22 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/28

 Kızıl Bayrak'tan
Eşitlik ve özgürlük iradesini kırmak için ırkçı-şoven saldırganlık
Uşak etkin taşeronluğa hazırlanıyor! ..
Kürt halkına karşı topyekün
saldırıya geçtiler
DTK’dan ‘Demokratik Özerklik’ ilanı
Faşist güruhlar sokaklara salındı!.
Sermayenin saldırı stratejisi
ortaya çıktı!
Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor
"Yalanlarla göz boyayıp dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyorlar”
Kamu TİS’leri ve
sendikal ihanet gerçeği!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Temmuz Ayı Toplantısı Sonuçları!
GEA’da kanunsuz lokavt
Mas-Daf’ta engeller aşıldı
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Mısır’da sınıfsal çizgiler netleşiyor, talepler farklılaşıyor
Yemen’de halk hareketinin
dinamikleri ve açmazları
Douwe Egberts’te direniş kazandı!
Şili’de öğrencilerden militan gösteri
Artık tek bir zayıf halka yok! - Volkan Yaraşır
Libya Temas Grubu İstanbul’da toplandı
Kıbrıs’tan kirli elinizi çekin!.
“Ben bölücü ve terörist
değilim, bir Kürdüm”
Parti değerlerini
özümsemenin önemi
“8. Mamak Kültür-Sanat
Festivali’nde buluşuyoruz!”.
Kapitalizm, yabancılaşma ve DÖNÜŞÜM
Cumartesi Anneleri’nden
sessiz protesto.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamu TİS’leri ve
sendikal ihanet gerçeği!

Kamu kesiminde yerel yönetimler hariç 101 işyeri ve işletmede çalışan 230 bin işçiyi kapsayan TİS süreci bir kez daha ihanete uğradı. Türk-İş bürokratlarının hükümet ve sermayeye hizmette kusur etmediği diğer dönemlerde olduğu gibi bir sözleşme dönemi daha oldukça “sessiz” bir şekilde bitirilme aşamasına getirildi.

Türk-İş ile hükümet arasında yapılan çerçeve anlaşmaya göre kamu işçilerine 2011’de yüzde 4 artı yüzde 4 zam yapılacak. Düşük ücretlilere 100-150 lira iyileştirme yapılacak.

Bu haliyle sözleşmenin işçilerin taleplerini karşılamadığı ortadadır.

Türk-İş bürokratlarının “işçi satıcılığı” pek çok örnekle tescillenmiştir. Kamu sözleşmelerinin kapalı kapılar ardında bitirilmesi bir gelenek olduğu için, bu dönemki sözleşmede de tabandan gelen bir müdahale olamadığından sonuç değişmeyecekti. Öyle de oldu.

Yaşanan tipik bir satış örneğidir. Ortada kirli pazarlıklar döndüğü de kesindir. Bunun bariz kanıtı, seçimler öncesi bitirilmesi beklenen sürecin seçimler sonrasına bırakılmasıdır. Bu, işçi hareketi adına Türk-İş ağalarının sermaye hükümetine verdiği önemli bir tavizdir. Kamu sözleşmeleri, sermaye hükümetinin işini kolaylaştırmak üzere sessizce ertelenmiştir.

Kamuda örgütlü işçi kesimi, sınıfın mevcut tablosu içinde görece en örgütlü kesimini oluşturuyor. Ne var ki sendikal bürokrasi bu kesimi harekete geçirmek yerine eylemsizliğe iterek atıl duruma düşürmüş, bu sözleşme dönemini bu şekilde sessizce yürütebilmiştir.

Kuşkusuz bu sonuçtan sermaye ve hükümeti oldukça memnundur. Zira kıdem tazminatı gaspına ilişkin saldırının gündemde olduğu bu dönemde talepleri için ayağa kalkmış bir işçi bölüğü, bir kıvılcım etkisi gösterebilirdi. Hak alma bilinci grev iradesiyle birleşebilirdi. Bu da diğer sınıf bölüklerine “kötü” örnek olabilir ve tutum genelleşebilirdi. Bundan dolayı da sendikal bürokrasinin bu dönemki ihanetinin ayrı bir işlevi bulunmaktadır.

Sendika ağaları kuşkusuz bu görevlerinin karşılığını almaktalar. Bunun son örneği meclise taşınan konfederasyon başkanlarıdır. Ayrıca bunun dışında başka pazarlıklar da bulunmaktadır. Kamu sözleşmelerinin imzalanmasından birkaç gün önce Mustafa Kumlu’nun yaptığı açıklamalarda bunları görebilmekteyiz.

Açıklama, sendika ağalarına da dokunan işkolu istatistikleri ile ilgilidir. Açıklamasında Türk-İş bürokrasisinin başı Mustafa Kumlu, işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre yayınlanmasının ertelenmesiyle ilgili TBMM’de değişiklik yapılmasını umduğunu hükümete bildirmiştir. Zira işkolu istatistikleri, yasa (2821 ve 2822 sayılı yasalar) değişmeden yayınlanırsa birçok sendika toplu iş sözleşmesi yapabilme yetkisini kaybedecektir. Çünkü sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için yüzde 10 barajını aşmaları gerekmektedir.

Kumlu’yu endişelendiren üye aidatlarının kaybı, ayrıcalıklı konumlarının sarsılmasıdır. Zira uzun süredir kamuda özelleştirmeler eliyle işçi sayısı erimekte, azaltılmaktadır. Sadece son 8 yıldır kamuda işçi sayısı 700 binden 230 bine düşmüştür. Buna şimdiye kadar ses çıkarmayanlar, sendikal ayrıcalıklarından olma ihtimali somut bir gerçeğe dönüştüğünde, bir uşak ruhuyla hükümetle pazarlık zemini aramaktadır. Sermaye hükümeti de sendikaların örgütlenme çalışmasına girmeden hazır üye aidatlarıyla saltanatlarını sürdürdüklerini gayet iyi biliyor. Hele de kamuda “hazır” üyelerle sendika koltuğuna oturan ve uzun yıllar saltanat süren Kumlu gibileri şahsında sendikal bürokrasi, koltuklarını sarsma tehdidi altında sermaye hükümeti karşısında giderek küçülüyorlar.

Göz önünde olanlar dışında daha pekçok kirli pazarlığın kapalı kapılar altında yapıldığı muhtemeldir. Yani gündemde olan kıdem tazminatı hakkının da Türk-İş bürokrasisi tarafından herhangi bir pazarlığa kurban gitmeyeceğine dair bir garanti yoktur. Çünkü ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.

Uzun süredir kapıda bekleyen bu saldırının karşısında sadece “grev nedeni sayarım” demek dışında hiçbir somut adım atmayan ve çaba harcamayan bu satışta tescilli ağanın samimiyetine güvenilmez. Kamu sözleşmesi için bile bir kez olsun “grev” kelimesini ağzına almayan bir konfederasyon başkanının elbette ki bu sözlerinin inandırıcılığı yoktur.

Şimdiye dek olduğu gibi her önemli saldırıda yaptıkları gibi yine aynı satış senaryosu oynanacaktır. Ardından ara formüller de uzlaşılarak işçi sınıfı “ikna edilecektir.” Kumlu’nun açıklamalarında şimdiden bunun sinyalleri görülmektedir.

Kumlu yukarıda bahsedilen açıklamanın arasında, hiçbir hükümet döneminde “kıdem tazminatı kaldırılsın’’ ifadesiyle karşılaşmadıklarını belirtmekte, bugün de hükümet programında ‘“kıdem tazminatının kaldırılacağına’’ ilişkin bir ifadenin bulunmadığını, bu konuda bir “fon’’ oluşturulmasının düşünüldüğünü belirtmektedir. Bu satışın kılıfını şimdiden hazırlamak demektir.

Büyük bir ihanetin eşiğinde olduğumuz ortadadır. Yapılması gereken sendikal ihanete karşı uyanık olmak ve buna geçit vermemektir. Bu nedenle öncü işçi ve emekçilere önemli görevler düşmektedir. Sendikaları sermayenin saldırılarına karşı birer savaş mevzisine dönüştürmek, tabandan gelen örgütlü güçle grev silahını kuşanma iradesi göstermek gerekmektedir. Sermayenin saldırılarını püskürtmenin ve sendika ağalarını defetmenin başka bir yolu yoktur.

 

 

 

 

Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri Doğangül ile konuştuk...

“Mücadeleye devam edeceğiz”

Kamuda 230 bini aşkın işçiyi kapsayan sözleşme süreci 19 Temmuz günü anlaşmayla sonuçlandı. Süreci büyük bir sessizlik içerisinde götüren Türk-İş yönetimi yeni bir ihanete daha imza attı. Sözleşmeye ilişkin görüşlerini aldığımız Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri İbrahim Doğangül de, sürecin oldu bittiye getirildiğine dikkat çekiyor. Mücadeleye devam edeceklerini söylüyor.

Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri İbrahim Doğangül: Geriye dönüp baktığımızda bu Türk-İş yapısından, mücadelesiz geçen dönem itibariyle daha fazlasını beklemek boşunadır. Türk-İş, seçim sürecini sessizce geçirip hükümete destek vermeyi kendisine ilke edinmiş bir anlayışa sahip. Bugün artık ikili görüşmelerle belli bir noktaya geldikten sonra Koordinasyon Kurulu’nu toplayıp oradaki sendika başkanlarının fikirlerini alıyor. Ne yapayım? İmzalayayım mı? diye soruyor.

Zaten bugün grev hakkı olan sendikaların işçileri greve, mücadeleye hazırlama süreçleri de sözkonusu değildir. Teknik açıdan baktığımızda ise kamu sözleşmelerindeki beklenti, en azından kendi adımıza, yüzde 4 veya 5 mi olurdan ziyade düşük ücretli işçilerin, daha doğrusu ücret sistemi olmayan işyerlerinde ücret sisteminin oluşturulması yönündeki talebin ne kadar karşılandığı daha önemliydi. Gördüğümüz kadarıyla her zaman olduğu gibi düşük ücretlilere bir iyileştirme yapılıyor. Onun dışında sistemle ilgili (işe giriş ücretinin tespiti vs) hiçbir şey gözükmüyor. Yine günü kurtaran, paryatif çözümler üzerinde bir mutabakat sözkonusu. Bu yüzden biz sıkıntılıyız. Çünkü biz örgütlü olduğumuz kamu işyerlerimizde çalışan 6200 üyemizle ilgili (özellikle TPAO ve BOTAŞ) yüksek beklentiler içindeydik. Kamu İşveren Sendikası, hükümetle Türk-İş’in anlaşmasından sonra bizi şu anda başka bir süreç bekliyor. Çünkü Koordinasyon Kurulu’nun yaptığı şey bir çerçeve anlaşma. Bu çerçeve anlaşma bittikten sonra her sendika Kamu İşveren Sendikası ile ayrı ayrı sözleşmeler imzalıyor. Biz yine kendi işyerlerimize özgü problemlerimizi çözebilmek için mücadeleye devam edeceğiz.

Kızıl Bayrak / İstanbul