13 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/02

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfının gündeminde örgütlenme, dayanışma ve birleşik mücadele olmalıdır!
Anayasa tartışmaları yeniden ısıtılıyor!
Esenyurt’taki Roboski protestosuna tutuklama terörü!
Karadağ cinayeti davası: Polis vuruyor, mahkeme koruyor!
Faşist baskı ve terör
sökmeyecek!/ BDSP
"Aktif taşeronluk sürecek” mesaji
Cuntanın iddianamesinden saçılanlar..
Kölelik saldırıları kapıda!
Sendika yöneticileri taşeron sistemini değerlendirdi..
İşçi düşmanı CHP’ye işçi protestosu..
Karayolları işçileri özelleştirme kıskacında
Gerede’de deri işçileri ayakta!
ELTA’da kararlılık kazandı!
TTB MK üyesi Dr. Osman Öztürk ile sağlıkta dönüşüm üzerine konuştuk…
Emperyalistlerle suç ortaklığı rejimin açmazlarını derinleştiriyor!
Kapitalizm para ve dolandırıcılık demektir!.
Tutuklu öğrencilerle
dayanışma eylemi
Hacettepe’de rektörle görüşme...
Yerel işçi bültenleri:
Sömürü ve köleliğe paydos!
Karl Liebknecht - Rosa Luxemburg
Neonazi cinayetlerine dur de!
1905 Devrimi ve
Sovyetler... - V.Yaraşır
Alaattin yoldaşın anısına
Boyun eğmemenin adı: “Molly Maguires”
“Yaman çelişki”...
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye iktidarı kendi gündemleriyle emekçileri oyalamaya çalışıyor...

İşçi sınıfının gündeminde örgütlenme, dayanışma ve birleşik mücadele olmalı!

F-16 savaş uçaklarıyla çocukları bombalama emri veren sermaye devleti, pervasızlığını katliamın arkasında durarak da sergiledi. İktidarın başı Tayyip Erdoğan ile önde gelen müritleri, sermaye adına siyaset yapan çürümüş kasta yakışır bir tutum alarak katliama kılıf uydurma yarışına girdiler. Amerikancı dincilerin “eli kanlı katiller” olarak damgalanmasına vesile olan bombardımanın savunulması, pervasızlığın olduğu kadar bir aczin de ifadesiydi.

AKP hükümetinin şefleri her ne kadar ortamı demagojiye boğarak gündemi saptırmaya çalışsalar da, bu, onları “eli kanlı katiller” olarak damgalanmaktan kurtaramadı. AKP şefinin kin saçan bir üslupla Kürt halkına ve hareketine hücum etmesi ilk olmasa da, sergilenen fütursuzlukta, suçüstü yakalanmış olmanın etkisi belirgindi.

AKP iktidarının katliamın üstünü örtme planının, Kürt siyasetçileri ile basın emekçileri tarafından boşa düşürülmesi, AKP şeflerinin Kürt halkına duydukları düşmanlığı daha da pekiştirdi. Zira etrafa ahlak dersi vermeye pek hevesli olan dinci-gerici şefler, İsrail’deki ırkçı-siyonistlerle aynı zihniyeti taşıdıklarını, çocukları bombalama suçunu işleyerek göstermiş oldular.

Bu esnada AKP iktidarı ile en büyük destekçisi olan Fethullah Gülen cemaati arasında iktidar ve rant paylaşımı etrafında yaşanan gerilimler, Tayyip Erdoğan’la müritlerini daha da sıkıştırdı. Sağa-sola tehditler savuran, uyduruk gerekçelerle muhaliflere “terör örgütü üyesi” damgası vurup zindana atan AKP şeflerinin, cemaatin meydan okuyan kalemşörleri karşısında ise genelde sessiz kaldıkları görüldü.

“İleri demokrasi” söylemiyle “ileri zorbalık” rejimini kuran dinci-gerici iktidarın maskesi, Roboski katliamıyla parçalandı. Maskeyi tamir etmek ve gündemi saptırmak amacıyla eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u “terör örgütü kurmak” suçlamasıyla tutuklayan sermaye iktidarı, bu hamle ile güya darbecilerden hesap sorma gösterisi yapmaya çalışıyor. Oysa yapılan, halen dinci gericiliğe biat etmeyenlere gözdağı vermek ve İlker Başbuğ’un tutuklanması ile gündemin meşgul edilmesidir. Amerikancı rejimi gayr-ı meşru konuma düşüren Uludere katliamın yaratılan bu toz dumanla unutturulmak istendi.

Bu arada aynı günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında da fezleke hazırlattıran AKP iktidarı, “ileri demokrasi” safsatasını tekrar piyasaya sürdü. Kürt halkına karşı savaşı derinleştiren, komşu halklara karşı ABD adına tetikçilik yapan AKP iktidarı, düzen içi muhalefete bile tahammül etmeyen saldırgan politikayı Ankara’nın merkezine de taşıdı. “Özel yetkili savcı” adı altında paravan bir oluşuma giden AKP iktidarı, “astığım astık, kestiğim kestik” zihniyetini egemen kılarken, dinci şefler “hukukun üstünlüğü” zırvasıyla nutuk atmakta sakınca göremeyecek derecede riyakar olduklarını bir kez daha kanıtladılar.

Büyük sermayenin, emperyalistlerin, borazan medya ordusunun desteğine dayanarak pervasızlaşan AKP iktidarının “ileri demokrasi” söylemi, ancak tiksintiyle karşılanabilir. Zira bu iktidar darbeler veya derin devletle hesaplaşmıyor; tersine, kontrgerillayı kendi denetimine alıp daha da tahkim ediyor.

Egemenler arası gerici iktidar savaşından üstün çıkan dinci gericilik işçi sınıfına, emekçilere ve Kürt halkına köleliği dayatıyor, Kürt hareketini tasfiye etmek için savaşı tırmandırıyor, her muhalif sesi susturmaya, ilerici-devrimci hareketi ise bastırmaya çalışıyor. Bu icraatlara da “ileri demokrasi” diyor.

Orduyu dizayn edip denetim altına alma yolunda önemli mesafeler kateden dinci-Amerikancı iktidar, kendi içinde de rant kavgasına tutuşmuş bulunuyor. Gerici rejimi tahkim etme ve dinciliği yayma konusunda birlikte çalışan AKP ile cemaat ve tarikatlar, iktidarın nimetlerini yağmalama konusunda ise birbirlerine düşüyorlar. Taraflar yağmadan aldıkları payı arttırmak için bastırınca, bu gerici çatışma da kaçınılmaz oluyor.

Ekonomik, sosyal, siyasal alanlardaki saldırıları yoğunlaştıran dinci-Amerikancı iktidarın iç çatışması, gericiliğin daha da koyulaştırılmasından başka bir sonuç yaratmıyor. Tıpkı dinci güçlerle ulusalcı güçler arasındaki çatışmanın rejimi daha da zorbalaştırması gibi.

İçe dönük bu saldırganlık, ABD emperyalizminin bölge politikasına endekslenerek, komşu halklara karşı saldırganlıkla tamamlanıyor. Dış politikadaki saldırganlık ise, tersinden içe dönük saldırganlığı daha da pekiştiriyor.

Hal böyleyken, İlker Başbuğ’un tutuklanması ve hangi mahkeme tarafından yargılanması gerektiği üzerine kopartılan fırtına, işçi ve emekçilerin kafasını bulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Zira bu tartışmada sömürü ve köleliği daha da katmerli hale getiren sermaye iktidarının saldırıları gözardı edilirken, kardeş Kürt halkına karşı icra edilen savaş da egemen sınıfların gündemleriyle örtülmek isteniyor.

Deneyimler, verili koşullarda egemenler arası çatışma ve hesaplaşmalardan emekçiler lehine bir sonuç çıkmayacağını gösteriyor. Tersine, gerici iktidar savaşından işçi ve emekçiler payına düşen sömürü, kölelik ve zorbalığın daha da derinleştirilmesi oluyor. O halde işçi ve emekçiler, egemen sınıfların gündemleriyle oyalanmamalı, kendi gündemlerine odaklanmalıdır.

İşçi sınıfıyla emekçilerin gündemi; örgütlenmek, mücadele etmek, sınıf dayanışmasını güçlendirmek, sömürü ve kölelik koşullarıyla hesaplaşmak, kardeş Kürt halkının mücadelesine destek olmak ve emperyalist saldırganlığa karşı bölge halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmek olmalıdır.