10 Eylül 2005
Sayı: 2005/36 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Faşist terör ve provokasyonlarla Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğamazsınız!
  Gemlik yürüyüşü devlet terörü ve linç girişimiyle engellendi
  Özelleştirme yağmasını ancak işçi sınıfı durdurabilir
  TÜPRAŞ'ta konuşma sırası işçilerde!
  TÜPRAŞ işçisi özelleştirmeye karşı direnme kararlılığında
Avrupa Birliği sürecinde son gelişmeler
AB "demokrasisi" yolunda "iş kazaları": Grevciye yasak, sendikalıya kurşun
  Sınıflı toplumların sınıf ayrımcı okulları: Eğitimde eşitlik için sosyalizm!
  Katrina kasırgası; Doğal afet mi kapitalizmin çöküşü mü?
  Felaketin ve sefaletin küreselleşmesi!
  Katrina'nın aynasında iki Amerika
  Katrina evdeki "üçüncü dünya"yı açığa çıkardı
  Devletin devekuşu politikası ve boşa çıkan İmralı çizgisi (Orta sayfa)
  Sendikal tazminat hakkı nasıl gaspediliyor!
  Dinsel gericiler siyonistlerin hizmetinde
  Irak'ta İmam Musa Kazım anmasında bine yakın Iraklı can verdi

  ABD'de neo-faşist çetenin saltanatı sarsılıyor

  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Gücümüzü Ümraniye İşçi Kurultayı'nda birleştirelim!
  12 Eylül faşizmi üzerine
  Bir mücadele deneyimi...
  Pendik BDSP'den açıklama; Dar grupçu çatışma değil devrimci mücadele
  Bültenlerden/ Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden/ Mamak Türküsü
  Basında 6-7 Eylül provokasyonu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Katrina evdeki “Üçüncü Dünya”yı açığa çıkardı

BİA (New Orleans)-New Orleans'daki binlerce insan gıdasız, susuz, barınaksız halde beşinci günlerine yaklaşırken, hem medya hem de, hiç kuşku yok ki, milyonlarca sıradan yurttaş, devletin ABD tarihinin en kötü doğal afetlerinden birine tepki vermekte nasıl bu kadar ağır kaldığını merak ediyor.

“Böyle sahneleri daha önce de gördüm; ama hep televizyondaydı, hep uzak diyarlardaydı” diye yazıyordu New York Daily News'un muhabirlerinden biri. “Ama sahneler buraya ait değildi, hep Üçüncü Dünya ülkelerindeydi.”

Bu haftanın en sık rastlanan yorumlarından biriydi bu; özellikle de, Katrina kasırgasının New Orleans'dan Louisiana'ya, Mobile'dan Alabama'ya kadar, ABD'nin Meksika Körfezi kıyısındaki mahallelerde, kasabalarda ve kentlerde yarattığı yıkımı ve insanların yaşadığı sefaleti araştıran, ülkenin kablolu haber ağlarının başhabercilerinin yorumu.

Ama bu yorumun temel varsayımı -Üçüncü Dünya'nın “uzaklarda bir yerlerde” olması- doğru değildi. Katrina'nın dünyaya ve ABD yurttaşlarının en temel hizmetleri çaresizce bekleyişlerini izleyen ABD'lilere bütün çıplaklığıyla gösterdiği şey, ABD'nin -dünyanın tek süper gücü ve küresel hegemonu olmasına karşın- Üçüncü Dünya'yla sahip olduğu büyük ve giderek büyüyen ortak paydasıydı.

Bir düşünün:

* Kalkınmakta olan ülkelerdeki doğal afetlerde olduğu gibi, Katrina'nın kurbanlarının da ezici çoğunluğu yoksuldu. Örneğin, New Orleans kentinin yaklaşık üçte biri, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Öte yandan, kasırganın en sert vurduğu eyaletler Louisiana ve Mississippi'de, çocuk yoksulluğu oranı ülkedeki en yüksek oran -yüzde 50'nin üzerinde.

Bu arada, Nüfus İdaresi'nin geçen çarşamba günkü raporuna göre, ülkedeki yoksulluk oranı, geçen yıl yine yükseldi -art arda dört yıldır yükseliyor- ve yüzde 12.7'ye ulaştı.

* Birçok kalkınmakta olan ülkede olduğu gibi, ABD yoksullarının büyük bölümü, yıllarca ayrımcılık ve baskı görmüş ırksal ve etnik azınlıklardan oluşuyor.

Center for American Progress'in (CAP-Amerikan İlerlemesi Merkezi) de işaret ettiği gibi, New Orleans nüfusunun üçte ikisi siyah; ama haberlere göre neredeyse tamamı sular altında kalan ve en çok ölümün gerçekleştiği Aşağı Dokuzuncu Ward mahallesinin yüzde 98'inden fazlası siyahtı.

* Birçok kalkınmakta olan ülkede olduğu gibi, ABD'de de zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum büyük -aslına bakarsanız, gelişmiş ülkelerdeki en yüksek oran- ve bu uçurum giderek büyüyor. Ve, Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Kongre'nin gelecek haftaki programında, miras vergisinin daimi olarak kaldıracak bir kanun tasarısı var; bu tasarı ülkenin en zengin yüzde ikilik kısmının servetlerinin tamamını, devletle hiçbir kısmını paylaşmadan, mirasçılarına devretmesini güvence altına alacak.

Bu yürürlükten kaldırma işleminin, Hazine'ye -ve kaynak sağladığı hizmetlere- 10 yılda 1 trilyon dolara mal olacağı tahmin ediliyor.

* Birçok kalkınmakta olan ülkede olduğu gibi, toplumun en yoksul üyeleri, devlete en yabancılaşmış olanlar; bunun tersi de geçerli -Federal Acil Durum İdaresi'nin (FEMA) yöneticisi Michael Brown bu duruma geçen perşembe günü işaret etti; yani, fırtınanın kurbanları kendi başlarının çaresine bakmak durumunda kalacak.

Başkan George W. Bush'un eski ahbabı ve Arap At Derneği'nin kadrolu avukatı olan Brown, New Orlans'da “binlerce” yoksul yurttaşın ölmüş olabileceği tahminlerine dikkat çekti ve “Ne yazık ki, bu, önceden yapılan (boşaltma) uyarılarına kulak asmayan insanlarla açıklanabilecektir” dedi.

Missisipi meclis temsilcisi Bennie Thompson, insanların gözden kaçırdığı şeyin “buradaki birçok siyahın kendi taşıtlarına sahip olmaması” olduğunu söyledi. “O zaman, arabası olmayan birine ‘boşalt burayı' dediğinde, ne demiş oluyorsun? Çoğu insan gidebilecek olanağa sahip değildi.”

Gerçekten de, New Orleans'da yaşayan yarım milyon kişinin üçte birinin arabası yoktu. Evlerinde kalanlarınsa -kredi kartları, nakit paraları veya FEAM ya da yerel afet birimlerinin sunduğu bir plan olmaksızın- Florida meclis temsilcisi Stephanie Tubbs'ın sözleriyle, “gidecek bir yerleri hiç olmamıştı.” (...)

Jim Lobe

(2 Eylül 2005, Çev: Tolga Korkut)

(Bianet'ten alınmıştır...)

---------------------------------------------------------------------------------------

Uygarlık krizi

Tam bir kaos. Tek bir sorumlu yok. Kimseye su bile verilmiyor. Çocukları görmelisiniz. Hepsi ağlıyor. Hasta insanlar var, gözlerimizin önünde ölüyorlar.... Cesetler ortalıkta, kimse toplamıyor. Burada 15.000'den fazla insan var. Hepsi aç. Yiyecek yok. Üç gün önce buraya sığınmamız söylendi. Biz de geldik. Ama bize yol gösteren, ne yapılacağını söyleyen bir yetkili yok. (CNN)

Burası, Darfur bölgesinde bir sığınmacı kampı değil. New Orleans'ın süper büyüklükteki, Konferans Merkezi binası...

Katrina kasırgası, daha doğrusu, kasırganın kentin altyapısında yaptığı tahribat 500.000 nüfuslu, tarihi New Orleans kentini haritadan sildi. Kenti koruyan setlerden ikisinin çökmesi sonucu, Pontchartrain Gölü'nün suları kenti doldurdu, kentin yüzde 80'i sular altında kaldı, su seviyesi bazı yerlerde 8 metreye kadar ulaştı. Kesin sayı henüz bilinmese de gelen haberlerden ölü sayısının 10.000'e ulaşabileceği, sularda yüzen cesetlerin, sulara karışan kimyasalların ciddi bir salgın hastalık tehdidi oluşturduğu anlaşılıyor. Daha da çarpıcı olanı, New Orleans'ta toplumsal yapının, sınıf çelişkilerinin, ırkçılığın baskısı, merkezi devletin yetersizliği altında bir günde çökmüş olması...

Hepimizi etkileyen bir felaket

Araştırmacılara göre, sigorta sektörünü en az 30 milyar dolarlık bir fatura bekliyor (CBS News). Meksika Körfezi ABD'nin en önemli petrol/gaz giriş, işleme bölgesi. Katrina'nın vurup da 9 rafineriyi, birçok deniz platformunu işlemez hale getirmesiyle (The Independent) günlük 2 milyon varillik bir kapasite kayboldu, petrol piyasasının hassas dengeleri sarsıldı, petrolün varil fiyatı bir günde 4 dolar artarak 70 doların üzerine çıktı. Bölge Amerika'nın tüm petrol gereksiniminin yüzde 7'sini karşıladığı için ABD içinde de yakıt fiyatları hızla yükselmeye başladı. Böylece, tüketici yüksek fiyatlarla sanayici de yeni bir maliyet unsuruyla karşı karşıya kaldı (Financial Times). ABD ekonomisinde yavaşlama olasılığını güçlendiren Katrina, dünya ekonomisini de kapsamı altına alıyor, tüm insanların kaderini birleştiriyor.

Aslında New Orleans'takilerle dünyanın geri kalanı arasındaki bağlar çok daha derin: Katrina başlangıçta sıradan bir kasırgaydı, Meksika Körfezi'ne gelince su yüzeyinin olağanüstü yüksek ısısıyla müthiş bir enerji kazanarak canavarlaşmaya başladı. İklim değişikliği uzmanı Ross Gelbspan'ın deyimiyle Katrina'nın esas adı “Küresel ısınma” olmalıydı (The Boston Globe).

Deniz sularının yüzey ısısının yükselmekte olması, Katrina çapında kasırgaların olasılığını daha da arttırıyor. Küresel ısınmayı denetim altına almak için ise uygarlığımızın kömür ve petrol tüketimini yüzde 70 azaltması gerekiyor. Küresel ısınmanın bir tehlike olmadığını anlatabilmek için milyonlarca dolar para harcayan kömür ve petrol şirketlerinin lobileriyse medyayı susturuyor, hükümetlerin elini kolunu bağlıyor. Anımsayacaksınız, bu lobilerin etkisiyle Bush yönetimi Kyoto Protokolü'nden çıkmıştı.

Bir tercih sorunu...

Bizim kaderimizi Katrina'nın kurbanlarınınkiyle birleştiren başka uğursuz bağlar da var. Örneğin, ülkemizde de olduğu gibi, neo-liberal politikalar, kaynakları sosyal hizmetlerden keserek sermaye birikiminin desteklenmesine kaydırıyor. Bush hükümeti, tüm uyarılara rağmen Güney Lousiana Kentsel Su Baskını Denetimi Projesi'nin (SELA) bütçesini 2004 yılında, zenginlerin vergileri azaltılırken 36.5 milyon dolardan 10.4 milyon dolara düşürmüş. Böylece yaratılan tasarruf Irak savaşını, iç güvenlik sistemini finanse etmek için kullanılmış. SELA yetkilileri, kaynak yetersizliğinden New Orleans'ın çevresindeki setlerin gereken düzenlilikte ve hızda onarılamadığını söylüyorlar.

Halk, toplumun genel güvenliğini tehlikeye atma pahasına zenginlere transfer yapan devletin, bu kez de New Orleans'ta, hayatta kalabilmek için dükkânlara saldıran halka yönelik “vur emri” çıkararak yine öncelikle sermayeyi korumaya çalıştığına şahit oluyor. Neden devletin, bu dükkânların mallarını maliyeti üstlenerek halka dağıtmak yerine çaresizlik içinde olanları hedef aldığını soruyor.

Kasırga, Lousiana'yı dünya jeopolitiğine de bağladı. Kasırga sonrası kurtarma çalışmaları başlayınca eyalet yönetimi, elindeki Ulusal Muhafızların, helikopter gibi taşıma araçlarının yetersiz kaldığını görmüş. Çünkü, Ulusal Muhafızların yüzde 40'ına yakını Irak'ta görev yapmak üzere gitmiş, helikopter vb. gibi araçların bir kısmı da Irak operasyonuna ödünç verilmiş (Washington Post).

Katrina kasırgasına bakınca ekonomik, enerji, ekolojik ve jeopolitik krizlerin hemen hepsinin izlerini görebiliyoruz. Kasırga, uygarlığımızın “olağanlık” iddialarını yıkarak yaşamakta olduğu derin krizin en karanlık yüzünü (hem de tam merkezinde) gözler önüne serdi.

Ergin Yıldızoğlu

Cumhuriyet/7 Eylül ‘05