29 EKİM 2005 Sayı: 2005/43 (43)

  Kızıl Bayrak'tan
  TMY karşıtı mücadelenin görevleri...
  Ordu-hükümet geriliminde son perde
  2006 Bütçesi mecliste; Sömürü ve soyguna karşı mücadeleyi yükseltelim!
  2006 Bütçesi; Vergiler yine işçi ve emekçileri vuracak!
  TÜSİAD gözünü enerji ve ulaşım sektörüne dikti; Sermaye yağmaya doymuyor
Telekom yağmasının önündeki engeller temizleniyor
Yargı "siyasallaştırılıyor" mu? Yoksa düzen siyasetinin göbeğinde mi duruyor?
  Umut tacirleri emekçileri soymaya devam ediyor
  Burjuva parlamentosundan pislik akıyor
  Eğitim-Sen'de neler oluyor?
  Sosyal güvenlik açıkları sermayenin eseridir!
  İstanbul Migros işçileri; Haklıyız, kazanacağız!
  İzmir'de 6 Kasım tartışmaları
  Demorkari mücadelesi ve Kürt sorunu: "Demokrasinin sınırlarını genişletme" programı/ Orta sayfa
  Erdemir örsündeki OYAK
  Gecekonduları niçin yıkmalıyız?/ Y. Akkaya
  "Uygar dünya" Pakistan halkını ölüme terketti
  Suriye emperyalist saldırganlığın hedef tahtasında
  Azerbaycan; Aliyev hanedanlığı kendini güvende hissetmiyor
  İşgal ordusu bölgedeki "kalıcı üslerini" genişletiyor
  Genç bir komünistin mücadele günlüğü; Kayaları parçalayan dalgaların sürekliliğidir
  Anti-emperyalist mücadele üzerine
  Medyatik uyuşturucu futbol
  Başarının sırrı / Sosyalist-Şoreşger
  Bültenlerden / Tersane İşçileri Bülteni
  Bültenlerden / Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Basından/ Beşar rejimi daha ne kadar yaşar?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İstanbul'dan Migros işçileri:

“Haklıyız, kazanacağız!”

1 Mayıs 2005'de başlayan Migros ve Tezkoop-İş sendikası arasındaki toplu iş sözleşmesinde sona gelindi. 28 Ekim'e kadar anlaşma olmazsa GREV'e çıkılması gerekiyor. Sözleşme sürecinin başlamasından bu yana Tezkoop-İş sendikası hata üstüne hata yaptı. Hataların başında sözleşme sürecinde üyelere yeterli bilgi vermedi.

Genel merkez yönetimi grev kararını almak istememiş, son güne kadar beklemiş ve işçilerin sıkıştırmasıyla birlikte 16 Eylül'de grev kararını almak zorunda kalmıştır. Kararı İstanbul mağazaları dış kapıya asmak istemiş, ancak işveren söküp yemekhaneye asmıştır, genel merkez de niye şimdi işverenle karşı karşıya geliyorsunuz, yapmayın demiştir. Karar alındıktan sonra da uzun süre çıkılacak tarihi belirlememiş, başkanlar kurulunda alınan 21 Ekim (tebliğ tarihi) tarihini ertelemeye çalışmış, bayramdan sonraya bırakmak istemiştir.

Geçen sözleşmede “işveren rekabet edemiyor” diyen genel başkan Sadık Özben, bu sözleşmede Migros full-time için istenen 120 YTL brüt zammı çok bulmuş olacak ki, İstanbul 4 ve Zonguldak şube hariç genel merkez ve  diğer 12 şube başkanı, biz işçilerimize sorduk %10'a (brüt 50 YTL) razıyız demiştir ve bu sözleri işçileri koruyacağına koltuğunu korumaya çalışan genel merkez yönetimi karar defterine yazdırmıştır. Ama bu planları boştur, İzmir'e dönen şube başkanı işçilerle yüzleşince kararı geri çekmiştir.

TEZKOOP-İŞ'de hata bitmez. Part-timeların 2003 Haziran'ından bu yana gasp edilen sosyal hakları (aylık işçi başına yaklaşık 140 YTL, şu an bir part işçinin eline ayda toplam 240 YTL geçmektedir) işverenle oturulan toplu sözleşme masasında işverenin yüzsüzlükle söylediği, biz bilmiyorduk, bütçemizde yok, düşünmedik diyen genel müdür yardımcısına bizleri temsil eden (???)  genel merkez ve şube başkanları; dert etmeyin, anlaşırsak biz onları şimdilik bono ile kandırırız, Mayıs'tan bu yana alacakları da olmaz, 2006 dan sonra tam olarak veririz demiştir. Yani partların 8 aylık sosyal hakları geçen 2 sene gibi Migros'a hediye edilmektedir. Migros da bu paralarla Tansaş'ı almıştır (partların 2003 Haziran'ından bu yana toplam 10 milyon YTL'den fazla alacağı bulunmaktadır.) Oysa Genel Sekreter Hüseyin Hamurcu grev kararından bir gün önce işçilere, bu uygulamadan kaynaklı bir yanlışlık yoksa biz size sosyal hakları aldık, isteyen arkadaşlara dava konusunda yardımcı oluruz demiştir. Çok değil bir ay bile geçmeden partları bir daha davalık etmeye çalıştılar. Biz davalarla hak alacaksak toplu iş sözleşmesi niye yapılıyor, TEZKOOP-İŞ'e soruyoruz.

Evet Migros'ta bu Cuma grev var, ama sadece İstanbul, Zonguldak ve İzmir şubeleri greve çıkacak. Diğer şube yöneticileri greve çıkılırsa maaş alamayacakları tehdidini savuran genel başkandan mesajı alıp, biz % 10 istiyoruz, greve gerek yok, biz bu rakamı imzalarız diyor. Hiçbir işçi %10'u kabul etmedi, etmez de. İşçiye sormadılar, kimseyi kandırmasınlar, dönüp işçilerine seçim yaptırsınlar, kaybederler. Kendi maaşlarını düşünüyorlar, kendilerini işçilerin yanında değil işverenin yanında görüyorlar.

Tezkoop-İş'e soruyoruz, greve 3 il mi çıkacak? Bu konuda da mı Tezkoop'un basiretsizliğiyle karşılaşacağız? Biz sadece 3 ile değil her yerde 120 YTL zam ve Mayıs'tan bu yana tam sosyal hakları istiyoruz. Hükümet ve sermaye bölgesel asgari ücreti yasalaştırmadan bunu Tezkoop mu yasalaştıracak? Bu konuda yaklaşık 50 bin üyeli bir sendika neden bir açıklama yapmamıştır? Partlarda yasanın üzerine çıkmayı değil, yasayı uygulayamayan sendika sermaye isteyince yasalaşmadan mı uygulayacak? Bu konuda açıklama istiyoruz.

Biz İstanbul Migros işçileri her şeye herkese rağmen isteklerimiz eksiksiz olana kadar mücadele edeceğiz. 28 Ekim'de Migroslarda 29 Ekim'de de Şok mağazalarında başlayacak olan grevimize bütün Türkiye'deki Migros ve Şok işçilerinin katılarak sendikal bürokrasiye ve işverene gereken dersi vereceğine inanıyoruz.

Sermayenin sömürüsüne ve sendikal bürokrasiye karşı olan herkesin desteğini bekliyoruz.      

Yaşasın grevimiz!

Haklıyız, kazanacağız!

İstanbul'dan Migros işçileri

 İrtibat:migrosiscileri@mynet.com

------------------------------------------------------------------------------------------

Altın Portakal İşçi Ali'ye!

Antalya Altın Portakal film festivali geride kaldı.

1950'li yılların ortalarında tarihi Aspendos Tiyatrosu'nda düzenlenmeye başlayan konserler ve tiyatrolar Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin temel taşını oluşturur. Halkın yoğun ilgi göstermesi ile her yıl yaz aylarında yapılan gösteriler gelenekselleşir ve ‘60'lı yılların başına kadar bir şenlik havasında süregelir. Şenlik 1963 yılında sinemayı da bünyesinde alarak “Antalya Altın Portakal Film Festivali”ne dönüşür. Önce Antalya için bir amblem arayışı başlar ve yörenin simgesi olan portakal, deniz, tarihsel öğeler ve Venüs heykeli amblem olarak kabul edilir. Portakal sadece amblemin içine girmekle kalmaz, film festivalinin de ismi ve simgesi olur. Festivalin kısa tarihi böyle olsa da bu resmi tarih içinde pek bahsedilmeyen bir olay yaşanır.

1976 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne ressamlar ve heykeltraşlar davet edilir. Heykeltıraş Mehmet Aksoy da bu sanatçılar arasındadır. Aksoy çalışmalarına başlar. Ancak bir atölyede çalışmak yerine bir heykelin nasıl yapıldığını insanlara göstermek amacıyla Antalya Meydanı'nda çalışmaya başlar. İlk başlarda işler iyi gider. Çalışmalar halkın ilgisini çeker. Her gün yüzlerce insan çalışmaları izlemeye başlar. İnsanlar belki de ilk kez Atatürk heykeli dışında bir heykel görmenin şaşkınlığı içinde sorular sormaya başlar. Dönemin içinde bulunduğu siyasi ortamın da etkisiyle Aksoy kendi ifadesiyle “ajite” bir şekilde, etrafında toplanan kalabalığın sorularını yanıtlar, “İşte bu bir işçi. Bu adam emeğiyle geçimini sağlıyor. Bak emek mukaddestir.”Atatürk heykeli görmeye alışık kitleye işçinin toplum içindeki yerini anlatan konuşmalar yapar. Artık sorulara cevap vermesine gerek yoktur, daimi izleyicileri onun yerine yanıtlar. “Bak kardeşim bu işçi, sanki dünyayı kucaklamış gibi duruyor. O geleceğimizdir. Gelecek onun dünyasıdır. Bak şu kollara nasıl onurlu duruyor...”

Heykelin adı “İşçi Ali” olmuştur. Kahveci çırağı veya yoldan geçen her işçi modeldir. Ancak heykel yüzünü inşaat işçisi Ali'den almıştır. Adı bu yüzden kendiliğinden konmuştur heykelin.

Ancak sokağa salınan düzenin köpekleri tam da kendilerine yakışan bir tarzda festivalin tüm sanatsal faaliyetlerine bir gece saldırırlar. Ülkü Ocakları tarafından düzenlenen saldırıda duvar resimleri, üzerinde boyalı balonlar patlatılarak ve karalanarak yokedilir, heykeller kırılır ve tüm çalışmalar tahrip edilir. “İşçi Ali” de parçalanmıştır. Daha sonra Sivas'ta festivale saldıran gerici güruhun Pir Sultan heykelini parçaladıkları ve 33 aydını gözlerini kırpmadan yaktıkları düşünülürse, aslında Antalya'nın misafir sanatçıları ucuz kurtulmuştur. Ancak bu saldırıya cevap halktan gelir. Heykeltıraş Aksoy'a başsağlığı dileyen insanlarla dolup taşar bu sefer meydan. Aksoy heykelini bitirmeye kararlıdır. Heykeli tekrar yapmaya başlar. Antalya'da bir ay daha kalan Aksoy'un ziyaretine fabrikalardan işçiler ve akın akın insan gelmektedir. Heykeli kıranlar ortaya çıkamazlar.

Heykelin daha sağlam olması amacıyla Antalya Sanayi Sitesi'nden 2-3 ton demir toz el birliğiyle toplanır. Kum yerine demir tozuyla karıştırılır çimento. Heykelin döküleceği son gece, Adalet Partililer elektrikleri keserler. İnsanlar ellerinde tuttukları mumlarla ve lüks ışığıyla ortamı aydınlatırlar ve heykel bu koşullar altında dökülür. Heykel demir gibi olmuş ve sergilenmeye başlanmıştır. Herşeye rağmen heykel bitirilmiş “yeni saldırılara” hazır hale gelmiştir. Saldırı çok geç kalmaz, 12 Eylül'ün tank paletleri “İşçi Ali”nin de üzerinden geçer. Heykel sökülür ve bir kahvehanenin bahçesine konulur. Kahvehanenin adı Kara Ali olur. Uzun bir süre orada kalan heykel, 2001 yılında tekrar Karaalioğlan Parkı'na konulur.

İçinde demir tozu barındıran heykel zaman içerisinde, yaşadıklarından olsa gerek, paslanmış ve kızarmıştır. Ama duruşu ve gökyüzüne bir şey beklermiş gibi bakan gözleri değişmemiştir.

Heykelin yapımı sırasında bir işçi kadın gelir ve bir tam gün boyunca öylece heykele bakar. Aksoy dayanamayıp, “Bacım bu ne iştir? Çok mu etkilendin?” diye sorduğunda. Kadın, “Soluksuz adam yapıyorsun oğlum, buna can verebilecek misin?” der. Aksoy heykele can veremese bile işçiler kendilerine benzeyen bu heykele can vermiştir artık.

Televizyonlarda Altın Portakal tartışmaları uzun süre devam etti. Altın Portakal ödülü hakkında “kim almalıydı, kim almamalıydı, bu filme çok para yatırılmış karşılığını almalıydı” gibi anlamsız tartışmalar sürüp gidiyor ve muhtemelen önümüzdeki yeni festivale kadar sürüp gidecek. Biz ise yaşam boyu zafer ödülünü “İşçi Ali”ye verdik, buyursunlar bunu tartışsınlar…

S. Kurtuluş