3 Şubat 2012
Sayı: SYKB 2012/05

 Kızıl Bayrak'tan
Baharı kazanmak için ileri!!
DİSK Genel Kurulu yaklaşıyor
Sermaye saldırıyor
sendikaların eli kolu bağlı
DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı
Roboski katliamının gösterdikleri
Güncel gelişmeler ışığında
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Direnişçi işçilere zabıta-polis terörü
Taşeron işçileri ihanetin
hesabını soruyor
Direnişçi Mersin Liman işçileri
Maltepe Belediyesi işçilerinin
direnişini selamladı
Kıdem tazminatı fonu
ve iş güvencesi tartışıldı
Metal İşçileri Birliği
Merkezi Yürütme Kurulu
Şubat Ayı Toplantısı Sonuçları
MİB yeni döneme hazırlanıyor
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Gençliğe devrimci baharı kazanma çağrısı
Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) temsilcisi Hüseyin Çelik ile konuştuk
BES İzmir Şube Başkanı
Ramis Sağlam ile
22 Şubat grev üzerine konuştuk
“Davos Zirvesi” aynasında
kapitalizmin karanlık geleceği
Finans kapitalin korkusu artıyor
ABD’nin “yeni savunma (savaş) stratejisi
Emperyalist özneler arasında
kuşatma, gerilim ve çatışma-V.Yaraşır
Haydarpaşa ranta kurban
Gazi’de çete saldırısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Davos Zirvesi” aynasında kapitalizmin karanlık geleceği...

Dünyayı yöneten kapitalist elitlerin biraraya geldiği “Davos Zirvesi” 25-29 Ocak 2012 tarihleri arasında 100 ülkeden 2600 kişinin katılımıyla İsviçre’nin Davos kasabasında yapıldı. Zirve’nin 42. toplantısı Euro’yu-Avrupa’yı bekleyen çöküş tehlike korkusu içinde ve ağırlaşan krizin sarsıcı etkileri altında gerçekleşti. Dolayısıyla küresel kapitalist kriz ve buna aranan çözüm zirveye damgasını vurdu. Bazı ülkeleri çöküşün eşiğine getirecek düzeyde ağırlaşan krizin, ekonomik alanın ötesinde yol açtığı sosyal, toplumsal ve politik boyutları da zirvenin temel tartışma konuları arasındaydı.

Özelliklede 2008 yılından itibaren “küresel ekonomik krizin verdiği zararları telafi etmek ve dünyanın durumunu iyileştirmek” ana temasıyla toplanan zirve, bu süre içinde durumu iyileştirmek bir yana tüm çabalara rağmen şiddetlenmiş bir kriz gerçeğiyle yüzyüze kaldılar. Şimdiye kadar izlenen politikaların sonuç vermediği, çünkü sorunların kaynağına inilmediği, gerekli derslerin de çıkarılmadığını iddia eden düzen sözcüleri “yeni modeller oluşturarak” “büyük değişimi hedefliyorlar” ve böylece sorunların kaynağına inilerek krize çözüm bulabilecekleri umudunu pompalıyorlar. Krize neden olanların krizin nedenlerini ortadan kaldırmak gibi iddialı popülist boş laflar bir yana bırakılırsa, bu yılki zirveye sistem sözcülerinin kendi kullandıkları ifadeyle “kapitalizmin belirsiz geleceği”, “kapitalizm verdiği sözleri tutmadı” yakınmaları damgasını vurdu.

Kapitalist ekonominin ve kapitalist dünya sisteminin insanlığı yüzyüze bıraktığı sayısız sorunlardan hareketle “kapitalizmin reforme edilmesi”, “adaletli gelir dağılımı”, “refahın eşit paylaşımı”, “kapitalizmin insancıl olması gerektiği” vb. argümanların seslendirilmesi artık adettendir. Finans ve banka krizlerinin patladığı 2008 yılından itibaren düzen temsilcilerinin dile getirdikleri moda kavramlardır bunlar.

Fakat bu yılki zirvenin ayırdedici özelliği sistemin sahipleri tarafından “sistemin sorgulanması” ve kapitalizmin tartışma konusu yapılmasıdır. DEF’in açılış oturumlarından birinin “20’nci yüzyıl kapitalizmi 21’nci yüzyıl toplumunda işe yaramıyor mu?” temasından oluşması ilgi çekicidir. Davos toplantısının kurucusu ve forumun başkanı Klaus Schwab’ın soruya yanıtı ise “20’nci yüzyıl kapitalizmi biraz eskimiştir. Kapitalist sistem bugünkü şekliyle günümüz dünyasına uygun değildir” oldu. Ticari sistemde köklü değişikliklere gidilmesi gerektiğini ifade eden sistemin temsilcileri ve sözcüleri “pazarlar topluma hizmet etmek zorundadır. Son yıllarda gördüğümüz ölçüsüzlük kapitalist sistemin en büyük noksanı oldu. Belki de bunun adını kapitalizm koymak bile doğru olmayabilir” biçimindeki çaresizlik ve hayal kırıklıklarını bir arada dile getiriyorlar. Özetle kaygılarla başlayan zirve krizin ve bunun yol açacağı sorunların derinleşip şiddetleneceği korkusuyla son bulmuş oldu. Krizi aşma yollarının araştırılıp bulunması ve dünyadaki durumun iyileştirilmesi amacıyla toplananlar gelecek on yılın olası yıkım ve felaketlerini tartışmak zorunda kaldılar. Bu yıkım ve felaketlerin yol açacağı “isyan ve sosyal çatışmaların artacağı” korku ve uyarısı zirvecilerin ortak kaygılarından biriydi.

Büyük değişim: Yeni modeller oluşturmak” ana gündemi ekseninde kronik mali dengesizlikler, şiddetli gelir eşitsizlikleri, küresel yönetim başarısızlıkları, büyük sistemik finansal çöküş, su ve gıda kıtlığı krizleri, kronik mali dengesizlikler, enerji ve tarım ürünü fiyatlarındaki aşırı oynaklık, küresel yönetim başarısızlıkları, sera gazı salınımı, kitle imha silahlarının yayılması, yeni küresel savaş tehlikesi ve nitekim isyanlar gibi birçok alanı kapsayan sorunlar zirvenin ilgi alanıydı. Fakat yukarıda belirtilen tüm bu tartışma konuları önümüzdeki ilk on yılın en büyük tehlikeleri olarak kaydedilmekle kalınmıyor, çözüm bulunmaması durumunda tüm bu sorunların ağırlaşıp şiddetleneceği genel kabul görmüş bulunuyor.

Davos’ta ve emperyalist kuruluşlar tarafından hazırlanan çeşitli raporlarda itiraf edilen sistemin bu durumunda kapitalist dünya payına çıkarılan iki vazife vardır. Birincisi; çaresizlik ve çözümsüzlük içerisinde artık sahipleri tarafından da “sorgulanan ve tartışılan” kapitalist sistem kendi geleceğini nasıl güvenceye alacaktır.

İkincisi; küresel çaptaki sosyal yıkım saldırılarının yol açtığı büyük eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin, yokluk ve yoksunlukların işçileri, emekçileri ve ezilen halkları mücadele ve direnmeye iteceği gerçeğinden hareketle patlayacak hoşnutsuzluk ve öfkeden nasıl kurtulunacağı hesabının yapılacağıdır. Davos’daki tüm tartışmaların dönüp bağlandığı ana eksen bu iki konudur, sorunlar bu iki zemin üzerinde tartışılmaktadır.

Değişim sancılı, büyük acılar
kaçınılmaz olacak!”

Dünyayı yöneten efendi ve uşak takımı önümüzdeki yıllarda yaşanacak olanları bu cümlelerle özetliyorlar. Krizi aşmak için şimdiye kadar izlenen yöntemin dışına çıkmayı ve yeni modellerin oluşturulması gerektiğini söyleyen düzen sözcüleri, önerdikleri büyük dönüşümün sancılı ve acıların kaçınılmaz olacağını bir kez daha teyid ettiler. Kaçınılmaz olduğu ilan edilen büyük acıların işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların payına yaşanacağını belirtmek gerekir. Kapitalist dünyanın efendilerinin deyimiyle “artık distopya tohumları ekiyormuş”. Distopya, zorluklarla ve acılarla dolu bir hayatı ve umudun olmadığı bir ortamı anlatmak anlamına geliyormuş. Kapitalist dünya insanlığın büyük bir bölümü için “distopik” bir gelecek hazırlıyormuş. Kapitalizmin insanlığa başka bir gelecek hazırlamayacağı kesindir. Refahın ve zenginliğin beşiği olan Avrupa ve uygarlık projesi olarak sunulan Avrupa Birliği ülkelerinde bile işçi ve emekçilerin yaşamındaki büyük altüst oluşlar bundan başka nedir ki? Tüm önlemlere ve faturayı emekçilere ödetme saldırılarına rağmen krizin etkisiyle Euro’nun çöküş tehlikesi dolayısıyla birliğin dağılabileceği tartışılmaktadır. Zirvede en hararetli tartışmanın konusu olan Euro’yu ve Yunanistan’ı kurtarma girişimleri ortaya Yunanistan’a sömürgeci vali önermek ve krizden kurtulmak için kemer sıkmanın yeterli olmayacağını vurgulamak oldu.

Forum’un açılış konuşmasını yapan Merkel, “Almanya, tutamayacağı halde tüm Avrupa ülkeleri için taahhütte bulunursa Avrupa saldırıya açık hale gelmiş olur” diyor ve ortak para Euro’yu kurtarmak için ayrılan fonların ikiye, üçe katlanmasının anlamlı olmadığını kaydediyor, buna sürekli yardım paketleri hazırlanmasının sorunun çözümüne yardımcı olmayacağını ekliyor. Almanya’nın yardım konusunda olanaklarının sınırsız olmadığını belirten Merkel, “krizin nedenleri ortadan kaldırılmadan sürekli daha çok para vaadinde bulunmamızın bir anlamı yok. Almanlar kendi ekonomileriyle ilgilenmeli. Abartmakla ne kendimizi, ne de Avrupa’yı kurtarabiliriz, ayrıca herkesi biz kurtaracak değiliz” diye buyuruyor. “Krizin nedenleri ortadan kaldırılmadan” bir şeyleri çözemeyiz diyor Merkel. Krizin nedeni kapitalist ekonominin sömürü ve kara dayalı işleyiş yasası olduğuna ve kapitalistlerin kapitalizmi ortadan kaldırmayacağına göre büyük yıkımlar ve toplumsal altüst oluşlar yaşanmadan krizden çıkış olanaklı olmayacak.

İsyan çıkar, sınıf çatışması doğar!”

Kapitalist dünyanın ortak kaygı ve korkusunu sistem adına böyle dile getiriyor “para sihirbazı’ olarak ta tanınan ünlü spekülatör George Soros. Avrupa’daki krize dayalı olarak küresel ekonomideki belirsizlik ve kötü gidişatın isyan ve sosyal çatışmaları artıracağı uyarısında bulunuyor ve önemli iki gerçeği birarada ifade ediyor. Bunlardan ilki; “işsizlik ve borç sorunlarının çözülememesi durumunda sokaklarda şiddet artacak, isyanlar çıkacak, sınıf çatışması başlayacak.” Bunun doğrudan bir sonucu olarak yaşanacak ikinci gerçeği ise “bunlar özgürlüklerin askıya alınması ve bir polis devletinin kurulması ile sonuçlanabilecek” biçiminde ifade ediyor.

Bu gerçekleri bu sadelik ve açıklıkta dile getirmek zorunda kalan sistemin bir başka temsilcisi ve Davos Zirvesi’nin organizatörü Lee Howell ise Euronews’un sorularını cevapladı: Euronews “2011 büyük oranda sosyal hareketlerle şekillendi. Siz de raporunuzda sosyal huzursuzlukların artışına dikkat çekiyorsunuz. Geleceğimizin bu hareketlerle belirleneceğine inanıyor musunuz?” diye soruyor. Howell yanıtlıyor: “Siyasi hareketler oldu, devrimler yapıldı. Bunlar insanlık tarihinin ve medeniyetin bir parçası olarak tarihteki yerlerini aldılar. Yeniden distopyaya dönecek olursak, insanlar şimdi bir eşitsizlik gördüklerinde haksızlık hissettiklerinde zannediyorum sorunuzun cevabını görebilirsiniz.” Evet, “insanlar bir eşitsizlik gördüklerinde haksızlık hissettiklerinde” isyanlar kaçınılmazdır. “Arap Baharı”nın sadece başlangıç olduğu zirvede boşuna dile gelmiş olmuyor. Tüm bunlarla rüzgar ekmenin fırtına biçmeyle sonuçlanacağını, düzen temsilcilerinin itirafları üzerinden aktarmanın özel önemi olduğunu vurgulamak için aktarmış olduk. Demek ki insanlığın geleceğini ve kaderini sadece kapitalist dünyanın niyet ve tercihleri değil, sınıf mücadeleleri belirleyecektir. Olayların seyrini ve insanlığın geleceğini sadece kapitalist dünya değil, işçi ve emekçilerin ortaya koyacakları tarihsel devrimci insiyatifi belirleyecektir. Kapitalizmin gücü karşısında secdeye varanların unuttuğu temel gerçeklerden biridir bu.

Davos Zirvesi sistemin iflasının itirafıdır, alternatif toplumsal devrimdir!

Kapitalizmin aşırı üretim krizi kapitalist üretim tarzının temel çelişkisinin üretici güçler ile üretim/mülkiyet ilişkileri arasındaki çelişkinin kendini en yakıcı bir biçimde bir tür patlama olarak ortaya koymasıdır. Bu sistemin teklediğinin tarihsel gelişmenin önünde artık aşılması gereken bir engele dönüştüğünün sistemin kendi öz işleyişinden gelen bir itirafıdır.” (EKİM, sayı : 255, Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları)

Son birkaç on yıldır çeşitli yollarla ertelenen ama engellenemeyen ve 1929 bunalımıyla kıyaslanan bu çaptaki bir kriz sömürüyü yoğunlaştırmayı, yeni sömürü alanları açmayı zorunlu kı­­lıyor, bugüne kadar yapılan da budur. Ama kriz buna rağmen patlamıştır. Bundan kurtulmak bir yana olası felaketler tartışılmaktadır. Kriz ekonomik boyutların ötesinde yarattığı siyasal etki ve sonuçları bakımından da önemli sonuçlar yaratmış bulunuyor. Bunlardan biri halk isyanlarının ve sınıf mücadelelerinin başlayan ve gelişen yeni dönemidir. Bütün göstergeler sert sınıf mücadeleleri dönemine girileceğini işaretliyor. Karşıdevrimin olduğu gibi devrimin imkanları da genişliyor.

Günümüz dünyasında proletarya devrimi ve sosyalizm için nesnel koşullar her zamankinden daha çok olgunlaşmıştır. Dünya devriminin yeni dalgası, gerek maddi koşullar ve gerekse tarihsel deneyim bakımından, çok daha ileri bir noktadan işe başlayacak ve bu kez nihai zafer için koşullar her bakımdan daha uygun olacaktır.” (TKİP Programı)

Davos Zirvesi’nde bir araya gelen sistem sahiplerinin kapalı kapılar ardında hangi kirli pazarlıklar yaptıklarını, milyonlarca insanın kaderini ilgilendiren sorunlar üzerinden ne tür rezil uzlaşmalara vardıklarını, hangi karanlık kararlar aldıklarını bilmiyoruz. Ama “yeni bir proleter sınıf hareketi ve halk isyanları” dönemine girdiğimizi ve zamanın devrime aktığını biliyoruz. Dünya devrimi için kendi ülkemizin devrimini örgütlüyoruz.