02 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/45

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı mücadeleye!
Ülke toprakları komşu halklara saldırı üssü haline getirilemez!
Zulmünü arttırdıkça
çöküşü hızlanıyor!
KESK’lilere 156 yıl hapis
Özrü kabahatinden büyük olanlar, kanlı bir tarihi özürle temize çıkaramaz - H.Eylül
“Dersim özrü samimiyetsiz”
Genel Kurul öncesinde “Güç Birliği” sorgulandı
26 Kasım toplantısı ışığında Türk-İş Genel Kurulu
İnsanca yaşanabilir asgari ücret için mücadele saflarına!
İmpo işçisi kazandı
Mutlak sömürü, mutlak kölelik ve makinalaşan işçi - Volkan Yaraşır
Reformizm ve devrim
Mısır’da sınıflar
mücadelesinde yeni evre
Avrupa’da grev dalgası
Neo-Nazilerin arkasında Alman tekelci polis devleti var!
S21 karşıtı mücadelede referandum ve sonuçları üzerine...
Basel’de “İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği Gecesi"
Avukatlık mesleği piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiriliyor!
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/1
Mücadele gününde kadınlar alanlardaydı.
Yola çıkan taşlar ve yola koyulan “baş”lar - G. Umut
“Özel Yetkili mahkemeleri
boykot edebiliriz”
Zindan katliamına yalan perdesi!...
Ekim Devrimi'nin ışığında
mücadele çağrısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Dersim özrü samimiyetsiz”

AKP’nin CHP’yi yıpratmak için kullandığı Dersim Katliamı ile ilgili açıklamalardan biri de Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) tarafından yapıldı.

ABF Genel Yönetim Kurulu, yaptığı yazılı açıklamada, “Dersim Katliamı”nın 1937-1938’de başlayıp bitmediğini, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca devam eden etnik, inançsal ve kültürel bir yok etme planı olduğunu belirtti. Farklı olanı kuşatmanın, egemen zihniyetin politikalarıyla “kendine benzetmenin”, bu da olmadıysa “yok etmenin” her dönemde egemen asimilasyoncu ve tekçi zihniyetin temel politikası olduğu ifade edildi.

Türkiye’nin kendi geçmişinden kaçtığı, aynaya bakmadığı sürece Dersim’in, Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un, Gazi’nin, Ümraniye’nin, 1 Mayıs 1977’nin, 6-7 Eylül olaylarının lanetinin bu topraklarda huzuru bulunmasına engel oluşturacağı vurgulandı.

AKP samimiyetsiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dersim özrü”nün önemli ancak samimiyetsiz olduğu belirtilerek şu ifadelere yer verildi:

“Her fırsatta Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini ifade ederek Alevilikle ilgili önyargılardan yola çıkarak milliyetçi ve muhafazakar tabanının ruhunu okşayan, Alevilere ve Aleviliğe yönelik nefret suçu işleyen bir Başbakan, eğer Dersim’in acılarını dindirmek isteseydi, CHP’den beklediği özrü her fırsatta mirasını sahiplendiği Demokrat Partisi ve zihniyet olarak onun devamı niteliğindeki diğer partilerden de beklerdi. Çünkü, katliam belgelerinin altında İsmet İnönü’nün imzasının yanında Celal Bayar’ın da imzası vardır ki, Başbakan aktif rol alan Bayar ve ekibini bu özrün dışında bırakarak samimiyet derecesini ortaya koymuştur.

Dersim’in acılarını siyasi bir rakibi köşeye sıkıştırmanın aracı olarak kullanmak, en az Dersim katliamının kendisi kadar yaralayıcı bir tarzdır ve Başbakan bu üsluptan vazgeçmelidir.”

Açıklamada, ABF’nin Maraş Katliamı’nın 33. yıl dönümünü anmak için 24 Aralık’ta Maraş’ta olacağı hatırlatıldı.

 

 

 

‘Dersim özrü’ şovunda son nokta

Erdoğan'ın CHP'yi köşeye sıkıştırmak ve siyasi bir ranta çevirmek için kullandığı 'Dersim özrü' şovunun ömrü kısa sürdü. BDP'nin Dersim Katliamı'nın araştırılması için meclise verdiği önerge AKP’lilerin ret oyu vermesi sonucu kabul edilmedi.

BDP, Dersim Katliamı ile ilgili verdiği araştırma önergesinin görüşülmesi önerisini Meclis Genel Kurulu gündemine getirdi. Önerinin lehinde söz alan BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, Erdoğan'ın Dersim özrünü hatırlatarak "Sözlü olarak yapılan özür dilemenin anlamını bulması için, birtakım adımların atılması gerekiyor" dedi.

Bu öneri AKP'nin ikiyüzlü ve samimiyetsiz tutumunun bir kez daha teyit edilmesi için vesile oldu. Kürt halkı ile işçi ve emekçilere yönelik koyu bir devlet terörüne başvuran, ilerici ve ve devrimcileri zindanlara tıkan, gerillaları kimyasal silahlarla katleden AKP hükümetinin, kendi icraatlarıyla yüzleşmeden özür dilemesinin bir karşılığı olmadığını gösterdi.

AKP'li vekillerin aleyhte yaptığı konuşmaların ardından BDP’li Hasip Kaplan tekrar söz alarak, AKP'nin samimi ise önerilerine “evet” oyu vermesi gerektiğini belirtti. BDP'nin önerisi yapılan oylama ile reddedildi.

 

 

Burjuvazi “bedelli” ordu peşinde!

Bedelli askerlikle ilgili kanun tasarısı kabul edildi. Buna göre 30 yaşından gün almış olanlar, 30 bin Türk lirası karşılığında askerlik yapmaktan kurtulacaklar ve 21 gün temel askerlik eğitiminden de muaf tutulacaklar. Burjuvaların çocukları, kendileri için çerez parası gibi olan bu parayla, askerlikten ve de askerlik yapmamak için mazeret bulma zahmetinden kurtulacak.

Bedelli askerlik konusu vesilesiyle yürütülen tartışmalar tam bir ikiyüzlülükle sürdürülmektedir. Bundan sekiz ay önce başbakan bedelli askerliği, referanduma götürecek kadar sorumluluğunu alamayacağı bir konu olarak değerlendiriyordu. Şimdi ise jet hızıyla gündeme alınıp yasallaştırıldı.

Öte yandan bedelliden daha fazla insanın yararlanması için de çeşitli formüller geliştirilirken bazı bankalar “Bedelli Askerlik Kredisi” kapsamında kredi paketi hazırlıyor.

Anlaşıldığı üzere bedelli askerlik devletin bütçe açıklarını kapatmak için mali bir olanak olması yanında mali sermaye için de yeni bir kar kapısı olmuştur.

Sermaye hükümetinin şefleri bedelli askerlik emekçilerde öfke uyandırmasın diye, çeşitli demagojik söylemleri de elden bırakmıyorlar. İkiyüzlülükte sınır tanımayan Başbakan Erdoğan, tüm bunlardan sonra “askerliği peygamber ocağı olarak görüyoruz” ifadelerini de kullanabilmektedir.

Gündemdeki bu tartışmalara sermaye sınıfının has temsilcisi TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de katıldı. Ümit Boyner bedelli askerliğe vicdanının el vermediğini söylerken, dilinin altındaki bakla olan profesyonel orduya lafı getirmiştir. Ümit Boyner bahsi geçen açıklamasında “Ülkelerin güçlü ordulara ihtiyacı var. Türkiye’nin beşeri sermayeye de ihtiyacı var. Gençlerin nasıl yetiştiği, yaşamlarının ne kadarını eğitimde harcadığı da önemli. İkisinin arasında rasyonel bir yere gelebiliriz. Bu teknik bir konu. TÜSİAD ‘ordu nasıl yönetilmeli’ konusuna bir çözüm geliştiremez ama şunu da görüyorum. Yavaş yavaş askerlik süresi düzenlenmiş, daha rasyonel ve güvenli, teçhizat açısından profesyonelleşmiş bir ordunun, şu anda yaşanan düşük yoğunluklu savaşla mücadele konusunda önemli” demektedir.

Profesyonel ordu ABD emperyalizminin ve NATO’nun ihtiyaçları çerçevesinde vurucu güç olma görevini daha iyi yerine getirmek için olduğu kadar, Kürt halkına karşı sürdürülen kirli savaşın derinleştirilmesi ve olası devrimci yükseliş dönemlerine şimdiden yapılan bir hazırlıktır. Kıyıcı, vurucu, halka karşı silah sıkmakta sınır tanımayan profesyonel bir katiller şebekesi yaratılmaya, aynı zamanda da zorunlu askerlik yoluyla mezar kazıcısı milyonlarca emekçinin silah eğitiminden geçmesine engel olunmaya çalışılmaktadır.

Öldürmeye kodlanmış seçilmiş asker isteyenler, asker sayısının fazlalılığının yarattığı bütçenin daha öldürücü silah ve teçhizat almanın önüne geçtiği, günümüz teknolojisinde savaşlarının büyük ordulara değil de eğitimli personele ihtiyaç duyduğu biçiminde söylemlere sığınmaktadır. Bunun için Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, ‘‘Türk ordusunun başlıca görevleri uluslararası misyonlara katılmak ve sınırda veya sınırın hemen ötesinde terörizmle savaşmak. Her iki operasyon türü de, büyük miktarlarda kötü eğitimli piyadeyi değil, küçük, esnek ve yetenekli birimleri gerektiriyor” diyerek lafı dolandırmıyor.

Tüm bunlar devlet tarafından, başta Kürt halkı olmak üzere devrimci, ilerici güçlere şimdilerde dozunu artırarak sürdürülen sürek avının ileriki zamanda farklı araçlarla daha da pervasızlaşacağına işarettir.

Sonuç olarak sermaye devleti ve onun hükümeti AKP tarafından tek bir bedelli hamlesiyle, amaçlanmış olan birçok iş aynı anda kotarılmak isteniyor. İşçi Memetler ölmek ve öldürmek için cepheye (eğer cephede ölmezlerse “disko”larda yahut da “eğitim zayiatı yoluyla”), burjuva çocukları ise mensubu oldukları sınıfın nimetlerinden faydalanmaya gönderilecekler. Şu sıcak atmosferde askerlik üniforması giydirilenler, haksız bir savaşın piyonları olarak kullanılırken, burjuvazinin çocukları ise “ey vatan ne ‘bedeller’ ödedik senin için” diyerek böbürlenecekler.

Haksız bir savaşın tek sorumlusu olan bir sistem, yine bu savaşın kazanan tarafı olmak için kendi dünyasından olmayan gençleri savaşa sürmeye devam ediyor. Devamında ise yine bu ve benzeri savaşların, emperyalizmin hizmetinde mazlum halklara karşı yapılacak diğer savaşların ve elbette işçi sınıfına karşı yürütülen sınıf savaşımının da kazanan tarafı olmak için profesyonel ölüm makineleri yaratmayı planlıyor.

İşçi sınıfı ve ezilen Kürt halkı, haksız ve kirli savaşların tek sorumlusu olan ve gittikçe militarize olan bu düzenden hesap sormak için birleşmeli ve mücadele etmelidir.