8 Aralık 2006 Sayı: 2006/48 (48)
  Kızıl Bayrak'tan
   Emekçilerin ve halkların direnişini zorbalıkla bastıramazsınız!
  Demokrat” maskeli Ağar’ın yayılmacı emelleri
  Asgari ücretin belirlenmesinde bildik oyun bir kez daha sahneleniyor...
  Sermayenin sinsi tuzağı...
Sömürü ve soygun bütçesine karşı kamu emekçileri 14 Aralık’ta iş bırakıyor…
Yapı Yol-Sen Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri Halil Tümtürk ile iş yavaşlatma eylemi üzerine konuştuk...
Asgari ücret üzerine işçilerle konuştuk...
 Gençlik faşist saldırganlığa boyun eğmeyecek!
  Trabzon’da çalışmalarımız sürüyor...
  Ortadoğu'yu Balkanlaştırma planı!..
  İşçilerin ve devrimci öncü işçilerin birliği sorunu
  Sınıf çalışmamızın ulaştığı yeni aşamanın özlü bir ifadesi!
  Volkan Yaraşır’ın İstanbul İşçi Kurultayı’nda yaptığı konuşma...
  Komanteks'te sendikasızlaştırma saldırısı
  MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/3 - Yüksel Akkaya
  Zaferi üçüncü kez Hugo Chavez’in!
  Seçimlerin kıskacında ümitsiz aşk: Avrupa Birliği üyeliği - Yüksel Akkaya
  Lübnan karanlık bir sürece çekiliyor - Abu Şehmuz Demir
  “Beterin beteri var” tesellisi ve tecrit güzellemesi…
  Proletaryanın ilk isyan çığlığı... “Çalışarak yaşamak ya da savaşarak ölmek!”
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Seçimlerin kışkıcında ümitsiz aşk: Avrupa Birliği üyeliği

Yüksel Akkaya

Avrupa Birliği’nin temellerini atan iki ülke, Almanya ve Fransa, anlaşarak Türkiye’yi, bir kez daha “köşeye sıkıştırmaya” başladılar. Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki limanları Rumlar’a açmasını isteyen iki ülke, bunu AB’ye üye olmakta ümitsiz bir aşkın tarafı olan Türkiye’ye karşı önemli bir koz olarak kullanmak istiyorlar. Böylece, seçim sürecine girmiş olan Türkiye’nin “terbiye” edilebileceği düşünülmese de, önemli tavizler kotarılacağı ya da az biraz “adam edileceği”, en azından “hırplanacağı” umuluyor. Kuşkusuz, bu talep sadece Kıbrıs Rumlar’ı için değil, AB’nin diğer ülkeleri için de geçerlidir; bu nedenle çok anlamlıdır. Bu talep ile 2009 yılındaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde kendi halklarına da söyleyecek bir şey elde etmeyi ummaktadırlar. Böylece bir taş ile iki kuş vurma niyetinde olan kurucu iki ülke artan bir şekilde baskılarını ortaya koymaya niyetli olduklarını göstermektedirler.

Bunda şaşılacak bir yan da yoktur. Sonuçta, AB emperyalist bir yapılanmadır, bu nedenle istekleri ve yaptırımları bu emperyalist yapılanmaya uygun olmak zorundadır. Hem oyuna girmeye niyetlenip, hem de kol kaldırmamak, ne yazık ki, oyunun kurallarına uymamaktadır. Seçim atmosferi ve “delikanlılık” kıskacında kalmış olan Türkiye, çubuğun iki ucundan da tutmamaya çalışarak zevahiri kurtarmaya çalışmaktadır. Bir yanda Türkiye’de yükselen milliyetçi tepki ve seçim baskısı, öte yandan AB üyesi ülkelerdeki AP seçimleri, üyelik sürecinde daha güçlü ve zorlu “müzakerelere” neden olması sürpriz olarak görülmemelidir.

Türkiye’nin üyeliği konusunda oldukça nazlı ve ihtiyatlı olan AB, bunun olamayacağını, platonik bir aşk ile yetinilmesi gerektiğini her seferinde dile getirmesine rağmen, Türkiye’nin bu ümitsiz aşkta ısrarcı gibi davranmasını önleyememektedir. Zira, mesele her iki taraf için de “mış gibi yapmaktan” ibarettir. AB, Türkiye’yi alacakmış gibi yapmakta, Türkiye’de üye olacakmış gibi davranmaktadır. Zaman zaman bugün yaşandığı gibi gerilimin yükselmesi olaya heyecan katmakta, hararetli tartışmalara yol açmaktadır. Sonra her şey eski rutinliğine kavuşmaktadır. Bugün de, 2009 yılı Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde Kıbrıs sorununun büyütülerek Türkiye’nin üyeliğinin tartışılır kılınmaya çalışılması bu orta oyununun bir parçasıdır. Bu orta oyunu zaman zaman “sertleşerek”, zaman zaman da “yumuşayarak” devam edecektir.

Böylesi bir süreçte, B ve C planları, hatta D, E, F gibi planların olduğu söylenecek, böylece, AB’ye üye olmak konusunda aşkın ümitsiz olmadığına yönelik olarak yandaşların yüreğine su serpilecektir. Ne var ki, alfabe kadar plan yapılsa bile, bir gerçek değişmeyecek, Türkiye AB’ye “tam üyelik” yerine “imtiyazlı ortaklık” veya benzeri bir konumu kabul edinceye kadar da bu orta oyunu çeşitli gerekçeler gösterilerek sürdürülecektir. Alfabenin bittiği yerde daha elverişli olan rakamsal planlara geçilecektir. 1., 2., 3. planlar gibi. Bugün Kıbrıs Limanları, yarın başka bir şey. Bir de bakmışsınız her şey bitmişken sendikal haklar vs gelir AB’nin aklına. Bu kez bu konuda naz ederler!... Böylece “Emeğin Avrupası”nı savunanları bu kez gerçekten umutlandırıp, mutlu ederler. Ederler mi?

Bir hatırlatma açısından Yılmaz Özdil’in 6 Aralık tarihli Sabah’taki yazısına göz atmakta yarar var:

Hokus pokus...

Girdim arşive...

Büyük gazetelerimiz, “müzakerelerin başladığı gün” ne yazmış diye baktım.

***

“Merhaba Avrupa” demiş biri.

En büyük puntolarla.

“Cumhuriyet’in ilanından sonra en büyük adımımızı attık, yepyeni bir çağın başlangıcı bu” diye eklemiş.

Öbürü, “Kapılar Açıldı” demiş.

Alt başlığını çok sevdim, “iki defa Viyana kapılarından döndüğümüz Avrupa’ya bu defa çıkmamak üzere girdik.”

Biz ise, “Avrupa’nın Ay Yıldızı” manşetini uygun görmüşüz...

Bize göre de, bu hadise “milat”mış.

“Dimdik durduk” diyen de olmuş...

“Kıbrıs’ın sorun olmadığı ortaya çıktı. En büyük desteği Yunanistan ve Rum Kesimi verdi” diyen de olmuş...

Bir diğeri, Türkiye’yi boşvermiş, direkt Başbakan’ın hakkını teslim etmiş...

“Her şey ona kısmet oldu.”

***

“Merhaba Avrupa” başlığını atan, “Bundan sonra hayatımız nasıl değişecek?” diye bir bilgi kutusu koymuş.

Madde madde sıralamış...

İşsizlik bitecek. Kokladığımız hava, içtiğimiz su daha temiz olacak. Açıkta yiyecek satılmayacak. Otoyollar yapılacak. Köyler cazip hale gelecek. Cadde üzerindeki evlerin pencereleri, ses geçirmez hale getirilecek. Şehirlerin altyapısı tamamlanacak. Hastane kuyrukları bitecek. Her öğrenci yabancı dil öğrenecek. Sadece kadın ve çocuk hakları değil, hayvan hakları da gelişecek. Tarlalarda otlayan hayvanlar rahatsız olmasın diye, şehirlerarası yollara akustik ses duvarları çekilecek... (Hepsi oldu da, galiba bu son madde henüz hayata geçirilmedi.)

***

Yazılarına çok güldüğüm bir ağabeyimiz, “Zaferdir bu... Kompleksli ahmakların 3 Ekim’e kafaları ermiyor” demiş.

***

Bir sene önce yazılmış bunlar.

Ve dün...

Bir haber çarptı gözüme.

“Amerikan teknoloji şirketi, üzerindeki yazıları 16 saat sonra kendiliğinden silen bir kağıt geliştirmiş. Yazıyorsun, 16 saat sonra yok, siliniyor... İzi bile kalmıyor. Tekrar tekrar kullanılıyor... Böylece, kâğıt üretmek için daha çok keresteye gerek kalmıyor.”

***

İthalata karşıyım ama...

Bence, bizim gazetelerin bu kağıda basılması lazım.

Yazıyorsun... 16 saat sonra siliniyor.

Böylece, hem bir sene sonra adamın biri çıkıp, “bunları siz yazmamış mıydınız kardeşim” diye burunlarına sokamaz.

Hem de tasarruf sağlanmış olur, daha çok “kereste”ye gerek kalmaz.


Adana BDSP: “Devrimci irade teslim alınamaz!”

Adana BDSP, cezaevlerinde süren tecriti protesto etmek amacıyla ölüm orucu direnişini Şakirpaşa’daki direniş evinde sürdüren Gülcan Görüroğlu ile dayanışmak amacıyla 3 Aralık günü bir eylem gerçekleştirdi.

Eylem saat 16:00’da Şakirpaşa İşçi Kültür Evi önünde “Devrimci irade teslim alınamaz!” pankartının açılması ve “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun!” sloganıyla yolun bir kısmının trafiğe kapatılmasıyla başladı. Sloganlarla Salı Pazarı girişine gelindi. Burada Şakirpaşa Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’nden eyleme katılım oldu.

Yapılan açıklamada, “Dışarıda emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’yu kana bulayanlar içeride Kürt halkını teslim almaya, işçi ve emekçiler üzerindeki kölelik zincirlerini daha da ağırlaştırmaya çalışıyorlar. Böylesi bir dönemde hayata geçirilen tecrit uygulaması sadece cezaevlerine dönük bir saldırı değil, aynı zamanda dışarıdaki işçi ve emekçileri ve onun öncülerini hedeflemektedir. Amaç işçi ve emekçileri ve onun öncülerini tecrit edip teslim alabilmektir” denildi. Tecrit saldırısına karşı mücadele çağrısı yapıldı. Açıklamanın ardından sloganlarla direniş evine girildi.

Gülcan Görüroğlu’nun direnişin ilerleyen günlerine rağmen pencereye gelerek ziyaretçileri selamlaması kitle tarafından “Gülcan Görüroğlu onurumuzdur!”, “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganlarıyla yanıtlandı. Gülcan Görüroğlu ile yapılan görüşmenin ardından eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak/Adana