19 Şubat 2005
Sayı: 2005/07 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD Ortadoğu'da yeni fırsatlar yaratma peşinde!
  İMF anlaşmasının kaderi sokakta belirlenecek!
  Amerikancı işbirlikçiler suç ortaklığını
pekiştiriyor
  Sermaye, savaş çetesiyle “eşgüdüm
mekanizması” oluşturacak
  16 Şubat sınıf hareketinde bir ayrışma ve saflaşma döneminin yaşanmakta olduğunu
ortaya koydu
  İstanbul 16 Şubat eylemi
  Çeşitli illerde 16 Şubat EP eylemi
  SEKA’den TEKEL’e, Kocaeli’den Diyarbakır’a  SEKA gibi direnmek
  Devrimci inisiyatif ve irade ile sınıfın birleşik direnişini öreceğiz!
  Haramidere’nin haramisinden hesap
soracağız!
  Ravelli işçileri, işverenin şiddeti ve
ludizm üzerine/Yüksel Akkaya
   8 Mart üzerinden yaşanan ayrışma üzerine
  BDSP tarafından sempozyuma
sunulan tebliğ
  Sempozyum sonuç bildirgesi: Devrimci bir siyasal sınıf hareketi yaratmak için!
  Kampanya ve sempozyum üzerine
  OSB-İMES Derneği’nin
sempozyum tebliği
  "Sempozyumu coşku ve ilgiyle izledik"
  Haluk Gerger’le “Kan tadı” üzerine
 Emek Platformu Adana
bölge toplantısı
Emperyalist-siyonist zorbaların kanlı eli
Lübnan’ı yeniden karıştırmaya başladı
 Lübnan, BM ve işgaller!
Fransa’da liseli gençlik ve eğitim emekçileri ayakta!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Kampanya ve sempozyum üzerine...

Yeni dönemi kampanya sürecinden aldığımız güç ve moralle karşılayacağız!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak yaklaşık iki ay önce, ‘Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya hayır!' şiarıyla başlatmış olduğumuz kampanya sürecini çeşitli araçlarla sınıfın gündemine taşıyacağımızı ilan etmiştik. Elbette bir kampanyayı sınıfın gündemine taşıma ve sınıf içinde ete-kemiğe büründürme iddiası, şiarlaştırılmış bir takım talep ve temennilerin dile getirilmesinden ibaret değildir. Kampanyanın politik hedefleri ve pratik yönelimi siyasal bir değerlendirmenin sonucu olarak şekillendi.
Emperyalist-kapitalist sistem, giderek genişleyen krizinden kurtulmak için tüm dünyada işçi ve emekçilere kapsamlı saldırılar yöneltmektedir. Sınır tanımayan sermaye dünyanın her yerinde daha çok kâr için bir dizi ayrıcalık kazanmak, bunu yasal hale getirmek için azgınca saldırıyor. İMF, DB, DTÖ, OECD eliyle yürürlüğe sokulan neo-liberal politikalarla, işçi sınıfı ve emekçilerin uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği en temel haklar ve kazanımlar hedef tahtasına oturtuluyor.
Kampanyamız özetle bu temel değerlendirme üzerinden belirlendi. Bu temel belirleme, doğal olarak, bu saldırıların doğrudan muhatabı ve karşı gücü olması gereken işçi ve emekçi hareketinin mevcut tablosunu değerlendirmeyi ve görevler çıkarmayı zorunlu kılıyordu. ‘Tarihsel önemdeki bu saldırıların püskürtülebilmesi, saldırıların hedefi olan işçi ve emekçilerin silkinip ayağa kalkmasına, örgütlü, birleşik bir mücadele yürütmesine bağlıdır. Sınıf hareketinin üzerindeki ölü toprağı atması için siyasal bir sınıf hareketinin ve bunun bir parçası olarak da yeni bir sendikal hareketin yaratılması gerekmektedir' tespiti, kampanyamızın pratik yönelimini de dolaysız olarak işaret ediyordu. Örgütlü-örgütsüz işçi ve emekçi kitleler, fabrikalar ve sanayi havzaları kampanyamızın temel olarak yürütüleceği alanlar olmalıydı.

Kampanyanın yönelimi işçi ve emekçi kitleler oldu


Bir süredir işçi sınıfı ile bağlarımızı biraz daha güçlendirdiğimizi, siyasal çalışmamızda anlamlı bir mesafe katettiğimizi söylüyoruz. Kampanya sürecini bu bağları daha da güçlendirmenin bir olanağı, sınıf zeminine daha sıkı basabilmenin bir aracı olarak ele aldık. Bu, kampanyamızın bir yanını oluşturuyordu. Ancak daha önemli bir öteki yanını ise, sosyal yıkım saldırıları konusunda bir bilinç açıklığı taşımayan geniş işçi ve emekçi kesimlere ulaşmak, bu kesimleri saldırılar konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek oluşturuyordu.
Dolayısıyla kampanyamızın ilk hedefi ve pratiği sosyal yıkım saldırılarının kapsamı ve içeriği konusunda sınıfı aydınlatmak ve bilinçlendirmek olmalıydı. Bu doğrultuda sosyal yıkım saldırılarını anlatan ve işçileri mücadeleye çağıran onbinlerce bildiri, binlerce broşür ve afişle fabrikalara, sanayi havzalarına, emekçi semtlerine seslendik. Kuşkusuz sınıfa çeşitli araçlarla seslenmek anlamlı ve önemliydi. Ancak yeterli değildi. Bulunduğumuz alanlarda, çalışma yürüttüğümüz onlarca fabrika ve işyerinde işçi toplantıları düzenleyerek sosyal yıkım saldırılarını gündemleştirdik, sınıf hareketinin mevcut sorunları ve nedenleri ile buna karşı sınıfı bekleyen görev ve sorumlulukları işçilerle tartıştık.

Kampanyayı sempozyumla bir üst evreye taşıdık

Baştan beri sempozyum düşüncesini toplam kampanyamızın bir parçası, bir üst evresi olarak ele aldık. Sempozyumun amacını da bu bilinçle gerekçelendirdik. Saldırıların püskürtülebilmesi, işçi sınıfının tarihsel misyonunu yerine getirmesi, onun siyasal bir güç olarak mücadele sahnesinde yerini almasıyla mümkündür. Bu nedenle sınıfın temel sorunu ve acil ihtiyacı birleşik, militan, devrimci bir siyasal sınıf hareketinin yaratılmasıdır.
Kampanyamızın ikinci ayağı olan sempozyumu bu amaca hizmet edebilecek bir araç olarak değerlendirdik. Bizim için sorunları tespit etmek, saldırılar noktasında sınıf kitlelerini bilgilendirmek ve bilinçlendirmek işin ilk adımıydı. Asıl önemli yanı ise, sınıf hareketinin ve sendikaların yaşadığı sorunları tüm muhatapları ile birlikte tartışmak ve yaşanan bunalımı aşmak için çözüm yollarını ortaklaştırabilmekti.
Elbette bunun en önemli ayağını yine işçi sınıfı ve emekçi kitleler oluşturuyordu. Sempozyumun ön hazırlık sürecini tabana, fabrika ve işyerlerine doğru yaymaya, sempozyumu işçi ve emekçilerle birlikte örgütlemeye, tabanın irade ve inisiyatifini sempozyuma taşımaya çalıştık. Sınıf hareketinin, mücadele ve örgütlenme sorunlarını işçi ve emekçilerle tartışmadan taban hareketini açığa çıkarmanın olanaklı olmadığı düşüncesiyle hareket ettik.
Kıraç, Esenyurt, Topkapı, Büyükçekmece, Yenibosna-Güneşli, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli, Ümraniye, Tuzla, Kartal, Kurtköy ve Gebze'de onlarca fabrika ve işyerinden, küçük ve orta sanayi sitelerinden yüzlerce işçiyle saldırılar, sorunlar ve çözüm önerilerini tartıştık. Sempozyumu birlikte örgütledik. İşçileri sempozyumun doğrudan bir parçası haline getirebildik.
Sempozyumun doğrudan bir parçası haline getiremediğimiz geniş işçi-emekçi kesimlere ise onbinlerce bildiri, binlerce afiş ve davetiye ile seslendik. Pratik çalışmamızın önceliğini ve ağırlığını tüm kampanya boyunca fabrikalara, işçi havzalarına verdik. Yerel bültenlerimizi etkili bir şekilde kampanyamızı güçlendirecek tarzda kullandık. Merkezi yayınımızı bu bakışla değerlendirdik. Faaliyetimizi, kampanyanın geldiği aşamayı her hafta düzenli olarak yayından yansıttık.
‘İşçiler ve emekçiler sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı örgütlenme ve mücadele sorunlarını tartışıyor' adı altında düzenlediğimiz sempozyumun muhatapları sadece işçi ve emekçiler değildi. Sınıfın ileri ve öncü kesimleri kadar emekten yana güçler de sorunun doğrudan muhatabı ve tarafıydılar. Bu nedenle sempozyumun amacını sorunun muhatabı olan kesimlere taşımaya, onları da sempozyuma katmaya çalıştık. Akademisyenlere, sendikacılara, ileri-devrimci güçlere ulaşarak sempozyuma çağırdık. Kendilerini ifade etmeleri için kürsümüzü açtık.
Sempozyumun gerekçelendirme metninde de belirttiğimiz gibi, ‘işçi s'n'f'n'n tarihsel misyonuna inanan emekten yana güçler ile sald'r'lar'n bire bir muhatab' olan s'n'f'n ileri-öncü kesimlerin bu temel sorun vesilesiyle biraraya gelip tart'şmalar', deneyim ve birikimlerini paylaşmalar' ve bunu s'n'f'n daha geniş kesimlerine ulaşt'rmalar'' halen yakıcı bir ihtiyaç. BDSP olarak bu sorumluluk ve bilinçle hareket ederek bu yönde bir ilk adımı atmış olduk.

Kampanya dönemi ve sempozyum başarıyla gerçekleşti

Sempozyum, kampanya sürecinde yakalanan birikim ve deneyimlerin, enerji ve düzeyin pratik olarak somutlanması, dolayısıyla kampanyanın başarısının da ölçütü olacaktı. Bu açıdan bakıldığında kampanya ve sempozyum çalışması başarıyla tamamlanmıştır diyebiliriz.
Birincisi, iki aya yakın bir süre boyunca onbinlerce işçi ve emekçiye, değişik araç ve materyalle seslendik. Kampanyanın, sınıf kitlelerini saldırılar konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme ayağını yoğun, kesintisiz ve planlı bir faaliyete konu ettik.
İkincisi, kampanyamızın yönelimini doğrudan işçi sınıfı ve emekçi kitleler olarak belirlemiştik. Sempozyumda da somutlandığı üzere, 500'ü aşkın katılımın büyük ağırlığını genç işçiler oluşturuyordu. Örgütlü-örgütsüz değişik fabrika ve alanlardan 500'ü aşkın emekçi kampanyamızın ve sempozyumumuzun doğrudan örgütleyicisi, katılımcısı ve parçası oldu.
Kampanya sürecinde yürüttüğümüz politik-pratik faaliyet ile sınıfla bağlarımızı daha da güçlendirmiş, düne göre çalışmamızı sınıf zeminine daha sağlam oturtmuş, sınıf içinde güç olmanın adımlarını daha ilerden atmış olduk. Sınıfla daha ilerden bütünleşmenin güç ve olanaklarını biriktirerek kampanya sürecinden asgari bir başarıyla çıktık. Kampanya sürecinden elde ettiğimiz en anlamlı ve önemli kazanım bizim için budur.
Üçüncüsü, işçi sınıfının tarihsel misyonuna inanan emekten yana güçler ile saldırıların birebir muhatabı olan sınıfın ileri öncü kesimleri sempozyum vesilesiyle biraraya gelmiş, birikim ve deneyimlerini paylaşmıştır. Bu son derece anlamlıdır.
Ancak, sınırlı bir bölümünü dışta tutarsak, sendikalar kendilerini doğrudan sorunun ve konunun muhatabı görmüyor olmalılar ki, sempozyuma ilgi göstermediler, görüşlerini orada bulunan işçi ve emekçilerle paylaşmadılar. Denilebilir ki, tümüyle bizden kaynaklanmayan nedenlerden dolayı, sempozyumun en zayıf ve eksik yanını bu oluşturuyordu.
Sınıfın örgütlenme ve mücadele sorunlarının tartışıldığı, fabrika ve alanlardan örgütlü-örgütsüz 500'ü aşkın işçi ve emekçinin katıldığı bir sempozyumda kendilerini taraf olarak görmeyenlerin sınıf hareketinde yaşanan tıkanmada büyük bir payı olduğu, bu vesileyle, bir kez daha açığa çıkmış oldu. Sempozyumun önemli sonuçlarından biri de budur.
Sempozyumun gerekçelendirme metninde de vurgulandığı gibi; ‘Mevcut sendikal hareket, gelinen noktada sınıfın sermayeye karşı mücadelesini örgütleme hedef, niyet ve yeteneğinden yoksun olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Bazı sendikaların ya da şubelerin yer yer daha ileriden tutum almaları, sendikal hareketin genel tablosunu değiştirmemektedir. O halde sınıf hareketinin yenilenme ihtiyacı sendikaları da kapsamak zorundadır.' Bu yenilenme ihtiyacının aciliyeti ve yakıcılığı önümüzdeki dönemi de kapsayacak şekilde orta yerde durmaktadır.
Son olarak, sempozyum, bu yöndeki tartışmaların derinleştirilmesi, süreklileştirilmesi ve tabana doğru yayılması ihtiyacının önemini bir kez göstermiştir. Ulaşılan sonuçların sınıfın daha geniş kesimlerine maledilmesi ve sorunun muhataplarıyla birlikte ortak hareket noktalarının yakalanmasında anlamlı bir ilk adım olmuştur. Bunun zeminini ve dinamiklerini açığa çıkarmıştır.
Bağımsız Devrimci Sınıf Plaftormu olarak, birleşik, militan, devrimci bir siyasal sınıf hareketinin yaratılması için atılmış bu mütevazi adımı daha ileri taşımaya, kampanya ve sempozyum sürecinden aldığımız güç ve moralle iddiamızın arkasında durmaya devam edeceğiz.

BDSP (Bağımsız Devrimci Sınıf Plaftormu)

---------------------------------------------------------

Sempozyumdan izlenimler...

Devrimci siyasal sınıf hareketi için  anlamlı bir adım!

BDSP'nin düzenlemiş olduğu sempozyum bir takım eksikliklere rağmen başarıyla sonuçlandı. Sempozyum deneyiminden azami bir şekilde yararlanmak için, eleştirel bir gözle değerlendirilmesi ayrı bir önem taşıyor. Sempozyum pratiği ile birlikte şu çok net görüldü; artık sınıf devrimcileri, sınıfa dışarıdan seslenen, genel bir ajitasyon ve propagandayla yetinen değil, fakat bizzat sınıfın içinde ve sınıfı politik faaliyet içinde dönüştürmeye çalışan bir düzey yakalamıştır. Sempozyum ise bunun somut bir kanıtı olmuştur. Bu salt, sempozyumun örgütlenmesi sürecinde değil, fakat sempozyum katılımının bileşiminde de açığa çıkmıştır. Bu herşeyden önce sınıf devrimcilerinin yıllar önce ortaya koydukları perspektiflerin ne kadar doğru olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Bir diğer önemli nokta ise, bu politik perspektifler ışığında, ısrarlı ve uzun soluklu olmanın ve bu yönde irade göstermenin kalıcı sonuçlar üretebileceğini göstermiş olmasıdır.
Bu yanıyla bakıldığında ortaya konulan politikanın asgari bir başarıyla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Bunu hem haftalar öncesi ortaya konulan çalışma temposu, hem de devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için yapılan siyasal çalışma düzeyi üzerinden söyleyebiliriz. Sınıf devrimcileri fabrika çalışmasında aldıkları mesafeyle, sempozyum çalışmasını fabrikalardan ve dışarıdan paralel bir tarzda yürütebilmişlerdir. Ayrıca bu çalışmayı genel bir ajitasyon ve propaganda çalışmasıyla birleştirebilmişlerdir. Buradan bakıldığında elbette, devrimci bir siyasal sınıf hareketi yaratmak için önümüzde kat etmemiz gereken bir hayli yol vardır. Fakat işin bu kısmı bizim için hiçbir zaman sorun olmamıştır. Önemli olan temel perspektiflerimiz ışığında ve taktik açılımlarımız doğrultusunda, bu çalışma vesilesiyle, sonuç alınabilindiğini bir kez daha fakat olumlu bir pratik üzerinden görülmesidir. Sınıf devrimcileri siyasal pratik içerisinde derinleştikçe, kullandıkları araçlarda da çeşitlilik yaratabilmektedirler, bunu da ayrıca belirtelim.
Sempozyumun diğer bir başarısı da sinevizyonun amacına uygun hazırlanmasıdır. Sinevizyon gerçekten başarılı bir çalışma ürünüydü. Daha farklı başlıklar altında böyle çalışmalar yapabiliyorsak, bunu yaygınlaştırabilmeliyiz. Bu tür etkinliklerde, işçi ve emekçilere böylesi araçlarla seslenmenin farklı bir anlamı ve yararı var.
Elbette sempozyumda belli bir takım eksiklikler de vardı. Ancak bunun bir ilk adım olması, bu eksikliklerin hızla aşılacağını da göstermektedir.
Sınıf devrimcileri her zaman olumlulukları görerek, olumsuzlularının üstüne gitmesini bilmişlerdir. Bu yönüyle pratiğimiz fazlasıyla yüz ağartıcıdır. Şimdi de öyle yapacağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.  
Son olarak sınıfın ileri bölüklerinin böylesi bir tartışmaya çekilmesi ve sempozyumun örgütlemesinde gösterdikleri çaba herşeye rağmen anlamlı bir başarıdır. Sorunlara önerilen çözümlerin tartışılması istenilen düzeyde olmasa da, sempozyumun, bugüne kadar biriken sorunların ve örgütsüzlüğün aşılması için sihirli değnek rolü oynaması da beklenemez. Bu en hafif deyimle saflık olurdu. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu, bizim için noktalanmış bir süreç değildir. Tersine süreklileştirilmiş bir çalışmanın ilk adımını ifade etmektedir.
Sınıf devrimcileri önümüzdeki dönemde görev ve sorumluluklarına bu bilinçle sarılacaklardır. Yarattıkları birikimlere yaslanarak geleceği kazanacaklardır. Bundan da kimsenin kuşkusu olmasın.

Bir Kızıl Bayrak okuru

----------------------------------------------------------------------

Sempozyuma katılan işçi ve emekçilerle konuştuk...

‘Bu adım ileriye doğru büyütülmeli!'

- Sempozyumu nasıl buldunuz?
Leyla: Güzeldi. İçerik açısından, konuşmalar açısından insanlara yararlı, işçi sınıfına yararlı.
Çağdaş (Tuzla Gemi İşçisi): Konuşmacıların dili biraz ağırdı. Konuşmacılar ezilenler cephesinden, emek cephesinden belli değerlendirmeler yaptılar. Tersane bölgesinde çalışan bir işçi olarak yaptıkları değerlendirmelerin büyük bir kısmına katılıyorum, ama eksik buluyorum. Bu sempozyumdan bu noktada nasıl bir program çıkmalı karşımıza, bunu da ortaya koymalarını isterdim.
Kenan (Tuzla Tersane İşçisi): Genel olarak iyi. Konuşmacıların ileriye dönük neler yapılabileceğini tam olarak ortaya koymamalarını bir eksiklik olarak görüyorum. Onun dışında çok bir eksik görmüyorum. Program daha devam ediyor ve ileriye dönük birtakım şeyler olacaktır diye düşünüyorum.
Hüseyin (Matbaa işçisi): Şu ana kadar güzeldi. Özellikle sinevizyon gösterisi oldukça iyiydi.
Bülent (Metal işçisi): Gayet güzel. İnsanların sorunlara karşı duyarlı olmaları güzel. Kalabalık olmasından da oldukça memnun oldum. Konuşmalar güzeldi, sorunlar oldukça iyi anlatıldı. Bundan sonra sendikal faaliyetleri nasıl yapacağımıza bakacağız.
Hıdır (Tekstil işçisi): İlk bölüm güzel geçti. Daha güzel olmasını bekliyorum. Onlar profesör ve profesör gibi anlattılar. Bizim için olumludur.
Sevgi (OSİM-DER): Katılım çok sıcak ve samimi. İşçilerin sorularını ayrıca çok hoş buldum. Beklemediğim bir şeydi. Birilerinin çıkıp fikirlerini söylemesi her zaman zor olur ama bu sefer öyle olmadı. Oldukça iyiydi.
Mustafa (Metal işçisi): Gayet güzeldi, her zaman böyle şeyler olmasını isteriz. İnsanların birleşmesi için bu tür şeylerin yapılması gerekir. Böyle etkinlikler biraraya gelmek için önemli, bu da ilk adım ve bu ileriye doğru büyütülmeli.
Ömer (Kamu sektörü): Sempozyumu çok olumlu buldum. Sohbetler açıklamalar o kadar hoştu ki hiç bitmesini istemedim. Devamını diliyorum. Hatta bu sadece İstanbul'da değil bütün illere yayılmalı. Belki buraya gelmekte sıkıntı çeken, gelemeyen işçi arkadaşlarımızın da bu tür etkinliklere katılma şansları olur. Ben ülke geneline yayılmasını istiyorum. Daha başarılı olacağına inanıyorum.
Davut (Tekstil işçisi): Sinevizyon güzeldi ama konuşmalarda aynı şeyler söylendi.

- Bundan sonraki bölümde tebliğ sunumları olacak, tebliğ sunumlarından beklentileriniz nelerdir?
Leyla: Olumlu olacağını düşünüyorum.
Hüseyin: İşçilerin genel sorunlarından daha çok bahsedilmesini bekliyorum.
Bülent: İşçi arkadaşlarımızın genel olarak neler düşündüklerini öğreneceğiz. Biz de konuşacağımız için diğer arkadaşlar ne düşünüyor, ne yapıyor, birlikteliğimizi nasıl sağlayabiliriz bunu göreceğiz.
Hıdır: Bütün işçiler fabrikalarında yaşadıkları sorunları anlatacaklar. Ben de konuşacağım ve eğer işçilere bir şeyler anlatabilirsek ne mutlu bize.
Sevgi: Buradaki insanların tepkilerini, fikirlerini aynı şekilde sunmalarını bekliyorum.

------------------------------------------------------------------------------------

Küçükçekmece BDSP sempozyum çalışmalarından...

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Sınıf hareketinin cansız ama bir o kadar da arayış içinde olduğu bir dönemde gerçekleştirilen sempozyum bizim için bir başlangıç oldu. Bu süreçte sınıf çalışmasında daha bir yoğunlaştık ve derinleştik. Süreci aynı zamanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile birlikte örmeye çalıştık. Bu çerçevede tekstil işçileriyle ‘Ekmek ve gül' filmini izledik ve 8 Mart üzerine konuştuk.
Kampanyamız yaklaşık iki ay önce Taksim Gezi Parkı'nda yaptığımız basın açıklamasıyla başlamış oldu. Son haftalarda ise havanın olumsuz tablosundan kaynaklı çalışmalarımız ciddi bir şekilde sıkıntılı geçti. Elbette bu olumsuzluk coşku ve enerjimizi etkilemedi. Kar yağışı, yaygın afiş yapmamızın yanısıra fabrika dağıtımlarını da zora soktu. Yoğun hava muhalefetine rağmen pratik faaliyetimizi eksiksiz bir şekilde tamamladık.
Sempozyum yaklaştıkça tempomuz daha bir yoğunlaştı. Öncelikle sendikalara ve kitle örgütlerine dönük çıkardığımız davetiyeleri hızla ulaştırdık. Daha sonra genele yönelik sempozyum davetiyelerini öncelikle fabrikalara dağıttık. Kar yağışından dolayı birçok fabrika çalışmadı, işbaşı yapılan yerlerde ise sınırlı sayıda işçi çalıştı. Bu tablo karşısında dağıtımlara ara verdik. Bu sırada daha çok birebir ilişkilerle ilgilendik. Beklememize rağmen hava koşullarında değişme olmadığı için dağıtımlarımızı temel çalışma alanlarımız olan fabrika ve sanayi sitelerinde ajitasyon ve propaganda ile tamamladık. İşçiler, böylesi soğuk ve olumsuz havaya rağmen ısrarlı çalışmalarımızdan dolayı etkilendiklerini dile getirdiler, birçok işçiden olumlu tepkiler aldık, sıcak diyaloglar kurduk.
Afişlerimizin tümünü sempozyumdan iki gün önce bitirdik. Afişlerin görselliği dikkat çekiciydi. Dağıtımların dışında fabrika fabrika, semt semt ilişkilerimizle sempozyuma dönük sıkı bir çalışma içerisine girdik. Alanımızdan doğru Güneşli'den tekstil, Topkapı'dan metal, Doğu Sanayi Sitesi'nden işçilerle biraraya gelerek tebliğlerimizi hazırladık. Matbaa emekçilerinin sorunlarını anlatan tebliğimizi ise hazırlamakta geciktik. Fakat bu eksikliği bir konuşma hazırlığıyla gidermeye çalıştık. Ayrıca farklı alanlardan işçi ve emekçilerle kürsüde canlı konuşmalar yapmak üzere planlamalar yaptık. Son güne kadar canlı tartışmalar yürüttük.
Sempozyum öncesinde tüm yoldaşlarda büyük bir heyecan ve tedirginlik vardı. Çünkü böylesi bir çalışma ve organizasyon bizim için bir ilkti. Kampanya sürecinde kazandığımız deneyimler bizi 8 Martlar'a, 1 Mayıslar'a güçlenerek taşıyacaktı.
Sempozyum günü hedeflediğimiz katılımı sağladık. Tüm kampanya faaliyetimizin en anlamlı sonucu sempozyuma işçi katılımını sağlamış olmaktı. Alanlardan katılan işçilerin büyük bir çoğunluğu böylesi bir etkinliğe ilk kez katılıyordu. İşçilerin bir kürsüsü olması, yaptıkları konuşmalar, sorunlarını anlatmaları ve çözümler çerçevesinde konuşmaları işçileri bir hayli etkiledi. Getirdiğimiz işçiler de bu atmosferden etkilenerek konuşma isteği gösterdiler. İşçilerin değişik fabrika ve alanlardan gelerek sempozyumda buluşması, deneyimlerin aktarılması çok daha farklı bir hava yarattı. Özellikle aylar süren çalışmalarını yansıtan Tersane işçilerinin tebliği oldukça etkiliydi.
Sempozyumu değişik açılardan değerlendirdik. Yapılan toplantıda ortaklaşılan görüşler şunlardı; konuşan işçi arkadaşlar içten ve sade konuştular, işçi konuşmalarına daha fazla zaman ayırılabilseydi iyi olurdu, devrimci kurum ve DKÖ'ler daha kısa ve özlü sunumlar yapmalıydılar. Parçalı bir sınıf tablosunda böylesi bir etkinlik sınıfa dönük müdahalede anlamlı bir ilk adım oldu. Böylesi bir sürecin ardından işçilerle farklı toplantılar yapılmalı, tartışma süreci devam etmeli. Salon düzenlemesi ve teknik organizasyon oldukça iyiydi. Sinevizyon da çok iyi hazırlanmıştı.
Çalışmada en önemli eksikliğimiz sempozyuma Genç İşçi Bülten'i ile seslenememiz oldu. Toplamından bölge çalışmamızdan doğru baktığımızda süreci öngörmek ve örgütlemek noktasında sergilediğimiz çaba ve ısrarda, geçmiş döneme oranla daha ileri bir düzeyi yakaladığımız açık. Bu kazanımları kalıcılaştırmak, önümüzdeki süreçlere taşımak sorumluluğuyla yüzyüzeyiz. Tüm güç ve enerjimizi bahar sürecini kazanmaya harcayacağız.

Küçükçekmece BDSP

---------------------------------------------------------------------------

Sempozyuma dair bazı gözlem, eleştiri ve öneriler...

İlaç sektöründe çalışan bir emekçi olarak hafta sonu katıldığım sempozyum hakkındaki düşüncelerimi, coşkumu ve heyecanımı sizinle paylaşmak, bütün emeği geçenlere buradan teşekkür etmek istedim.
Yaklaşık 500 kişinin katıldığı ve çoğunluğunu işçilerin oluşturduğu ‘Sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı işçiler ve emekçiler örgütlenme ve mücadele sorunlarını tartışıyor!' başlıklı sempozyum, önemli bir konuyu gündemine almış olması bakımından oldukça anlamlıydı.
Salonun düzenlenmesi, seçilen isabetli sloganların yeraldığı pankartlar ve taleplerin bulunduğu bilboardlar görsel anlamda gerçekten etkileyiciydi. Geçmişten günümüze mücadele tarihinin özetini sunan, bütünsellik açısından başarılı anlatım ve müziklerinin iyi seçimiyle herkesin heyecanla izlediği sinevizyon gösterisi ve tiranlara karşı mücadelede yaşamını yitiren bütün direnişçiler için bir dakikalık saygı duruşu, programın ilk yarısında yeraldı.
Yine programın ilk yarısında yeralan, sermayenin sosyal yıkım saldırıları (esnek üretim, SSK'nın özelleştirilmesi, mezarda emeklilik, yeni iş yasası vs.) hakkında yapılan sunumun ardından sorulan sorular cevaplandırıldı. Fakat, sempozyumun esas amacını bir kenara bırakıp, dar ve gereksiz bir takım sorular (‘Gazi' gibi bazı olayların dia gösteriminde neden yer almadığı, bir pankartta yeralan ‘İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!' sloganı ile ‘halk'ın gözardı edildiği vs.) sorulabildi. Bu sorulara gerekli cevap, divan başkanı tarafından güzel ve olgun bir şekilde, gerekli zamanda verildi. Yine, başka bir kişi tarafından tam yarım saat gaspedilen kürsü aynı sorumsuzluğun, aynı bakışaçısının ürünü oldu.
BDSP'nin konuyla ilgili tebliğinin okunmasının ardından, çeşitli fabrikalardan işçilerin tebliğlerinin okunması, programın ikinci bölümünde yeraldı. Tebliğlerin oldukça uzun olması ve değişik kurumlara kürsüden fazla zaman ayrılması, yaklaşık 30 fabrikadan işçinin kürsüde konuşma olanağını ortadan kaldırdı. Son çıkan iş yasasıyla, kan ve can bedeli kazandığımız 100 yıllık kazanımlarımız, artık yavaş yavaş değil, büyük bir hızla elimizden alınırken, konuşma hakkına herkesten daha çok biz işçi ve emekçilerin sahip olacağı kürsüde, hala birileri gereksiz tartışmalarla gündemi saptırma ve gösterilen hoşgörüyü keyfi biçimde kullanma yoluna gidebildi.
Sempozyumun amacı, sermayenin yıkım politikalarını işçi ve emekçilere anlatarak, bu konuda geliştirilebilecek tavırları belirlemektir. Sempozyuma gelen büyük çoğunluğu sanayi işçisi 500 kişiye, kıdem tazminatının gaspı, SSK'nın özelleştirilmesi, esnek üretim, vb. saldırılarla bütün bunların neyi ifade ettiği, yaşamında nereye denk düştüğü ve bu saldırılara karşı nasıl mücadele edilebileceği, neler yapılması gerektiği ağırlıklı olarak anlatılabilmeli ve tartışılabilmeliydi. Maalesef bu tam anlamıyla yapılamamış ve sempozyum bu yönüyle eksik kalmıştır. Tabii ki, bu tür etkinliklerin daha etkili biçimde yapılabilmesi için bu deneyimden çıkarılması gereken en önemli ders var. Bir takım gruplara, yazılı olarak sunulan tebliğlere bu kadar yer verilmesinden kaçınmak, tüm etkinliği kürsünün işçi ve emekçiler tarafından daha fazla kullanılması amacına hizmet edecek bir şekilde düzenlemek, onları dinleyici konumundan çıkarıp tartışmaların aktif bir tarafı haline getirmek bu derslerden bazılarıdır.

Bir ilaç emekçisi