07 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/06

Düzenin seçim oyununa karşı
devrimci sınıf kavgasına!
Yerel seçimler ve HDP
Mansur Yavaş: Denizler’in “olgunlaşmış” düşmanı
Çözüm düzen ‘sol’unda değil,
devrimci mücadelededir!
Telefon dinlemelerinden rahatsız(mış)!
Ali İsmail Korkmaz davası
Faşist çete Ali İsmail’i istismar peşinde!
Baskı ve asimilasyona son vermek için ileri
AYM kılıfı hak ihlallerinin üstünü örttü
Buzdağının görün(mey)en yüzü... -
D. Umut
“Direndik, kazandık!”
Esenyurt’ta işçiler forumda buluştu
Gebze’de coşkulu açılış
GM’de işten atmalara karşı enternasyonal dayanışma
Devrimci bir DİSK için...
“KESK tabanın sesine kulak vermelidir!”
“Sendikal eylemler böyle yasaklanamaz!”
“Amaç sermayeye hizmeti özgür kılmak!”
Cenevre-2 Konferansı bitti,
pazarlık devam edecek!
NATO’dan medet umanlar
Soçi 2014: “Soykırım” vatanı,
sömürü cenneti! -M. Ak
Devrim Okulu: Aslolan değiştirmektir!
Yeni döneme girerken liseli gençlik hareketi üzerine…
Kanser tedavisinde umut sosyalizmde!
Kürtaj yasağı aynasında kapitalizmin gerici yüzü
“Medya ve Kadın” paneli
İzmir’de Gezi tutsaklarıyla dayanışma etkinliği
Kapitalist bataklıkta büyüyen istismardan kurtuluş sosyalizmle mümkündür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kanser tedavisinde
umut sosyalizmde!

 

Her yıl 4 Şubat Dünya Kanser Günü olarak çeşitli etkinliklere konu ediliyor. Temel vurgu kanser hastalığının özellikle önlenebilir vakalarına ilişkin duyarlılık yaratmak üzerinden işleniyor. Bir 4 Şubat daha geride kalırken kanser, milyonlarca hayatı çalan, en yaygın hastalıkların başında gelmeye devam ediyor. Fakat kansere dair yansıyan birkaç veriye bakıldığında aslında bizi kansere mahkum edenin nasıl da kapitalizm olduğu görülüyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla 2014 Dünya Kanser Bülteni’ni yayınladı. Felaket habercisi raporda geçtiğimiz yılların verileri de derlenerek sunuldu. 2012 yılında 14 milyon kişinin çeşitli kanser türlerinden birine yakalandığı ve bu sayı önümüzdeki yıllarda büyük bir artış göstereceği vurgulandı. WHO, özellikle ‘gelişmekte olan ülkeler’de yaşayan bireylerin etkili tedavi olanaklarına ulaşabilmeleri durumunda kanserden ölümlerin azaltılabileceğine dikkat çekiyor. Zira her yıl pek çoğu önlenebilir olan kanser hastalıkları milyonlarca ölüme neden oluyor.

Kanser çeşitlerinden kaynaklı ölümler en çok gelişmekte olan ülkelerde görülürken, yeni vakalara yakalananların ciddi bir kesimi Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor.

Çağın kapitalist savaşı, kanser katliamı

2012 yılında 14 milyon kişi kansere yakalanırken 8,2 milyon kişinin öldüğü açıklandı. Yani kanser, %60-%70 oranlarında ölümle sonuçlanan hastalıklardan ve uzmanların çizdiği tablo hem kanser vakasının hem de hastalıktan kaynaklı ölümlerin artacağına işaret ediyor.

Burada asıl dikkat çekici bilimsel gelişmelerdeki ilerlemeye rağmen hastalığın tahribatının yıllar içinde ivmeli yükselişini sürdürecek olması. Düz mantıkta tersi olması gerekirken kapitalizmin dokunuşuyla kanser ölümcül hastalıklardan olmaya devam ediyor. WHO raporunda bunun nedenlerine değinilerek enfeksiyonun yayılmasına karşı tedbirlerin arttırılması durumunda 6’da bir oranıyla hastalığın azalacağı aktarılıyor.

Bu önemli oranlardaki hastalığın görüldüğü insan sayısında düşüş sadece bir dizi tedbirin alınmasına bağlı. Yani hiç de mucizevi bir bilimsel gelişme gerektirmiyor. Zira dünya genelindeki kanser vakalarının yüzde 16’sı enfeksiyonlardan kaynaklanıyor. Bu da tedbirlerin alınmasıyla ortalama 2 milyon insanın hastalıktan kurtulması anlamına geliyor. Bu arada kanser enfeksiyonlarına karşı aşı çalışmalarıysa yoğunlaşarak daha etkili önlem yolları geliştiriliyor.

WHO, kendi durduğu yerden sadece tüm dünyadaki hükümetlere çağrı yaparak önlem almalarını istiyor. Fakat varlığını burjuvaziye hizmete adamış devlet yönetimlerinin kansere karşı etkin önlemler hayata geçirmesi mümkün değil. Bunu onlardan beklemek ise beyhude bir çaba. Zira kansere karşı tedbir için atılacak her adımda, devreye sokulacak uygulamada dönüp dolaşıp kapitalistlerin ekmeğine taş koymak anlamına gelecektir. Doğal yaşamı mahveden, gıdaları kimyasal katkılarla bozan, besin değerini kârla ters orantılayan ve son adım olarak sağlık hakkını ticari bir pazara çeviren kapitalizm ayakta durdukça kanser çağın katliam silahı olmaya devam edecektir. Kapitalist sistemin yarattığı tahribat, kişilerin sigara içmemesi, düzenli spor yaparak telafi edebilecekleri bir açık olmadığına göre burjuvazi kanserin de sorumlusudur.

Tedavisi mümkün ama ulaşılmaz kılınan kanser

Kanser hastalığının en temel yanılgılarından biri tedavisinin olmadığı yönündedir. Milyonlarca insanın ölümüne neden olması bu yanılgının mantığını açıklıyor. Fakat bu kadar ölümün yaşanmasının nedeni tedavinin imkansızlığı değil ulaşılabilirliği ile ilgilidir. Kapitalizmin her türlü sağlık hakkını ticarileştirdiği, pazar ve kâr endeksli sisteminde kanser tedavisi de sınırlı bir kitleye hitap ediyor. Kanser ilaçlarının yüksek fiyatları, devletin sınırlı imkanlarının ötesinde ek takviye gerektiren tedavi sürecinin karşılanamaması bu sonucu getiriyor.

Burjuvazinin boyalı basınında sıkça rastlanır, zengin bir ünlünün, şarkıcının kanseri nasıl yendim hikayelerine. O haberlerde tedavi için hep ‘moral değerler’e vurgu yapılır. Yurtdışında özel tedavi paketlerinden tek bir ilacın binlerce dolarla ifade edildiği faturalardan bahsedilmez. İşçi ve emekçiler için ölümcül olan ‘tedavisiz’ kanser, parası olan için atlatılacak ortalama hastalıklardan biraz daha riskli olmanın ötesine geçmiyor.

Dünya Kanser Günü geride kalırken haftalık Amerikan dergisi Business Week, ilaç tekeli Bayer’in CEO’su Marjin Dekkers’in sözlerini gündeme getirdi. FT Pharma Konferansı’nda konuşan Dekkers, kanser tedavilerinde kullanılan ilacı Batılı zenginler için ürettiklerini alenen söylüyordu.

Hindistan hükümetinin böbrek, karaciğer ve tiroit kanseri tedavisinde kullanılan ilacın patentsiz üretimine izin vermesine yönelik tepkisini dışa vuran bu ilaç tekeli temsilcisi, ilaç üzerindeki tahakkümünün bir tek ülkede dahi kalkmasından rahatsız. Bu izni “hırsızlık” diyerek eleştiren Dekkers, kendi çaldıkları hayatları hiçe sayıyor, tedavi hakkını koz olarak elinde tutup fahiş fiyatlar belirlemesini meşru görüyor.

Dekkers’ın sözleri burjuvazinin bir temsilcisi olarak aymazca aktarılan bir itiraf niteliğinde ve şöyle diyor: “Biz bu ürünü Hindistan pazarı için geliştirmedik. Bu ürünü doğrusunu söylemek gerekirse Batı’daki bunu alabilecek maddi güce sahip insanlar için geliştirdik.”

Kanserli hücrenin vücuttan atılması şart

Kanser günü üzerinden yansıyan bir haber ise yine sosyalizmin insanlığın kurtuluş umudu olduğunu teyit ediyor. Küba’da geliştirilen kanser aşısının olumlu sonuçlarla deneylerine devam ettiği, 2015 yılında sonuçlarına ulaşılacak Faz III’ün asıl beklenen aşı olduğu ifade ediliyor. Şimdiden geliştirilen aşının iki ay ömrü uzattığı bunun da kemoterapi ile etkinleştiğinde tedavi sürecini desteklediğine dikkat çekiliyor. Kapitalizm dünyayı mahvedip insanlığı kanserle mahvederken ambargo altındaki Küba, yine sosyalizmin insanlığın kurtuluşu için tek çözüm olduğunu gösteriyor. Eğer Küba gibi sınırlı imkan ve güçle bugün bu aşı geliştirilebiliyorsa, kapitalist ilaç tekelleri yıllık 96 bin dolardan sattıkları ilaçlarla kanser tedavisini sağlayabiliyorlarsa sosyalist bir ülkenin sağlık sistemi kat be kat fazlasını yapabilecektir. Ekim Devrimi örneğinin kısa ama öğretici gelişimdeki örnekleri bunun için yeterlidir. İnsanlık adına, kâr amacı gütmeden atılan her adım toplumu ilerletirken kanser illetini de tedavi edecektir. Fakat önce insanlık kanserli hücresi olan kapitalizmden kurtulmalıdır. Kapitalizm insanlığın vücudunda var oldukça insanlık, savaşlar, katliamlar, hastalıklar, açlıktan kurtulamayacaktır.

 
§