Kızıl Bayrak'tan...
Bugün 1 Mart. 4 Mart Pazar günü yapılacak olan bu yılki 8 Mart mitinglerine hazırlık için sadece 3 gün kaldı. Bu önemli günü vesile ederek son bir aydır yoğunlaştırdığımız bilinçlendirme faaliyetlerine ilişkin haberlerimiz düzenli biçimde yayımlandı. Bu sayımızda da, geçen hafta sonu yapılan şenliklerin, toplantıların haberleri yer alıyor. Ve bu haberlerde de görüleceği gibi, emekçi kadınların bilinçlendirilmesi, mücadeleye katılması, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkması için, işçi ve emekçi kadınların, devrimcilerin daha çok çaba göstermesi gerekiyor. 8 Mart faaliyetleri yoğunluğunda sürdürülme imkanı olmamakla birlikte, emekçi kadınlara yönelik faaliyetin daha düzenli, daha planlı biçimde sürdürülmesi gereği de açıktır.
Kadınlar, hiç kuşku yok ki yaşadıkları sorunların farkındadır. Bu sorunlar yüzünden rahatsızdır. Ne var ki, kadın sorunu bireysel, en fazlasından ailesel görünmeye uygun sorunların başında gelmektedir. Bu da, çözüm konusunda bireysellik, dolayısıyla da bir tür imkansızlık duygusu yaratmaktadır kadınlar üzerinde. Gerçekten de sorun bireysel, çözüm de her kadının kendi sorunu olsaydı sonuç çoğu kadın için çözümsüzlük olurdu. Oysa, kadında çözümsüzlük duygusu yaratanın kendisi, tam da, sorunun toplumsal olmasıdır. Sorunu bu derece büyük gösteren/büyüten de budur.
Yakın çevresindeki bir erkeğin (baba, ağabey, koca vd.) baskısı altında bunalan kadın, bu baskıya karşı koymaya kalktığında başvurduğu hemen her bireyin, her kurumun aynı türden baskısıyla karşılaşır. Çevresindeki kadınlar dahil hemen herkes baskı yapan erkeğin yanında, kurtulmaya çalışan kadının karşısında yer almaktadır. Erkeğin baskısına açıktan destek vermeyenler de, karşılaşacağı tehdit ve tehlikeler konusunda kadını uyarma adına, onu boyun eğmeye davet etmek yoluyla bu baskı sistemine dahil olmaktadır.
Ayrımcılık, baskı ve terör daha ziyade ve düzenli biçimde aile ve yakın akraba çevresindeki erkekler tarafından uygulandığı için, özellikle ev kadınlarının, sorunu bireysel/ailevi algılamaları son derece doğaldır. Oysa daha geniş toplumsal kesimlerle, devlet kurumlarıyla vb. karşılaşma şansı yakalayan işçi ve emekçi kadınlar, sorunun toplumsal/siyasal niteliğini algılama konusunda büyük bir şans da yakalamış oluyorlar. Ayrımcılık, baskı ve terör evdekinden daha ağır biçimde işyerinde, sokakta, devlet dairelerinde karşılarına dikilir.
Bu da, kadın işçileri kadınların kurtuluşu mücadelesinin baş aktörü yapmaktadır. Nasıl ki, toplumsal kurtuluş işçi sınıfının devrimci kalkışmasıyla mümkünse, kadınların kurtuluşu da kadın işçilerin öncü mücadelesini gerektiriyor. Buradan da, işçi, emekçi, devrimci kadının, sadece işçi sınıfının devrim mücadelesinde etkin birer militan olmakla yetinemeyeceğini, yanısıra kadınları uyarmak ve devrime kazanmak için fazladan çaba göstermeleri gerektiği sonucu çıkıyor.
Değil mi ki iki kat ezilmekteyiz, o halde mücadeleye de iki kat çaba katmalıyız.
* * *
Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi dergisinin Mart 2007 tarihli sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin Sesi dergisini Eksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardan temin edebilirler. |