6 Ocak 2011
Sayı: SYKB 2012/01

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı rejim saldırganlıkta sınır tanımıyor
Kürt halkıyla omuz omuza!
Tecrit saldırısına karşı birleşik-militan mücadeleye!
Uludere katliamı protesotlarla lanetlendi
Kürt hareketinden katliama tepkiler
Sermaye hükümeti katliamı sahiplendi
Ücretler asgari, sömürü azami
Aralık ayında 52 işçi öldü
Maltepe Belediyesi taşeron işçileri: "Süresiz direnişteyiz!"
Metal İşçileri Birliği MYK Ocak ayı toplantısı sonuçları
Anayasal hayaller üzerine - V.İ.Lenin
Yemen'de yüzbinler alanları terketmiyor
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...
Büyük madenci yürüyüşü 21. yılında...
2011'de sınıf hareketinin tablosu
Billur Tuz'da direniş başladı
Zulmünü arttır ki çöküşün hızlansın!
Kampüslerden "boykot" sesleri yükseliyor
Üniversitelerde faşist saldırılar...
"Baskılar bizi yıldıramaz!"
'96 Ümraniye: Bir kez daha katliam ve direniş!
Hüzün hasatçısı bir halkın "kaçağa çıkan" 35 evladına
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hüzün hasatçısı bir halkın “kaçağa çıkan” 35 evladına...

Hüznümüz bir gün, kavgamız sonsuza kadar sürsün!

Canlarımız yitiyor! Tarihin sayfalarında bildiğimiz ne varsa tekrarlanıyor. 35 canımız yanıyor. Alevler arasından bir halkın öfkesi ve ağıtları yükseliyor. Artık Haftanin'in Maraş'tan, Sivas'tan farkı kalmadı. Bu ülkenin dört bir yanına yayılan, kan denizine akan bir nehir yatağıdır.

Haftanin acıların yurdudur. Kürt halkının her toprağı gibi Haftanin de acıyla dolu hikayeleri kuşaktan kuşağa taşır. Hüzün konvoyu denmiş 35 cenazenin taşınması sırasında oluşan görüntüye... ama unutulmasın ki Kürt halkı on yıllardır hüzün hasatçısıdır. O topraklarda on yıllardır hüzün ekilip biçilir. Köy yakmaları da bilir, tezek yedirmeyi de görmüştür! Boşaltılan her köyle yaşamları parçalanan bir halkın yeni bir acısına tanık oluyoruz sadece. Ölen sayısının artmasıysa hassasiyetleri tetikleyecekse yıllık istatistikleri okuyun. Karşınıza çıkan "açılım" denenin katliam kelimesine eşanlamlı olduğudur. Geçmişte Özgür Halk dergisinin bombalanmasıyla 36 gazeteciyi tutuklatmak arasında kaç fark sayabilirsiniz?

Birileri "Mustafa Muğlalı" olayı diye bilinen 33 Kürt köylüsünün infazı olayıyla Uludere katliamını benzetiyor. Ama bilinçli bir politikayla benzerlik sadece kaçakçı olmalarına indirgeniyor. İki olayın ortak keseni yoksul Kürt köylüsünün katledilmeleridir. Elbette Kürdistan coğrafyasında her türlü ölüm "meşrulaşabilir." Haftanin, Uludere, Botan, Amed, Dersim... Bölgenin, kentin adı değişir ama kaderi değişmez. Düne kadar gerillaya karşı imhayı terkettiklerini, barış eli uzattıklarını söyleyenler bu operasyonu nasıl açıklayacak? "Gerillaya montunu veren komutan" nerede?! Onların riyakarlıkla uzattıkları ellerinde kan var! Teslim alınan her bir gerilla ile aslında bir halkın özgürlük mücadelesi katledilmek isteniyor. Bir de eklemek gerekir ki eğer ölenler kaçakçı gençler değil de gerillalar olsaydı ne olacaktı? Başarılı bir operasyonla etkisiz hale getirilen 35 kişi olacaktı. Kirli savaşın bitmediğini gözler önüne seren bir "askeri başarı" olacaktı. Burjuva-yandaş medya eliyle önümüze konan devletin barışçı yaklaşımını açığa çıkaran bir “kaza” yaşadık. Haftalar önce kimyasal silahlarla mağara bombalayanlar Dersim'de mağaralarda katledilenlerden söz edenlerdi. Şimdi Muğlalı adını kışla tabelalarında indirenler Haftanin'de yoksul Kürt köylüsünü katledenlerdir. Dersim katliamı için CHP'yi suçlayan Tayyip'e karşılık Uludere katliamı için Kemal de AKP'yi suçluyor.

Her devrik cümle kendi içinde ironi taşır. Ama burjuva düzen sözcüsü ve kalemleri tek başına ironiye kurban gitmiyor. Onlarınki ikiyüzlülüklerinin dışavurumu. Olayın tüm ayrıntılarıyla açığa çıkmasına (bombalama yönteminden, ölü ve yaralı sayısına) hatta devlet yetkililerinin açıklama yapmasına (Şırnak Valisi olaya ilişkin açıklamasını AA üzerinden ulusal medyaya iletmişti) rağmen düzen medyası olayı 12 saat açıklamadı. Magazin haberleri için dahi son dakika anonslarını geçenler 12 saat medya olmakla düzenin uzantısı olmak arasındaki farkı gösterdiler. 12 saatin sonunda hatırladıkları insanlar ve meslekleri değildi. Düzeni aklamak üzere görevleri gereği yönlendirilmiş bilgi servisiydi. Sivil yaşam olmayan bölge olmasından, PKK'nin saldırı hazırlığı istihbaratına, kaçakçılık yapmalarından devletin olayın dışında olmasına kadar ne kadar mide bulandırıcı açıklama varsa hepsi medyada yeraldı.

Devlet açıklamalarında “kaza” vurgusunu öne çıkarma eğiliminde. Özellikle düzenin hükümet kanadı bu yönde eğilim gösterip hukuk devletinin gerekleriyle “kaza”nın sorumlularını bulmaktan bahsediyor. Bu devletin kirli savaş konseptinde kazayla öldürülecek 35 Kürdün önemi yoktur. Bu olasılık hesaplarında gözden çıkarılma oranındadır. Bu bakışı taşıyan bir mekanizma tüm bölgeyi rahatlıkla bombalar. Bölge köylerindeki insanların anlatımlarına bakın. Orduyu bilgilendirmelerine rağmen bombalama sürüyor. Ambulanslar ilçeden çıkarılmıyor. Bir köylü anlatıyor; "o gün için özel bilgilendirme yapmadık ama düzenli kaçağa çıktığımızı karakol biliyor." Düzenin sözcüleri açıklıyor; "içlerinde korucu akrabası, gazi çocuğu olan vardı." Yani sıradan Kürt evlatları değil devlete hizmet edenler deniyor. Üzüntülerinin nedeni bu! Gidenler bizden demeye getirecek kadar alçaklaşıyorlar.

Eğer sınır bölgesinde büyüseydiniz kaçağa çıkmak ne demek bilirdiniz. Herkesin bildiği ve yaptığı ama yasaların yazılı olduğu kitaplarda suç sayılan bir mesleği yapmak zorunda kalsaydınız anlardınız o insanların acısını. 33 kurşunu dillendirenler acaba Muğlalı'dan ne kadar farklılar? Kilis'te yapılanın Uludere'de yapılandan farkı nedir? Ya da Kıbrıs'tan gelirken sırf devlet memuru olduğu için belli bir kotada elektronik eşya, alkol ve sigara getirenlerin farkı nedir? Gümrük kapılarında memurların patronlarla anlaşmalı yaptıkları geçişler nedir? Kaçakçılık, devletin yasal yollardan yapılmasına izin verdiği işin gayrı-resmi kanallardan yapılmasıdır. Kaldı ki kaçakçı olmaları 35 insanın katledilmesinin gerekçesi olamaz. Kaçağa çıkan katırlar şimdi mazot değil 35 can taşıyor. Yanmış, battaniyelere sarılmış bedenler sınırdan geçiyor. Kaçak bir yaşamın sonu kaçak olarak bitiyor.

Sorularla dolu bir yazı. Soruların nedeni kafa karışıklığı değil. Sorulara verilecek her bir cevapla bir halkın acısını anlama noktasında bir hisse ulaşma çabasıdır. Sorular çok çünkü artık yeter denecek noktadayız. Yok, hayır! "Akan kan dursun" diyecek kadar mücadelenin dışında değiliz. Artık yeter! Kirli bir savaşla katledilen her bir evladın arkasından barış methiyeleri düzülmesin. Artık yeter akan kan özgürlük savaşının bayraklarını süslesin! Açılımla çözüm bekleyenler, “yetmez ama evet” diyen yüzsüzler artık susun bırakın sadece analar konuşsun! Zira bilinir, anaların hüznü bir gün ama kavgaları sonsuza kadar sürecektir!

Hüzün ve acılarla yoğrulur öfkeler. Öfke tek başına ölen oğullar için değildir. On yılların biriken özlemleriyle bir halkın özgürlük mücadelesi içindir. Ölen her canla özlemler pekişir. Ve şimdi ağıtlar kadar kavga türküleri de söylenmektedir. Acılarımıza sarılarak, kinimizi bileyerek davamızı sürdüreceğiz. Dağlarda elbet mor menekşelerle süslü özgürlük günleri de karşılanacaktır...

T. Kor

 

 

 

Şerzan Kurt davasında “KCK'li” savunması...

Muğla'da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt'un polis kurşunu ile katledilmesi üzerine Gültekin Şahin isimli polis hakkında Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davada sanık avukatı Kemal Ertuğrul “tanıkların KCK'li olduklarını” iddia ederek söylediklerinin geçersiz sayılmasını istedi.

Adli Tıp Kurumu'nun raporuna itiraz eden Ertuğrul, tanık Melike Düz'ün 17 Mayıs 2011 tarihinde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla "KCK üyesi olmak" suçlamasıyla tutuklandığını belirtti.

Ertuğrul, Kurt Ailesi'nin avukatı Nezahat Paşa Bayraktar'ı da hedef gösterdi. Bayraktar'ın “KCK operasyonları” kapsamında tutuklandığını dilekçeye yazan sanık avukatı, Şerzan Kurt'un da KCK'li olduğunu ima ederek, öldürülmesine meşruiyet kazandırmak istedi.

Mahkemeye ifade veren gizli tanık ise, sanık polisin Kurt'a hedef gözeterek yakın mesafeden ateş ettiğini belirterek şunları söylemişti: "Sanık ateş ederken eli sağa sola, havaya hareket etmiyordu, koşarak yukarıdan gelip öğrencilere doğru direkt hedef alarak ateş etti."