1 Temmuz 2006 Sayı: 2006/25
  Kızıl Bayrak'tan
   Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...
  Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...
  İETT otobüs zammı geri alınsın!
  İğneden ipliğe her şey zamlanıyor... Sermaye faturayı emekçilere kesiyor!
  DTP 1. Kongresi… Seçim gündemli bir samimiyet sınavı!
  Devşirme yeni bir “sol” parti kuruluyor
Şeker özelleştirmeleri ertelendi...
HAS Alüminyum’da eylemli süreç devam ediyor
Direnişlerden
Bahçelievler Belediyesi işyeri temsilcisi Şenol Karakullukçu ile TİS süreci üzerine konuştuk...
10 Haziran tarihli BMİS Genel Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin gösterdikleri…
  Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I - Yüksel Akkaya
  “Zeytin Dalı”: Ölü doğmuş politikanın aydınlattığı gerçekler
  ÖDP’nin “Bir arada yaşamı savunalım” kampanyası üzerine
  Halkevleri temsilcisi İlknur Birol ile sınıfın mücadelesi ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  “Uygar batı”nın ikiyüzlülüğü!
  Sömürge valisinden suç itirafı: “Irak’ta durum vahim!”
  Engellemelere rağmen Küba BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçildi...
  Dünyadan...
  Sivas katliamının 13. yılında: Yine semahlar dönülüyor, yine türküler söyleniyor!
  Trabzon’da yeni bir linç girişimi daha...
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -V-
M. Can Yüce .
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali’ni birlikte örgütleyelim!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...

Washington’daki efendilerden uyarı: “Taşeronluktan ötesine heveslenmeyin!”

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Washington ve Londra’daki savaş suçluları tarafından takdirle karşılanan İran ziyaretini gerçekleştirdi. Tahran’daki temaslarına Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki ile başlayan Gül, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani, meclis başkanı Gulamali Haddad Adil ve İran’ın eski cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani ile görüştü.

“Tarihi teklif” balonu

İran gezisinin hemen öncesinde basına yansıyanlara bakılırsa, Abdullah Gül’ün savaş kundakçıları nezdindeki “itibarı” yükselmektedir. Bu bilgileri verenlerin, Beyaz Saray’ın derin katlarından bilgi alabilen “gazeteci”ler olduğu gözönüne alındığında, bir karşılığı olduğu söylenebilir. Kabul etmek gerekir ki, Abdullah Gül bu itibarı “bileğinin gücü” ile kazanmıştır. Zira son yıllarda her fırsatta emperyalist saldırganlık ve savaş doktrini olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) konusunda ABD ile fikir birliği içinde olduklarını, bu projenin “barışçı” yollarla hayata geçmesi için çalıştıklarını ilan etti durdu. Pekçok bölgesel toplantıya katılan Gül bu “mesajı” iletmekle kalmamış, aynı zamanda bölgedeki gerici rejim temsilcilerine de kabul ettirmek için büyük çaba harcamıştır. Anlaşılıyor ki, Amerikancı Gül’ün çabası efendileri tarafından da görülüp takdir ediliyor.

Tahran’a gitmeden önce Gül’ün ziyaretine dair yapılan açıklama ve yorumlarda, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun diplomatik yollarla çözümü için “tarihi teklif” sunulacağı öne sürüldü. Bu aşamada Pentagon’da itibar kazanma derdinde olan Tayyip Erdoğan’ın da devreye girdiği, Ahmedinecad ile yaptığı telefon görüşmesinde, “Size Sayın Gül’ü gönderiyoruz. Sorunun çözümü için her türlü katkıda bulunmaya hazırız. Öneri paketini kabul edin ve gelin bu durumda ABD’nin de katılmayı kabul ettiği toplantıyı İstanbul’da yapalım” mesajı verdiği duyuruldu. Görüldüğü üzere Türk burjuvazisi adına hükümet edenler, efendileri tarafından “arabulucu” payesi ile taltif edilmeye çok hevesliler. Lakin -daha önce de olduğu gibi- bu teşebbüsten de hüsranla çıktılar. Bundan dolayı gezi sonrasında “tarihi buluşma”nın lafını eden olmadı.

“Göreviniz taşeronluk, arabuluculuk değil!”

Abdullah Gül’ün İran ziyaretinin, savaş kundakçıları tarafından “takdire şayan” bulunduğu birden fazla kez dile getirilmiştir. Hatta İngiltere Başbakanı Tony Blair’in, bizzat Recep Tayyip’i arayarak İran konusundaki çabaları için teşekkür ettiği de söylendi. Bush liderliğindeki haydut sürüsünün bazı üyeleri de, Gül’ü takdir eden beyanlarda bulundular.

Ancak takdir edilen taşeron, arabuluculuktan söz edince de, vakit kaybetmeden haddi bildirildi. Nitekim ABD yönetimi, Gül’ün Tahran gezisini desteklediğini dile getirirken, nükleer krizde Türkiye’nin arabuluculuğa heveslenmemesi gerektiğini de hatırlattı.

İran gezisi ile ilgili değerlendirme yapan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Adam Ereli, Türk-ABD çıkar ve önceliklerinin dünyada birçok konuda çakıştığını belirterek, “Gül’ün gezisi de, kesinlikle bu durumlardan biriydi” dedi. Ancak Ereli, “Tahran ile Batı dünyası arasındaki krizin çözümü çabalarında kurulu tek diplomatik kanalın, AB’nin Dış Politika Yöneticisi Javier Solana ile İran’ın başmüzakerecisi Ali Laricani arasında olduğunu” vurgulayarak, Ankara’daki uşak takımına, hadlerini bilmeleri gerektiğini hatırlattı.

“Taşeron değiliz” açıklaması hangi ihtiyacın ürünü?

İran yönetimine “tarihi öneri” sunup, Batı ile İran arasında köprü işlevi görerek “arabuluculuk” mertebesine terfi etmeye heveslenen Ankara’daki işbirlikçiler, Beyaz Saray’daki efendiler tarafından “sınırınızı aşmayın” uyarısıyla karşılaşınca, (varlığı tartışmalı olan) onurlarını kurtarmak için işi kılıfına uydurmaya çalıştılar.

Tahran dönüşü gezi hakkında bakanlar kuruluna bilgi veren Gül, “İran’a diğer ülkelerin değil, sadece Türkiye’nin görüşlerini ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajlarını” ilettiğini iddia etti. İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun çözümünde Türkiye’nin daha üstün bir gayret içinde olmasının gayet normal ve doğal olduğunu savunan Abdullah Gül, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun diplomatik yollarla çözümünün dünya için önemli olduğunu öne sürdü.

Abdullah Gül’ün “İran’a diğer ülkelerin değil, sadece Türkiye’nin görüşlerini ilettik” deme ihtiyacı hissetmesi boşuna değil elbette. Zira arabuluculuk heveslerinin hüsranla sonuçlandığı, dolayısıyla geriye taşeronluk gibi küçük düşürücü bir misyonun kaldığı, sermaye medyası tarafından da dile getirilmiştir.

Eğer mesele İran’ın nükleer programıyla sınırlı olsaydı, taşeronluk “masum” bir iş gibi algılanabilirdi. Ancak söz konusu olan, Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin, halkları köleleştirme saldırısının en kritik halkası olan İran’da Amerikan kuklası bir rejimi başa getirme planı olunca, bu utanç verici taşeronluk, düpedüz savaş kundakçılarıyla suç ortaklığı anlamına gelmektedir.

Sermaye devletinin komşu halklara karşı savaş kundakçıları safında yer alması sınıfsal bir tercihtir. İşçi sınıfıyla emekçilerin de sınıfsal bir tercih yapmaları, emperyalizme ve gerici mollalara karşı mücadele eden İran işçi sınıfı ve emekçileriyle enternasyonal dayanışmayı yükseltmeleri gerekmektedir.