5 Ekim 2007 Sayı: 2007/39(39)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kontrol altında tutulmak istenen kardeş Kürt halkının geleceğidir…
  Diyarbakır’da Kürt Konferansı yapıldı…
İMF’nin gözü yine emekçilerin
cebinde!
Referandum mu, farsi oyun mu? - Yüksel Akkaya
Kamu emekçilerinin işgüvencesi gaspediliyor, işgüvencesiz çalışma yaygınlaştırılıyor...
Birleşik ve kitlesel bir
6 Kasım süreci örgütlemek için!
  Ulucanlar anmalarından...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  “Küreselleşme”, sendikasızlaştırma ve yoksullaştırma - 1 - Yüksel Akkaya
  TİB-DER'den çağrı!
  İşten atılan sendika çalışanları üzerine Tüm Bel-Sen üyeleriyle konuştuk...
  Çocuklarımızın kurtuluşu sosyalizmde!
  Myanmar’da özgürlüğün yolu cuntaya ve emperyalizme karşı direnişten geçiyor!
  Suriye “Ortadoğu Barış Konferansı”na
katılmayacak!
  Dünyadan...
  Ulusal sorun üzerine notlar / 2 Volkan Yaraşır
  İki gelişme ve çatışma çizgisi - M. Can Yüce
  Yeni dönemde gençlik taraf olacaktır!
  Che şahsında sosyalizm hiç olmadığı
kadar günceldir!
  Ümit yoldaşa...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamu emekçilerinin işgüvencesi gaspediliyor, işgüvencesiz çalışma yaygınlaştırılıyor...

Ücretli köleliğe karşı ortak mücadeleye!

Sermaye devletinin kamu emekçilerini hedef alan saldırıları biliniyor. Sermaye sınıfının asıl hedefi “reform” adı altında kamu emekçilerinin işgüvencesi başta olmak üzere kazanılmış tüm haklarını gaspetmek, emekçileri devletin ücretli kölesi haline getirmektir. “Kamu reformu” adı altında uygulanan tüm saldırılar aynı amaca hizmet etmektedir. Bu saldırının bir ayağını kamu hizmetlerinden yararlanan emekçi halk kesimi oluştururken, diğer bir ayağını da bu alanlarda hizmet üreten emekçilerin haklarının gaspı oluşturmaktadır.

Devletin yakın dönemde fiilen uyguladığı bir dizi saldırının mantığı kamu hizmet alanlarının piyasaya açılması, paralı hale getirilmesi, devlet tarafından karşılanan çalışanların sosyal haklarının tasfiyesi üzerine kuruludur. Bu saldırının yakıcılığını en yakından hisseden kesimler ise kamu sektörlerinde hizmet üreten emekçiler olmaktadır.

Saldırı çok kapsamlı ve boyutludur. Ancak buna rağmen emekçiler cephesinden saldırılara karşı bütünlüklü bir mücadele yürütüldüğünden bahsetmek olanaklı değildir. Zira saldırının bir muhatabı halihazırda işgüvencesi ve kazanılmış hakları tırpanlanmaya çalışılan emekçiler ise diğer bir muhatabı işgüvencesiz, sosyal haklardan yoksun, sendikal örgütlülüğü dahi yasalarla engellenmiş, düşük ücretle çalışmaya mahkum edilen sözleşmeli, ücretli vb. biçimlerde istihdam edilen emekçilerdir.

Özellikle sözleşmeli çalışanların mücadeleye fazlasıyla mesafeli durduğu ortadadır. Çünkü kamu emekçileri içerisinde en örgütsüz olanlar bu kesimlerdir. Sendikalı olma hakları yok. İstihdam biçimleri ve çalışma koşulları esnek. Sözleşmeli personel devlete bağlı kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kamu görevlileri olarak tanımlanıyor. Sosyal hakları işçilerle aynı ancak devlet memurlarını bağlayan 657’nin hükümlerine tabiler. Sınırlı da olsa bazı hakları düzenleyen 657’nin birçok hükmünden faydalanamıyorlar. Mesela yasalara göre “sözleşmeli personel, o gün bitirilmesi gereken işlerin bitimine kadar, çalışma saatleri dışında da çalışmak zorundadır” ya da “sözleşmeli personele normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde yapacakları çalışmaları karşılığında herhangi bir ek ücret ödenmez”.

Sözleşmeli personel kamu hizmetine sözleşme ilişkisiyle bağlanmaktadır. Ancak, sözleşme ilişkisini belirleyen temel ilke olan irade serbestisi -sözleşme içeriğinin tarafların iradesiyle belirlenmesi ilkesi-, sözleşmeli personel uygulamaları için geçerli değildir. İdarenin kanuniliği kuralı gereği, yapılacak sözleşmelerin içeriği ve sözleşme yapılma yöntemi önceden yasalarla ve yasa altı düzenlemelerle belirlenmekte, tarafların iradesi belirleyici olmamaktadır. Yapılan sözleşmeler iş hukukundaki “iş akitleri”nden farklı olarak idari hizmet sözleşmeleridir. Sistemde, kamu hizmetinin gerekleriyle bağlantılı olarak kamu görevlilerine tanınan yasal güvenceler bulunmamaktadır; sözleşmeli personel işçi sayılmadığı için iş hukukunun güvencelerinden de yararlanamamaktadır. Personel statülerindeki değişiklik, sözleşmeli personelin sendika, toplu sözleşme ve grev haklarından yasaklı olmasının yanısıra memurlara tanınan genel güvence sisteminden de yoksun olması nedeniyle özel bir öneme sahiptir.

Saldırının anlamı çok açıktır. Sermaye devleti nitelikli, eğitim almış, uzman iş gücünü işgüvencesiz, düşük ücretle, sosyal haklardan yoksun, özlük hakları tırpanlanmış, esnek istihdam ve çalışma biçimleri altında köle gibi çalıştırmayı hedeflemektedir.

Yıllardır parça parça uygulanan bu saldırı yakın dönemde ilgili bakanlıkların yarı yarıya sözleşmeli personel alımı uygulaması ile kamu alanının fiilen tasfiyesine yönelmiş durumdadır. Devlet yarattığı fiili duruma yasal kılıf geçirmek için de herbiri “reform” adı taşıyan saldırıları meclise taşıyarak onaylamaya hazırlanmaktadır.

Hak gasplarına ilişkin saldırılar yıllardır parça parça hayat bulmaktadır. Ancak buna karşı emekçilerin en diri, en örgütlü, en mücadeleci olması gereken kesimleri ve onların örgütleri saldırılara seyirci kalmış, tüm emekçileri kapsayan bir mücadele hattı ortaya koyamamıştır. Bunun nedenleri vardır. Bunlardan birisi saldırılara karşı aktif ve mücadeleci bir tutum alması gereken KESK’in soruna karşı tüm emekçileri kapsayan politikasının ve mücadele hattının olmamasıdır. Diğeri kamu emekçilerinin saldırıların kapsamı hakkında yeterince bilinç açıklığına sahip olmayışıdır. Saldırının doğrudan muhatabı olan ve henüz işgüvencesi ile sosyal haklarını kaybetmemiş emekçilerin bir kısmının bilinçsizliği, bilinçli olan kısmının ise umursamaz tutumudur. “Benden sonrası tufan” mantığıyla soruna yaklaşan emekçileri duyarlı hale getirmesi gereken KESK’in günü dahi kurtarmaya yetmeyen pratiği ise sorunu geniş emekçi kesimlerin gündemine taşıyamamakta, örgütlü bir tepkiyi açığa çıkaramamaktadır.

Diğer sorunlarda olduğu gibi işgüvencesinin gaspı ile esnek çalışma ve istihdam biçimlerine, özetle kamu hizmetlerinin çalışanları ile birlikte tasfiyesine karşı KESK’in tüm alanları kapsayan, hepsini harekete geçirmeyi hedef olan bir politikası yoktur. Farklı sektörlerde çalışan ve saldırının muhatabı emekçi kesimler parçalı ve dağınık bir şekilde hareket etmektedir. KESK’e bağlı sendikaların bazıları sözleşmeli çalışanları ortak talepler etrafında örgütlemek yerine “fahri üyelik” formlarıyla ücretli köleliğe mahkum edilen emekçileri “onurlandırmak”la yetinmektedir.

Saldırının püskürtülmesi emekçilerin ortak talepler etrafında ortak mücalesi ile mümkündür. Bunun için öncelikli olarak saldırının tüm emekçi kesimlere yönelik olduğu sektör sektör, işyeri işyeri anlatılmalı, “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!”, “Grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı!” temel talepleri etrafında hak alıcı bir mücadele örgütlenmelidir.

İşgüvencesinden yoksun çalışan, her an işten atılma ya da sözleşmesi yenilenmeme tehdidi ile karşı karşıya bırakılan emekçilere güven verecek, ortak mücadelenin bir neferi haline getirecek olan da budur.


Performansa göre ücret saldırısına geçit vermeyelim!

Hükümetin hayata geçirmeyi planladığı saldırılardan birisi de “Performansa göre ücret” uygulaması. Hükümetin yakın dönem planları arasında yeralan bu saldırı kamu emekçilerinin işgüvencesi ve sosyal haklarının gaspı ile kamu hizmetlerini tasfiye eden saldırıların bir parçasıdır.

“Performansa göre ücret” ne anlama geliyor?

Hükümetin hesabı, emekçilerin ücretlerini en düşük düzeyde tutarak daha çok iş yaptırmaktır. Sermaye hükümeti bu saldırıyı da yine süsleyerek gündeme getirmeye hazırlanıyor. Yüzde 2+2’lik sefalet ücretini emekçilere dayatan hükümet, performansa göre ücretlendirme saldırısını “memurlar arasındaki ücret farklılıklarını gidermek” amacıyla gündeme getirdiklerini iddia ediyor. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil.

Çünkü hükümet bir yandan emekli olanların yerine alınacak personelin artık sözleşmeli statüde olacağını ilan ediyor. Diğer yandan da performansa göre ücretlendirme uygulamasıyla “memurlarla sözleşmeli personelin maaşlarla özlük haklarında reform” yapmaya hazırlandıklarını söylüyor. Saldırının 2008 bütçesinin hemen ardından Meclis’te görüşüleceği belirtiliyor.

Yani devlet kamu emekçilerinin işgüvencesini gaspedecek. Ücretleri daha da düşürecek. Sözleşmeli personelin daha ucuza daha çok çalışması için de “çalışkan” memurlar yaratmaya çalışacak.

Ancak performansa göre ücretlendirme saldırısı tek başına emekçinin ücretini ilgilendirmiyor. Aynı zamanda emekçiler arasında rekabeti körüklüyor, dayanışma duygusunu yok ediyor. Sendikal örgütlülüğü dağıtarak muhbirliği yaygınlaştırıyor.

Daha ucuz işgücü ve daha fazla verim yoluyla düzenlediği esnek bir çalışma hayatını yerleştirmek istiyor. Halkla emekçileri karşı karşıya getiren, çalışanlar arasındaki kaynaşmayı zedeleyen bir rekabet ortamı yaratmayı hedefliyor.

Performansa göre ücretlendirme, uygulanmaya konulduğu alanı ticarethaneye çevirmenin bir diğer adıdır.

Saldırgan sermayenin uygulamak istediği politikalara emekçilerin fiili-meşru mücadelesiyle karşı koyabiliriz. Emekçilerin bundan başka bir çözümü de bulunmuyor.

Köleleştirme oyunlarını geri püskürtmek için sendikalarımızdaki mücadele alanımızı genişletmek ve çalışanın çalışana kırdırıldığı sistemi dağıtmak için mücadeleye!

Sermayenin ne kadar iş o kadar ücret saldırısını bozalım!

Bir kamu emekçisi/İstanbul