02 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/45

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı mücadeleye!
Ülke toprakları komşu halklara saldırı üssü haline getirilemez!
Zulmünü arttırdıkça
çöküşü hızlanıyor!
KESK’lilere 156 yıl hapis
Özrü kabahatinden büyük olanlar, kanlı bir tarihi özürle temize çıkaramaz - H.Eylül
“Dersim özrü samimiyetsiz”
Genel Kurul öncesinde “Güç Birliği” sorgulandı
26 Kasım toplantısı ışığında Türk-İş Genel Kurulu
İnsanca yaşanabilir asgari ücret için mücadele saflarına!
İmpo işçisi kazandı
Mutlak sömürü, mutlak kölelik ve makinalaşan işçi - Volkan Yaraşır
Reformizm ve devrim
Mısır’da sınıflar
mücadelesinde yeni evre
Avrupa’da grev dalgası
Neo-Nazilerin arkasında Alman tekelci polis devleti var!
S21 karşıtı mücadelede referandum ve sonuçları üzerine...
Basel’de “İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği Gecesi"
Avukatlık mesleği piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiriliyor!
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/1
Mücadele gününde kadınlar alanlardaydı.
Yola çıkan taşlar ve yola koyulan “baş”lar - G. Umut
“Özel Yetkili mahkemeleri
boykot edebiliriz”
Zindan katliamına yalan perdesi!...
Ekim Devrimi'nin ışığında
mücadele çağrısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avukatlık mesleği piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiriliyor!

Neoliberal politikalar çerçevesinde mesleklerin yeniden düzenlenmesi süreci hız kesmeden devam ediyor. Kamusal niteliği ağır basan mesleklerin piyasaya entegre edilmesinin etkin araçlarının yaratıldığı bu süreç, bir yandan alt sınıfların hizmete erişimini güçleştirip niteliksizleştirirken, diğer yandan ilgili meslek alanındaki çalışanları da güvencesizler kervanına eklemekte.

Mesleklerde bu dönüşümün etkilerinin en yalın ve çarpıcı bir biçimde görüldüğü alan belki de eğitim alanı. Gerçekten de bu alan, öncelikli adımların atıldığı başat alanı oluşturmakta. Sözleşmeli, ücretli vb. isimler altında güvencesiz-geleceksiz bir öğretmen topluluğu ile atama bekleyen upuzun bir işsiz-geleceksiz öğretmen topluluğu eğitim alanındaki dönüşümün en dolaysız görüntüsü. Yine artan özel eğitim kurumları sayısına paralel olarak artan sınav sayıları da buradaki ticari döngünün basit bir sonucu.

Eğitim “sektöründe” kamusal alanın tasfiyesi süreci kendi seyrinde ilerlerken, artık bu alanın tek başına olmadığı, sağlık, mühendislik, hukuk gibi alanların da benzer bir biçimde neo-liberal dönüşümden nasibini aldığı görülür oldu. Mühendislik-mimarlık alanında yetkin mühendislik-mimarlık tartışmalarının alevlendiği süreçte, avukatlıkta sınav şartının konuşulması, sağlık alanının ise adeta bir deneme tahtasına dönüştürülmüş olması rastlantı değil.

Bugün ise bir bütün olarak, avukatlık mesleği yeniden düzenlenmek isteniyor. Ankara Barosu’nun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklama ile Türkiye Barolar Birliği’nin bu alanda yoğun bir çalışma içerisine girdiği kamuoyu tarafından öğrenilmiş oldu. Tartışılan başlıklar kısaca incelendiğinde, avukatlık mesleğinin piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmek istendiği ve tartışılan başlıkların aslen genç avukatları hedef aldığı görülmekte.

Avukatlık mesleğindeki fiili dönüşüm

Türkiye Barolar Birliği’nin başlattığı tartışmaya ve oluşturduğu taslağa geçmeden önce, avukatlık mesleğindeki fiili dönüşüme değinmekte fayda var. Halihazırda, ortada bir yasal düzenleme olmamasına rağmen, avukatlık mesleğinin icrası piyasa işleyişine ve kapitalizmin doğasına uygun bir şekillenişe zaten sahip. Usta-çırak ilişkisi olarak ifadelendirilen işçi-işveren ilişkisi içerisinde en ilkelinden gelişkinine her türlü sömürü ilişkisi bu alanda da görülmekte. Üniversiteden yeni mezun genç avukatlar, akıl almaz koşullarda, iş güvencesinden de yoksun olarak çalışmak zorunluluğu ile karşı karşıya. Bu alandaki piyasada ciddi bir tekelleşme sözkonusu. Büyük avukatlık büroları, birer şirket gibi yönetilmekte. Her ne kadar halen daha Baro seçimlerine giren gruplar “mesleğin bağımsız icrasının önemine”, “avukatın efendisizliğine” çubuk bükseler de, bu cümleler bugün çoktan kağıt üzerinde kalmış birer hoş cümleden ibaret.

Hukukun her daim tartışmasız bağımlılığı ile sistemin meşrulaşma sürecinin kilit mesleklerinin başında gelen avukatlığın açık “köleliği” bir yana, mesleği icra edenler şahsında da bugün bu cümlelerin geçerliliğini savunmak/tartışmak bir safdillikten ibaret. Zira bugün avukat nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan kesimin, yaptığı işin büyük alanında söz hakkı bulunmamakta. Bu kesimler, bağlı bulundukları “amir avukatlarının” verdiği direktif ve emirler doğrultusunda işgörücüden başka bir sıfata sahip değiller. Bu anlamda dolaysız olarak “başka birine bağımlılar” ve yine dolaysız olarak bir efendileri var.

Sözkonusu fiili durum, elbette kendi sorunlarını da beraberinde getiriyor. Örneğin, tekelleşen büyük avukatlık büroları daha da büyümek istiyorlar, başka şehirlerde şubeler açmak, marka haline gelmek istiyorlar. Ancak mevcut mevzuatla bunu yapamıyorlar. Her gün yeni hukuk fakültesi açılıyor, yeni avukatlar mezun oluyorlar. Ancak piyasadaki pastanın boyutu belli. Bu nedenle daha fazla “avukat” istemiyorlar. Sonuç olarak sistem bugün bir yandan fiili durumu yasalaştırmak, diğer yandan ise, piyasanın ihtiyacı olan ek düzenlemeleri yapmak sorunu ile karşı karşıya.

Nelerin değişmesi tartışılıyor?

Ankara Barosu’nun 23 Kasım 2011 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, TBB’nin düzenlediği toplantıya damgasını vuran başlıklardan özellikle, birkaç tanesi önemli. Bunlardan birincisi; “Yabancı avukatlık şirketlerinin Türkiye’nin her yerinde ve her alanda faaliyet göstermesine ve şubeler açmasına izin verilmesi.” Bu düzenleme hayata geçtiği taktirde, kıdemi az avukatların büyük çoğunluğunun sözkonusu yabancı menşeli hukuk bürolarında çalışan olacakları bugünden öngörülebilir.

Diğer ve daha önemli tartışma başlığı ise; avukatların kıdemlerinin izin verdiği derecedeki mahkemelerde dava takip edebilmeleri. Bunun diğer bir anlamı ise kıdemsiz avukatların belirli derecenin üzerindeki mahkemelerde görülen davaları alamamaları. Bu esasında İngiltere’den ithal bir tartışma olup, mesleğinin ilk yıllarındaki avukatların, meslek hayatı içerisindeki yaşam alanını daraltmaktan başka bir anlam taşımamakta. Yine benzer bir tartışma ise, staj üzerinden yaşanıyor. Zaten zorunlu bir kölelik halinde süregelen staj uygulamasının 2 yıla çıkartılması, üstüne üstlük sonunda bir de sınav yapılması tartışılmakta. Avukat yardımcılığı olarak ifadelendirilen ve ilk kez bu tartışmalarda dile getirilen bu yeni statüde staj sonrası mesleği icra edecek maddi olanaklardan yoksun, ya da sınavı geçememiş genç meslektaşların sömürülmesine yasal kılıf oluşturmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Sonuç olarak

Öncelikle şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Bir alandaki dönüşüm hiçbir zaman sadece o alandaki meslek sahiplerini etkilemiyor. Eğitim alanı özelleştiriliyor. Yığınla öğretmen işsiz kalırken, eğitim paralı hale getiriliyor. Sağlık alanındaki dönüşüm bir yandan doktorların mesleki güvencelerini ortadan kaldırırken, diğer yandan sağlık hizmetine erişimi paralı hale getirip güçleştirerek alt sınıfları dolaysız olarak etkiliyor. Avukatlık mesleğinde yaşanan dönüşüm de bu bütünlükle birlikte gerçekleşmekte. Basit bir hatırlatma, 1 Ekim’de çıkan HMK ile getirilen gider avansları bugün işçi-emekçileri dava açmaktan caydıran / dava açmalarının önüne geçen asli bir engele dönüşüyor. Şimdi ise HMK ve benzeri düzenlemeleri takiben avukatlık mesleğini hedef alan yeni düzenlemelere geçiş yapılıyor. Kısacası süreç olabildiğince bütünlüklü ve eş zamanlı yürütülüyor.

Avukatlar açısından zor bir süreç başlıyor. Bu süreç sonucunda avukatların geniş bir kesimini bekleyen, derin bir güvencesizlik. Başta genç avukatlar olmak üzere, avukatların bu süreçte, mesleki ayrıcalıkları için değil ama güvenceli koşullarda mesleklerini icra edebilmek için yani gelecekleri için mücadele etmeleri bir zorunluluk.

Av. Ş. Ceren Uysal