22 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/41

 Kızıl Bayrak'tan
Çürümüş burjuva cumhuriyeti
“ılımlı islam” kimliğine bürünürken.
Sermaye devleti ABD’ye “kalkan” olmaya hazırlanıyor!
Irkçı-inkârcı çizgide ısrarın
büyüttüğü açmaz
“Büyük birader” bizi izliyor!
Metal toplu sözleşmelerinde
kritik aşamaya girildi
Metal İşçileri Birliği sokağa çağırıyor
BMİS Genel Sekreter Yardımcısı
Mehmet Beşeli ile konuştuk
Sermayenin vurucu gücü
MESS 51. yılında
İşçi ve emekçi hareketinden...
Emekli Sen Buca Şubesi Örg. Sekreteri Orhan Saygınar’la konuştuk.
Meşaleler sendikal bürokrasiye
karşı yakıldı!.
BETESAN direnişi Tuzla tersanelerinde odak oldu
Sendikalar sorunu ve sendikal bürokrasiye karşı
mücadele görevleri
İGDAŞ ve İDO özelleştirme kıskacında sendika ağaları susuyor!
Türban tartışmaları ve
genç komünistlerin tutumu
YÖK’e ve düzenine karşı 6 Kasım’da Ankara’dayız!
Soruşturma-ceza terörüne karşı mücadele sürüyor!
Emekçilerin öfkesi
Fransa’yı sarsıyor
Sınıf hareketinin yeni odağı:
Akdeniz Havzası - Volkan Yaraşır.
Kapitalizm kirletir,
yozlaştırır ve öldürür!
Boyalı basının radikalliği ya da Radikal’in peynir devrimi - Z.Us
Bir şey çıkabilir miydi?
M. Can Yüce
ÇHD İstanbul Şubesi
Alaattin Karadağ Dava Takip Komisyonu’nun çağrıs
Kapitalizm kadın erkek
eşitsizliğini büyütüyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa’da genel grev senkronizasyonu - Volkan Yaraşır

Sınıf hareketinin yeni odağı:
Akdeniz Havzası

Fransa işçi sınıfı Eylül ayının başından beri son yılların en büyük işçi eylemlerini gerçekleştirdi. Finans kapitalin emeklilik yaşını 60’tan 62’ye, tam emeklilik yaşını 65’ten 67’ye çıkarma saldırısına, işçi sınıfı genel grev dalgalarıyla cevap verdi. İki aylık bir dönemde 6 genel grev yaptı ve her genel greve katılım iki buçuk, üç milyon kişiyi buldu. Fransız işçi sınıfı muazzam bir kitle mobilizasyonu gerçekleştirdi.

“Mezarda emeklilik” taslağı, aslında sistematik sosyal yıkım saldırılarının mızrak ucu işlevini görüyor. Fransa işçi sınıfı, öğrenci gençliğin aktif katılımıyla saldırılara kitlesel barikat oluşturarak, büyük bir direnç gösteriyor. Genel grev silahıyla, finans kapitale açık ve net yanıt üretiyor.

Uluslararası işçi hareketinin büyük salınımı: Akdeniz Havzası

Fransa’da genel grev dalgası Akdeniz Havzası'ndaki büyük işçi hareketliliğinin bir göstergesi olarak dikkat çekiyor. Bu dalganın ilk tetikleyicisi Yunanistan işçi sınıfıydı. Yunanistan'da yaşanan mali kriz, AB’nin Yunanistan’nın yeniden sömürgeleştirilmesini hedefleyen adımlar atmasına yol açtı. Yunanistan’a dayatılan politikalar bir karşı devrim niteliği taşıdı. Yunanistan işçi sınıfı, finans kapitalin saldırıları karşısında, 2010 yılının Şubat ayından beri bir dizi genel grev ve yaygın sektörel grevlerle ayağa kalktı. “Avrupa halklarını isyana çağırdı”.

Yunanistan’da yaşanan mali kriz, kapitalist krizin ikinci evresini simgeledi. Krizin birinci evresinde bankalar, tekeller, büyük sigorta şirketleri batmıştı. Kapitalist devlet hem kapitalist işleyişten, hem de finans kapitalin egemenliğinden sorumlu bir aparat/ aygıt olarak, hemen harekete geçti ve borçları kamusallaştırdı. Bu süreç devlet bütçelerindeki açığı derinleştirdi. Ayrıca kapitalist krizin yarattığı olumsuzluklar sorunu daha da büyüttü. Ve kapitalist krizlerde yaşanan bir döngü kendini dışa vurdu. Kısaca krize müdahale daha derin bir krizin doğmasına yol açtı. Finans krizi, devletlerin mali krizi ya da borç krizine dönüştü. Önce Dubai, sonra Yunanistan’da yaşananlar bu gelişmenin bir parçasıydı. Krizin birinci evresinde bankalar, şirketler ve tekeller batmıştı. İkinci evresinde ise devletler iflas ediyor, batıyordu.

Yunanistan’daki mali kriz önce AB tarafından lokal bir gelişme olarak değerlendirildi. Fakat krizin özellikle AB’nin periferisini (yani AB’nin dominant ülkelerinin dışındaki tüm bölgeyi) sarma riskinin ortaya çıkması AB’yi harekete geçirdi. AB Merkez Bankası ve IMF, Yunanistan’a 110 milyar Avro’yu finansal “destek” olarak verdiğini ve ayrıca 750 milyar Avro’yu AB ülkelerinde yaşanacak sorunlar için rezervde tuttuğunu açıkladı. Ve ardından Yunanistan’a ülkenin yeniden sömürgeleştirilmesini içeren programlar dayattı. İşçi sınıfına karşı devrimci taktiklerle saldırdı. Aynı politikalar bugün Avrupa’nın genelinde finans kapitalin izlediği program olarak hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Yunanistan işçi sınıfı bu karşı devrimci saldırıya, büyük bir direnç gösterdi. Genel grevler, grevler, kitle gösterileri özellikle Akdeniz Havzası'nda büyük işçi hareketlerinin doğmasını tetikledi. Yunanistan işçi sınıfı bir öncü müfreze gibi bir taraftan Avrupa işçi sınıfına yönelik saldırıların ön barikatı oldu, diğer taraftan Avrupa işçi sınıfına izleyeceği yolu gösterdi.

Yunanistan’da dışa vuran mali krizin, senkronize bir şekilde İtalya, Fransa, Portekiz, İspanya, İngiltere, İrlanda’da yaşanma olasılığı özellikle Akdeniz havzasını öne çıkardı. Havzada olası bir mali kriz senkronizasyonu sonucu çok ciddi gelişmeler yaşanabilir. OECD ülkelerinin 34 trilyon dolar bütçe açığının, AB ülkelerinin 16 trilyon dolar bütçe açığının olduğu koşullarda, tek bir ülkede yaşanacak mali kriz bile sarsıcı sonuçlar doğurabilir.

Bugün yaşadığımız büyük bunalım niteliğindeki kapitalist kriz, artık krizlerin lokalizasyonunu inceltti. Özellikle Akdeniz Havzası'nda yeni bir mali krizin ya da borç krizinin patlaması, beraberinde senkronizasyon etkisi yaratabilir. Yunanistan krizi bunun bir pratiği oldu. Özellikle önümüzdeki dönemde son derece yıkıcı bir mali krizin İspanya’yı sarması olasıdır. Arjantin krizine benzetilen böylesine bir kriz Akdeniz Havzası'nda büyük sarsıntılar doğurabilir. Senkronizasyonu tetikleyebilir. Sarsıntının şiddeti bütün kıtada hissedilebilir.

AB’nin periferisinde yaşanan büyük işçi hareketlerinin AB’nin emperyalist çekirdeklerini etkilememesi düşünülemez. Fransa’daki gelişme bunun göstergelerinden biridir. Aynı gelişmenin Almanya’ya yansıması (mali kriz senkronizasyonuyla birlikte) olasıdır.

Finans kapital bu süreci bir taraftan kontrol etmeye çalışırken, diğer taraftan AB’nin yeniden yapılanması ya da dizaynı doğrultusunda adımlar atıyor. AB’nin dominant ülkelerinin dışında bütün çevrenin Çinleştirilmesi, Avrupa’nın Çin’i haline getirilmesi amaçlanıyor.

Bunun anlamı, küresel bir karşı devrim stratejisidir. Sınıfın tarihsel haklarının gaspı, sınıfa sosyal yıkım programlarının dayatılması, sınıfın köleleştirilmesi ve boyunduruk altına alınmasıdır. Bugün kıta düzeyinde yaşananlar bu sürecin başladığını işaretliyor. Finans kapital Avrupa işçi sınıfına son derece soğukkanlı ve rafine bir şekilde hazırlanmış sosyal yıkım programları dayatıyor. Ama bu saldırılara işçi sınıfı geçit vermiyor.

Yunanistan’dan İtalya’ya, İspanya’dan Portekiz’e kadar sınıfın ayağa kalkması, 21. yüzyılın en önemli sınıf hareketlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Fransa işçi sınıfının Yunanistan işçi sınıfının yolundan yürümeye devam etmesi, önümüzdeki günlerin sert sınıf mücadelelerine sahne olacağını gösteriyor.

“Bu bir sınıf savaşıdır”

Yukarıdaki başlık Fransa’daki genel grevde taşınan bir pankarttan alınmadır. Evet, kapitalist kriz çeyrek asırlık neo-liberal hegemonyayı kırarak, “unutulmuş” kavramları ve güçleri, metropoller dahil, yeniden toplumsal mücadelenin içinden ortaya çıkardı.

Fransa işçi sınıfı, yaptığı eylemlerle sınıf savaşındaki yerini ve safını aldı. Ve dünya işçi sınıfına güç verdi.

Fransa işçi sınıfı, tarihsel köklerine dayanarak siyasal literatüre girmiş bir kavramla, “Fransızca konuşuyor”. Yani pratiğiyle, gerçekleştirdiği eylemlerle ontolojisini yeniden kuruyor. Fransa işçi sınıfına 1968 Mayıs’ı yol gösteriyor. Fransa işçi sınıfı 1968 Mayıs’ında tarihin en büyük genel grevini gerçekleştirmişti. Yine işçi sınıfı muhteşem yaratıcılıklarıyla fordizmin krizini açığa çıkarmıştı. Bugün yapılan genel grevler için sermayenin ve devletin 1968’e gönderme yapması boşuna değil. Yakın dönemde finans kapitalin bir dizi saldırısı (1995, 2003, 2006) bertaraf edilmişti. İşçi sınıfının kolektif aksiyonu finans kapitali geriletmişti. Bu birikimler ülkedeki devrimci, sosyalist gelenek ve işçi sınıfının faşizme karşı direnişi Fransa işçi sınıfının ruhunu besliyor ve şekillendiriyor.

7 Eylül’den bugüne kadar gerçekleşen genel grevler sınıfın sosyal yıkım politikalarına karşı aktif direnişini gösterdi. Ayrıca öğrenci gençliğin, daha önceki yıllarda yaptığı gibi safını sınıfın yanında belirlemesi ve genel grevlere aktif ve militanca katılması da önemli oldu. Özellikle liseli gençlik yüzlerce okul blokajıyla eğitimi fiilen engelledi. Öğrenci sendikaları UNEF, FIDL ve UNL bu süreci son derece iyi örgütledi.

“Hep birlikte genel greve” şiarıyla oluşturulan sendikal birlikte, genel grevlerin etkili, yaygın ve kitlesel olmasında belirleyici işlev gördü. Özellikle 7 Eylül’de yapılan genel grevden sonra, 23 Eylül’de tekrarlanan genel grev için hükümetin katılımın az olduğu yönünde manipülasyonları boşa çıkarıldı. Sınıf hareketinin görkemi karşısında hükümet ve sermaye çevreleri genel greve katılımın zayıflığı üzerine politikalar geliştirdi. Ama bu taktik sökmedi. Sınıfın her genel grevi daha güçlü ve daha yaygın örgütlendi. Bu başarıda sendikal birliğin önemli rolü oldu.

Genel grevler CGT, CFDT, FO, SUD, CFE/CGC, UNSA ve Solidaries tarafından örgütlendi. Yoğun katılım sağlandı. Sosyalist Parti, FKP, Lutte Quvrier, Yeni Anti-Kapitalist Parti genel grevlere aktif katıldı.

Hükümet oluşan sendikal birliği parçalama ve dağıtma taktikleri izledi ama başaramadı. Eylemin kendisi ve patlama şeklinde yayılması bugüne kadar sendikal yapıların ayrı hareket etmesini engelledi. Bu süreç derinleştikçe sendikal birliğin zaafiyet göstermesinin önüne geçilebilir. Ne var ki hükümetin bu birliğin bozulması yönünde faaliyetlerine devam edeceği aşikardır. Ayrıca finans kapitalin, devletin ideolojik aygıtlarının ve hükümetin sınıfın moralini bozmaya ve bilinç bulandırmaya yönelik çabaları yoğunlaşacaktır.

Fakat eylemlerin, hükümet ve kapitalizm karşıtlığı önemli birikimler sağlamıştır. Daha önceki tasarıların 1995, 2003, 2006 pratikleriyle engellenmesi, sınıfa moral ve güç vermektedir. Bu tasarının geri çekilmesi, yaşanan konjonktürün de etkisiyle, salt Fransa işçi sınıfına değil, başta Akdeniz havzasındaki ülkelerin ve diğer Avrupa ülkelerinin işçi sınıfına yol gösterecektir. Yani buradaki başarı finans kapitalin küresel karşı devrimci saldırısına karşı önemli bir zafer olacaktır. Öte yandan “mezarda emeklilik” taslağı son derece kapsamlı sosyal yıkım saldırılarının başlangıcıdır. Sınıfın alacağı yenilgi ise, finans kapitali kıta düzeyinde saldırganlaştıracaktır.

Fransa işçi sınıfı Yunanistan işçi sınıfının barikatını tahkim etti. İtalyan işçi sınıfının gerçekleştirdiği genel grev de aynı mahiyette oldu. Portekiz işçi sınıfı da aynı yoldan yürüyor. Çünkü finans kapitalin bu saldırısının boşa çıkarılması, ardısıra gelecek saldırılara karşı sınıfa müthiş moral ve güç verecek.

Yunanistan işçi sınıfının Şubat 2010 sonrasında gerçekleştirdiği bir dizi genel grev, Fransa işçi sınıfının bir buçuk-iki ay gibi kısa zamanda gerçekleştirdiği güçlü ve dalgasal grevler, İtalya’da yapılan genel grev ve kıtayı saran (ETUC’un gerçekleştirdiği 29 Eylül gibi) büyük kitle eylemleri ve gösterileri Avrupa işçi hareketinin yeni bir momente, yeni bir döneme girişini göstermektedir.

Bu süreç bir yandan enternasyonal bir örgütlenmenin ihtiyacını yakıcı olarak hissettirmekte, diğer yandan Fransa, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz dahil, işçi sınıfının mücadelesini bir mecrada toplayacak, onu siyasal ve bağımsız bir güç haline getirecek, devrimci kimyasını açığa çıkaracak siyasal öncü ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Akdeniz havzasındaki işçi hareketinin bu büyük salınımı, sınıfın nesnel ve öznel şekillenmesini sağladığı gibi, sınıf savaşları da yukarıda belirttiğimiz ihtiyaçlara yanıtlar üretecek zenginliktedir.

Önümüzdeki dönem sert sınıf savaşlarına sahnedir. Finans kapitalin küresel karşı devrimci saldırılarına karşı, sınıf ayaktadır. Ve yaşadığımız konjonktürde inanılmaz imkanlar açığa çıkmaktadır.

Özellikle Akdeniz Havzası önümüzdeki dönemde sınıf hareketi açısından odak coğrafyadır. Unutulmasın bu coğrafyanın devamı Anadolu topraklarıdır. Akdeniz Havzası'ndan gelecek büyük işçi salınımlarının Anadolu coğrafyasını sarsıp etkileyeceği gibi, Anadolu topraklarında yaratacağımız pratikler ve deneyimlerin bu havzayı etkilemesi de kaçınılmazdır.

Burjuva kozmopolitizm, paradoksi bir şekilde enternasyonalizmin zeminlerini iyice genişletti. Ayrıca kapitalist kriz lokalizasyonları inceltti. Artık hiç beklenmeyen, hesaplanmayan küçük bir atak, gelişme, yani yeni ÇEL-MEL’ler, olası havza grevleri, kent grevleri fay hatlarını kırabilir, o büyük gücü harekete geçirebilir. Yani militan diyalektik işliyor. Hayat ve sınıf savaşları diyalektiğe güç veriyor. Sorun bu diyalektiğin parçası olabilmektir. Yani her atölyede, fabrikada, organize sanayi bölgesinde, işçi havzasında sınıfın yıkıcı gücünü, devrimci enerjisini biriktirebilmek ve açığa çıkarabilmektir. Çünkü kıtayı harekete geçirecek zemberek doluyor.

 

 

 

 

Dünyadan...

Akropolis işçilerine saldırı

Yunan polisi grevde bulunan Akropolis işçilerine gaz bombalarıyla saldırdı. 14 Ekim sabahı Akrapolis’in giriş kapısına gelen polisler, işçilerin üzerine gaz bombaları atarak içeriye girmeye çalıştı. İşçiler polise pankart sopalarıyla karşı koymaya çalışırken, yaşanan çatışmada çok sayıda işçi yaralandı.

Grevlerin eksik olmadığı Yunanistan’da, Akropolis işçileri 2 yıllık maaşlarının ödenmesini ve 320 geçici işçinin işine son verilmesi yönündeki kararın geri çekilmesini istiyorlar.


İtalya’da onbinler yürüdü

İtalya’nın başkenti Roma’da on binlerce kişi metalürji sektöründeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alanlara çıktı. İtalya hükümetinin politikalarının protesto edildiği eylemde, metal sektöründe çalışanların koşullarının iyileştirilmesi istendi.

16 Ekim Cumartesi günü gerçekleştirilen eylem Fiom-Cgil’ın (İtalya Genel Emek Konfederasyonu Metal İşçileri Örgütü) çağrısıyla yapıldı. Eylemde, üniversite öğrencileri ve siyasi partiler de yer aldı.

Eylemde, hükümetin otomotiv sektöründe uygulanan politikaları değiştirmesi talebi öne çıktı. Eylemde Fiom-Cgil ve CGIL flamaları taşınırken, giyilen kımızı kıyafetler de dikkat çekti.


Belçika’da demiryolu grevi

Belçika’da demiryolu işçileri çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle bir günlük uyarı grevi gerçekleştirildi. 17 Ekim günü saat 22.00’de başlayan 24 saatlik grev, Avrupa demiryolu ulaşımını felç etti. 24 saatlik grev boyunca Londra-Brüksel hattı çalışmazken Lille ve Brüksel kentleri arasındaki hatta sınırlı sayıda sefer yapıldı.


Almanya işçi sınıfı sokağa çıkacak!

Alman devletinin 80 milyar Euro’luk tasarruf paketine, taşeron işçi sistemine, sağlık sistemindeki saldırılara ve emeklilik yaşının 67’ye çıkarılmasına karşı kasım ayında ülke genelinde eylemler düzenlenecek.

Almanya’nın Bavyera eyaletinde metal sendikası IG Metall ve Sendika Konfederasyonu DGB tarafından örgütlenecek eylemlerin ilki 5 Kasım 2010 tarihinde ve iş bırakma eylemi şeklinde olacak.

13 Kasım 2010’da ise Bavyera eyaletinden metal işçileri Nürnberg’e gelecekler. Yapılacak yürüyüş ve mitingle birlikte protesto edilecek.

MAN işçileri ise Nürnberg’in en büyük fabrikasında iş bırakarak eyleme destek katılım sağlayacaklar.


İngiltere’de kapsamlı saldırı hazırlığı

İngiltere’de kapitalistlerin yarattığı rekor seviyedeki bütçe açığını kapamak için hazırlanan saldırı programının, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonraki en büyük kemer sıkma programı olacağı belirtiliyor. 130 milyar dolara varan kesintiler, kamu emekçilerine işten atma saldırısı olarak yansıyacak. Yaklaşık yarım milyon kişinin işten çıkarılması bekleniyor. Eğitimden sosyal yardımlara, ulaşımdan güvenliğe birçok alanda kısıtlamalara gidilecek.


Madenlerde işçi katliamı

Çin’de devlete ait Pingyu Kömür ve Elektrik AŞ bünyesindeki bir kömür madeninde meydana gelen patlamada 20 madenci öldü. 17 madenci ise yerin altında mahsur kaldı. Ekvador’da ise bir altın madeninde tünelin çökmesi sonucu 4 madenci öldü.