7 Aralık 2012
Sayı: SİKB 2012/15 (48)

 Kızıl Bayrak'tan
NATO’nun hedefinde
bölge halklarının geleceği var
NATO Patriot sevkiyatına onay verdi
Türk sermaye devletiyle NATO’nun kirli ilişkisi
Sermaye devletinin uşaklığı Kore Savaşı’ndan bugüne sürüyor!
“Özel” kontra örgüt: SADAT
Dokunulmazlık
tartışmalarından yansıyanlar
Karadağ davasında 9. duruşma
“Makul” değil, insanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!
Kiğılı direnişi üzerine
Dünden bugüne
MİCHA’dan yansıyanlar
İşyerlerinde uygulanan sistematik kişiliksizleştirme ve baskılama aracının bilimsel adı mobingtir!
MİB MYK Aralık ayı toplantısı
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - 1
25. yıl etkinliğinin enerjisi ve gücüyle sınıfı örgütleme seferberliğine!
Tunus ve Mısır’ın kısa dersi: Parti, sınıf, devrim!
Mursi ve efendilerine karşı emekçiler ayakta
Burjuva basının genç ve kadın militan korkusu
19 Aralık Katliamı ve direnişinin yıldönümü yaklaşırken
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ali Çerkezoğlu’yla görüştük
Sağlıkta dönüşüm ölüme doymuyor!
Yakın zamanda işten çıkarılan Av. Fatma Arda ile “işçi avukatlık” üzerine
Av. Gökmen Yeşil’le işçi avukatlık ve tip sözleşme üzerine
Av. Cem Gök ile işçi avukatlık ve hukuk alanındaki örgütlenme üzerine
Kadına yönelik baskı, şiddet, ayrımcılık tırmanıyor
Üniversitelerden
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

NATO’nun hedefinde bölge halklarının geleceği var...

Emperyalist savaş ve saldırı örgütü NATO’ya geçit vermeyelim!


Kamuoyuna Türk sermaye devletinin talebi olarak sunulan, fakat gerçekte bir NATO planı olarak icra edilen Patriot füzelerinin Suriye sınırına konuşlandırılması süreci, emperyalistler tarafından atılan yeni adımlarla birlikte devam ediyor. Son olarak Brüksel’de yanyana gelen NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanları, yaptıkları açıklama ile Türkiye’ye Patriot füzeleri yerleştirilmesine onay verdiklerini duyurdular.

Sermaye devletinin “Patriot talebine” arka çıkan NATO dışişleri bakanları, aldıkları bu kararın birkaç hafta içerisinde uygulanacağını açıkladılar. “Türkiye sınırlarının son dönemde çok sık ihlal edildiği”, “Suriye’nin elinde kimyasal silahlar bulunduğu” vb. demagojiler eşliğinde harekete geçen NATO güçleri, şu günlerde Malatya, Gaziantep ve Diyarbakır üçgeninde Patriot’ları konuşlandıracak yer bakıyorlar.

Bu gelişmelere paralel olarak İzmir’de kurulu bulunan NATO üssünde NATO Kara Komutanlığı’nın faaliyete geçmesi, yürütülen savaş hazırlığının boyutunu ortaya koymakta, Türk sermaye devletinin bölge halklarına karşı hazırlığı süren emperyalist savaşta üslendiği misyonu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Suriye süreci, emperyalistler arası derinleşen çelişkiler
ve NATO

Türk sermaye devleti Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalenin daha en başında NATO’yu “göreve” çağırmış, bu konuda sonuç alabilmek için her türlü yönteme başvurmuştu. Özellikle yaz döneminde Türk savaş uçağının düşürülmesinin ardından savaş çığırtkanlığını tırmandıran sermaye devleti, NATO kurucu anlaşmasının “5’inci maddesini” gerekçe göstererek Suriye’ye yönelik NATO müdahalesini kışkırtan bir süreç işletmişti. Fakat bütün bu çabalar emperyalist dünyanın “hassas” dengelerine takılmış ve o gün için sonuç üretmemişti.

Devamında yaşanan gelişmeler ise emperyalist dünyada yaşanan egemenlik krizinin kritik bir aşamaya geldiğini gözler önüne sermiş bulunuyor. Öyle ki, sermaye devletinin savaş çığırtkanlığı ve NATO gibi bir savaş aygıtını Suriye’ye sokma konusunda sergilediği gayretkeşlik yer yer bir dizi batılı emperyalist güç tarafından bile yadırganmaktadır. ABD komutanları dahi Türkiye’nin NATO’yu Suriye’ye sokma çabalarını “maceracılık” olarak tanımlamak durumunda kalmış, böyle bir müdahalenin sonuçları konusunda ciddi uyarılarda bulunmuştu.

Emperyalistler arası çelişkilerin ve hegemonya krizinin NATO şahsında ortaya çıkan görünümüne dair 2006 yılında NATO’nun Riga Zirvesi vesilesiyle verilen “NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü” başlıklı konferansta ortaya konulanlar, bugün yaşanan duruma fazlasıyla açıklık getiriyor:

Bugün Rusya ve Çin gibi emperyalist dünya rekabetinde belli bir yeri bulunan ülkeler, batı emperyalizmiyle ilişkilerini görünürde işbirliği içinde götürüyor görünseler bile, gerçekte özellikle ABD emperyalizmi ile ciddi sorunlar yaşamaktadırlar ve bu sorunlar gün geçtikçe kendini daha açık biçimde dışa da vurmaktadır. NATO kendini dünya polisi olarak ögütlerken, İran türü olaylara müdahale hakkını kendisi için sözde hukuki bir zemin haline getirirken, bunu aynı zamanda Çin’e ve Rusya’ya karşı da bir tavır olarak da geliştiriyor, bunu önemle akılda tutmak gerekir. Yani NATO’nun gerçek patronu durumundaki ABD emperyalizmi, Batılı müttefiklerini bu örgüt üzerinden kontrol altına almakla kalmıyor, buradan oluşmuş birliği ve yaklaşımı öteki emperyalist mihrakların karşısına da çıkarıyor.” (NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - H. Fırat)

Suriye iç savaşı ve NATO

Elbette bu söylenenlerden NATO’nun Suriye sürecine hiçbir şekilde müdahil olmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Zira NATO sadece bir emperyalist saldırı ve savaş aygıtı değil, aynı zamanda bir iç savaş örgütüdür. Tarih NATO tarafından kışkırtılan ve yönetilen bir dizi iç savaş örneği ile doludur. Libya sürecine bakıldığında bu gerçek tüm çıplaklığıyla görülebilir. Libya’da içeride bizzat emperyalistler tarafından beslenen, eğitilen ve silahlandırılan güçler savaşı yürütürken, jet hızıyla devreye sokulan NATO güçleri Libya’yı talan eden bir bombardıman ile sonuca ulaşmıştır. İzmir’de bulunan NATO üssünden kalkan uçaklar binlerce bomba ile Libya’yı yerle bir etmiştir.

Bugün benzer bir sürecin Suriye’de işletildiğinden kuşku duyulmamalıdır. Zira Suriye iç savaşı gelinen yerde emperyalist merkezler tarafından yürütülüp yönetiliyor. Böylesi bir gerçekliğin yaşandığı yerde, bir iç savaş örgütü olarak kurulmuş ve tarih boyu bu misyonu üzerinden sayısız kanlı icraatın altına imza atmış, deyim yerindeyse işi bu olan bir emperyalist savaş aygıtının, Suriye sürecinin dışında kaldığını düşünmek saflık olur. Kaldı ki Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından NATO’ya biçilen yeni misyon, NATO’nun dünya jandarması olarak bir dizi ülkeye müdahalesini de ayrıca kolaylaştırmış bulunuyor. Yine aynı konferansta yer alan şu paragraf bu durumu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor:

Tahmin edilebileceği gibi ‘terörizme karşı mücadele’, kriz bölgelerine yapılacak müdahalenin temel gerekçesini oluşturacak. Riga Zirvesi’nde kabul edilen yeni belgede bu önemli bir yer tutuyor. Bu son derece muğlak tanımlama, ihtiyaca göre her yöne çekilebilecek, her özel durumda bir bahane olarak kullanılabilecek, bu yeterince açık. Direniş örgütlerinin faaliyetleri kadar kontrol dışı ya da ABD zorbalığına şu veya bu biçimde muhalif devletlerin tutumu da pekala ‘terörizm’ kapsamında görülebilecek ve dolayısyla ‘terörizme karşı mücadele’nin hedefi haline getirilebilecek. Bu yolla ülkelere ve bölgelere her türlü keyfi müdahalenin önü açılıyor, şu veya bu ülkenin iç siyasal yaşamında dolaysız biçimde taraf olmak meşrulaştırılıyor.” (NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü / H. Fırat)

NATO’ya karşı mücadele anti-emperyalizmin ve
devrimci enternasyonalizmin bir gereğidir!

Tüm bu tabloyla birlikte son gelişmeler Türk sermaye devletini ve onun bugünkü temsilcisi AKP iktidarını fazlasıyla memnun etmiş görünüyor. Her ne kadar NATO dışişleri bakanları Suriye sınırına kurulması planlanan Patriot füze sisteminin “tampon bölge ve Suriye hava sahasının uçuşa yasaklanması” anlamına gelmediğini söylese de, atılan bu adımların Türk sermaye devleti tarafından büyük bir sevinçle karşılandığı açık.

AKP şeflerinin ayaklarını yerden kesen bu son gelişmeler, başta Ortadoğu halkları olmak üzere Türkiyeli işçi ve emekçileri büyük bir yıkıma sürüklemektedir. Zira NATO üzerinden yürütülen savaş hazırlıkları kardeş Suriye halkı kadar Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarını da tehdit etmektedir. Daha şimdiden ucu komşu halklara doğrultulan füzelerin ve ağır silahların faturası işçi sınıfının omuzlarına yüklenmiş bulunuyor. Kumandasını NATO’nun elinde tuttuğu füzeler işçi ve emekçilere fatura ediliyor. Dahası, yaşanacak kapsamlı bir bölgesel savaşta ortaya çıkacak fatura çok daha kabarık olacaktır.

Dolayısıyla bu topraklarda emperyalist savaş ve saldırganlığa yönelik mücadelenin hedefinde mutlaka NATO olabilmelidir. İşçi sınıfı ve emekçilerde NATO’ya karşı açık bir bilinç oluşturmak için her türlü araç ve yöntem kullanılabilmeli, sermaye devletinin ve emperyalistlerin işçi sınıfı ve emekçilerin bilincinde yaratmak istediği her türlü yanılsamayı parçalayacak bir politik kuvvet ve pratik mücadele hattı ortaya konulabilmelidir. Bu yakıcı görevler en başta sınıf devrimcilerinin önünde durmaktadır.