29 Mart 2013
Sayı: KB 2013/13

 Kızıl Bayrak'tan
Obama emretti: AKP-İsrail kucaklaştı
Çetelere silah sevkiyatının merkezi Esenboğa Havaalanı
Roboski raporu onaylandı, sermaye devleti kendini akladı
Öcalan’ın mesajının anlamı
Sol hareketten ilk değerlendirmeler
İzmir KHK sözcüsü ile konuştuk
Birlik ve kardeşlik çağrısı yükseliyor!
Özelleştirmeye karşı topyekun mücadeleye!
DİSK olağanüstü kongreye giderken
Bosch’ta sudan sebeplerle işten atılan öncülerden Akan Yılmaz anlatıyor
Taşeron yasası, “taşerona çözüm” ambalajıyla meclise gidiyor
Sınıf hareketinden

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar / 3 Ulusal sorunda reform ya da devrim - H. Fırat

Avrupa’da yeni ve yıkıcı kriz dalgası - Volkan Yaraşır
Barack Obama’nın Ortadoğu ziyareti
Arap Birliği’nin 24. zirvesi
Dünyanın dört bir yanında şalterler indi
Kadın istihdamının artırılmasına dönük politikalarla ne amaçlanıyor?
Kamuya tasfiye, emekçiye sürgün!
Ankara’da faşist saldırı ve provokasyonlar
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Av. Gülizar Tuncer ile konuştuk
Kaybedilen bedenler, kaybedilmeyen savaşlar... - T. Kor
Ya kömür tutuşursa!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kaybedilen bedenler,
kaybedilmeyen savaşlar...

T. Kor

 

Ne zordur ölümü maddi bir yoklukla yaşamak. Her hâlükârda kaybedilen hayatlar vardır, lakin elle tutulur bir miras olarak mezar yeri dahi olmayanların acısı iki kattır. Kapitalizmin vahşeti bunu da yaratır işte. İnsanları mezar talep ettirecek noktaya vardırır...

Tüm vahşetin, işkencelerin fikir babası Amerikan Haber Alma Servisi’nin darbelerindeki imzalardan biri de kaybetme politikasıydı. Bu saldırı esasta orta vadeli bir hasar projesidir. Zira tek başına katletmekle kalınmamakta fiziki varlığın ortadan kaybedilmesiyle bir sonraki kuşaklarda unutulması amaçlanmaktadır. Anılacak bir mezarı, bir ölüm tarihi ve yeri bulunmayanlar yaratılmak istenmiştir. Fakat bu politikanın uygulandığı topraklarda burjuvazinin katil sürüsüne gereken yanıt yine emekçilerden geldi. Hem de bu sefer elleri nasırlı, çocuklarının mezarını isteyen anneler verdi yanıtı. Evlatlarının kılına zarar gelmesine dayanamayacak yürekler ölü bedenlerine ulaşmak için darbeleri aşarak sokaklara çıktı. Meydanın adı dünyanın öbür ucundaki bir kıtada Plaza Del Mayo olurken bu topraklarda Galatasaray’dı.

Geçtiğimiz hafta Cumartesi Anneleri’nin bu topraklarda meydanlara çıkmasını tetikleyen kayıplardan Hasan Ocak’ın akıbeti için yine yaşlı meydanda anneler vardı. Ve bir de misafirleri vardı. Dünyanın öbür ucundaki kıtada aynı acıyla aynı taleple kendi yaşlı meydanlarından ayrılmayan bir ana, Nora Morales De Cortinas.

Kaybedilenler bizim yanımızdadır. Şimdi ve her zaman!

umudu ve öfkeyi çağırıyor mayıs Meydanı’nda toprak
duy çağrımı
ağarmış Kızılderili alnınla gel anne
yorgun bilekleriyle ayaklarının
yurdumun uçsuz bucaksız pampaları gibi
üretken öpülesi ellerinle gel
toplu mezar çiçeklerinden topla türkümü
türkümü söyleyen melez sesinle gel
”*

Kaybedilenlerle amaç maddi varlığın yok edilmesi, bir sonraki kuşakta silinmesiyken analar sloganlarıyla yıktılar düzenin işkence politikalarını, kaybedilenlerin yanlarında olduğunu haykırdılar. Şimdi ve her zaman vurgusuyla. Plaza del Mayo yani lafın Türkçesi’yle Mayıs Meydanı... Her daim baharın ve kavganın habercisi Mayıs.

Her Perşembe Mayıs Meydanı’ndaydı analar. 13 Nisan 1977 günü başladı ilk arayış. 14 ana. Evlatları ve meydanları arasında kaybettiklerinin simgesiyle 14 beyaz tülbentli ana...

Darbeciler “Perşembe Delisi” dedi onlara ama perşembeye takıntılı o analar deli ettiler darbecileri. Tüm silahı ve gücüyle bir avuç ananın evladı için sokağa çıkışı darbeyi eritti. Baskı altında sindirilen emekçilere mücadele için meşale oldu.

denizden geldi
kömürden daha siyah aydınlanmasını istedi aşkımın gecesinin
ve orada yandı, tutuştu,
 öfkesiz bir ateş
denizden geldi
ve o mavi bir yıldızdı”**

Kaybedilen 30 bin insandan 5 bininin işkence gördüğü yer dönemin Deniz Mekanik Okulu’ydu. Şimdi 19 hektarlık bu okul alanı kaybedilenler anısına müzeye çevrilmek üzere yerel insan hakları kuruluşlarına devredildi. Onlar hep denizden geldi. Çünkü vahşetin sınırını kaldıran darbeciler binlerce insanı uçaklardan denize attılar.

Marcos Queipo, gökyüzünden ölülerin düştüğü bir yerde büyümüş.

1970’lerin sonunda başkent Buenos Aires’e 200 kilometre uzaktaki Parana Delta’sının farklı adalarında çalışmış.

Askeri uçakların, bölgeye garip paketler attıklarını hatırlıyorum. İçlerinde ne vardı bilmiyordum’ diyor.

Sonra bu paketlerin, nehir kenarlarında sürüklendiğini görmüş. ‘Birini açtığımda ödüm patladı. Paketlerin içinde cesetler vardı.’ diyor.”***

Tam 37 yıl devirdiler yaşlı meydanda. Kuşaklar değişti ama mücadele değişmedi. Kazanılan her bir kazanım haberi adım oldu yürüyenlere. Ve şimdi kaybedenler yargılanırken dahi analar meydanda. Kayıpların sorumlularının yargılanması yetmez, arşivleri açın, başkalarına verilen çocukları bulun demek için. Evet Arjantin darbesi sadece kaybetmedi. Evlatlarını çalıp evlat edindirme sistemiyle 4 bin çocuğu ailelerinden kopardılar. Plaza del Mayo Anneleri o çocuklar için de yürüyorlar şimdi.

Ve Arjantin’de her şey bitmiş değil zira 2000’li yıllarda kaybedenler hala işbaşındaydı. “Etchecolatz davası tanıklarından 77 yaşındaki eski inşaat işçisi Jorge Julio Lopez ortadan kayboldu” 25 Aralık 2006 Tarihli BBC haberi bildirdi gerçeği. Ve ekledi Arjantin’in kaybedenleri devam ettiren yönetiminden gelen itirafla haberi: “Geçmiş, halen yenilmiş değil.”

Hasan Ocak Cumartesi Anneleri’nin ilk zaferi

Hasan Ocak 21 Mart 1995’te kaybedildi. Yani Gazi Direnişi’nden 9 gün sonra. Devletin açık intikam mesajıydı Hasan Ocak. Emekçilerin silahlara karşı direnişi karşısında sadece katletmenin bir tepki yaratmayacağı düşünülmüş olacak ki kaybedildi. Zira daha Gazi ve Ümraniye şehitlerinin kanı mahallelerden kalkmamıştı. Ama olmadı işte, yine başaramadılar. İmparatorluğun korku hükümranlığı ile değil bir kez daha zafer gururu ile çıkıldı savaştan. Hasan’ın bedeni bir kimsesizler mezarından çıkarıldı. “Bizde yok” diyen devlete yanıtı emekçiler cenazeyi alıp “o artık bizde” dercesine sahiplenerek verdiler. “Kaybedilenler bizim en değerlilerimizdi” diyen Hasan’ın kız kardeşi Maside Ocak “İnsanların duruşuyla gözaltında kaybetme politikasını durdurduk” diyerek özetliyor o günleri.

bir defter kalır gidenlerden
ayrı düştüklerimizden bir kitap
yıllar sonra aklına gelir de birden
bakarsın / kuytu dalında bir sayfanın
incecik izler vardır
diretmişliğimizden”****

Kaybedeceğin tek mücadele terk ettiğin mücadeledir!”

Son sözü yine analarımız söyler. Terk ederek kazanılacak bir savaşın olmadığını iyi biliriz. Çokça duymaya başladığımız “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz” sözüne Arjantin’den yanıt veriyor analar.

Tek kaybımız zaman. Her geçen gün çalıyor geleceğimizin güneşinden bir damlayı.

Geçmişimize ulaşabilmek için meydanlarda anaların yanında saf tutmak gerek. Çünkü evlatlarını aramak yetmeyecekse özgürlük ve eşitlik getirmeye eklemek gerek nasırlı ellerin tuttuğu fotoğraflara tulumlu yumrukların alın teri mücadelesini. Olmadı mı Arjantin’de de böyle. Anaların kayıplar eylemine sendikaların katılması değiştirmedi mi tüm mücadelenin rengini. Analar nasıl çıktılar “Askeri Diktatörlük Sonuna Yaklaştı” gösterisine.

* Emirhan Oğuz - Plaza del Mayo Anneleri

** İnti-İllimani’nin Vino del mar, (O denizden geldi) isimli şarkısı. Öğretmenler Sendikası Başkanı’nın darbede askerler tarafından evinden alınıp kaybedilmesi, cesedinin denize atılışı üzerine yazılmış. Çünkü deniz bile kaybedilmesine rıza göstermeyip gri sahile geri yollamış.

*** BBC Türkçe’nin “Arjantin’de ‘gökten yağan cesetler’in öyküsü” haberi Fabian Magnotta’nın “Mükemmel Bir Yer” kitabından aktarılmış. / 26 Mart 2013

**** Emirhan Oğuz - Yaşam şuncağız bir şey işte