23 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/13 (46)

 Kızıl Bayrak'tan
25 yılın birikimi ile
Açlık grevleri sona erdi
İdris Naim Şahin Alevilere yönelik tehditlere destek verdi
“Ulusal İstihdam Strateji” saldırıları devam ediyor
Oyak Renault’da işten atılan işçilerden Yaşar Kula ile konuştuk
Sağlık alanının kapıları sermayeye açılıyor
31 DHF’li tutuklandı
Emekçiler devrim ve sosyalizm için buluştu!
İstanbul “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” etkinliğine
gelen mesajlardan
“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” etkinliğine katılan
işçi ve emekçilerden
“Binlerce Alaattin olacak, sosyalizmi kuracağız!”
TKİP IV. Kongresi
Açılış Konuşması
Alaattin yoldaşın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz
Ekim devrimi ve kadın sorunu
Kadın, şiddet ve şiddetin türleri
İşçi direnişleri ve eylemlerinin
karakteri ve özellikleri
Volkan Yaraşır
Otomotiv sanayiinde kriz yayılıyor
Taksim Meydanı
Yayalaştırma Projesi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İdris Naim Şahin Alevilere yönelik tehditlere destek verdi...

Alevi düşmanlığı devlet geleneğidir!

 

Malatya’da Alevilerin evleri işaretlenmişti. Alevilere yönelik bu saldırganlığın ortaya çıkmasının ardından göstermelik bir soruşturma açıldı. Soruşturma sonuçsuz kaldı. Bir defa daha Alevilere yönelik saldırganlığın failleri koruma altına alındı. Bunun da ötesinde olayın abartıldığı tezi etrafında tüm devletliler birleşti.

Alevilere yönelik katliam provası ile ilgili olarak konuşan, sonuçsuz kalan soruşturmalara dair açıklamalarda bulunan AKP’li İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, “çocuklar yapmıştır” yalanına sarıldı. Çocukların bir bilgisayar oyunu olan Counter Strike isimli oyundan etkilenerek evleri işaretlediklerini belirtti. İşaretlenen tüm evlerin neden Alevi ailelere ait olduğu sorusunu yanıtlamaktan ise özenle kaçındı. İdris Naim Şahin yaptığı bu açıklamalarla mizah dergilerine epey bir malzeme sağlamış oldu.

Şahin çocukça yalanlara sarılan, katillerin elini soğutmama geleneğini sürdüren ne ilk devletlidir, ne de sonuncusu olacaktır. Düzenin Alevilere reva gördüğü dünden bugüne hep katliamlar olmuştur. “En iyi Alevi ölü alevidir” anlayışını Osmanlı’dan miras olarak alan sermaye devleti, tarihi boyunca Alevilere potansiyel tehdit muamelesini reva görmüştür.

Dünden bugüne düzenin Alevilere bakışı…

Resmi tarih tezlerinde Osmanlı hep hoşgörülü olarak tanımlanmış, bu nedenle Osmanlı imparatorluğuna övgüler dizilmiştir. Osmanlı’nın her inanca karşı saygılı bir İmparatorluk olduğu yalanına dayalı söylemler öne çıkarılmıştır. Oysa Osmanlı İmparatorluğu Alevilere yönelik katliamlarda sınır tanımamış, insanlık tarihinin gördüğü en vahşi katliamların altına imza atmıştır. Alevilerin inançsal farklılıkları katliamlar yoluyla yok edilmeye, Aleviler, Sünni İslam potasında eritilmeye çalışılmıştır. Tüm bunların ötesinde Osmanlı imparatorluğu Alevilik inancını sapıklık olarak nitelendirmiştir.

1826 katliamından sonraki süreçte Osmanlı Alevilerle ilgili politikasında değişikliğe giderek, katliamın ve baskının yanına asimilasyon politikasını da eklemiştir. Alevi köylerine cami yapma politikası bu dönemde başlamıştır. Alevi çocukları köylerinden alınarak Sünni okullarında eğitilip köylerinde görevlendirilmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti, kurulur kurulmaz tekleştirici bir toplumsal anlayışa sarılmış, “Türk – İslam” anlayışına uygun bir toplum yaratma projesi çerçevesinde politik adımlar atmıştır. Bu politika ile herkesin Türk ve herkesin Sünni İslam anlayışına sahip olmasını hedeflemiştir. Türk devleti tekçi politik yaklaşıma uymayan Alevilere ve Kürtlere yönelik katliamlarda sınır tanımamıştır. Bu durumu kanıtlamak için kısa bir tarihsel gezinti yapmak yeter de artar bile…

TC’nin 1923’te ilanından sonra, 1924’te “devletin dini İslam” olarak benimsenmiştir. 1924’de Sünni bir kurum olarak “Diyanet İşleri Başkanlığı” kurulmuştur. 18 Mart 1924’te çıkartılan köy kanunuyla “köyün temel dini müştemilatı cami” olarak belirlenmiştir. 30 Kasım 1925’te çıkartılan “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların men ve ilgasına Dair Kanun” ile Alevilik resmen yasaklanmış, tek ibadethane olarak cami ve mescit kabul edilmiştir.

Türk devleti Alevi katliamlarının gerekçesi olarak Osmanlı’dan devraldığı Aleviliğin sapık bir inanç olması anlayışını öne çıkarmıştır. Bu anlamda Dersim Katliamı bizzat Devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Dersim katliamıyla Türk devleti, Alevilere ve Kürtlere gözdağı vermek istemiştir.

Dersim Katliamı’ndan sonra yaşanan Ortaca Katliamı’nda Aleviler bir kez daha kana bulanmışlardır. 1966’da yaşanan Ortaca Katliamı’ndan sonraki süreçte de Alevilere yönelik devletin katliam politikası hız kesmemiştir. 1968 Elbistan, 1971 Kırıkhan olaylarında Aleviler saldırıların hedefi olmuşlardır. 1975 ve 1978 Malatya Katliamı, 1978 Maraş Katliamı, 1980 Çorum Katliamı, 1993 Sivas Madımak Katliamı, 1995 Gazi Katliamı ve Ümraniye Katliamları’nda da oluk oluk Alevi kanı akıtılmıştır.

Bütün bu katliamlarda kullanılan el farklı da olsa gövde belliydi. Bu gövde faşist sermaye devletinin ta kendisiydi. Devletin yetkilileri, tıpkı İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gibi, her seferinde adresi başka yerlerde arasalar da, kışkırtma, tahrik gibi kılıflara büründürmek için çaba gösterseler de, gerçekte adres de belliydi. Bu adresin adı katliamcı sermaye devletiydi.

Sermaye devletinin egemenleri, dünden bugüne Ramazan orucu tutmamaları nedeniyle Alevileri sürekli olarak ötekileştirildiler, horladılar, baskılara ve şiddete maruz bıraktılar. Tüm saldırı ve katliamların ardından saldırılarla ilgili olarak devlet erkanının yaptığı açıklamalarda iki temel nokta öne çıktı. Bunlardan ilki Alevilere yönelik saldırıların inkar edilmesi, ikincisi ise saldırı ve katliamların icracılarının devlet tarafından sahiplenilmesidir.

İdris Naim Şahin’in yaptığı açıklamalar, Alevilere yönelik saldırılar karşısında sessiz kalmayı, yaşananları inkar etmeyi benimseyen özelde AKP hükümetinin genelde devletin yaklaşımının devamı niteliğindedir. “Durum abartılıyor! Bu münferit bir olaydır!” vb. ret ve inkara dayalı söylemlerinin altında, dinci partinin ve faşist sermaye devletinin imzası var.

İdris Naim Şahin’in açıklamaları Alevileri yok sayma ve Alevilere yönelik saldırıları destekleme yaklaşımını sürdüren AKP kurmaylarının yaptığı açıklamaların son halkasıdır. Dinci partinin şefi Recep Tayyip Erdoğan da Alevilere karşı kin ve nefret söylemlerinde sınır tanımamıştır. Seçim meydanlarında Alevilere karşı toplumsal kesimleri kışkırtacak tarzda konuşmalar yapmış, mitinglerde Alevilik inancını yuhalatmıştır. Tam da bu gelişmelerden sonra Alevilere yönelik tehditler artmış, Alevi evleri yurdun dört yanında, tıpkı Maraş Katliamı öncesinde olduğu gibi işaretlenmiştir.

Tehdit ve katliam girişimlerini boşa çıkarmak için…

Özelde Alevilere genelde ezilen tüm toplumsal kesimlere yönelik katliamları kalıcı olarak önlemenin biricik yolu, tüm bu katliamların kaynağı olan sermaye düzeninin yıkılmasıdır. Tüm bu tehditler, katliamlar ve katliam provaların önüne geçilmesi ancak işçi ve emekçilerin birleşik devrimci mücadelesinin yükseltmesiyle mümkündür. Baskı ve kölelik düzenini yaşatabilmek için ölüm kusan sermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarını boşa çıkarmak için yapılması gereken işçi sınıfının devrimci iktidarı yolunda mücadele ateşini harlamaktır. Ancak, bu mücadelede büyütüldüğü koşullarda katliamların önüne geçilebilir ve katliamların hesabı sorulabilir.