24 Mayıs 2013
Sayı: KB 2013/21

 Kızıl Bayrak'tan
Metal işçileri grev kapısında, satış an meselesi
Washington’da sınırları çizilen AKP savaş çığırtkanlığına devam ediyor
ABD-İsrail ikilisi tedirgin
Polisin hedefi basın!
Reyhanlı’da bir hafta daha geçerken
Emekçiler Reyhanlı için sokakta!
“Bizi savaştıkları bir
düşman olarak görüyorlar!”
İş güvencesi, insanca bir ücret, insanca yaşam için
İşçiler direniyor!
İşçi grevleri artıyor
THY grevinde her gün mücadele!
MESS’i yenmek, ihanete geçit vermemek için
Metal işçisi
tarih istiyor!
Anti-emperyalist mücadelenin kapsamı ve niteliği
H.Fırat
“Anti-tekel demokratik devrim stratejisi”:
Portekiz deneyimi
H. Fırat
Kolombiya: Gerilla hareketlerinde
bir dönemin sonu
S. Eren
“Özgür” Suriye Ordusu
16.Pfingstjugendtreffen sona erdi
Üniversite kampüslerine ÖGB yerine polis

Hiçbir gerçek karanlıkta kalmayacak!

Gençlik Reyhanlı’nın hesabını soruyor!
Kaypakkaya anıldı!
Nurhak şehitlerini
mücadelemizde yaşatıyoruz!
B. Bahar
Kaçırılan ama yitmeyip kalanlara...
H. Eylül
Düzenin ÇED aldatmacası
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


“Bizi savaştıkları bir düşman olarak görüyorlar!”


1 Mayıs’ta polisin attığı gaz bombasının isabet etmesi sonucu sol gözünü kaybeden İbrahim Akan ile yaşadıkları üzerine konuştuk. İbrahim İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 2. sınıf öğrencisi. İstanbul doğumlu, 23 yaşında olan İbrahim, Bitlisli Kürt emekçi bir ailenin altı çocuğundan üçüncüsü. Uzun yıllardır İstanbul’da Beyoğlu’nda oturan aile, dört ay önce evlerini Fındıklı Mahallesine taşımışlar.

Aldığı darbe ile gözünü kaybeden, ışıktan oldukça rahatsız olan ve o günden bu yana hiç kesilmeyen bir baş ağrısı çeken İbrahim, ilaçlar kullanarak ağrılarından kurtulmaya, yaşamını bugünkü durumuna alışmaya çabalayarak sürdürmeye çalışıyor. Bu durumun yol açtığı psikolojik ve fiziksel zorluk içinde bizleri evinde ağırlayan İbrahim, sorularımızı cevapladı ve sohbet etme olanağı verdi. Okurlarımıza bu sohbeti sunuyoruz... (KB)

- Öncelikle geçmiş olsun İbrahim. Bize yaşadıklarını kısaca anlatır mısın?

- Olay Okmeydanı’nda gerçekleşti. 1 Mayıs günü Okmeydanı’nda müdahalenin olduğu bir sokakta gaz bombası yedim. Polisin yakın mesafeden hedef alarak attığı gaz bombası gözüme isabet etti. Gazın ardından üzerime TOMA denen araçtan tazyikli su sıkıldı. Ondan sonra kendi çabalarımla oradaki müdahaleden kurtuldum. Yaralandığımı gören çevredeki insanlar yardımcı oldu. Beni hastaneye götürdüler. Üç hastane gezdik. En son saatler sonra geldiğimiz, ilk müdahalenin yapıldığı İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin polikliniklerinden biri olan Samatya (Merkez) Polikliniği’nde ameliyat edildim. Gözümün kötü durumda olduğunu ve alacaklarını söylediler. 5-6 parça olmuş. Fakat yine de gözümü diktiler. Sembolik bir göz duruyor ama, görme oranı sıfır. Alınma ihtimali var. Gözün henüz tutup tutmayacağı belli değil. Çürüme yapıp diğer göze de zarar verebilir. Kontrole gidiyorum.

- Yaşamında neler değişti?

- Sol gözüm yok artık ve sol tarafı göremiyorum. Raporluyum okula gidip gelemiyorum. Sınavlarım var ama şuan askıda. Şu an evdeyim, çıkamıyorum. Işık diğer gözümü alıyor, fazla rahatsız ediyor. Rahat hareket edemiyorum. Okuma yapamıyorum. Gözüme atılan fişekle fiziksel, ruhsal her türlü şekilde hayatımda kayba yol açıldı. Ailem, çevrem psikolojik olarak etkileniyor.

- Yaşadıklarının sonucunda neler söyleyeceksin?

- Kinle yapılan bir şey, çünkü hedef alınarak insanların üzerine atılıyor. Bu bize yönelik büyük bir kinin olduğunu gösteriyor. Demek ki onlarda bir şeyler eksik. Polisin, karşısındakini ne olarak gördüğünü bir sorgulamak gerekiyor. Karşısındakini bir vatandaş olarak mı görüyor. Koruması gerektiği bir kişi olarak mı, yoksa savaş halinde olduğu bir düşman olarak mı görüyor, onu sormak gerekiyor. Güvenlik gücü, toplum polisi diyoruz, toplumun güvenliğinden sorumludur diyoruz. Toplum kim oluyor, halk oluyor. Ama hedef aldıkları yine halk oluyor. Bu da bir çelişki. Bir düşmanlık, bir kin var. Tabii ki bunu bu hale getiren zihniyeti sorgulamak gerekiyor.

- Emekçiler, işçiler ve ezilen halklara karşı pervasız bir şiddet kullanmanın nedeni nedir?

- Bundan önceki 1 Mayıslar’da olsun, Newrozlar’da olsun kitlesel kutlamalarda olsun, izinli olduğu dönemlerde nasıl kardeşlik, beraberlik içinde bayram havasında kutlanıyordu. Yakın geçmişte bunun çok örneğini gördük. Serbest olsaydı bir şey olmaz diyemeyiz elbette.

Onların duymak istemediklerini söylediğin, dile getireceğin için senin çıkmanı, söylemeni istemezler. Harici ne olursa olsun, taraftar çıkabilir, taşkınlık yapabilir, herhangi farklı kutlamalar yapılabilir ama duymak istemedikleri birileri çıktıkları zaman susturmak isteyeceklerdir. Bu zaten ezelden beri böyle. Her şeyden önce ifade edeceğin bir şey yoksa bile, sana dur dediği zaman durmanı istiyor. Ben de durmak istemiyorum. Koyun değilim sonuçta. Komuta göre hareket etmek istemiyorum. İstediğim zaman istediğim yere çıkabilmek istiyorum. Özgürlük, istediğin yerde istediğin şeyi haykırabilmektir. Temel olarak insanı teslim almak istiyorlar.

- Senin yaşadığın bu durumun ardından soruşturma açıldı mı?

- Bu olay sanki hiç yaşanmamış gibi. Kimse gelip sormuyor. Herhangi bir soruşturma yok. Sonuçta polis tarafından yapılmış bir saldırı. Bilinçli olarak yapılan bir şey. Tam tersine üstü kapatılmaya bile çalışıldı. Hastaneye gelen polis “olur böyle şeyler. Bizim arkadaşlarımız da yaralanıyor” dedi. Bir şekilde sıradanlaştırmaya çalışıyor bu saldırıyı. İnsanlar da “öldürse normaldir böyle şeyler” tarzında yaklaşıyor.

Devlet zaten bu hale getirdi. Doğal olarak da görmezden gelip üstünü kapatacak. Kendi suçunu kabul edecek kadar demokrasisini geliştirmiş durumda değil. Polis hakkında işlem yapmayan savcılar, polisin Dilan hakkında ortaya attığı belgeleri alıp kullanacaklardır. Devlete bağlı güvenlik güçleri toplumun güvenliğini sağlamak yerine zarar veriyorsa, bağlı olduğu kurumun yararı gereğidir, onlara hizmet ediyordur. Bu tek başına yapacağı bir şey değildir.

Hastane de başhekimlik bile ziyaret etmedi. Rapor vermeye bile korktular. Yabancı birinin ismini yazmaya çalıştılar.

- Sen bir şikayette bulundun mu? Bu konuda bir destek var mı?

- TUHAD’dan tanıdığımız bir avukat var. Bizimle ilgileniyor. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nden ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nden avukatlar da sormuşlar takip etmek istediklerini söylemişler. Emniyet, İçişleri Bakanı ve Vali hakkında suç duyurusunda bulundum. Sonuna kadar da takipçisi olacağım davamın.

- Devletin bu şiddeti karşısında neler yapmak gerekir? Son olarak neler söylemek istersin?

- Geçmişe bakarsak, bir Maraş katliamı, Sivas katliamı var. Halen aydınlatılmadı. Katilleri yargılanmadı. Aynı zihniyet geldi, Roboski katliamını yaptı. Eğer oralarda katiller açığa çıkartılıp cezalandırılsaydı, belki buna cesaret edemezlerdi. Roboski’ye cesaret edemezlerdi. Bu şekilde düşünmek gerekir. Bugünkü yaşananlarda aynı boyutta bir durum.

Sonuçta faşist bir zihniyet. Oradan bir gelişme bekleyemezsin. Halk açısından bir gelişme bekleyebilirsin, ancak bu şekilde kırılabilir. Gene biz kendimizi geliştireceğiz. Bilinçleneceğiz, örgütleneceğiz. Topyekûn halk olarak karşı duracağız. Yoksa sen faşist bir zihniyetten bir ilerilik bekleyemezsin.

Bunun da nedeni duyarsızlık, tepkisizlik. Ben insanların tepkisiz kaldığını düşünüyorum. Biraz insanların duyarlı olması gerekiyor. Örgütlenip birlikte hareket etmesi gerekiyor. Ve biraz daha ses çıkarılabilir. Kamuoyu bir şeyleri sağlayabiliyor.

Bu yapılan uygulamalar bariz bir şekilde faşizmdir. Bu şiddete karşı ben, başta gençler, kadınlar olmak üzere duyarlı olmaya çağırıyorum. Örgütlenmeye, duruş sergilemeye çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

Katil Ağar’a katil diyene suç duyurusu

 

İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma sırasında Mehmet Ağar için katil tanımını kullanan Avukat Evrim Deniz Karatana için heyet suç duyurusunda bulundu.

16 Mayıs günü 10 aylık tutsaklığın ardından duruşmaya getirilen Sultan Işıklı’nın davası görülürken Av. Karatana müvekkilinin savunmasında Ağar’a katil dedi.

Karatana, Sultan Işıklı’nın tahliyesini istedikten sonra şunları ifade etti: “Polis şiddeti ülkemizde açıktır, şiddete direnmek meşrudur. Bu ülkede Mehmet Ağar denen katil serbestçe dolaşıyor. Yüzlerce insanı katletmiştir. Bir senede tahliye olmuştur. Müvekkilim de en az onun kadar tahliye hak etmektedir.

Av. Karatana’nın, Ağar için “katil” demesi mahkeme heyetini rahatsız etti. Ağar’ı savunan heyet başkanı “savunma sınırında kalması” uyarısını yaparken ara kararlarda Ağar’a katil ifadesini kullandığından suç duyurusu yapılması da ekledi.

Mahkeme heyetinin tahammülsüzlüğü saldırganlığıyla sürdü. Avukat Karatana’nın bağlı bulunduğu Ankara Barosu’na şikayet edilmesine ve de Ağar’ın bilgi sahibi olması için duruşma tutanağının Ağar’a gönderilmesine karar veren mahkeme heyeti böylece Ağar’ı sahiplendiği gibi Karatana’nın ceza alması için her yolu devreye sokacağını da gösterdi.