karşı mücadelenin yeni dönemi
  45 milyonla sürdürülen eğitim...
  Ekim Gençliği'nin çalışmalarından...
  Özgürlük için kalemiyle savaşan Filistinli bir aydın: Edward W. Said
  İzmir Eğitim-Sen şubeleri toplantısı...
  Petrol-İş Genel Kurulu yapıldı...
  İsrail savaş uçakları Suriye'yi bombaladı...
  Bir tezkere ve sonrası...
  Bültenlerden...
  Ölen işçi bir babanın ardından...
  İmparatorun gemisine yakıt olmayalım
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Ölen işçi bir babanın ardından...

Yaşam, değiştirmek için
bizi mücadeleye çağırıyor!

Aradan geçen onca zamandan sonra seni sonsuzluğa uğurlarken merhaba baba...

Ölüm haberini aldığımda tarifsiz bir acıyla doldum. Beklemediğim bu durum karşısında ölümün soğukluğuyla yüzyüze geldim. Ölmekten korkmuyorum ama senin gibi en sevdiklerimden birinin ölmesi beni acıya boğduğu kadar, bu düzene olan kinimi bir kat daha bilemiş oldu. Yıllardır birbirimizi görememiş olmamız ve bunun sonucunda duyduğum özlemin getirdiği bir acıydı. Kinim bir kat daha arttı. Çünkü milyonlarca emekçi gibi senin de ölümüne neden olan bu asalak düzenden başkası değil.

Gözümün önüne aklımda kalan son halini getirmeye çalışıyorum. En çok son konuşmalarımız aklımda ve onları unutamıyorum. Evde olduğum son günlerden birinde beni yanına çağırarak konuşmak istemiştin. O zaman koruma içgüdüsüyle şöyle demiştin; “Benim tüm derdim ekmek davası, bunun için çalıştım çabaladım. Sizin için herşeye katlandım. Hep sizin daha iyi yaşamanız için”. Sözü benim devrimciliği bırakmama getirdin, “Bırak, böyle şeyler düşünmekte haklısın ama sen uğraşma, boşver”.

Konuşmanın burasında, ekmek davasından başlayarak, “bunca yıldır çalıştın, herşeye katlandın ama sadece bir evimiz oldu. Gecekondudan geniş bir eve geçtik. Onun dışında zar zor geçinebiliyoruz, çalıştığın bunca yılın karşılığı bu mu?” dedim. Bu konuşmanın en önemli yanı ise, seninle daha önce konuşamadığım şeyleri konuşmam ve senin itiraz bile etmemendi. Mesela düzene, adaletsizliğe ve senin çok inandığın Allah’la ilgili söylediklerime karşı bile çıkmadın. Bu sende gördüğüm açık bir değişiklikti.

Seni ve geçmiş yaşamımızı düşünürken çocukluğuma gidiyorum. Çocukken senden hep ayrıydık. Çalışmak için yurt dışına gitmiştin ve nadiren gelebiliyordun. Biz de yokluğunda sana olan özlemle büyüyorduk. Bu nedenle küçük yaşta mektup yazmayı öğrenmiştik.

Yetiştiğin koşullar zordu. Gerici bir çevrede büyümüştün. Baban seni ilkokula bile gödermemişti. Okuma yazmayı kendi çabanla öğrendin. Çok küçük yaşta çalışmaya başladın, yani 50 yıl hiç durmadan çalıştın. Paylaşmayı öğrendik senden. Paylaşım duygun o kadar genişti ki (biraz safça) bu nedenle çocuklar kadar gençler de seni çok severdi.

Yetiştiğin ortam geriydi. İstisnasız tüm kardeşlerin de geri bilinçliydi. Sen bu ortama rağmen (yıllarca çalışmış olmanın etkisiyle) daha farklıydın. Ben ve kardeşlerim için klasik bir yaşam tarzı isterdin. En çok istediğin buydu. Ne yapalım ne edelim yeter ki devrimci olmayalım!

Tabii ki, bir yerden sonra kalıpları kırmaya başladın. Bu da hiç kolay olmadı. Mesela ilk kitap okumaya başladığımda bana karşı çıkmıştın. Ben ise evdeki kavgalara rağmen gizlice okuyordum. Hem çalışıp hem gece geç saatlerde okumakta inat etmem, şimdi dönüp baktığımda, seni etkilemişti. Sonra ne okuduğumu sormaya başlamıştın.

Evde olduğun zaman haberleri izleyemediğinde bana anlattırırdın. Nedenini bilmediğim bir şekilde beni diğer kardeşlerimden biraz daha farklı seviyordun. İnatçılığımın etkisiyle önce her yaptığıma karşı çıkıyor, sonra da kabulleniyordun. Örneğin, her hafta sonu yoldaşlarla görüşmem olurdu. Kız olduğum için de her hafta sonu dışarı çıkmam normal değildi! Mesela ablam bir gün olsun tek başına dışarı çıkmamıştı. Bundan dolayı az sorun yaşamadım. Ama inatçılığım ve kararlılığım sonucu kabullenmeye başlamıştın. Bir süre sonra kavgalar devam etse de daha az gürültülü oluyordu. Annem bunu söylediğinde, eğer neşen yerindeyse, “sana bırakıyorum” derdin.

Bir gün çalıştığın yere seni ziyarete gelmiştik. 5 dakika bile rahat vermiyorlardı sana. İşin gereği eve ayda bir ya da iki kez gelmeye başlamıştın. Çalıştığın ortamı ve sana yapılan muameleyi gördüğümde, sendeki bu değişimin neden kaynaklandığını daha iyi anlamıştım.

Evden ayrıldığımda (habersizdi bu) bana karşı içten bir tepki duyuyordun. Bir kızgınlık değildi bu; çevrendeki baskı ve dedikodu nedeniyle, bunun sende yarattığı etki ve kabullenememe duygusuydu. Bilinçsizce önce anneme yüklendin ama bunun yanlış olduğunu çok geçmeden gördün. Bu sürecin kendisi seni olduğu kadar evdeki herkesi sorgulamaya itti. Zamanla senin de bazı gerçekleri daha iyi görmeni sağladı. Mesela hakkını aramadan hiçbir şeyi çözemeyeceğini anlamıştın. Dış çevreye karşı da öncekinden farklı olarak sahiplenme tutumu almaya başlamıştın. Bu dış etkinin sönmesini sağlamıştı doğal olarak.

Yaşamında kimsenin hakkını yememeyi öğrettin bize. Paylaşımcılığı, dürüstlüğü öğrettin. İşçiliğin gibi bize bıraktığın mirasın oldu bunlar.

Burjuvazi ve işçi sınıfı birbirine ne kadar karşıtsa, yaşamla ölüm de birbiriyle o kadar içiçe ve yakındır. Bunu çoğunlukla senin gibi emekçiler düşünür. İçiçe oldukları yaşam koşullarıyla, yokluklar ve olanaksızlıklar, onlara çaresiz ölümü bu kadar kolay kabul ettirebiliyor.

Yeni bir dünyanın, işçi sınıfının iktidarı olan sosyalizmin kurulması için mücadele eden biz komünistler ise ölümü bu denli kolay kabul edemeyiz. Çünkü senin ölümüne sebep olduğu gibi milyonlarca emekçinin ölümü sermaye düzeninden, onun sömürü politikalarından ve emekçileri sefalete itmesinden kaynaklanıyor. İliğine kadar sömürmesi yetmiyor, her geçen gün yaşam koşullarını daha da kötüleştiriyor. Mezarda emekliliği dayatıyor, eğitimi, sağlığı, sosyal hizmetleri parça parça özelleştirerek, “paran varsa yararlan” diyor. İşçilere “yeni iş yasası” ile köleliği dayatıyor. Emekçi çocuklarımızı yanıbaşımızdaki Irak halkını katletmek için savaşa gönderme hesapları yapıyor.

Evet baba, bunlar senin de gördüğün gerçekler. Yaşamının son evresinde açıkça görmeye fırsat bulduğun düzenin gerçekliği. Bu o kadar açık ki yüzünü nereye dönsen karşına çıkıyor. Ne yana baksan, kokuşmuşluk fışkırıyor. Bu nedenle yaşam, değiştirmek için bizi mücadeleye çağırıyor.

İşte baba, devrim ve sosyalizm mücadelesinde senin ölümünün hesabı da bu düzenden sorulacak. Ölümün sana duyduğum özlemi arttırdı ama sermaye düzenine olan kinimi daha da biledi. Senin de partin olan TKİP önderliği altında ve saflarında savaşarak bunu yapacağız ve er-geç başaracağız!

Sana hoşçakal derken derin bir saygıyla selamlıyorum...

F. Yıldız



İzmir’de Ulucanlar anması...

Şehitlerimiz yolumuzu aydınlatıyor!

Ulucanlar katliamının 4. yıldönümü nedeniyle, ÖO şehidi Hatice Yürekli yoldaşın mezarı başında bir anma etkinliği düzenledik.

Anma devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başladı. Ardından bir yoldaş şiir okudu. Diğer bir yoldaş ‘80’den sonra devrimci tutsaklara yapılan saldırılara değinerek, bu saldırıların özünde işçi sınıfını hedeflediğini ifade etti. Gazetemizde daha önce yayınlanmış olan Hatice yoldaş için kaleme alınmış bir yazı okundu, Habip ve Ümit yoldaşları anlatan bir konuşma yapıldı. Daha sonra Hatice yoldaşın kardeşi söz aldı. Konuşmaların ardından sloganlarla Ulucanlar’da şehit düşen yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın anmasını bitirdik.

Hayatını işçi sınıfına adamış Habip, Ümit ve Hatice yoldaşlarımızın bize teslim ettiği bayrağı daha da yükselterek taşıyacağız. İşçi sınıfı ve emekçilere saldırıların arttığı, Irak’ın işgaline suç ortaklığı yapıldığı bir süreçte çelikleşerek şehit yoldaşlarımıza layık olmaya çalışacağız. Bundan sonraki çalışmalarımızı bir kat daha hızlandırarak sürdüreceğiz.

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

İzmir’den komünist işçiler



Köln’de Ulucanlar anması...

“Kor çelikten bir ırmak gibi
aktılar ateşinde kavganın...”

Dört yıl önce Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde, hücre saldırısının başlangıç vuruşu olarak kabul edilen katliamda on yiğit devrimciyi yitirdik. On’ları anmak için 5 Ekim günü bir etkinlik düzenledik.

Etkinliği yaptığımız salona, üzerinde Habip, Ümit ve Hatice yoldaşların resimlerinin ve “Onlar partimizin özü ve özetidir” yazısının bulunduğu bir pankart ile Parti pankartını astık.

Programımız, Ulucanlar katliamının ve buna karşı gelişen başeğmez tutumun, yaşanan dönem ve bugün için politik anlamını anlatan kısa bir açılış konuşması ile başladı. Ardından, başta Ulucanlar olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşu yapıldı. Daha sonra iki yoldaş tarafından Habip ve Ümit yoldaşların özgeçmişleri okundu. Bunu, Habip ve Ümit yoldaşlara dostları, yoldaşları ve yakınları tarafından yazılmış birkaç mektubun okunması izledi. Köln’deki genç arkadaşlar tarafından hazırlanan “Zafere on yıldız” ve direniş şiirlerinden oluşan şiir dinletisi sunuldu.

Verilen aranın ardından Paris Gençlik Korosu’nun türkülerini dinledik. Programımızın sonunda bir yoldaşın günün anlam ve önemini belirten kısa konuşması yer aldı. Yoldaş konuşmasında özetle; zindan direnişlerinin devrimci hareketin tarihinde hep önemli bir yer tuttuğunu, 12 Eylül karanlığından direnerek çıkan örgütlerin bugün yaşadığını, direnemeyenlerin ise silinip gittiğini belirtti. Bu bağlamda Ulucanlar direnişinin de zindan direnişleri tarihinde önemli bir halka olduğunu, bu halkada Habip ve Ümit yoldaşlar şahsında Partimizin de önemli bir katkısı olduğunu belirterek, ancak onlardan öğrenerek ve mücadeleyi her alanda yükselterek onların anısına bağlı kalınabileceğini vurguladı. Etkinliğe 40 kişi katıldı.

Habip ve Ümit yoldaşlar ölümsüzdür!
Şan olsun Yeni Ekimler’in Partisine!

TKİP taraftarları/Köln